Seksi Numara Bölüm 37

Seksi Numara Bölüm 37

Odalar

Erhan’ın ağzından duyduğum o cümlenin sonrasında, bir anda üzerime yerleşen bir gururla Zerda’nın balon güzelliği yanında ne kadar gerçek olduğumun bilincine vardım. Kadın olan bendim, o bebekti. Bebeklerle oynayıp sıkılırdınız ama bir kadınla yaşardınız.

Üzerime yerleşen o güven ve hoşnutlukla bir anda parıldamış olmalıyım. Zerda’nın gözleri kısa bir an Erhan’a takıldıktan sonra üzerime sabitlendi ve hiç ayrılmadı. Yavaş adımlarla bana yaklaşmasını izledim. Ne oluyor lan? Yavaş, öyle avına yaklaşır gibi…

Erhan’a “Yeniden hoş geldiniz.” derken benden bir an bile ayırmadı dikkatini. Erhan cevap vermedi.

“Erhan Bey’in dün sadece bir gözlemci olarak kalmayı tercih etmesinin sebebi demek sizsiniz.” dedi. Masmavi gözleri beni hipnotize eder gibi üzerimden ayrılmıyordu. Bir kadının teni bu kadar kusursuz olabilir mi? Tamam burnunda et beni olsun demiyorum ama bir sivilce lazım herkese. Siyah bir nokta… Yağ bezesi… Çil… Olmalı bunlardan biri. Yoksa insan bakarken kendisini gerçekten kötü hissediyor.

Dudaklarındaki rujun markası Yala Beni olmalı. Ben olsam başka bir ad koymazdım o ruja. Çok güzel lan bu karı.

Konuşmadım. Söylemek isteyeceğim bir şey yoktu. “Arzu ederseniz, ikinize katılımcı olarak eşlik etmeyi çok isterim.” dedi.

Af buyur? Eğer ben Türkçeyi biraz olsun biliyorsam, bu karı bize üçlü seks yapmayı öneriyor. Gözlemci demedi. Katılımcı dedi. İkimize dedi. Art niyetli olamam değil mi? Yani içinizde bundan farklı bir şey anlayan var mı?

Hani demin demiştim ya, körü körüne güveniriz biz erkeğimize, diye… İşte şu an, o andı. Erhan’a, tepkisi ne acaba diye bakmadım. Eğer isteseydi dün bu hatunu götürürdü o. Götürmediğine göre, şimdi acaba düşünür mü, diye bakmama gerek yoktu. Tepkim bize ait olabilirdi.

“Gözlem bizim için fazlasıyla yeterli, sizi hiç yormayalım.”

Üzüldü, iyi mi? Elimde olmadan bir empati silsilesine kapıldım. Şimdi… Benim işim seks. Burada çalışıyorum. Gelenlere eşlik ediyorum. Bunun için de para alıyorum. Dolayısıyla çok da seçme şansına sahip değilim. Eşlik ettiğim kişi talep ederse onunla seks yapıyorum. Buradaki seks beni değil, katılımcıyı memnun etmek üzerine. Demek ki aslında ben genellikle zevk alma numarası yapıyorum. Evli kadınların çoğu bunu yatakta kocalarına yaptığı için, bu noktada kadına empati yapmak kolay oluyor. İşimin monotonluğu arasında, hoşuma giden bir çift görüyorum. Adama dün de eşlik etmiştim ama katılım istemedi. Bugün, yanında bir kadınla yeniden geldi. Bunlarla birlikte olmak, bana kendimi biraz iyi hissettirir. Beni isterler mi?

Ay kıyamam. Maalesef gülüm ya. Yani yapabilecek olsam, inan seni kırmam ama… Ters işte bu işler bana. Belki bugün sana kendini iyi hissettirecek başka bir çifte daha denk gelirsin ha? Kısmet.

Gözlerindeki yalnızlığı yakaladım o an. Gerçekten yazık. Onca güzellik. Onca gençlik… Ama içinde hissettiği, koca bir hiç.

“Tabii, ben sizi yalnız bırakayım. Eğer sormak istediğiniz bir şey olursa, lütfen yardımcı olmama izin verin.”

Gülümseyerek selam verdim. Artık bu mekândan korkmuyordum. Artık içerideki insanlar da gözüme gerçek ötesi gelmiyordu. Ne değişmişti? Tek bir şey. Erhan bana beni tercih ettiğini göstermişti. Ben de şu an dünya üzerindeki en güzel kadın olduğumu biliyordum.

Pırıl pırıl bir yüzle erkeğime döndüm. “Göster bakalım bana dün gözlemlediklerini.” Bana bakışı öyle güzeldi ki. Sıcak, hani neredeyse sevgi dolu… Beni kendisine çekip arkamı döndürdü. Sırtımdan yasladı bedenine ve belime sarıldı. İçim güven ve ait olma duygularıyla dolup beni sarhoş etti.

Bir süre salonu seyretmeye devam ettik. Bizim kız ortalarda büyük bir asaletle dolanıp ortamı kolaçan etmeye devam ediyordu. Sonra, bazı çiftlerin ya dansın belli bir anından sonra ya da mekâna girer girmez salonun bir yerlerinden ortadan kaybolduklarını fark ettim. Sanki kenarlarda belli aralıklarla dizilmiş dar perdelerden bir yerlere gidiliyordu.

Baktığım yeri gören Erhan, “Bu salonun etrafını çember gibi saran başka salonlar var.” diye açıklamaya başladı. “Her katmanda belli odalar katılımcılara özel. Diğerleri gözleme açık. Bakmak ister misin?”

Kendimi güvende hissetmeye başladığımdan bu yana merakım üstün gelmeye başlamıştı. Tamam, itiraf ediyorum. Burada neler döndüğünü deli gibi merak ediyordum. Büyük bir hevesle başımı salladım ve arkamdaki adamın kıkır kıkır gülmesine bayıldım. Elimi tutup, beni en yakınımızdaki perdenin önüne götürdü. Görünmez biri perdeyi araladı ve biz içeri giriverdik.

Paris’te Bastille Sarayı’nın içinde dolanıyorum sanki. Gördüm mü orayı? Hayır. Ama filmler falan içimde nasıl bir duygu bırakmışsa, orada olduğuma kesinlikle ikna edilebilirdim.

Yürüdükçe, sağımızda ve solumuzda odalar olduğunu hissettiren gizli kapıları fark ediyordum. Kulpları yoktu ama içeride odalar, onlarda da insanlar vardı. Anlıyordum. İlerledikçe, duvarların yerine camlar başladı. Burası gözleme izin verilen bölmeler olmalıydı. İçeriyi görebiliyordum. İçerideki insanları da görebiliyordum ve ağzım beş karış açık kalarak olduğum yerde kalakaldım.

Baktığım bölmenin kapısına dokundu Erhan ve kapı yana kayarak geçmemiz için bize yol verdi. Şimdi içerideydik. İkinci bir cam bölme, oda ile bizim şu an bulunduğumuz yeri ayırıyordu. Ya, bunu size iyi anlatmam lazım. Sizin de burada benimle seyrettiğinizi hissetmek istiyorum çünkü. Odayı anladık mı? Koridor, dış oda, iç oda. Biz dış odadayız. İki tarafımız da cam. Biri koridoru görüyor, diğeri iç odayı. Ve o oda… Biraz kalabalık açıkçası. Yani bir tane kadın var ortada. Çıplak. Tamamen. Bir tek saçları var. Bir dakika, bir bakayım şuraya… İnanın o üçgen bölge bile ten rengi. Kadın bildiğin cıbıl. Ama üzerine dört tane adamı giyinmiş gibi. Bu ne lan? Ay inanmıyorum, yiyor adamlar bunu.

Kadın kollarını yukarı kaldırmış, tavandan sarkan iki halkayı elleriyle kavramış. Uyanık seni. Göğüsler dik görünüyor tabii öyle… Bacakları iki yana açık. Önünde bir adam yere çömelmiş, ağzını bunun vajinasına yapıştırmış emiyor. Oy oy oy, hakkını vermem lazım, güzel emiyor. O dil var ya, şiir gibi dolanıyor boydan boya bacakların arasında. Elleriyle de kadının kalçayı yanlarından tutuyor. Ağzına göre oynatıyor sağa sola.

Bu öndekiydi. Bir tane de arkaya çömelmiş dizi oyuncusu var. Yani eğer hala dizilerde oynamıyorsa, bir an önce teklif etsinler bence. Muhteşem bir şey çünkü. Ve kadının kıçına yumulmuş. İki yanağı elleriyle sıkıştırmış, araya da yüzünü gömmüş. Diliyle aşağı yukarı sefer düzenliyor. Eller o yanakları aralıyor, sonra sıkıştırıyor. Araladığında dili kadına bastırıyor, kadının kıçı da her darbede havalanıyor. Hoş bir şey yaşıyor belli.

İki tane daha var o dizi oyuncusu kılıklılardan. İkisi de yanlardan birer göğse yoğunlaşmışlar. Tüm ilgiyi tek göğse verince daha iyi iş çıkarıyor olmalılar. Ay adamlar nasıl güzel oynuyor o bebeklerle, anlatamam size. İki el, bir burun, bir ağız, bir dil, otuz iki diş tek göğsün zevkine amade.

Şimdi ben anlamadım. Bu kadın herhalde müşteri. Adamlar eşlikçi mi, yoksa onları da kadın mı getirdi? Ama hepsi elinin altında olsa, evde takılırlardı. Neden buraya gelsinler ki? Lan? Kadın evli mi yoksa? Evde yapamıyor, buraya atıyor adamları. Belki de onlar da katılımcı, hepsi burada tanıştı… Tanıştı derken, kimsenin birbirinin adını bildiğini sanmıyorum elbet.

Erhan’a dönüp bakmadım, çünkü ben Garfield gibi cama yapışmış içeriyi seyrederken onun beni seyrettiğinin çok iyi farkındaydım. Bu adam ne görmeyi amaçlıyor bu işin sonunda? Burayla ilgisi yok, amacı seks değil… Benim tepkilerim ona neyin cevabını verecek bir anlasam… Hayır, sorsa söylerim. İlla buralara gelmeye gerek var mıydı ki?

Hoba, dört adam kadını kucakladığı gibi kocaman bir yatağa yatırdılar. Döne döne yalıyorlar kadını. Bacakların arasındaki, göğüslerdeki kafalar sürekli değişiyor ve kadın kendisini bez bir bebek gibi onların eline teslim etmiş durumda. Zevk aldığı kesin. Sesleri duymuyoruz ama kadının kızarmış yüzünden, açık ağzından her saniye çığlık attığı anlaşılıyor.

Bu odanın ana fikri nedir yani? Bir kadın, dört dil, dört penis… Ee, bunun bana yararı ne? Bence bir Erhan etmezler. Peh.