Seksi Numara Bölüm 5
Erhan
Âşık oluyordum. Daha doğrusu âşık olup olmayacağıma birazdan karar verecektim. Beni bulmuştu. Beni aramıştı. Aslında acayip hoşuma gitmişti. Bu adamla yatmak mı? Takla bile atardım bunun için. Ama…
Benim onayım olmadan yapılan böyle bir girişim potansiyel bir tacize ışık yakıyordu. Onun kafasında Melis kimdi, neydi? Şu anda içeri girip bodoslama benim içime girebileceğini mi düşünüyordu?
Ellerimi kapının kenarına ve kapıya dayayarak öncelikle içeri girmesini istemediğim mesajımı beden dilimle vermeyi akıl ettim. Bu hareketim gözlerindeki parlaklığı soldurdu. Temkinli ve duygularını belli etmekten bir anda vazgeçen gözleri benimkilere dikildi.
“Bekle burada.” diyerek kapıyı suratına kapattım.
İçimden takla atmak, dans etmek, ellerimin üzerinde salonu boydan boya yürümek geçiyordu ama ben koşa koşa odaya gidip bir blucin ve tişörtü üzerime geçirdim. İç çamaşırlarım elbette var, sırıtmayın. Sadece onları da yazıp vakit kaybetmek istemedim.
Zaten kafanızda benimle ilgili ne var, merak etmiyor da değilim. Tıpkı Erhan’ın düşüncelerini merak ettiğim gibi…
Saçlarımı kuruttum, makyaj bile yapmadım. Beğenilmek sonraydı. Önce anlaşılmak gerekiyordu. Yanıma çanta almadım. Kimliğimi, paramı cebime tıkıştırıp kapının önünde bir süre gözlerimi yumup sakinleşmeye çalıştım. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyordum ama heyecandan ölebilirdim.
Acaba hala kapının öteki tarafında mıydı yoksa çekip gitmiş miydi? Neye benzediğini hatırlamaya çalıştım ama o lanet kara gözlerden başka bir şey hatırlamıyordum ki… Derin bir nefes alıp en resmi duruşumla kapıyı açtım.
Oradaydı. Yerinden bir milim bile kıpırdamamıştı. Kapıya yaslanmış, bana bakıyordu. Bu adamı gece gündüz, 7/24 öpmeden boş bırakan kadın salaktan başka bir şey olmazdı.
“Gidelim.” diyerek kapımı kapattım ve kilitledim. Yerinden kıpırdamadığı için geçecek yerim yoktu. Meydan okuyan gözlerimi onunkilere diktim. Çekil, demekti bu. Bakalım buna uyacak mıydı?
Çok uzun baktı. Kararsız olduğunu görebiliyordum. Buraya doğruca içeri girmeye geldiği ve bu tepkiyi hiç beklemediği belliydi. Şimdi karar vermeye çalışıyor, ben de bu arada onu su içer gibi seyrediyordum.
Benden uzundu. Çok yapılıydı. Benim için fazla iriydi. İki katımdan daha geniş olmalıydı. Üzerime bütün ağırlığını verse beni anında orgazma götürecek kadar iriydi. Aletinden bahsetmiyorum. Onu düşünmüyorum bile. Aslında düşünmemeye çalışıyorum. Büyük adamların küçük aletlerinin hikâyelerini az duymadım bizim kızlardan. O yüzden şimdilik hayal kurmamakta fayda görüyorum.
Teni esmerdi. Saçları siyahtı. Kalın telleri vardı. Çok uzun değildi ama parmaklarımla tutup çekebileceğim kadar saçı olmasına sevinmiştim.
Kalın telli hafif uzun siyah saçları olan esmer bir adam… Eğer aklımdakileri düzgün bir ruh haliyle söyleyebilecek durumda olsaydım, cümle bu olurdu sanırım. Ama düşüncelerim kesik kesikti. Siyaha yakın gözler, diyordu kelimeler mesela. Yakıyor, diyordu. İçlerinde benim neden olduğum bir kırgınlık olduğunu fısıldıyordu. Kirli bir sakalı vardı. Bıyık da öyle… Kirli. Ama neyse ki sakallı ya da bıyıklı değildi. Alt dudağı muhteşemdi. Yapışıp em, dedi şeytan. Al içeri. Çıkart üzerinde ne varsa, otur üzerine. Islak ıslak. Ama ben şeytanın söylediklerini çok da umursamayacak kadar kendi düşüncelerine sahip çıkan bir hatunumdur. Önce Erhan Bey’in amacını bilmek zorundaydım.
Hala hareket etmemişti Erhan ve benden epey uzundu. Ancak başımı yukarı kaldırarak bakıyordum ona. O çenede gamze mi vardı? Hassiktir! Ben bunu yerim ya! Üzerindeki kıyafetlere çaktırmadan bir göz gezdirdim. Kıro olmadığını sanıyordum ama iki cümlede anlaşılmazdı bu. İlerleyen dakikalarda o da belli olurdu.
Blucin giyen bir erkeğin kıro olması düşük bir ihtimal. Ayakkabılarına bakabilsem daha çok fikrim olacaktı ama gözlerimi onunkilerden çekip bir sıfır yenik duruma düşmeye de hiç niyetim yoktu. Erhan kapının önünden çekilinceye kadar başka bir yere bakamazdım.
Sonunda gözlerini kıstı, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle kenara çekildi. “Gidelim o zaman.” Gülümsedim ben de. İlk sınavı geçmişti. Hala ona âşık olabilirdim.
Asansör yerine merdivenlere yöneldim. Küçücük bir kutu içerisinde aşağıya ulaşamadan üzerine çıkardım ben bunun. İnsanın ne bok olduğunu bilmesi iyi bir şey… Önceden önlemini alabiliyor.
Blucinin üzerine bir gömlek giymişti ve ayaklarında da spor ayakkabılar vardı. Çorap beyaz olmasın, lütfen! Ama yan gözle onu göremiyordum.
Bir erkeğe bakarken ne çok beğeni kriterimiz var, farkında mısınız? O olmasın, bu olmasın, bunu yapmasın, bunu demesin… Adamı olduğu gibi kabul etme olgunluğuna sahip değiliz. En azından ben değilim. Ama beyler, size bir sır… O çorap beyaz olursa benim bütün ateşim sönebilir.
Dünyayı fethetmeye kararlı olarak gelmiş bir erkeği bir anda tedirgin bir yabancılaşmaya itelemek kolay bir şey değildir. Erhan şu an bundan sonra ne olacağı hakkında hiçbir fikre sahip değildi ve ben de bu yüzden kendimi çok iyi hissediyordum. Madem ben bilmiyorum, o da bilmesin. Böylesi adil.
Sokağa çıktığımızda, çaktırmadan yanaşıp koklayarak aldığım sonuç beni çok memnun etmiş olduğundan yüzüm gülüyordu. İplerin bundan sonrasını ona verip vermemekte kararsızdım. Ama o bana bakarken tek kaşını kaldırarak sessiz sorusunu sorunca, “Açım.” dedim. “Hamburger yemeye gitmeyi düşünüyorum. Bana katılmak ister misin?”
Sınırlar sınırlar…
‘Seni evime ben davet etmedim, o yüzden evde değil, sokaktayız. Henüz evime girebilecek bir özelliğe sahip değilsin.’
‘Evden çıktım ama aslında açtım. O yüzden çıktım biraz da. Sen olmasan da çıkabilirdim yani.’
‘Yemek yiyeceğim ama sana ısmarlatmanın peşinde değilim. Ben kendi paramla yiyeceğim, istersen bana katılabilirsin.’
‘İçeriden çıktık ve ben tehlikeyi evimden uzağa götürdüm. Bu yüzden şu an bana bozulup bozulmaman umurumda değil. İstersen siktir olup gidebilirsin, bana koymaz.’
‘Yine de sana yeşil ışık yakıp benimle gelebileceğini söylüyorum, çünkü senden hoşlanıyorum. Aklından geçirdiğin tüm o fantezilerini yerim ben senin. Seni de yerim. Hatta bir an önce yemek için çıldırıyorum.’
Mesajlara bakar mısınız? Hepsini iki dakika içerisinde kara yağız erkeğime iletiverdim. Aa, evet. Kendisinin haberi olmasa da o hala benim erkeğim. İlkim…
Yürüyüş mesafesindeki Burger’a gidip kasada sıraya girdik. Ev sahibi konumumu koruyarak Erhan’a Whopper Menü önerdim. Kendiminki gibi… Başını sallayarak kabul etti. Siparişi verip ödemeyi yaptım. Beni seyrediyordu. Hiç durmadan… Bıyık altından gülüyor muydu bu? Yerim onu.
Bu bir oyundu. İkimiz de biliyorduk. Ben ona kendi kurallarımı belli ediyordum, o da bunlara uyum gösterip göstermeyeceğine karar vermeye çalışıyordu. Daha doğrusu buna değip değmeyeceğime…
Sikip atmaya gelmişti. Telefonda sevişen Melis ile daha başka bir şey olmazdı. Telekız mı oluyordum ben? O başka bir şeydi galiba. Telefonla sevişmek üzere çağrılanlara deniyordu. Neyse işte, her ne deniyorsa ya da beni her ne olarak görüyorsa…
Masaya oturup Whopper’a girişmeden önce dayanamayıp sordum.
“Nasıl buldun beni?”
Ağzına götürdüğü hamburger bir süre ısırılmadan kaldı, sonra ısırığını aldı. Çiğnerken ne diyeceğini düşündüğünü anlıyordum.
“Bağlantılarım var.”
“Neden aradın peki bağlantılarını?”
Bilmek istiyordum. Gerçekten. Telefonda seks yaptığın bir kadının adresini neden buldurmaya çalışırsın? Erhan isterse rahatlıkla istediği kadınla seks yapabilirdi. Bayıla bayıla yatardı bunun altına kadınlar. Buna ben de dâhildim ama henüz bunu bilmesine gerek yoktu.
“Senin içine girmem gerekiyordu.”
Siktir. Girdin şu an zaten. Sırılsıklam oldum. Gözlerimde ne gördüyse gülümsedi.
“Ama düşündüğüm gibi biri değilsin, değil mi?” Cevap vermedim. Hala bacaklarımın arasındaki alevlerle başa çıkmaya çalışıyordum.
“Sadece telefonda özgürsün.” Canım mı acıdı?
“Pekâlâ. Böyle oynayalım, senin istediğin gibi.” Elindeki hamburgeri tabağa bırakıp peçeteye elini sildi. On puan. Temiz erkek yolun dörtte üçünden başlar… Arkasına yaslanıp beni süzmeye başladı. Gördüğünden hoşlandığı belli oluyordu.
Gözleri kısıktı. Ağzıma baktı. Dudaklarımın kuruduğunu biliyordum. Yalamamaya çalışıyordum ama başaramadım.
“O dil benimki olmalıydı.”
Siktir! Paralize olmuş gibi gözlerimi çekemiyordum Erhan’dan. Dudaklarına kilitlenip beni öptüğünü hayal ettim. Karnımın altındaki kıvılcımlar dışarıdan belli olmadığı için şanslıydım yoksa Burger’da havai fişek gösterisi sunardım millete.
Dudaklarımdan boynuma, oradan göğüslerime kaydı bakışları. Zaten arsız olan göğüslerim bir anda dikilip Erhan’a teslim bayrağı sallamaya başladı. Piç kurusu sadece gülümsedi. Bacaklarımı birbirine bastırıp içimdeki fırtınaya sahip çıkmaya çalıştım. Adam soyuyordu beni. Gözlerinde göğüslerimi yaladığını görebiliyordum. Evet, şu an tamı tamına bunu yapıyordu. Dudaklarının duruşundan anlıyordum bunu. Hiç hareket etmiyor ama göğüslerimi deli gibi emiyordu.
Ağzımdan bir inleme kaçırmamak için üstün çaba harcıyordum. Hamburgerim hala elimdeydi. Isırmak üzere ağzıma giden yolun yarısında kala kalmıştı. Gözleri daha aşağı kaydı. Karnıma, kalçalarıma utanmaz bakışlar savuruyordu. Arsız değildi. Aşağılayıcı değildi. Sahip bakışlardı. Eninde sonunda içimde olacağını bilen bakışlardı. Benim bilmemden de çekinmiyordu.
Klitorisim nabız gibi atarken dehşetle kendime hâkim olmaya çalıştım. Çok ritmik atıyordu. Çok okşayıcı. Erhan’ın dili oradaymış gibi. Gözlerinden orada olduğunu görüyordum. Yalıyordu beni. Siktir siktir siktir. Boşalacağım. Siktir.
Biliyordu. Bana ne yaptığını bilerek yapıyordu. Koyduğum kuralı kabul edip onu kendince deliyordu. Eve girmemişti ama bir hamburgercide bacaklarımın arasını yalıyordu.
Hamburger elimden düştü. Almak aklıma gelmedi. Bakmak aklıma gelmedi. Sadece Erhan ve bana ne yaptığına kısılıp kalmıştım. Dilini çıkarıp dudaklarını yaladı. Beni yalıyordu. İnlememeye çalıştım. Ağzından başka hiçbir şey algılamıyordum. Bacaklarımın arasına kapandı sanki o ağız. Nefesimi kontrol edemedim. Göğüslerim deli gibi kalkıp iniyordu. Etrafta bana bakan birisi varsa ne olduğunu anlıyor olmalıydı.
“Tadın şu an dilimde olmalıydı.” dediğini duydum. Uzaktan geliyordu sesi. Yakın olan sadece diliydi. Vajinamın bütün hücrelerine o dilin dokunuşunu, sürtünüşünü hissettim. Boydan boya ıslaklığımı diliyle yoklayışını gördüm. Girişe baskı yaptığını hissettim.
Gözleri bir anda gözlerime çıktı ve beni yakaladı. Tuzağa yakalanmış avdım, çırpınıyordum. İçimdeki nabız gözlerinde yükseldi, dudaklarına yerleşen gülümsemeyle de bütün kaslarımın kontrolünü kaybettim. Dudaklarımın arasından kaçan iniltiyi boğmaya çalışırken, kimse duymasa da onun duyduğunu biliyordum. Beni seyrediyordu. Hâkim olamadığım heyecanımı ve boşalmamı seyrediyordu. Gülümsemesi söndü. İçimde olmak istediğini anladım. O an içimde olmadığı için ne büyük bir kayıp yaşamakta olduğunu anladım.
Gözlerimi kapatıp içimde atan nabzın zirveyi terk edişini dinledim. Her bir vuruşu beynime kadar hissediyordum. Giderek azaldı. Sakinleşti. Duruldu. Başımı önüme eğip tepsiye düşen hamburgere diktim gözlerimi. Yenilgi miydi bu? Bir hamburgercide kılını bile kıpırdatmadan becermiş miydi bu herif beni?
Sandalyenin sesiyle kendime geldim. Kalkmıştı. Gözleri hala benim üzerimdeydi ama gülümsemiyordu. Söyleyeceği şey kaderimdi.
“Telefonumu açtığın an benden başka yolun kalmadı senin.”
Sonra gitti. Öylece. Beni sırılsıklam olmuş külotum, canı çekilmiş bacaklarımla Burger’da öylece bırakıp gitti.