Seksi Numara Bölüm 36
Zerda
Yol boyu hiç konuşmadık ve çok nezih bir yolculuk oldu. O an gazetecilere rahatlıkla Erhan Bey ile aramızda çok seviyeli bir ilişki var diye demeç verebilirdim.
Kendi dünyama o kadar dalmışım ki, önünde durduğumuz kocaman müstakil evin parlayan ışıklarına bir süre büyülenmiş gibi baktım. Nereye gelmiştik biz? Bildiğin saray bozması… Yani bu kadar şatafat beni acayip bozar. Arabamızı kapıda koşarak teslim alan valeden sonra kapının önünde Erhan’ın arkasına saklanmama neden olacak kadar iri beş koruma görünce, sıra dışı bir anın içerisine çekilmekte olduğumu kesinlikle anlamıştım.
Saray bozması dedim ya hani… İçerisi bundan da fenaydı. Çok yüksek olmayan bir müzik, loş bir aydınlatma ve mistik bir tütsü kokusuyla ortama gizemli bir hava hâkimdi. Müzikten başka bir ses daha vardı ama adını koyamıyordum. İnsanlar filmlerden fırlamış gibiydi. Erkeklerin hepsi smokinli, kadınlar ise rengârenk ama çok seksi elbiseler içerisindeydi. Çoğunun eteği yerleri süpürecek kadar uzundu ama yırtmaçları neredeyse kalçalarına kadar geliyordu. Göğüs dekolteleri bakanın aklını başından alıyordu.
Herkes dans ediyordu. Sallanıyorlardı. Birbirlerine sarılıyorlardı. Müziğe de uyumluydular. Ama sanki yanlış bir şeyler vardı. Saf olmayan bir şeyler. Biraz daha dikkatle baktım. Bir dakika ya, bu salonda tüm çiftler aslında birbirine dokunuyordu. Hani dans ederken elini partnerinin omzuna koyarsın ya… Bu öyle değildi. El o boynu okşuyordu. Kulağa kadar hafifçe çıkıyor, sonra aşağı iniyordu.
Gördüklerimden tedirgin olup Erhan’a baktığımda onun büyük bir ilgiyle tepkilerimi seyrettiğini gördüm. “Gel.” dedi bana ve ben ürkmüş bir kız çocuğu misali onun eline yapıştım.
Dans edenlerin arasından yavaşça ilerledik. Bir kadın adamın kulağını emiyordu. Bir başka adam dans ettiği kadının omzunu öpüyordu. Eller bedenleri okşuyordu. Ama kimse kimseye bakmıyordu. Bedenlerin altı birbirine yapışıktı. Kadınların sırılsıklam, erkeklerin taş gibi olduğunu anlamamak mümkün değildi.
Sonra o adını koyamadığım ses yavaşça bilincimde tanımlandı. Zevkin sesiydi. Derin, sıcak, devam etmek ve yükselmek isteyen bir nefesti. Salondaki her yerden bu sesi duyabiliyordum. Derin soluklar… İç çekişler… Anlık çığlıklar… Küçük, kesik ama bütün ortamı dolduruyordu. Ürperdim.
Neden buradaydık? Burada sadece seks vardı. Onu anlamıştım. Ama bu seks, benim seksim değildi.
Yürüyerek salonu boydan boya dolandık. İnsanların bana dokunması bir korku çığlığı atmama neden olacak diye Erhan’a yapışmış, Kezban adımlarıyla ilerliyordum. İçimde korkunç bir yalnızlık ve eğretilik vardı. Burası benim bulunmam için çok gereksiz bir yerdi.
Önümüzden geçen bir garson iki bardak uzattı bize. Bardağın içindeki sarı sıvıya şüpheyle bakıp kaşlarımı çattım. Kimse bana böyle bir ortamda herhangi bir şeyi yedirip içiremezdi. Ben bu evden sağ salim, elbisem üzerimde çıkana kadar, gerekirse içerideki havayı bile solumazdım. Ben almayınca Erhan da almadı, rahatladım.
Lanet olsun, keşke külotumu giymiş olsaydım. Salonda dolanırken biri içime kayıverecek diye aklım çıkıyordu, iyi mi? Gülmeyin, acayip panik olmuş durumdaydım.
Burası başka türlü bir dünyaydı. Burada dur, hayır gibi bireysel tercihler yok gibiydi. Sanki o tercihi benim elimden o bardaktaki şey alacaktı. Ya da bir ilaç… Ya da bir sigara… İşte nasıl oluyorsa o işler. Buradaki kimsenin kafası normal olamazdı. Normal insanlar böyle şeyler yapmazdı.
Artık gözlerimde ne gördüyse, Erhan beni bir duvar kenarına çekip önüme geçti ve salonu görmemi engelledi. Şimdi sadece onun gözlerini görüyordum.
“Melis, bana güveniyor musun?”
Ah Erhan! Sen daha benim özümle ne bok yiyeceğini bilemiyorsun, beni tanımıyor, bilmiyorsun. Sana güvenmem için ne verdin ki sen bana? Evet diyemedim. Hayır da diyemedim. Gözlerindeki soru işareti ben cevap vermeyince kırıldı. Gözlerine o burukluğu yerleştirdiğim için içimden kendime küfür ettim ama hissetmediğim bir şeyi söyleyemezdim.
“Peki.” dedi. “O halde senden bana bu gece için güvenmeni istiyorum. Bunu yapabilir misin?”
Yapabilirdim. Başımı salladım. Önümden çekilip yanımda duvara yaslandı. Bütün salon gözlerimizin önündeydi. “Burada sadece gözlemciyiz.” dedi.
Gözlemci. Katılımcı değil. Güzel. Güzel olan, Erhan’ın burada benden herhangi bir şey beklemeyecek oluşuydu. O kadar.
Birden canım sıkıldı. Erhan burayı nereden biliyordu? Ne sıklıkta gelip kimleri getiriyordu? Gözlerimi kapatıp onu bir kadınla herkesin ortasında seksi solurken düşündüm. Bu iğrençliği kıskandığımı sanmayın. Buraya kendi tercihiyle gelen bir erkeğin cinsel anlamda bana uygun olmayacağını bildiğimden, yüreğim sıkışmıştı.
“Çok sık takılır mısın buraya?” Sesim titremişti sorarken. Alacağım yanıttan korkuyordum ve bu her hücremden belli oluyor olmalıydı.
“İlk defa dün geldim. O da, kuralları önceden öğrenip seninle burada yanımızda eşlikçi olmadan dolaşabilmek için.” Eşlikçi? Gözlerimde soru işaretleri olmalıydı ki ben sormadan açıkladı.
“Buraya ilk kez gelenlere, evi tanımaları ve tercihlerini belirleyebilmeleri için birer eşlikçi veriliyor. Kadın ziyaretçiye erkek, erkek ziyaretçiye kadın.” Parmağıyla inanılmaz güzellikte bir bebeği gösterip, “Benim dünkü eşlikçim Zerda idi.” dedi.
Bu nasıl Zerda lan! Göğüslere bak yuh! Kafam kadar. Yer çekimiyle de henüz tanışmamış belli. Upuzun bacakların en tepesinde de lolipop gibi bir kalça. Surat biblo. Ye beni, diyor. Makyajımız, endamımız, süzülüşümüz her şey yerinde. İşte şimdi kıskandım. Çünkü bu kez Erhan’ın yanındaki kadının bir adı ve cismi vardı ve lanet olsun ki beni on kere sollardı. Yani ben Erhan olsam, beni şimdi burada bırakıp o Zerda kaltağıyla takılırdım. Ezikliğim belli olmasın diye ne sesimi çıkardım, ne gözümü kadından ayırdım. Sanki kapı komşusu Zeliha Teyze’yi göstermişti bana da, ben de ona bakıyordum.
İçimi bir bilseniz… Arkama bakmadan mekânı terk edip evime gitmek ve sabaha kadar yatağın altında saklanmak istedim. Bedbahttım. Çirkindim. Sarkıktım. Yetersizdim. Eciş bücüştüm. Erhan buradan çıktıktan sonra beni aramasındı. Bu kadar güzel yaratıklarla olabiliyorsa zaten ben saçmaydım. Ölmeme engel yoktu.
O an duyduğum “Onunla seks yapmadım.” cümlesini bir süre algılayamadım. O kadınla evire çevire seks yapılırdı. Yapmayan adam ya salak ya iktidarsızdı. Ama Erhan’ın sesindeki bir şey, dönüp bakmama neden oldu. Yumuşacık gözler ruhumun içine işleyerek beni kendine hapsetti. “Senin içine girdiğim o ilk andan bu yana, senden başka kimse olmadı.”
Bak ya. Yapma. Yalan de. İnanırım. İnanırsam kaybederim. Çünkü hep benim olacağını sanırım.
Uzanıp elimi tuttu ve dudaklarına götürüp öptü. Şuna bak… Seks villasında, başkalarının seks kokuları arasında romantizmin doruğu yaşanıyor. Gülelim mi?
Bana güvenle ilgili soruyu şimdi sorsa, hiç duraksamadan güvendiğimi söylerdim, biliyor musunuz? Biz kadınlar böyleyiz işte. Bir tek söz, bir tek bakış erkeğimize körü körüne inanmamıza yeterli olur.
Ben başından beri içgüdüsel olarak Erhan’a sadıktım ve şimdi o da bana sadakatini ispat etmişti. Öyle hissediyordum. Bundan sonra, onu yatakta bir kadınla basana kadar, doğa kanunuymuş gibi inanacaktım Erhan’a. Zaten o sahneler de bu yüzden hep gerçekleşir, değil mi? Biz inanırız, sonra da çantada keklik oluruz. Of ya.
Mal bu erkekler, mal. Ne kadar güzel bir şey aslında bu yaptığımız. Bir kadının erkeğine körü körüne inanması… Bundan daha büyük bir onur olabilir mi bir erkek için? Çünkü kadın; inancıyla birlikte bütün aşkını, hayatını, geleceğini, bedenini ve yumurtalarını da sunar o erkeğe. Biz öyle teslim oluruz âşık olduğumuzda. Artık o erkeğin sırtını kollaması gerekmez, kapı gibi kadını vardır arkasında. İhanet etmez, aşkını ezdirmez, varı yoğu ne varsa sonuna kadar erkeğinin ayaklarının altına serer.
Ama işte bu teslimiyet var ya… Erkeğin gözünde yavaş yavaş değerimizi yitirmemize neden olur. Elindeki bu hazineyle önce gururlanır, sonra kanıksar, sonra da giderek küçümser, nasıl olsa benim der ve diğer kadınlara bakmaya başlar…
Yapar bunu erkekler, hiç heyheylenmeyin. Benim kocam, sevgilim yapmaz demeyin. Zaten yapıp yapmadığını bilmeniz de mümkün değil. Boşa konuşmayalım. Ama durduk yerde gidip adama da çemkirmeyin şimdi. Sadece hayata o kadar kör bir güvenle bakmayın, yeter.
Onlar insan. İnsan doğası elde ettiğine olan ilgisini yitirmeye ayarlı. Elinde olmayanı isteyecek ki hayatında amaç olsun. Elde etmek için çabalasın. Siz elde edildiniz. Yenileri gelsin.
Sonra ne olur? Boynuzlanır salaklar. Karısı intikam için boynuzlar. Sevgilisi, evli olduğu için sinirlenip boynuzlar. Ha çok kafasına koyduysa boşatır, kendisi evlenir ama yine boynuzlar. Çünkü başka bir kadın için evini dağıtan erkeğe o kadın da güvenmez. İnancını vermez. Adam da sırtını kollayarak yaşamanın ne olduğunu bir güzel öğrenir.
İstisna? Elbette. Ama kaç tane? Belki siz onlardan birisinizdir. Kim bilir? Ben bilmem, beyim bilirciler kesin istisna ama… Onların içi rahat olsun. Pembiş dünyalara gri katmanın alemi yok.