Seksi Numara Bölüm 42
Hayır
Ne diyor bu be? Nasıl evleneceği kadın? Orospudan bu yana ne değişti? Erhan mı evrimleşti? Şuna bak. Adam benimle evlenmeye karar vermiş, benim haberim yok. Tamam, ben de 28. bölümün sonunda ben bu adamla evleneceğim demiş olabilirim ama bunu sizden başkasına söyledim mi? Hayır. Ben onu içimden geçirmiştim. Bu adamın o adam olabileceğini kastetmiştim. Ama bu… Bu… Adam ailesine söylemiş ya. Nesrin’e bile söylemiş.
Sanki o karar verince iş tamam. Tek başına yapacak ya bu işi pezevenk. Lütufta mı bulunuyorsun be? Ben kabul edecek miyim bakalım? Ben tüm hayatımı Erhan benimle evlensin diye bekleyerek mi geçirdim? Seni kendime uygun buluyor muyum?
İçim kaynıyordu. Betim benzim bile atmış olabilir. “Tebrik ederim Erhan. Evleneceğin kadınla sana mutluluklar dilerim.” diyerek derhal kendimi konudan sıyırdım ve sandalyeden kalktım. Herkese tek tek bakarak tanıştığımıza memnun olduğumu söyledim. Buna Nesrin bile dâhildi. Artık gözlerimde nasıl bir deli bakışı varsa, masadakiler dehşet içerisinde bir bana, bir Erhan’a bakıyordu. Erhan’a “Beni şehre bırakabilirsen sevinirim. Arabada bekliyor olacağım.” diye afili bir cümle kurdum.
Erhan oturduğu yerden kalktı. Boyu hiç bu kadar uzun olmamıştı. Ve eni hiç bu kadar geniş değildi daha önce. Gözleri bu kadar koyu, kromozomları bu kadar erkek değildi sanki. Önüme dikildi, kendimi ufacık sandım. Bileğimi tuttu, kelepçelendim sandım.
Masaya dönüp, “Bizim içeride biraz işimiz olacak. Siz devam edin. Gecikirsek yemeğe beklemeyin.” diyerek beni eve sürükledi. Karizmam bozulmasın diye kendimi yere sabitlemeye; masanın kenarına, Nesrin’in koluna, ağacın dalına, merdiven korkuluklarına tutunmaya yeltenemedim. Üst kata çıktık. Bileğimi tutan elinden, bedenindeki gerginliği algılayabiliyordum. Koridorun en sonundaki odaya geldiğimizde beni içeri itti, kapıyı arkamızdan kapattı ve kilitledi.
Ne yapacaksın yani Erhan? Ne yapabileceksin çok merak ediyorum. Senin öküzlüğün bu odada hükmünü mü yitiriyor? Ha bahçede, ha arabada, ha burada… Benim için öküz öküzdür. Ne fark ettirecek yani bu maço maço hareketler. Üzerime üzerime gelmeler. Beni gerisin geriye püskürtmeler. Yatağın üzerine kıç üstü düşürmeler. Ellerini iki yanıma koyup burnumun dibine kadar girmeler. Gözlerini gözlerime kilitlemeler.
“Benim adımı, bir daha kendinden başka bir kadınla yan yana kullanmayacaksın. İma bile etmeyeceksin.”
Bana emir mi veriyor bu? Aklım karıştı. Ama güzel bir şey duydum ben sanki. Onca öfkemin arasında yüreğimde bir kuş kanat çırptı çünkü. Bir şeyler seksi geldi nedense kulağıma.
“Senin adın da benden başka bir erkeğin yanında söylenmeyecek.”
Ama ben ıslanıyorum. Böyle konuşmalar. Böyle sahiplenmeler falan. Şu göz temasını bir kesebilirsek kendime gelmek isterim.
“Bundan böyle her ortamda Melis ve Erhan Keskinoğlu denilecek.”
Gözlerindeki kahverengiler nereye kayboldu bunun? Siyah siyah çiviledi beni yine kendine. Sanki tekmil alırmış gibi bir sağ gözüme bakıyor bir sol gözüme. İkisinden birden Emredin Komutanım! tepkisi bekliyor neredeyse. Ama hayır!
“Melis Çağlar’ım ben.”
“Bundan böyle sana Melis Keskinoğlu denilecek.”
“Melis Çağlar’ım ben. Herkes bana öyle demeye devam edecek.”
“Biz evleneceğiz Melis.”
Ya odun ya! Odun ya! “Kim diyor?”
Çok sert bakıyor bu bana. Tek bir gülümseme yok gözlerinde. Kadını bu kadar hiçe sayarcasına diretmek bence hoş olmuyor Erhan Bey. Evlenmeyi düşündüğünüz kişiye talimat vermezsiniz, teklif edersiniz. Evlilik bir ortaklıktır. Kabul görürseniz evlenirsiniz. Bunu size öğretmediler mi?
“Ben diyorum. Birazdan sen de diyeceksin.”
Dediği an kendimi yatağa itilmiş, Erhan’ı da üzerime oturmuş buldum. Kenardaki pikelerden birini alıp yatağın başucuna uzattı. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken, bileğime kumaş dolandı. Ne oluyor lan! Dur bir dakika. Hayda, bağladı! “Erhan, ne halt ediyorsun, dursana, çöz şunu!” dememe kalmadı, öbür bileğim de bağlandı. Adam beni yatağa bağladı ya! Üzerime de oturmuş, kıpırdayamıyorum. Sinir katsayım giderek yükseliyor, çünkü zorla bir şey yaptırılmaya hiç gelemem. Zorla sevişmem. Zorla evlenmem. Zorla ait olmam. Zorla sevmem. Ben hepsini istersem yaparım.
Sen zorla ancak bana tecavüz edersin. Beni kendine mahkûm edersin. Ama ben öyle son moda kitaplarda yazıldığı gibi sana âşık olmam. Senden nefret ederim. Bulduğum ilk fırsatta seni sırtından bıçaklar, yine de senden kaçarım. Çünkü ben bana değer vermeyen, beni cinsel bir obje, sahip olunacak bir mal gibi gören, kişiliğim, kimliğim yokmuşçasına davranan bir erkeğe saygı duymam. Onu küçümserim. Derim ki, olduğu kişi benim ona değer verip beğenmeme, sevmeme, istememe yetmiyormuş ki, zorla sahip olmaya çalışıyor. Kendini değerli, benim beğeneceğim ve tercih edeceğim bir insan yapmaya çalışmak yerine, şımarık çocuk gibi, bir oyuncağa sahip olur gibi, bana sahip olmaya çalışıyor. Ama ben oyuncak değilim. Ben kadınım. Ben insanım. Ve ben düşünürüm. Senin ne kadar yetersiz olduğunu düşünürüm. Değersiz olduğunu, kendine güvensiz olduğunu, saygıyı hak etmediğini… O yüzden de ben seni zorla sevmem.
Ha diyelim gücüm yetmiyor, karşı çıkamıyorum. Diyelim zorla beni yatağına aldın. Çocuklarını doğurttun. Nefretim, küçümsemem biter mi sandın? Bilenir aksine. Ve ben, öyle ya da böyle bunun acısını senden çıkarırım. Ne zaman, biliyor musun? Kurt kocayınca deyişi boşa dillenmedi. Yıllar geçer, elden ayaktan kesilirsin, benim bakımıma muhtaç kalırsın. İşte o zaman, patron ben olurum. Senin ağzına sıçarım. Hele ki yatalaksan, kalkıp beni dövemeyeceksen, psikolojik işkencenin en alasını işte o zaman yaparım. Köpekten beter ederim seni. Tıpkı yıllarca bana yaptığın gibi. Son gülen de ben olurum.
Yatak üç günlük. Kişilik ömürlük. Erkek de kadın da bunu iyice bilmeli. O çok önem verdiğin çükün bir gün kalkmayacak. O bomba göğüslerin bir gün altına koyduğunda beş tükenmez kalemi birden tutacak, düşürmeyecek. Sarkacaksınız. Buruşacaksınız. Bozulacaksınız. Birlikteliğinizin tek nedeni seksse de sıçacaksınız. Çünkü çük-am fingirdeşmesinden sonra yaşanacak çok uzun yıllar olacak önünüzde ve siz sevmediğiniz, saygı duymadığınız bir kişilikle o yılları beraber geçirmek zorunda kalacaksınız.
Erhan da eğer şimdi bana zorla bir şeyler yaptırabileceğini düşünüyorsa, avucunu yalar. Ben ezik, güçsüz bir kadın değilim. Eğitimim var. Okula gidememiş olsam, kitap okur kendimi yine de eğitirdim. İnsanların bana zorla bir şeyler yaptırmasına karşı çıkabilecek gücü bu şekilde edinirdim. Zekâ, pek çok sorunu çözebilir. Zekâmı kullanırdım. Param yoksa sahip olduğumla yetinirdim. Elim ayağım tutuyorsa, temizlik yapar, çocuk bakar karnımı doyuracak parayı kazanabilirdim. Ama kendimi ezdirmezdim. İstemediğim birilerinin yatağına girmezdim.
Okuduğunuz kitaplardaki cinsel obje hanımlarımıza bir bakın. Bir tanesi itirazını ayakları yere basan bir Hayır! kelimesiyle yapsa, geri kalan sayfalar yazılamazdı. İnanın bana. Erkekler ezebilecekleri kadınları ezerler. Siz ezdirmezseniz tırsık köpek moduna geçmeleri çok hızlı gerçekleşir. Ama sen kadına hayır dedirterek sonra ay ne güzel öpüyor, ay karnımda kelebekler uçuşuyor dedirtirsen, kadını iki tokatta adama âşık olan bir zavallı olarak tanımlarsan, daha çok kitaplar yazılır, daha çok küçük bedenler acır, canları yanar.
Hayır, hayırdır arkadaşlar. Cilveleşmek, naz yapmak için bunu kullanmayın ki gerçekten istemediğinizde duygularınız anlaşılsın. Adamların kafasını karıştırıyorsunuz, ama sonra olan yine size oluyor.
Ben de bunu yapacağım şimdi Erhan’a. O beni bağlayarak evliliğe zorlayabileceğini düşünüyor. Büyük olasılıkla cinsel oyunlar oynayacak üzerimde. O kabule, zayıf yönlerimi kullanarak ulaşmaya çalışacak. Burada ben itirazıma ne kadar sahip çıkarsam, Hayır’ım o kadar kabul görecek.
İşim çok zor. Adamın cinsel elektriği benim tüm dengemi bozuyor. Onun bana sunacağı doyuma ulaşmak için yapmayacağım şey yok. Ama ben duygularımda dürüst olursam, Erhan benim Hayır’ımı duyacak. Biliyorum, Erhan’ı ben bu yüzden seviyorum.
Bana şans dileyin. Sonraki bölümde gerçekten çok ihtiyacım olacak.