Seksi Numara Bölüm 41

Seksi Numara Bölüm 41

Sülale

Kesin işten atılacağım ben. Yine saat kaç oldu ve bugünü de off gün ilan ettim. Hayır, Eray’a hastayım, teyzem öldü falan da denmiyor ki. Bence Erhan da atılır bu gidişle. Sabah sadece bir saatliğine evine gidip üzerini değişti ve geri geldi. Şu anda da telefonda asıyor, kesiyor. Öyle uzaktan atarlanırsan, otoriten sorgulanmaya başlar şekerim. Görünmen lazım adamlara.

“Melis gibi giyin bugün.” Melis gibi derken? “Yani ben yanında olmasam bugün ne giyecektiysen onu giy.”

E bu ne şimdi? Gardırobun önüne geçip hangisi Melis gibi? diye kıyafetlerime bön bön baktım diyebilirim. Sonra bir giyinme eylemine gereğinden fazla zaman ayırmayı reddedip, elime gelen ilk elbiseyi çekip giydim. Rahattı. Yumuşaktı. Püfür püfürdü ve kısaydı. Ayaklarıma da babetleri çekince bana bakıp gülümsedi. “Çok tatlı.”

Ben mi? Elbise mi? Biraz daha dekolte mi giyseydim acaba? Tatlı olmak yetmez ki.

Elimden tutup arabaya götürdü beni. Nereye gideceğimizi deli gibi merak ediyordum ama Bastille Sarayı gibi bir yer olmayacağına artık emindim.

Şehrin biraz dışına çıktık. Yan bir yola girdik. Bahçe içinde bir evin önünde durduk. Ev birkaç katlı olmalıydı. Altında falan da katlar vardır bunların. Modernden çok, kır evi gibiydi. Bahçıvanın buradan emekli olmak isteyeceğine emindim çünkü ben bile burada bahçe bakımını üstlenmeyi seve seve kabul edebilirdim.

Başkaları da burayı seviyor olmalı, büyük bir masa etrafında altı kişi oturuyordu. Sayfiye yeri rahatlığında kıyafetler, yumuşak kahkahalı sohbetler. Sıcaktı burası. Birbirini seven insanlar vardı. Belli oluyordu.

Yine elimden tutularak bahçeye götürüldüm. Yuh! Nesrin mi lan o? Hani Erhan’ın boşandığı karısı? Ne oluyor lan? “Erhan nereye geldik?”

“Sakin ol.” diyerek elimi güven verircesine sıktı. Bu sefer Erhan’a sokularak güven arama arzusu hissetmiyordum. Aksine, Erhan’ın elimi bırakmasını istiyordum. Çekiştirdim, bırakmadı. Biz yanlarına gidene kadar masadaki herkes susmuş, bizi izlemeye başlamıştı. Nesrin Hanım baştan aşağı süzüyordu beni. Yüzünde merak vardı. Sinirli mi diye tedirgin oldum bir an. Yani sonuçta eski kocan kadının tekini elinden tutmuş önüne getiriyor. Erhan, sen beni nasıl bir duruma sürüklüyorsun ya!

Yirmili yaşların ortalarında bir kız ve iki erkek, gözlerini benden bir an bile ayırmadan ve bunu yapmaktan utanmadan bana bakıyorlardı. Kendimi hayvanat bahçesindeki maymun gibi hissetme aşamasına geçmiş ve iyice gerilmiştim. Gerginliğim yüzümden anlaşılmasın diye yüz hatlarımı düzeltmeye çabaladım. Adımlarımı geri geri atmak istediğim belli oluyor muydu acaba?

Bir de ellili yaşlarda bir kadın ve adam vardı. Kadın cin gibiydi ve maymun hayvanat bahçesinden alınıp ameliyat masasına yatırılmıştı. Birazdan elinde kesici aletlerle dalağımı böbreğimi falan inceleyecekti. İnlememeye çalışarak son adımları attığım an gözüm adama ilişti. Erhan?

Ama bu adam Erhan! Yani saçları seyrelmiş, yüz hatlarının keskinliği azalmış, burnu falan daha büyük ama bildiğin Erhan bu.

Masanın dibinde, gözlerim fal taşı gibi açılmış, öylece kalmıştım. Korku, pençelerini yüreğime geçirmekle kalmamış, tırmalamaya başlamıştı. Bilincime dolan farkındalığın gerçek olmamasını ummaya bile gücüm yoktu.

“Hoş geldin oğlum.”

“Merhaba baba.” Uzanıp adamın elini sıktı. Uzanıp kadını öptü. Uzanıp oğlanlarla yumruk tokuşturdu. Kızın başını, Nesrin Hanımefendisinin kolunu sıvazladı. Eh, bana da fıstık atsındı bari.

“Geç haber verdiğim için üzgünüm ama Melis ile tanışmanızı istedim.”

Bu şimdi beni ailesinin evine mi getirdi yani? Bu kıyafetle. Öyle, Melis gibi giyinmemi söyleyerek… Eski karısı da varken… Geç vermiş bir de haberi. Haber vermiş yani. Biliyorlar geleceğimizi. Ama benim bir boktan haberim yok! Öldürebilirim ben bu adamı bakışlarımla değil mi? Evet evet, bence ölür. Etlerini parça pinçik ederim, çiğ çiğ de yerim. Burada. Bu masada. Bunlar bana bakarken. Hatta bana gülümserken.

Neden gülüyor hepsi? Ya da güldüklerini saklamaya çabalama kibarlığı yapıyorlar? O kadar abuk mu görünüyorum şu anda ya? Dehşet içinde miyim? Ağzım mı açık?

Kendime gelmem gerek. Ağzını kapat Melis. Sırtını dikleştir. Kalkanlarını kuşan. Düşman kampındasın. Herkes sana gülüyor. Sert bakışlarını onların üzerinden çek, Erhan’a geçir dişlerini.

Niye geldik ki biz buraya? Yani o gelir, tamam da benim ne işim var? İsimler söyleniyor, kız kardeş, erkek kardeşler, baba, anne, ex-hatun. E bu gerçekten önemli tabii. Nesrin ile tanışmam lazımdı. Resmi olarak. Kadın boşanma ilamının elimde olduğunu bilse ne yapar acaba? Bunu düşündüğüm an güldüm. Pis pis. Onun elinde de benimki yoksa, ben bir sıfır öndeydim.

Birer sandalye de bize çekildi. Oğlanlar ortalarda koşturup yeni masa düzenin organize ediyor, kız evin içinden bize tabak çanak getiriyor, anne baba hatırımı sorup misafirperverlik yapıyor ve Nesrin de hala beni inceliyor. İncele kızım. Ne göreceksin bilmiyorum ama ben ne sunduğumu biliyorum.

Bütün o panik kayboldu üzerimden. Kibar ve her ortama uyum sağlayabilen Melis, üzerindeki kıyafete rağmen tüm masaya ağırlığını koydu. Oyunsa oyun. Alasını oynarım ben bunun.

Annesi, babası, kardeşleri… Tek tek ilgimin, sorularımın, kibarlığımın ama uzaklığımın tadına baktılar. Nesrin sustu. Ben de Nesrin’e sustum. Ona sadece soğuk bir gülümseme bahşettim. Erhan’dan bunu bile esirgedim. O cezalıydı. Bunun hesabını bu bahçenin dışına çıkıp arabaya bindiğimiz an, çığlık çığlığa soracaktım.

Tabağım ağzına kadar doldurulmuştu. İyi ağırlanıyordum. Misafire değer veriyorlardı. Misafir. Ne misafiriyim ben acaba burada? Yani kimim? Erhan’ın nesi diye bakıyor bunlar bana? Erhan sen ne dedin bunlara!

Masada konuşmalar dönüyor ve ben biraz uzaklaştım zaman içinde. Bir saat kadar rolümü oynadım, kartlarımı masaya koydum, sınırlarımı çizdim ve içime kapandım. İşim bitti benim bu masayla. Şu tabak da bitince gidebiliriz bence.

“İş hayatının bir rakip olarak karşına gelmemesi rahatlatmıştır seni Erhan. Bu kez huzur bulacağına eminim.”

Bir dakika. Ne dedi bu? Nesrin Erhan’a söyledi bunu. Erhan neden dikildi peki? Bu, bunların evliliğine ait bir konu değil mi? Bu, bunların evliliğiyle ilgili bir sorun değil mi? Hani bu hatun işine çok fazla önem verdiği için ayrılmamışlar mıydı? Bu konu neden şu an bu masada?

“İş hayatı neden bir rakip olsun ki?”

Duramadım işte lanet olsun. Duramam. Ne dediyse bu kadın, bana bir dokundurma var burada. O bu kez vurgusu benim için yapıldı.

Ağırbaşlı bir gülümsemeyle döndü bana Nesrinciğim. “Çalıştığın zaman, hayatındaki dengeler bazen bozulabiliyor Melis. Benim işime verdiğim öncelik, Erhan için biraz fazla gelmişti. Sen çalışmadığın için çok şanslısın.” Bu önyargı olayı bunların sülalede kalıtımsal ve bulaşıcı olmalı. Kan bağı olmayan bu eski eşe bile sıçramış baksana.

Bir dakika, baltamı şuraya koymuştum sanırım. “Bu size özel bir durum olmalı. Dengeyi başarıyla kuran bir sürü çift tanıyorum. Hem çalışmadığım fikrine nereden kapıldığınızı anlamadım.”

“Melis Porlas’ta Eray Çınar’ın özel asistanı.” açıklamasını yaptı Erhan. Sağ ol bebeğim, bak ben bunu bir cümlede açıklamayı beceremezdim. Nesrin Hanım gerçekten şaşırdı. Demek bilmiyormuş bu detayı. İyi de bunlar benimle ilgili ne biliyorlar ya? Ve de niye biliyorlar?

“Memnun musun işinden Melis?”

Annemiz araya dalarak ortamı sakinleştirmeye çalışıyor sanırım. Germeyelim kadını. Ama buradan bir an önce ayrılalım. “Çok memnunum. Eray Çınar ile çalışmayı çok seviyorum. İşim de beni çok tatmin ediyor.”

“Ben hem iş hem evliliği beceremedim. Umarım sen becerebilirsin.”

Boş boş baktım Nesrin’e. İçinden gelerek söylemişti kadın bu cümleyi. Tınısı rahatsız etmedi. Ama özü tüylerimi diken diken etti. Aynı şey Erhan’a da olmuş olmalı ki o da oturduğu yerde bir anda dikildi.

Gayet ihtiyatlı bir ses tonuyla, “Evliliğin benimle ne alakası var?” diye sordum. Kısılmış gözlerimin ardında, masadaki her detayı atmaca gibi gözlüyordum. Ağıza giden bir çatal yarı yolda durmuştu mesela. Anne ve baba birbirine, Nesrin Erhan’a, kardeşler birbirlerine, sonra bana ve sonra yeniden hepsi birden Erhan’a bakmıştı. Ben de olduğum yerde ağır ağır dönüp Erhan’a baktım.

Kızarmış bu. Ter basmış suratını. Bu masada ne oluyorsa hepsi biliyordu ama ben bilmiyordum. Beni bu duruma soktuğu için Erhan’dan o anda nefret ettim.

“Bana bir açıklama yapmak ister misin Erhan?” diye sorduğumda herkes nefesini tuttu. Saatlerce bedenimi talan eden o adama şu an kilometrelerce uzaktaydım ve o bundan çok rahatsızdı.

Arkadan cılız bir ses, “Abim şey deyince biz sandık ki…” diye başladığında dönüp bakmadım bile. Gözlerimi Erhan’dan bir saniye olsun ayırmadım. “Ne deyince Erhan?” Biraz morarıyor sanki artık. Durmak yok, kararana kadar devam. Sustu beyzade. Onun susuşu hepsini şaşırtmış olmalı çünkü masaya bir panik havası hâkim oldu.

Erhan üzerindeki ölü toprağını bir anda üzerinden attı. Omuzlar dikleşti, beklenen göz kararması gerçekleşti. Anladığım kadarıyla üzerine bir battı balık yan gider sakinliği yerleşti.

“Onlara evleneceğim kadını getireceğimi söyledim.”