Seçilmemiş Bölüm 6
Sinan ve Doğan çok önem verdikleri Tekton anlaşmasının son düzenlemelerini yapıyorlardı. Sinan yazıcıdan çıkmakta olan sayfaları görmeyen bakışlarla izliyordu.
Son bir haftayı çok huzursuz geçirmişti. Hayatında bir şeyler değişiyor ve Sinan bunun adını koyamıyordu. Zeynep sanki kendisinden kaçıyormuş gibi durmadan bir bahane ileri sürüp buluşmalarını erteliyordu.
Birlikte yemek yedikleri o günden sonra onu hiç görmemişti. Düğüne üç hafta kalmış olmasına rağmen hazırlıklarla ilgili herhangi bir konuşma da yapmamışlardı. Telefonla ne zaman arasa ya ‘Zeynep Hanım toplantıda Sinan Bey,’ ya da ‘Elimdeki işi bekliyorlar Sinan, bitince araşalım mı?’ cümleleriyle karşılaşıyordu.
Bir haftadır net olarak hissettiği bir diğer kaygı da Zeynep’in kendisi için doğru kadın olup olmadığıydı. Dillendirmese de aklının Elif yüzünden karıştığının farkındaydı. Ondan algıladığı güç ve kendine güvenden etkileniyor, Zeynep’i durmadan onunla kıyaslıyordu.
O kadının yanındayken hissettiklerini sevmişti. Aynadan kendisine küçümseyerek bakışını aklından çıkaramıyordu. Bir kadın kendisine asla böyle bakmamıştı.
Elif kesinlikle onun beğeneceği bir kadın tipi değildi. Sinan için kadın demek estetik demekti. O ‘fondöten ve stiletto’ severdi. O bakımlı, güzel giyimli kadınları severdi. Kadının kendisini erkeğine beğendirmek için çaba harcamasını isterdi.
Elif bunların hiçbirisini karşılamıyordu. Çirkin bir kadın değildi ama Sinan’ın dönüp ikinci bir kere bakacağı bir kadın da değildi. Ne sıradan giyimi ne de sadeliği Sinan’ı cezbetmiyordu. Yine de, bir haftadır kendisini Zeynep’ten daha çok onu düşünürken bulmuştu. Şehla gözler ne zaman aklına gelse içindeki kıpırdanmayı görmezden gelemiyordu.
Zeynep’le evlenmek üzere olmasa, Elif’i daha fazla tanımak isterdi. O kadını çok merak ediyordu. Duyduğu konuşma Sinan’ı fazlasıyla etkilemişti. Onun yataktaki yalnızlığını çok iyi anladığını düşündü. Erkeğin fiziksel olarak uyarılması kadınlara göre daha mekanikti. Duygular, kadın için önemliyken, erkek için ikinci plana atılabilecek bir değişkendi ama Sinan da aynı boşluğa boşaldıktan sonra düşüyordu.
Sinan çok erken yaşta tanışmıştı seksle. Yakışıklılığıyla her zaman kadınların gözdesi olmuş; zamanla, seçim yapmanın seksin kalitesini artırdığını fark etmişti. Bedeniyle olduğu kadar tavırlarıyla da kendisine yakışmadığını düşündüğü hiçbir kadınla beraber olmamıştı. Buna rağmen, seks yaşamında adını koyamadığı eksiklik her zaman içinde hüküm sürmüştü. Çabuk sıkılıyordu. Doyumu yarıda kalmışçasına eksik kalkıyordu yataktan. Bu yüzden ilişkileri uzun süreli olmuyordu.
Zeynep’le evlenmeye karar verdiğinde, onun ilk erkeği olup seksi ona kendi öğretecek olması fikri hoşuna gitmişti ama zamanla sıkılıp sıkılmayacağını sorguladığını da inkâr etmiyordu. Özellikle Elif’in iç dünyasına gizlice girdiğinden bu yana, Zeynep’in kendisine daha da yetersiz gelmesi canını çok sıkıyordu.
Kadını hiç tanımıyor olmasına rağmen onda inanılmaz bir ruh zenginliği olduğunu hissediyordu. Onunla hayat sıkıcı olmazdı. Onunla savaş her an tetikte olmayı gerektirirdi. Onunla başa çıkmak muhteşem bir doyum olurdu.
Acaba onunla seks nasıl olurdu? Erkekler hakkında bu kadar büyük bir önyargısı olan bir kadına nasıl ulaşılırdı? Daha tanışmadan aklını bu kadar işgal etmeyi başaran bir kadın, bugüne kadar ilişki kurduğu bütün kadınları bir anda ikinci plana düşürmüştü.
Sinan’ın kafasındaki tilkilerin birazdan oraya sığmayıp odada koşuşturmaya başlayacağından korktu Doğan. Kesinlikle bir sorun vardı. İkisi üniversiteden beri birbirlerine çok yakın olmuşlardı. Doğan onun ruh halindeki değişiklikleri anında fark ederdi.
Birbirlerine bu kadar zıt iki insanın bu kadar iyi anlaşması aslında şaşırtıcıydı. Sinan ne kadar göz kamaştırıcıysa, Doğan da o kadar kendi halindeydi.
Üniversitede Sinan durmadan sevgili değiştirirken, Doğan duygusal yönü ağır basan kalıcı bir ilişkiyi tercih ederdi. Sinan sırım gibiyken Doğan’ın hafif toplu bir yapısı, yuvarlak bir yüzü, kendisinden önde giden bir göbeği vardı. Geniş alnını vurgulayan kısa saç modeli ve her an gülümseyerek etrafına gösterdiği beyaz dişleriyle yakışıklıdan çok sevimliydi. Ama cin gibi bir zekâyı yansıtan kahverengi gözleriyle çevresindeki herkesi etkiler, aranılan adam olmakta Sinan’dan geri kalmazdı.
On seneden beri birbirleri için kardeşten daha yakın olmuşlardı. Birlikte bir iş kurarken hiç tereddüt etmemiş, başarıyı birbirlerine duydukları sınırsız güvenle yakalamışlardı. Sıkıntılarını her zaman paylaşmış, bir anlamda birlikte büyümüşlerdi.
Yine de şu an Sinan’ın aklını kurcalayan konunun ne olduğunu Doğan bilmiyordu. Onun kendiliğinden konuşmayacağını anladığından, konuya bir giriş yapmayı denedi.
“Sen biraz dağıldın bu aralar. Evlilik kararını sorguluyor olmayasın?”
Sinan gözlerini elleriyle ovuşturarak Doğan’a döndü. Arkadaşının cin gibi bakan gözleri ‘anlat bana’ diye bağırıyordu ama Sinan ona ne söyleyebileceğini bilmiyordu.
“Sorun ben değilim, Zeynep,” diyerek kaçamak bir cevaba sığındı. Doğan’ın yüzüne yerleşen telaşı gördüğünde, onu geçiştiriyor olmaktan rahatsız oldu.
“Bu sorun ne kadar ciddi bir sorun?”
“Bilmiyorum Doğan. Benden kaçıyor gibi görünüyor. Konuşup anlama şansını da bu yüzden bulamıyorum.”
İçindeki şeytan birdenbire pineklediği yerden doğrularak omuzuna tünedi. Sinan’ı dürtmeye başladığında genç adam kendisini “Onu görmem gerek. Görürsem ne olduğunu da anlarım. İş çıkışında topluca gittikleri bir bar var. Oraya gidelim mi baskılar bitince?” derken buldu.
“Elbette aslanım. Toparlanayım hemen çıkalım.”
Sinan ikiyüzlülüğünün sonuna kadar farkındaydı. Zeynep’i görmek için o bara gitmelerine gerek yoktu. Akşam evine uğrayıp onunla çok daha rahat görüşebilirdi. O Elif’i görmek istiyordu. O kadının aklına neden bu kadar çok düştüğünü anlamak zorundaydı.
Bara girdiklerinde Sinan’ın gözleri doğrudan Elif’in o gün oturduğu sandalyeye kaydı. Ne onun ne de ajanstan tanıdığı kimsenin barda olmadığını anlayınca da canı sıkıldı. Lanet olsun. Buradan başka yere de gidiyorlar mıydı acaba?
Masaya oturmak yerine kendilerine barda bir yer ayarladılar. Sinan aynadan kapıyı görebileceği şekilde oturup ikisine de Jack söyledi.
“Sadece üç haftanız olduğunun farkında mısınız? Kafanızda sorular varken evlenmek ikinizin de canını yakar. Ama Zeynep’in canı senden çok yanar Sinan.”
“Bir haftadır kafamda çok fazla soru var Doğan ve ne yapabileceğime Zeynep’in tavrını anladıktan sonra karar vereceğim.”
Doğan çok duygusaldı. Bir kadının onu kullanıp darmadağın etmesi çok kolaydı çünkü her şeyini hiç sakınmadan karşısındakine sunacak kadar bonkör bir yapıya sahipti. Zarar göreceğini bilse bile vermekten vazgeçmez, kıymetini bilecek bir kadına bir gün mutlaka rastlayacağını savunurdu.
Sinan’ın arkadaşı olmasına rağmen, evlilik gibi önemli bir konuda Zeynep’in de kollanması gerektiğini düşünüyordu.
“Dikkatli ol dostum. Evlilik kod yazmaya benzemez. Hatayı bulup bir iki satır ekleyerek bunu düzeltemezsin.”
Kendisini bir anaforun dibine çekiliyormuş gibi hissetti Sinan. Ne yapacağını bilmiyordu. Sıkıntıyla sandalyesini döndürdü. Bir şeylerin yanlış olduğunun kendisi de farkındaydı. En büyük yanlış da şu an kapıdan giren iki kadından kendisine ait olmayana bakıyor oluşuydu.