Seksi Numara Bölüm 11

Seksi Numara Bölüm 11

Mert

-mış gibi yapmak güzel bir çözümdü doğrusu. Yaşıyormuş gibi yapmak… Hayattan beklentin varmış gibi davranmak… Bir şey çok hoşuna gitmiş gibi kahkaha atmak… Sonraki günlerde hayattaymışım gibi yaptım ben de.

Durumun ciddiyetini tek bir cümleyle özetleyebilirim size. Mastürbasyon bile yapmak istemiyordum artık. İçimdeki bütün kaslar donup kalmıştı sanki. Erotik görüntüler ancak süpermarket reyonundaki dondurulmuş yiyecekler kadar heyecanlandırabiliyordu beni. Erotik görüntülere baktığımdan değil. Bilgisayarımın masaüstünde çok hoş bir resim vardır. Yüzleri görünmeyen bir kadın ve erkeğin birbirlerine dokunuşunun resmi… Onu ne zaman görsem içimde seks arzusu uyanır. Uyanırdı yani. Şimdiyse mal gibi bakıp kafamı çeviriyordum.

Bir de nedense sokakta el ele dolaşan, öpüşen bir çifti görmek sinirlendiriyordu beni. Hayata menopoz teyze gibi bakmaya başlamış olma ihtimalinden endişelenmek için henüz erkendi ama kıskanıyordum işte. O insanların umutlarını, heyecanlarını kıskanıyordum.

En büyük yıkıntıyı ne zaman yaşadım, biliyor musunuz? Erhan’ın o telefonunu açmamış olsaydım, Yıldırım’ın iş ortamı yüzünden Erhan ile ilk defa o yemekte karşılaşıp normal bir ilişki kurma ihtimalimizin olup olmayacağını düşündüğümde… O an bittim ben. Sabaha kadar haykıra haykıra ağladım ve içimdeki gözyaşlarına yeterince yüz verdiğime karar vererek bundan sonra Erhan’ı düşünmeyi reddettim.

Yıldırım ve Tolga ile hem birlikte hem de ayrı ayrı görüşüyorduk. Bir kez de Laleler evlerine yemeğe davet ettiler beni. Güzel anlardı. Eğlendim, tekrarını istedim. Ama eksiktim. Tamam, eksik olabilirdim ve ben buna alışıktım. İki senelik evliliğimde hiç tamamlanmış mıydım ki şimdi bunun hasretini çekecektim? Atlatırdım. Her zamanki gibi atlatırdım.

Beş hafta sonra artık iyiydim ve Erhan’ı düşünmüyordum bile. Rüzgâr gibi esip geçmişti hayatımdan. Ben de cinsel isteğim neredeyse tamamen sönmüş olarak yaşayıp gidiyordum. Bir akşam çalan telefonumun ucunda yine Mert vardı. Eski kocam. Nefret etmediğim, ailesini deli gibi özlediğim, hayal kırıklığım…

“Merhaba meleğim. Bizimkiler özledi seni. Yemek için alayım mı? Hem onlarla olursun hem de yemekten sonra seni bir yere götürmek istiyorum. Uyar mı?”

Çok uyardı hem de. Ahmet Baba ve Leyla Anne ile olmak bana ailemle olduğum günleri yaşatıyordu. Üzerimde emekleri çoktu. “Tamam, bir saate hazır olurum.”

Mert zor biri değildi. Beni üzmeyi istememişti. Sadece seksle arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Libidosu yerlerde sürünüyordu. Üç dört haftada bir doğanın çağrısına uyarak benimle sevişmiş, bundan fazla bir talebi de olmamıştı.

Evliliğimiz süresince yataktaki yalnızlığımı anlamış ama bunu konuşmayı istememişti. İkimiz de biliyorduk ki konuşsak da Mert’in yapabileceği bir şey yoktu. Bizim ten uyumumuz bir faciaydı. Ben azgının tekiydim, o da uyuzun teki. Onun için üç beş gelgitle boşalmak yeterinden de fazlaydı, benim içinse onunla seks bir angaryaydı. Ayrılmak istediğimde Mert’in sadece bu yüzden rahatladığını hissetmiştim. Benim cinsel potansiyelim onu ürkütüyordu. Libidosu yer seviyesindeki bir dişiyle hayatı boyunca kardeş kardeş yaşayabilirlerdi. Bu yüzden de hiç itiraz etmedi.

Ama dürüsttü ve kendisini suçlu hissettiğini biliyordum. İstersem yeniden birlikte olabileceğimizi de hep belli etmişti. Onun koşullarıyla elbette. Fazlaca dokunma olmadan… Bana deliler gibi bir nafaka bağlamıştı. Sanki yataktaki yetersizliğini bu şekilde telafi etmek istemişti. Bense ne onun verdiği parayı, ne üzerime yaptığı kocaman evi kullanmamış, Porlas’tan ayrıldıktan sonra kendi çevremin çok uzağında bir semtte eciş bücüş bir sitede ev kiralamıştım.

Şu anki yaşantım tutarlıydı. Asgari ücretli bir işe uygun kirası olan bir ev… Dışarı çıkmadan yaşanan bir hayat… Mutluydum da. Mert ile evliyken içinde bulunmak zorunda bırakıldığım o riyakâr çevreye rastlama ihtimalim sıfırdı. Ben Çağlarların kızı ya da Karadağların gelini değil, herhangi bir Melis’tim. Bu yüzden de özgürdüm.

Mert beni almak üzere geldiğinde üzerimdeki sıradan kıyafete şöyle bir bakıp, “Seksi bir şeyler giyer misin?” diye sordu. Gözlerim fal taşı gibi açılmış olmalıydı. Bu cümleyi herkesten duyabilirdim ama Mert’ten asla.

“Bu gece bir vampiri üzerimden çekmek için senin seksi olmana ihtiyacım var. Lütfen.” Mahzun köpek yavruları da böyle bakardı kesinlikle.

“Kimmiş bu vampir? Detay ver ki ikna olayım. Yeterince ikna olursam da senin vampirin kanını emerim.”

Sırıtarak heyecanla anlatmaya başladı. Şirketlerindeki yeni muhasebe müdürü olan hatunmuş. Mert’i gözüne kestirmiş. Yaptığı şeyleri duyduğumda, bunun resmen Mert’i taciz etmek olduğunu düşünüp sinirlendim. Kadın şirket sahibinin uyuz oğluyla evlenip sınıf atlama peşindeydi.

“Ayrı olmamıza rağmen hala seninle görüştüğümüzü düşünürse belki bırakır peşimi. Yoksa ne olduğumu anlamadan kendimi nikâh masasında bulmaktan korkuyorum. Lütfen Melis, sana gerçekten ihtiyacım var.”

“Pekâlâ. Biraz görünüşünü anlat bana ki neyle uğraştığımızı bileyim.”

“Uzun boylu. Sarışın ama sanırım boyadır. Yeşil gözlü ama bence lens takıyor. Kocaman göğüslü ki silikon taktırdığına emin gibiyim.”

“Uzun boylu olduğuna eminsin ama değil mi?” diyerek güldüm.

“Dalga geçme benimle. Muhteşem kalçaları var. Biliyorum çünkü giydiği kıyafetler hayal gücüne yer bırakmayacak kadar kısa. Bacaklar bitmek bilmiyor, o derece. Yani çok güzel. ”

Hm, vampirimiz epey iddialı anlaşılan.

“Bir iki ay öncesine kadar rahattım aslında. Eski çalıştığı yerde birisiyle görüşüyordu. Adamın onunla evlenmeyeceğini anlayınca radarı bana döndü. Onu hala boş bırakmıyor ama beni de ablukaya aldı. Bu gece öbür adayıyla kulüpte olacaklar ve beni de gitmek zorunda bıraktı. Sanırım ikimizi birbirimize çarpıştırmayı düşünüyor. Lütfen Melis. Lütfen lütfen lütfennnn.”

“Bebeğim, ben seni kurda kuşa yem eder miyim? Seksi kadın neymiş gösterelim şuna.” diyerek yatak odama geçtim. Gardırobun en diplerinde, çok sevdiğim bir modacının uçuk tasarımlı kırmızı elbisesini arayıp buldum. Aslında buna elbise demek tekstil sektörüne hakaret etmekle aynı şeydi. Bu, minik bir kumaş parçasıydı. Sırtı hiç yoktu. Kalçalarımı lütfen örttükten sonra aşağısı da yoktu. Önündeyse göğüslerimi örtse mi örtmese mi tereddüdünü yaşayan minik bir parça vardı.

Şeytan sen olmalısın. Bu gece Erhan’ın dediği gibi olacaktı. Ben şeytan olacaktım. Bu yüzden içime sutyen giymedim. Alt kısma da bir yine kırmızı bir tanga yeterdi ki bu da dans edersek her dönüşümde kalçalarımın ortaya çıkması demekti. Lanet olsun, bunu giydiğimde kendime bakarak bile uyarılabilirdim. Çünkü kadın bedenini bayağılaşmadan sergilersen, en etkili afrodizyaktır.

Elbiseler onu giyinen ruhun bir yansıması aslında. Başka bir bedeni fahişe gibi gösterebilecek bu elbise, benim üzerimde seksi bir sevimliliğe kavuşuyordu. Saçlarımı gevşek bir topuz yapıp sırt dekoltemi özgür bıraktım. Sade bir makyajdan sonra da kırmızı stilettolarımı kuşandım. Hazırdım.

Ama Mert beni böyle görmeye hazır değildi. Uzun bir süre yutkunduktan sonra “Biz neden boşanmıştık?” diye sordu. Eğreti gülümsememde işte tam da bu yüzden mesajı gizliydi. Normali, gözleri bana ilişen bir erkeğin anında beni yere yıkıp üzerime çıkması olurdu.

Bu elbiseyle Mert’in ailesinin evine gidemezdim. O yüzden üzerime kısa bir ceket alıp en azından sırtımı ve göğüs kenarlarımın kumaşsız oluşunu örttüm. Etek boyu için yapabileceğim bir şey yoktu. Doğrudan masaya oturursak bacaklarımı da masanın altına gizleyebilirdim. Yine de içim rahat etmediğinden yol boyunca “Beni bu şekilde giydirenin sen olduğunu onlara söylemezsen öldürürüm seni.” diye söylenip durdum.

Oysa benim eski kayınvalidem de kayınpederim de elbisemden çok onlarla birlikte olmamın heyecanıyla ilgilendiklerinden ben de anında rahatladım. Huzur ve sevgi dolu bir yemekti. Bir saatin sonunda pamuklara sarmalanmış olduğum hissiyle vampir avı yerine burada kalmayı ister olmuştum. Ama Mert’in buna izin vermeye niyeti yoktu. Vedalaşıp evden ayrıldık ve kulübe yöneldik. Arabadan inmeden önce de Mert’in hatırlatmasıyla ceketi çıkardım.

Ortam loştu. Yüksek sesli bir müzik her yanımdan saldırıyordu. Pistte dans edenler çizgiyi aşma noktasına gelmiş, sarmaş dolaş olmuşlardı. Alkol kokusu her yerdeydi. Asla gelmeyi düşünmeyeceğim kadar vıcık vıcık bir yerdi. Sevmemiştim. Burası vampirin seçimi olmalıydı.

Mert’in beni yönlendirdiği oturma grubuna giderken, çakma vampirin işveli gözlerinin beni yakaladığı an kobraya dönüşmesini izledim. Hatun benden nefret etmişti. Ben de buna bayılmıştım. Vampirin tam karşısındaki adamın sırtı bize dönüktü ama benim adımlarım onlara yaklaştıkça ağırlaştı. Hayır, hayır, hayır, hayır! Durakladığımı gören Mert beni itekleyerek yürümemi istedi ama adımlarımı o taraf yerine tam tersine atmak istiyordum.

“Mert dur, ben bunu yapamam.” diye koluna sarıldığım an adam döndü ve gözleri benimkileri buldu. Önce o kara gözler açıldı, bakışları üzerimde gezindikçe çenesi düştü ve dehşet dolu bir ifade yüzüne yerleşti. Yanımda sırıtarak belime sarılan Mert’e baktı, dehşetin yerini buz gibi bir öfke aldı. Çenesindeki kasılmayı buradan bile görebiliyordum. Ellerini yumruk yapmış, her an bir şeyleri parçalamaya hazır olan bedeni gerilmişti.

Vampirin ciyaklayarak Mert’in üzerine atlaması, bu sahnenin fark edilmesini engellediyse de ben bunun her anını hiç kaçırmadan izlemiştim. Vampir beni yok sayarak Mert’i çekiştirdi ve adama eğildi.

“Erhancım, bu sana bahsettiğim Mert.  Mert, bu da Erhan.”

El sıkışan olmadı. Çünkü Erhan, Mert yerine biraz geride duran şeytanına bakıyordu…