Seksi Numara Bölüm 13

Seksi Numara Bölüm 13

Dans

Sırayla masaya geri döndüler. Önce Mert, ardından Vampir, en son da Erhan…

Erhan, onu pistte bırakıp masaya dönüşümden sonra yanıma gelmemiş, bara gidip bir duble viskiyi fondip yapmıştı. Mertlerin masaya dönüşünü orada beklediğini ve ancak ondan sonra yanıma geldiğini sanıyorum. Anlamadığım bir şey olmuştu ve Erhan o andan sonra durmuştu. Bana bakmıyor, gözleri ya da hareketleriyle taciz etmiyordu. Mert’e kibar, Vampir’e ise ilgisizdi.

Kadın yeniden onun üstüne çıkmaya yeltenince kesin bir hareketle onu kendisinden uzaklaştırdı. Masada sanki tek başına oturuyordu. Gözleri kısık, bedeni durgundu. Kaçamak bakışlarımı onun üzerinden almaya çalışsam da başaramıyordum. Bu değişimi algılayamıyordum ama nedense rahatlamıştım.

Rahatlamak mı dedim? Dilim sürçmüş olmalıydı ya da demez olaydım. İki erkeğin ilgisizliği Vampir’in bana sarmasına neden olunca ortam bir anda yeniden gerginleşti.

“O üstündekini satan bir mağaza var mı yoksa sizin oralarda alt katlarda falan mı dikiliyor?”

Hoba. Ne dedi bu bana şimdi? Mert’in attığı kahkaha ikisinin de ona dönüp bakmasına neden oldu. “Bu dediğini Müzeyyen Hanım duymasın, yoksa mağazasından içeri asla giremezsin.”

Bu sivri dişli yaratık sosyetenin en ünlü modacılarından Müzeyyen Demiriz’i biliyor olsaydı böyle abuk abuk bakmazdı bence. Bu da onun çakma sosyetik oluşunun en büyük kanıtıydı.

Eğer sosyeteye aitseniz, ama gerçekten aitseniz, bazı kişileri tanımadan bilirsiniz. O dünyanın ana taşlarıdır çünkü onlar. Varlıkları ortalarda olmasa da isimleri her sohbet ortamında geçer. Hele ki Müzeyyen Hanım durmadan geçer, çünkü ortamdaki birilerinin üzerindeki kıyafet mutlaka onun elinden çıkmıştır.

“Müzeyyen Hanım da kim?”

Kadının anlamsız gözlerle sorduğu soruya Erhan’ın da bıyık altından gülmesi ilginçti. O nereden bilecekti ki Müzeyyen kim? Alt kat komşum da olabilirdi sonuçta değil mi?

Keyifle Vampirella’ya dönüp, “Hani geçen gün benden davetiye bulmam için delirdiğin Korcanların düğünü var ya…” dedi. Kadın hala anlamadan bir bana bir Erhan’a bakmaya devam ediyordu. “O düğünde Eda’nın gelinliğini diken hanım.”

Yok artık. Bu kadar detayı Erhan gibi bir kazma nasıl bilebilirdi ki?

Ağzı açık kalmış bir vampirin hiç de estetik bir görüntüsü olmadığını belirtmeliyim. Bu arada Erhan hala bıyık altından, Mert ise açıktan kahkahalarla gülüyordu. Kadın çok bozulmuştu. Tırnaklarını yüzüme geçirmek, elbisemi parçalamak isteğini uzaktan bile hissedebiliyordum.

“Artan kumaşlardan da bu çıktı herhalde.” Rahat durmuyordu bir türlü. Beni parçalamanın bir yolunu arıyordu. Ama bunun için uğraştıkça dibe vuruyor, iyice deliriyordu.

Mert bana bakıp gülümsedi. Eliyle yanağımı okşarken sanki eskiye dair bir şey aklına gelmişti. “Müzeyyen Hanım benim karım için en güzeli neyse onu yapar.”

Erhan’ın elindeki bardak yere düştü. Başını kaldırıp ikimize bir süre baktı. Yüzündeki bütün renk çekilmiş, gözbebekleri gözünün neredeyse tamamını kaplamıştı. Bakışlarımı onun gözlerinden ayıramadım.

“Karın mı? Evli misin sen?” diye ciyaklayan Vampir’in yüzündeki dehşet gülünmeyecek gibi değildi ama benim buna halim yoktu. Her şey yine bok olmuştu. Şimdi de Erhan benim evli olduğumu sanıyordu. Ah Mert… Onun kurtuluşunun bedelinin benim çöküşüm olması haksızlıktı!

Gözlerimi Erhan’dan hiç ayırmadan içimden Hayır! dedim. Evli olmadığımı biliyorsun sen. Biliyor olmalısın. Anlamış olmalısın. Seni istediğimi hissetmiş olmalısın.

Hala özlemle bana bakıyordu Mert. “Keşke…” dediği an Erhan’ın bedeni bir panter gibi gerildi. Keskin karanlıklar Mert’in üzerine dikildi.

“Bir kez gitmesine izin vermek gafletinde bulundum. Şimdi bu hatamı telafi etmeye çalışıyorum.”

Yerinden fırlayan Erhan elimden tutarak beni kaldırırken, “Buraya eski pişmanlıkları paylaşmaya gelmedik. Hadi ortama uyup dans edelim.” diyerek sanki bunu hep yaparmış gibi beni piste sürükledi. Masadakiler bunda anormal bir durum görmemiş olabilirdi ama ben paralize olmuş bir şekilde Erhan’a odaklanmıştım.

“Ne yapıyorsun?”

Piste çıktığımızda beni kendisine yapıştırdı. Bir eli kalçamdan kendisine bastırıp uzaklaşmamı engelliyor, diğeri çıplak sırtımı tutarken aslında beni sarmalıyordu.

“O züppeyle barışmayı unut. Benden başka yolun yok senin.”

Konuşamadım. Başını boynuma gömüp nefesiyle beni okşamaya başladığı anda da bütün hareket yeteneğimi yitirdim.

“Senin yüzünden kafayı yemek üzereyim. Bunu bilerek yapıyorsun. Hepsini bilerek yapıyorsun değil mi Melis?”

Eli kalçamın yuvarlak hatlarında gezinerek beni kendisine bastırdı. Lanet olsun sırılsıklam oldum bir anda.

“Seni bu dans pistinde boşaltayım mı?”

Hayır! Evet! Oh, hayır! “Lütfen yapma.”

Dudaklarını boynuma sürterek kulağıma kadar geldi. Beni yasladığı yerde ereksiyonu karnıma baskı yapıyordu. “Yapabileceğimi biliyorsun.”

Biliyordum. Hep bilmiştim. Onun benim erkeğim olduğunu hep bilmiştim. “Biliyorum ama yapma. Lütfen.” Gözlerim kapalıydı. Dudaklarına, nefesine, karnıma baskı yapan sertliğine odaklanmıştım. Nefes nefeseydim. Sırılsıklamdım. Ben bu adama aittim. Bedenim onu seçmişti.

“Geçerli tek bir neden söyle bana.”

Sesim çıkmadı. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Çok uzundu. Bu kadar yakından daha da uzundu. Bedeni o kadar büyüktü ki beni diğer herkesten saklamayı başarıyordu. Sırtımdaki elini yana kaydırıp başparmağıyla göğsümün yanını okşadı. Göğüs uçlarım bir anda büzüşüp öne doğru atıldı. Kumaşın üzerinden bile belli oluyordu. Baktı onlara Erhan. Ben bakmadım. Ben gözlerimi bir saniye olsun ondan ayırmadım.

“Tek bir neden…” derken dudaklarıma çevirdi bakışlarını. Hayır, hayır, sakın öpme. Öp ama burada öpme lütfen. Lütfen.

Parmağı içeri devam ederek göğsümün ucunu buldu. Ağzımdan kaçan iniltiye engel olamazken bacaklarım da beni taşımayı reddederek ona iyice yığılmama neden oldu. Göğüs ucumun etrafında daireler çizip arada da bastırıyordu. Alevler içindeydim. Göğüslerimden karnıma doğru ilerleyen ateş bacak aramda kramplara yol açıyordu. Yüzüm kızarmış olmalıydı ve Erhan beni keyifle seyrediyordu. Bedenimdeki her değişikliği benden iyi biliyor gibiydi.

“Ağzıma ne kadar yakınlar, değil mi?” Ne?

“Şu küçük kumaşı ittiğim anda ağzıma alabilirim onları.” Erhan dur.

“Dilimle dakikalarca dönerim etrafında. Sonra da ağzımı üzerine kapatıp emerim. İster misin?”

Bedenimin ritmi değişmişti. Kasıklarımın arası nabız gibi atıyordu. Klitorisim Erhan’ın ereksiyonuna değiyor, giderek büyüyordu. Eli eteğimin altına kayıp tangamın açıkta bıraktığı tenime dokununca o da donup kaldı.

“Lanet olsun sana Melis!” Sıktı kalçamı. Bırakmak istemez gibi hiç hareket etmedi. Sonra gevşeyip orta parmağını araya kaydırdı ve bastırdı. Yapacaktı. Boşaltacaktı beni burada. Kurtuluşum yoktu. Parmağını ritmik hareketlerle arka deliğe bastırmaya başladığı anda da dünyayla bütün ilişkim koptu. O bastırdıkça klitorisimi ona sürtüyordum. Geliyordum. Yükseliyordum. Dünyadan kopup Erhan’a karışıyordum. Göğüslerim, kalçalarım, tüm girişlerim ona aitti ve o bunların hepsindeydi. Durmuyordu.

“Aç gözlerini. Orgazmını seyretmek istiyorum.”

Zorlukla açtım ama ben onu görmüyordum. Ben bomboş, dünyanın dışına bakıyordum. O bana bakıyordu. Ritim geri dönülmez bir yükselişin ardından beni dünyanın dışına attı. Erhan’ın kolları beni sarmalarken ben de içimdeki kasılmalarla baş başa kaldım. Dinmedi. Bana sarıldığı dakikalar boyunca azalarak da olsa bütün bedenimin kalp atışımla uyumlu olarak attığını hissettim. O da hissetti. Kolları her yerimi sardı, beni kendine bastırdı, koruyuculuğu altına aldı. Etraftan uzakta, bedenimi yaşamama izin verdi.

Dakikalar sonra hala pistte iki yana sallanırken “Etrafındaki bütün erkekleri kendin uzaklaştır Melis. Bunu yapmazsan ben yapacağım.” dediğini duydum. “Ve bir dahaki sefere seni boşalttığımda, ben de içine boşalıyor olacağım.”