Seksi Numara Bölüm 38

Seksi Numara Bölüm 38

Empati

Sıkıldım açıkçası. Başkasının seks yapmasını seyretmek bana çok da anlamlı gelmedi.

Bir süre empati yapmaya çalıştım. Ben o kadındım ve dört erkek tarafından zevke boğuluyordum. Dördü de bana çalışıyordu, ben hiçbir bok yapmıyordum. Onları zevklendirmek gibi bir kaygım yoktu. Falandı, filandı. Ya çok boş değil mi? Ben buna empati yapamam ki!

Benim için önemli olan göğsüme dokunulması değil, kimin dokunduğu. Bana zevki o elin kimliği verir sadece. Aksi olsaydı, Mert’in on dakikaya sığan eyleminde de zevki yakalayabilirdim. Ve bu olsaydı, on dakikayı bir saate çıkarmayı da becerirdim. Ben yönetir, Mert’in eksiğini kapatırdım. Eğitimini kendime yaptığım gibi internetle, kitapla yönlendirirdim. Yapmadım. İçimden gelmedi.

Şimdi bu kadının yerine kendimi koymak da içimden gelmiyor. Yanlış anlamayın ama. İçeride yaşananları küçümsüyor ya da yanlış buluyor değilim. Sadece bana uygun olmadığını söylüyorum. Benim alamadığım zevki onlar alıyorsa, bana halt yemek düşer. Herkesin kendi hayatı, kendi bedeni… Ben benimkine bakarım. Bu insanlarla ortak nokta bulamayacağım için de sosyal hayatımda ayrı yerlerde konumlanırım. O kadar. Bunun ötesi haddimi aşmak olur.

İlgimi yitirdiğimi fark eden Erhan kapıyı açıp dışarı çıkmamı bekledi. Yürümeye devam ettiğimizde, benzer görüntülere kayıtsız gözlerle bakıp bir sonraki odaya yönelerek koridorda ilerledim. Birkaç oda sonra zınk diye durdum. Burada, adam tekti. Yanında da iki kadın vardı. Erhan’ın açtığı kapıdan içeri girip bu kez o kadar da şaşkın olmayan bakışlarla içeridekileri inceledim.

Ne kadar çabuk kanıksıyor insan. Artık bir porno filmi izler gibiydim. Ekrandaki görüntülere ne kadar kayıtsızsam, odadakilere de aynı kayıtsızlık içerisindeydim. Şimdi gözüme anormal gelmiyordu gördüklerim ama iki kadınla bir adamın seks yapmasının ne şekilde çekici olabileceğini anlamaya çalışıyordum.

Empati yapalım. Ama kendimizi bu sefer erkeğin yerine koyalım. Çok erkeğim herhalde. Baksana iki kadını da tatmin etmeye oynuyorum. Ya da bu konuda kendimi acayip kandırıyorum. Bir kadının içine aletimi saplamış gidip geliyorum, diğerinin de göğüslerine saldırıyorum. Şimdi, burada göğüs göğüstür. Yani şu an becermekte olduğum kadının göğüslerine de dalsam aynı şey olmalıydı. Ama hayır, başka bir kadının göğüsleri… Ve birazdan bunu bırakıp o kadının içine dalınacak. Bu demek ki, kadının kimliğinin hiçbir anlamı yok. Bir delik, iki balon… Damacana, tavuk…

Sevişmiyor lan bunlar. Bunun adı gerçekten sikişmek. Bilmiyorlar mı sevişmeyi, yoksa cinselliğe saygılarını mı yitirmişler? Nasıl empati olacak bu adamla?

Bu, kadın kimliğine yönelik bir savaş olmalı. Kadını tamamen cinsel objeye indirgeme ihtiyacı sanki. Birey yok. Kişilik yok. Beden var. Bedenler var. Ben o adamın iki kadını boşaltmakla ilgilendiğini bile sanmıyorum. Tek amaç, duygulardan tamamen arınmış bir cinsel tatmini doyumsuz bir arayışla birden fazla bedende doyurmaya çalışmak.

Burada kadına yönelik duyguları bilinçli olarak kirletme söz konusu olabilir mi sizce? Hadi biraz psikolojik takılalım. Annemize kadar inelim.

Anneye öfke? Kadına öfke.
Anneyi aşağılama? Kadını aşağılama.
Anneyi sevme ihtiyacından kaçma? Kadınla duygusal bağı ortadan kaldırma.

Evet, bence bu adamın kesin annesiyle ilgili bir sorunu olmalı çünkü her erkeğin hayatındaki ilk kadın annesidir ve kadınlara olan davranışı aslında anneye duyduğu tepkidir.

Empati denemelerim burada son bulur çünkü daha fazlasına boyum yetişmez. Bir de erkek değilim. Onların duygularına yabancıyım. Benim için cinselliğin ilk adımı duygulardır. İkinci, beşinci ve son adımı da öyle. Ama erkekler bizden farklı. Onlar duygu olmadan seks yapabiliyorlar. Bazı kadınlar da yapabiliyor ama genel tanımda onlar azınlık kalıyor. Eh çözemeyeceksem, gözümü dikip bakmanın da bir anlamı yok. O halde, yolculuğumuza devam edelim.

Son oda tam bir kâbustu. Üç adam, üç kadın. Ama kardeşim bu işin cılkını çıkarmışsınız siz. Bu ne şimdi yani? Biri birini emerken diğeri bunu beceriyor, arada kadınlar birbirine yetişiyor, erkeklerin pek birbirlerine yardımcı olduklarını görmüyoruz. Onlar topluca kadınlara girişiyor. Kim kimi sikti, kim nereyi yaladı belli değil. İmece usulü.

Tamam, ben tutucuyum, anladım. Bunca insan bu işleri yapıyorsa, bunun için özel evler kuruluyorsa, personel çalıştırılıyorsa ve eminim ki bundan büyük paralar kazanılıyorsa, onların bir bildikleri vardır. Talep var, arz var. Piyasa kurulmuş, bu iş sektör olmuş. Alan memnun, satan memnun. O zaman, bana müsaade.

Çıktım odadan ve gördüğüm ilk aralıktan salona geri dalmaya çalıştım. Kolumdan tutup durdurdu Erhan. “Bir bölüm daha var. Oraya da bakalım.”

Bu adam için bunlar neden bu kadar önemli anlayamıyorum. Girdiğimiz tek bir odada camdan içeri bakmadı bile. Bütün yaptığı beni seyretmek oldu. Tepkilerimi izliyor anladım da amacı ne onu anlamıyorum.

Yine gizli bir perdeden girip merdivenlerden alt kata indik. Yuh lan, kaç oda var burada? Yine bir koridor, yine odalar. İçeriye girmeye gerek duymadan, dışarıdan bakarak koridor boyunca yürüdüm. Burası insanların zevkle acıyı birleştirdikleri yerdi. Eşlerden birinin elinde bir kırbaç, diğerine sallıyor, karşılığında acıdan çok zevk buluyordu. BDSM hikâyelerini son zamanlarda o kadar çok okumuştum ki, neredeyse kullanılan tüm aletleri tanıyor gibiydim.

Bu konuda da empati hastalığıma yenik düştüğümü itiraf ediyorum. Eğer cinsel arzuların bir insan üzerinde hâkimiyet kurarak şahlanıyorsa, aletini kaldıran ya da vajinanı ıslatan seks değil, başkası üzerinde kurmayı başardığın o baskının sana verdiği güçtür. İtaatkârının elinden tüm itiraz hakkını alıyorsun. Onu bağlıyorsun. Ağzını tıkıyorsun. Tavandan asıp kendi bedenine uygun pozisyonlara konumluyorsun. Çeşit çeşit aletle ona vuruyor, yakıyor, acı veriyorsun. Bütün bunların ona zevk vermesini -veriyor belli ki çünkü kendisine hükmedecek bir eş arayanlar da var- bekliyorsun. Ama, sen peşinde olduğun o güç için bence hile yapıyorsun. Bir şeylerin acısını çıkardığın çok açık. Çocukken canın neden yandıysa artık…

Nedeni ne olursa olsun, adamın pipisi birilerini bağlayınca kalkıyor işte. Başka bir insanın iradesini devralıyor. Karşı durulmaz oluyor, bunu kabul ettiriyor, sonra da bir güzel beceriyor.

Ya bir şey diyeceğim ama… BDSM’ciler bana kızarlar diye korkuyorum açıkçası. Burada bir kuklanın kuklası durumu yaşanmıyor mu sizce? Hâkim Efendi, senin pipin, hala yaşamış olduğun o travmanın esiri. Zevkini, seni bu ihtiyaca mahkûm eden o olay yönetiyor. Zevk alırken özgür değilsin. Bağımsız değilsin. Hâkim falan hiç değilsin. Asıl itaatkâr bence sensin.

Bu sonuca çok bilerek ulaşmadım elbet. İçgüdülerimle ulaştım. Öyle bir iki kitapta okuyarak da konuşmuyorum. Her eylemi tek tek sorguladım. Mesela bir adam itaatkârına köpek kabından yemek yediriyor ve bundan uyarılıyor. Yargılamadım. Bunu anlamak için uğraştım ben. Ne anladım biliyor musunuz?

İtaat istiyorlar. Kendinden vazgeçecek kadar itaat. Yani kendine olan saygından, insani onurundan bile vazgeçmen gerek. Hepsini teslim etmelisin, sana geriye bir şey kalmamalı. O sana köpek kabından yemeni emrederse yapacaksın. O da, senin onurunu bile teslim ettiğini görecek… İtaat. Tam itaat. Seni yok eden bir itaat. Bence iğrenç bir eylem ama eğer amaç itaati sağlamaksa, mantıklı. Bunu yapan, sana itaat ediyor demektir.

Hep merak ederdim, filmlerde seks sırasında boğulup ölen kişilere ait sahneler geçerdi. Maktul boynundan kemerle bağlanmış, heyecandan fazla sıkılmış belli ve ölüm gerçekleşmiş. Bunu niye yaparsın birisine? Nefesini keser, ölümün kıyısına getirirsin? Bir de bundan cinsel haz duyarsın? O hazzı veren onun boynunu sıkmak değil. İtaatkârının, canının kontrolünü bile sana vermesini sağlayacak kadar teslim olması. Yaşamı da ölümü de senin kontrolüne bırakılmış. Bu sana gönüllü olarak verilmiş. Yoksa sen Tanrı mısın? Elindeki güç sana bunu mu hissettirir? Bence salakça ama amaç itaatten emin olmaksa, mantıklı.

Yani adamlar haklı arkadaşlar. Bok yoluna gitti Niyazi ama o çükler bu sayede kalkıyor sonuçta. Onların da tek isteği bu. Bize bok yemek düşer. Hadi dağılalım.