Seçilmemiş Bölüm 12
İnsanın kendi bedeninin her noktasının farkına varması demek böyle oluyordu. Dudaklarına dokunan dudakların, ağzında dolaşıp diliyle cilveleşen dilin her hareketini ayak parmaklarından saç diplerine kadar hissediyordu.
O an Elif kendi bedeniyle tanışıyordu. Aklında ne savaş, ne teslimiyet, ne yenilgi vardı. Kendini koruma içgüdüsü felç olmuştu.
Sinan’ın tadı şu ana kadar tattığı en büyük lezzetti. Daha önce öpülmüş ama hiç öpüşmemişti. Gözlerini kapatmış, hayretle bu öpüşmenin karnında, bacaklarının arasında yarattığı alevlerin tadını çıkarıyordu. Sinan’ın ağzıyla, diliyle kendisine yaptığı her hareketi büyük bir susuzlukla kabul ediyor; bu anı sadece tek bir kere yaşama şansı olduğunu düşünerek, hiçbir dokunuştan mahrum kalmak istemiyordu.
Sinan Elif’in dudaklarında çoktan kaybolup gitmişti. Bir taş devri adamıymışçasına yağmalıyor, hırpalıyor, her yerinde izini bırakıyordu. Her hareketiyle ‘sen benimsin’ diye bağırıyor, Elif’in kafasını karıştırıyor, onun karşılık veriyor olması zafer sarhoşluğunu daha da artırıyordu.
Bu, umduğundan çok fazlasıydı. Elif’in tepkileri hiçbir şey hissetmeyen bir kadının tepkileri değildi.
Zaferi gözlerini köreltmek üzereyken, bütün geleceğinin kendi hareketleriyle belirleneceği bilincine kazındı. Elif bu gecenin sonunda kendini ya gerçek bir kadın ya da tecavüze uğramış bir kurban gibi hissedecekti.
Aralarında çok ince bir ayırım vardı.
Derin bir nefes alıp pantolonunun içindekine ‘sakin ol’ uyarısı yaptıktan sonra tüm hücreleriyle Elif’e yoğunlaştı. Şu an tek önemli olan Elif’ti.
Genç kadının gözleri kapanmış, nefesi sıklaşmıştı. Kirpikleri ne kadar uzun, heyecandan pembeleşmiş cildi ne kadar parlaktı. Duvara dayanmış, titreyerek ayakta durmaya çalışıyordu.
Sinan ona hala dokunmamıştı. Ellerini duvardan çekip Elif’in bornozunun üzerinden bedenini keşfe çıktığında genç kadının ağzından bir inleme sesi kaçtı. Elif o sesin kendisinden çıktığını bile anlamadı.
Dokunduğu her yeri yakıyordu adamın elleri. Parmaklarını tek tek hissedebiliyordu. Okşayarak kıvrılan, bastıran, kavrayan ve Elif’e kendi gücünü tattıran parmaklardı bunlar. Aralarında kalın bir kumaş olmasına rağmen tenini yakıyorlardı. Elif kalbinin o parmakların dokunduğu yerde attığını hissetti.
Sinan’ın dokunuşlarından aldığı zevkten altüst olmuşken, kalan son bilinç kırıntılarıyla karşısındaki adamın Zeynep’in nişanlısı olduğunu hatırlamaya çalıştı. Dünyalar güzeli bir kadına sahipken Elif’le ne işi olurdu bu adamın? Ne tür bir oyun oynuyorsa, planlı olarak Elif’i yıkmayı hedeflemişti.
Gözlerini açıp kendisini izleyen adama baktı. Sinan Elif için doğru erkek, ama yanlış adamdı. Gözleri canlılığını kaybetti. Sinan onun bir kadın olarak tek şansıysa bile, bunu kullanmayacaktı. Hem Zeynep için, hem kendisini korumak için…
Onun gözlerindeki parlaklığın sönüşünü izleyen Sinan içinde uyanan panikle bir anda sersemledi. Teslimiyet bitmişti. Elif yine uzaklaşmıştı. Kadının çenesini kavrayarak başını yukarı kaldırdı ve gözlerinin içine baktı. Elif’i kaybediyordu.
Elif, gözlerine dolan yaşları geri itebilmek için olağanüstü bir güç harcayarak gözlerini kapattı. Kendisini aşağılanmış hissediyordu. Hayatındaki tek gerçek dokunuşu, kendisine art niyetle yaklaşan bir adamla yaşıyordu.
Bir damla yaş çenesine doğru süzüldü. Sinan Elif’in, bu gözyaşıyla sınırı yeniden belirlediğini anladı. Bedeni zevk almışsa da ruhu karşı koyuyor, zevki kabul etmiyordu.
Şu an teslim olup çekilirse, Elif’e sonsuza kadar veda edebilirdi.
Alayla “Gözyaşlarının arkasına mı sığınıyorsun? Ne kadar kadınsı bir taktik,” diyerek Elif’i sinirlendirmeyi deneyen Sinan, genç kadın gözlerini açıp yeniden saldırı moduna geçtiğinde keyifle gülümsedi. Yanağından aşağı süzülüp çenesine takılmış damlayı diliyle yaladıktan sonra bornozun kuşağına uzandı.
Kuşağı tuttuğu anda Elif’ten duyduğu itiraz üzerine öncekiler gibi bir fiske Elif’in yanağına indi. Elini yeniden kuşağa götürdü ve çekti.
Kuşak düğümünden kurtularak açılırken, Elif’in çıplak bedeni de Sinan’ın önüne serilmiş oldu.
Elif ipnotize olmuşçasına Sinan’ın kendisini seyreden gözlerine bakakaldı. Ruhu artık çırılçıplaktı. Sinan onun bütün kalkanlarını indirip özüne kadar ulaşmıştı. Hiçbir itirazı işe yaramamış, gözyaşları bile onu durduramamıştı.
Kendisini süzen gözlerde gördüğü hayranlık Elif’in Zeynep dâhil her şeyi unutmasına neden oldu.
Güzeldi. Tanrım bu kadın güzeldi. Onun sıradan olduğunu nasıl düşünebilmişti? O Elif’ti ve şu an gözlerinin önündeydi.
Dik ve yuvarlak göğüsleri, ince belinin altından harika bir eğimle genişleyen kalçaları, bacaklarının hemen bitimindeki üçgen tüylerinin altına gizlenmiş kadınlığı…
Yutkunarak göğüslerinden birini avucuna alıp ucunu okşamaya başladığında Elif’in ağzından kopan inilti, yaşadığının bir hayal olmadığının kanıtıydı.
Elif Sinan’ın parmağının hareketiyle hayat bulan göğsüne hayretle baktı. Uçları dikleşmiş, etrafı büzülmüş ve renkleri koyulmuştu. Her dokunuşta varlığından haberi bile olmadığı sinirleri uyarılıyor, ilk defa hissettiği bir hareketlilik karnına, bacaklarının arasına yayılıyordu.
Göğüsleri dünya üzerindeki en yanlış adam dokunsun diye mi beklemişti yıllarca? Saç diplerine kadar bu dokunuşun etkisi yayıldığında gözlerini kaldırıp Sinan’a baktı. Onu seyrediyordu adam. Gözlerinde ateş, hiçbir tepkisini kaçırmadan Elif’e bakıyordu.
İstila edilmişlik duygusu genç kadının benliğine yayıldı.
Onu yeniden kazandığını fark eden Sinan beline sarılarak Elif’i kendine çekti. Bornozu omuzlarından kaydırdı ve bedenini tamamen çıplak bıraktı.
Elif karşı koymadı, gözlerini kapatarak öylece bekledi.
Bu kadını sevmek istiyordu. Her noktasıyla tanışmak, kendisine ait kılmak istiyordu. Onu, daha önce hiçbir erkekle hissetmediği duygularla tanıştırmak istiyordu.
Bunun için de bu koridordan başka bir yerde olmak istiyordu.
Elif’i kucaklayarak kapıdan içeri girdi. Salondaki kanepeye bile razıyken, küçük evdeki tek odanın yatak odası olması içini mutlulukla doldurdu. Aptalca aranması gerekmeyecekti.
Sinan onu odaya götürüp yatağa bıraktıktan sonra bile Elif gözlerini açmadan onun üzerindekileri hızla çıkarmasını dinledi. Bütün bedeni beklentiyle ve hazla titriyordu.
Hala karşı koyma şansı vardı. Hala kendisini koruma şansı vardı. Ama içindeki kadın bir kez uyanmış, yıllardır içinde hüküm süren yoksunluk başkaldırmıştı. Devam etmek, bugüne kadar kaçırdığı şeyleri bir kez olsun yaşamak istiyordu.
Sinan’ın ellerini üzerinde hissettiği an içindeki kadın zincirlerinden boşaldı. İçindeki bütün kilitler kırıldı, bütün kapılar açıldı.
Elleri her yerindeydi. Keşfediyor, okşuyor, sahipleniyordu. Sinan onun bütün duvarlarının yıkılıp aralarından kalktığını görebiliyor, aldığı zevki adım adım yönetiyordu.
Bugüne kadar cinselliğin bu kadar muhteşem bir müzik olabileceğini hayal bile edememişti. Bir keman virtüözü gibi Elif’in bedenindeki her notayı seslendiriyordu.
Şu an ellerinin altında şekillenmekte olan, herhangi bir zevk değildi. Bu muhteşem kadının yirmi altı yıl sabırla bekleyerek ulaştığı zirveydi. Sinan için çok kıymetliydi. Aldığı her tepki kutsaldı. Bu saf zevkti. Elif’in her titreyişi kendisini de aynı şiddette mutlu ediyordu.
Elif tam bundan daha güzeli olamaz diye düşündüğünde, Sinan’ın ağzı ellerine katıldı. Parmaklarının dokunmayı bıraktığı her yerde dudakları hemen yerini alıyor, kokusunu içine çektikten sonra öpüyor, bir süre diliyle yalayarak tadına bakıyor, sonra da doyamayıp emerek içine almaya çalışıyordu.
Kavurucu bir ateş Elif’in bedeninin her noktasını ele geçirmiş, onu giderek daha yükseklere çıkarıyordu.
Sinan elini Elif’in bacaklarının arasına götürüp kavradığında, orada bulduğu ateş ve ıslaklıkla boğazından bir hırıltı çıktı.
“Islanmışsın, benim için ıslanmışsın!”
Bu dokunuşla Elif’in gözleri kapanıp bedeni onun eline doğru havalandı.
Yenilgiyi çok derinlerinde hissetti Elif. En büyük koz Sinan’daydı. Zevk aldığını biliyordu. Artık Elif’e gülebilirdi. Zavallı ezik, Sinan’ın elinde oyuncak olmuş, yaşayacağı ucuz bir zevki dilenir olmuştu.
Gözlerini adamdan kaçırıp içindeki heyecandan kurtulmaya çalıştı.
Kadının tepkilerini izleyerek bir süre her noktasını okşayan Sinan, yavaşça iki parmağını Elif’in içine itti. Başparmağı klitorisinin üzerinde daireler çizerken, içindeki parmakları da ulaşabildiği her yeri okşayarak girip çıkıyordu.
Elif o andan sonra kayboldu. Sinan’a uzanmaya çalışan ellerine engel olmak için çarşafı sımsıkı kavrıyor, bedenine yüklenen zevk ağzından inilti ve çığlık olarak dışarı kaçıyordu.
Sinan’ın onu nereye götürdüğü ya da bunun sonunun ne olduğu umurunda değildi. Kendisine ne kadarını verirse hepsini yaşamak istiyordu. Bütün hareketlerini onun eline uyumlandırıp kendisini yönetmesine izin verdi.
Sinan Elif’in bacaklarını aralayarak arasına yerleşti. Bedenini tamamen onunkinin üzerine bırakarak ağırlığının verdiği zevki tatmasına izin verdi. Elif’in yatakla Sinan arasına sıkışan bedeni, bir an nefes almak için bile hareket edemedi.
Kısa bir süre kadını nefessiz bırakan adam, hafifçe dirseklerine yüklenerek onu özgür bıraktı. Elif’in o güne kadar bildiği güç kavramı yeniden tanımlanmıştı.
Güç, Sinan’dı.
Sinan dudaklarını Elif’inkilere yaklaştırdığında bu kez ona uzanan Elif’ti. Birleşen dudaklarından her bir noktası uyarılmış olan bedenine yayılan elektrik Elif’i bilmediği bir arayışa muhtaç bıraktı. Bedeniyle daha fazlası için yalvardığını bilmeden kendisini Sinan’a doğru kaldırdı ve Sinan’ın ateş gibi yanarak boşalmak için zonklayan penisi Elif’in ıslak sıcaklığına dayandı.
Kendisi de sınıra çok yaklaşan genç adam sakinleşmeye çalışarak derin nefesler aldı. Düşünmek için çok saçma bir zamandı ama düşünmek zorundaydı.
Şu ana kadar bütün yaptığı kendi gücünü Elif’e kabul ettirip ona boyun eğdirmekti. Artık ona seçim şansı vermek zorundaydı. Sinan bir kurban değil, zevki paylaşan bir kadın istiyordu. Kabul etmezse bu yataktan nasıl kalkıp gidecekti hiçbir fikri yoktu ama Elif’in devam etmeyi seçmesi gerekiyordu.
Sinan hareket etmeyince Elif’in gözlerine önce soramadığı soru, sonra da panik yerleşti.
Sinan onu burada böyle bırakacaktı! Devamını asla öğrenemeyecek, hayatı boyunca merak ederek kendisine acıyacaktı.
Korku bütün bedenini ele geçirip kaskatı kesildiğinde Sinan genç kadının başını ellerinin arasında sıkıştırıp gözlerinin içine bakarak sordu.
“İstiyor musun?”
İçini kavuran şüphe Elif’i felç etmişken, devamını yaşamak isteyen bedeni pes etmesini haykırıyordu. Sinan’ın gözlerinde göreceği tek bir hınzır pırıltı Elif’in kurtuluşu olurdu ama bunun yerine sadece kararlılık vardı.
Daha fazlasını istiyordu Sinan. ‘Pes’ dediğini duymak istiyordu. Elif için karar zamanıydı.
Gözlerini sımsıkı yumup içinden ‘lütfen, lütfen, lütfen benimle oynuyor olmasın’ diye geçirdikten sonra başını sallayarak istediğini belli etti.
Oh hayır, duymak istiyordu bunu. “Söyle,” diye üsteledi adam.
Kendini ateşe atıyormuşçasına derin bir nefes aldıktan sonra, pürüzlü sesiyle “Evet,” diyerek son kalesinden de çıktı Elif.
“Ne istiyorsun Elif?”
Artık önemi yoktu. Artık Elif her şeyi göze almıştı.
“Seni istiyorum.”
“Adımla söyle, ne istiyorsun Elif?”
“Seni istiyorum Sinan, lütfen!”
Sinan Elif’in ellerine uzanıp kollarını başının üzerine götürdü. Parmaklarını onunkilerin arasından geçirdi.
“Korunuyor musun?”
Korunmak? Ah, evet, adetini düzenlemek için kullandığı haplar o işe yaramıyor muydu? Zorlukla yutkunarak “Evet,” dediği an, Sinan dudaklarını ağzıyla kapatırken dünyanın en önemli keşfini yapmak üzere kendisini de diliyle aynı anda onun içine itti.
Yapbozun eksik parçası yerini bulmuştu. Sinan, bulunmak istediği tek yere her bir anının tadını çıkararak ulaşırken ruhu da tamamlanmış olma duygusuyla tanıştı.
Hücreleri Sinan’la dolduğu anda alev aldığına yemin edebilirdi Elif. Aldığı zevkle bloke olmuş, onun kendisini götürdüğü yere gidiyordu. İçindeki her şey göğe yükseliyordu. Daha yukarısı var mıydı? Daha güzeli var mıydı?
Bir tek kez olsun bunu yaşama şansını verdiği için Sinan’a şükretti ve ucunda ölüm bile olsa kendisini büyük bir huzurla aşağı bıraktı.
Onun çığlıkları, Sinan’ın da sonu oldu, o da sahip olduğu her şeyi Elif’in içine bıraktı.