Seksi Numara Bölüm 14

Seksi Numara Bölüm 14

Çöpçatan

O gece masaya döndüğümüzde Mert’in bana kaçamak bakışlarından bir şeyler sezdiğini anlamıştım. Adını koyabilmiş miydi, bilmiyorum. Ama şaşkın bakışları benimle Erhan arasında gidip gelmişti.

Vampir biliyordu. Bana nefretle bakışından Erhan ile aramdaki elektriği sezdiğini anlamıştım. Yüzümde orgazm olmuş bir kadının sersemliği olmalıydı. Erhan ise pençelerini yalayarak temizlenen bir pantere benziyordu.

Bir daha kimse konuşmadı. Hesap ödendi, kalkıldı, vedalaşma bile yaşanmadan herkes yoluna gitti.

Mert arabayı çalıştırmadı. “Kimdi o?” diye sorduğunda sesinde kıskançlık ya da öfke yoktu. O beni bir erkek olarak hiç sahiplenmemişti. Her zaman, sadece ailece tanıştıkları Melis’tim ben. Gözlerimi kapatıp Erhan’ın kim olduğunu düşündüm. “Onu tanıyorum.” dedim. “Ama aslında tanımıyorum da…”

İçimdeki huzursuzluk Erhan’ın varlığından değil, onun kim olduğunu bilemiyor olmaktandı. Neydi, ne istiyordu, bana nasıl bakıyordu, benden ne kadarımı almak istiyordu? Adı ne olurdu onunla bir ilişkinin? Sevgilim mi diyecektim, sikicim mi? Beynimi isteyecek miydi yoksa bacak aram ona yetecek miydi? Korkuyordum. İstediği ne olursa olsun ona karşı çıkmayacağımı bildiğimden, korkuyordum. Sevgilisi olmamı istese olurdum. Orospusu olmamı istese olurdum. O ne istese, ben o olurdum. Bunu bilmek çok ağır geliyordu.

Bundan sonra bedenimin isteklerini karşılayacak bir başka erkeğe rastlayıp rastlayamayacağımı bilmiyordum, çünkü Erhan çıtayı çok yükseklere taşımıştı. Onun alfa erkeği olmasının bana çok çekici geldiğini biliyordum. Bir erkekte buna ihtiyacım olduğunu da artık anlamıştım. Erhan tüm isteklerimin anahtarıydı. En çok da bu canımı acıtıyordu.

“Seni istiyor.” Bildiğim bir gerçeği Mert’in sesinden duymak garipti.

“Biliyorum.”

“Sen de onu istiyorsun.” Şaşkındı.

Başımı salladım. Yalan söylemeye ne gerek vardı ki bütün hücrelerim bunu zaten haykırıyordu.

“Sonu iyi olacak mı?”

Bu soru beni neden bu kadar dağıttı bilmiyorum ama bir anda kendimi gözyaşları içerisinde buldum. Mert bana sarılıp dakikalarca hiç konuşmadan hıçkırıklarımın dinmesini bekledi. Sonra torpidodan çıkardığı bir kutu mendilin neredeyse tamamıyla ağzımı, yüzümü, akıp duran burnumu temizledi.

Onun kucağında rahattım çünkü biz aslında birbirimizi çok seviyorduk. Sadece, kadın erkek olarak değildi bu sevgimiz. Kardeş, arkadaş, dost, kanka… Adı neyse işte. Niye salak gibi gidip evlenmiştim ki onunla. Ailemi kaybetmemiş olsam, hayatta böyle bir hata yapmayacağımı biliyordum. Hadi ben korkmuş bir küçük kızdım. On dokuz yaşında yapayalnız kaldığımı, evlenirsek onun ailesiyle kendimi güvende hissedeceğimi düşünmüş olabilirim. Onunla da değil, dikkatinizi çekerim, ailesiyle… O neden buna itiraz etmemişti ki? O da çocuktu elbette. Ne istediğini bilmiyordu. Yazıktı bize.

Bunların cevapları için çok geçti. Şimdi benim ihtiyacım olduğu anda yanımdaydı, bu da bana yetiyordu. Hem belki ben de onun için bir şeyler yapabilirdim. Aklımı dağıtmak için bundan güzel bir yöntem bulamazdım.

“Bende kal bu gece.” dedim. “Bir arkadaşım var, işi yoksa onu da çağıracağım. Tolga adı. Seversin. Sabaha kadar içip dağıtalım kendimizi.”

Gülümseyerek onayladı. Bu kadar çabuk toparlanmam onu rahatlatmıştı. Eve gidiş yolunda Tolga’yı aradım. Saat geçti. Çok geç değil ama normal insanların birbirlerini aramaları için geçti.

“Melis bir tanem, bu ne hoş bir sürpriz böyle?”

“Daha bir şey görmedin. Yalnız mısın, uygun bir yerde misin, ayartılabilir durumda mısın?”

Duyduğum kahkaha çok seksiydi. Mert’in kaşları çatılıp şüpheyle telefona bakınca hoparlöre aldım sesi.

“Ayartan sen olduktan sonra hazırım tatlım. Ne yapmam gerekiyorsa söyle. Yine o dağ ayısı mı?”

Kahkahalarım uzun bir süre dinmedi. Mert’in “Kimmiş o dağ ayısı?” diyen sesini duyan Tolga bir anda dikkat kesilip, “Yanındaki sesin sahibini bana tanıştırmak ister misin Melis?” diyerek beni susturmayı başardı. Ben mi kötüydüm, yoksa Tolga’nın sesinde bir flört havası mı vardı? Yani bir düşünelim sizinle birlikte. Kim o? değil… Selam dostum! değil. Sesin sahibi… Ses beğenilmiş gibi de, sahibi merak ediliyor.

Kötü müyüm ya? Adam sesi beğendi işte. Bunu da hemen belli etti. Mert’in dikilmesi ilişti sonra gözüme. Pek rahat değildi sanki. Şüpheyle bana bakıyor ama sorunun cevabını da kendisi vermiyordu.

“Yanımda yakışıklı eski kocam var Tolgacım ve seni birlikte dinleyip, birlikte davet ediyoruz. Acaba en seksi pijamanı da alıp bu gece benim evde Melis’i Sevindir partisine katılmak ister miydin?”

Bir sessizlik oldu ve ardından Tolga’nın beni bile gıcıklayan sesi “Benim en seksi pijamam şu an üzerimde olan slipim Meliscim. Onunla mı geleyim?” dediğinde Mert’in kravatı boynunu biraz rahatsız etti sanırım. Gevşetip çatık kaşlarıyla telefona bakmaya başladı.

“Ben rahatsız olmam.” dedim gülümseyerek.

“Ya o sesin sahibi?”

Boğazını temizledi Mert ama bir şey söylemedi. Kararsız gözlerle ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bana bakıyordu.

“Onun olacağını da sanmıyorum Tolgacım.”

“Tamam bebeğim, adresi ver ve o ses, ben gelene kadar yanında dursun. Bir de yakından duymak istiyorum.”

Tolga resmen cilveleşiyor arkadaşlar, ben kötü falan değilim. O kadarını da anlayayım isterseniz. Sonuçta ben de aklını ilişkilere, flörtlere, sekse takmış bir hatunum. Adresi verip telefonu kapattım. Mert’in hiç sesi çıkmadı bir süre. Sonra dayanamayıp “Kimdi bu kuzum?” diye sordu.

Genel bir sohbet yapar gibi “Yıldırım’ın arkadaşı.” dedim. “Geçenlerde sergisine gitmiştik birlikte, o zaman tanıştım. Erhan’ı benden uzak tutmak için biraz uğraşması gerekmişti.” der demez de güya oyalanmak için bulduğum çare bizi yeniden Erhan’a getirmiş oldu.

“Dağ ayısı yakıştırması kesinlikle o adama uygun. Arkadaşın sezgileri güçlü biri olmalı.”

Hop, konu Tolga’ya geri döndü. Kızlar, biz de böyle yapmaz mıyız? Fark etmeden konuyu hoşlandığımız erkeğe getirip onun üzerine konuşmaya çalışmaz mıyız?

“Hem özel, hem de beni koruyacak kadar güçlü bir karakter. Başkaları için kesinlikle doğru erkek olur bence.”

“Ama senin için değil, öyle mi?”

Tolga’nın erkeklerden hoşlandığını Mert’e söyleyen ben olmamalıydım bence.

“Ondan önce dağ ayısını tanıdım maalesef.”

Eve girdikten bir yirmi dakika sonra çaldı kapının zili. O ana kadar ben üzerimi değiştirmiş, ıvır kıvır yiyecek bir şeyler hazırlamış, içki seçeneklerini masanın üzerine dizmiştim. Mutfaktan Mert’e “Kapıyı sen açar mısın?” diye bağırdım.

Birkaç dilim peynir, yanına zeytin, domates koydum. Neden hiç ses gelmiyordu içeriden? Selamlaşma bile duymamıştım. Elimdekileri bırakıp mutfak kapısından salona doğru baktım. Tolga hala kapının dışındaydı. Kenara yaslanmış, Mert’e bakıyordu. Arkası dönük olduğundan Mert’in yüzünü göremiyordum, öylece Tolga’ya baktığından başka bir şey yoktu ortada. İyi de içeride baksa olmuyor muydu?

Tolga yaslandığı yerden doğrulunca Mert’in bedenindeki gerginliği ben bile algıladım. Yüzünde tek bir ifade yoktu Tolga’nın. Gülümsemiyordu. Sırıtmıyordu. Yavşamıyordu. Dünyanın en ciddi işini yapıyormuş gibi bütün dikkatini Mert’e vermişti sadece. Mert’e yaklaştı, yaklaştı… Kapıdan içeri girebilmesi için Mert’in oradan çekilmesi gerekiyordu zaten ama Tolga kapıya değil, Mert’e yaklaşıyordu. Bunu ben bile anlayabiliyordum.

Son anda Mert bir adım geri gidip durdu. Tolga o bir adımı yeniden attı. Mert bir geri… Tolga gülümsedi ve bir ileri. Birbirlerine çok yakın değillerdi. Kişisel alana saldırı yoktu. Dışarıdan bakan, karşılıklı duran iki adam görürdü. Bense diğerinin dünyasının kapısına dayanmış bir adam ve ne yapacağını bilemeyen bakire bir ruh görüyordum. Sonunda Tolga içeri girdiğinde kapıyı eliyle arkaya itti. Ama gözleri Mert’in üzerinden ayrılmamıştı.

“Haklıymışım.” diye mırıldandı ve sonra dikkatini bana vererek gülümsedi. İçeri girip yanıma, geldi, beni kendisine çekerek kocaman öptü. Ben de onun yanağına öpücüğümü kondururken, Mert’in hala kapı önünden kıpırdamamış oluşuna bakarak “Neler oluyor burada?” diye fısıldadım.

“Bir yangın başlattın bebeğim. Umarım pişman olmazsın.”

Gülümseyen gözlerine ürkerek baktım. Boyumu aşan yerlerde mi yüzmeye çalışıyordum? Ama aşk… Tutku… Heyecan ve zevk… Bunlar önlenemez, durdurulamaz, yönlendirilemez duygulardı. Yaşanması gerekiyorsa zaten kaçışı olmazdı.

Derin bir nefes aldım, geleceğin bizler için acımasız olmamasını umarak salona, Mert ile Tolga’nın yanına gittim.