Seçilmemiş Bölüm 7
Elif, Zeynep’le birlikte bara girer girmez gördü Sinan’ı. Yanında hafif kilolu kumral bir adamla bar sandalyelerinde oturuyorlardı. Üzerine dikilmiş kısık ela gözleri gördüğünde kalbi bir anda yukarı zıpladı, bir süre yukarılarda dolaştıktan sonra yerine döndü.
Bu adamda ne vardı? Neden heyecanlanıyordu onu görünce?
Daha da kötüsü, o şu anda Zeynep’le Elif’i yan yana görüyor, karşılaştırma yapıyordu. Lanet olsun! Sonuç belliydi. Aklına üşüşen bu düşünceden anında nefret etti.
Zeynep’le normalde bara otururlardı ama şimdi Elif mümkünse bu semtte bile bulunmak istemiyordu. Aslında evine gidip saklanmak istiyordu. Arkadaşına dönerek, “Senin misafirin var, ben masaya geçiyorum,” diyerek bara en uzak masaya doğru yürüyüp oturdu. Onları görmeyecek şekilde konumlanabileceği bir sandalye seçip yerleşti ve elindeki dosyayı açarak tüm dikkatini okuduklarına yöneltmiş gibi davrandı. Aklındaki tek görüntü ise, birisi kapı önünde ikisinin polaroid fotoğrafını çekip burnunun dibine sokmuşçasına Zeynep’le kendisinin yan yana duruşuydu.
Zeynep dizlerinin biraz üzerine kadar gelen kırmızı kloş bir etekle beyaz dar bir bluz giymişti. Ayaklarında her zamanki gibi yüksek topuklu ayakkabıları ve gümüş takıları ile her yere gitmeye hazır bir görünümü vardı. Kendisiyse salaş bir pantolon ve siyah bol tişörtü ile buradan ancak evine gidebilirdi.
İçinde beliren eziklik duygusundan canı yanıyordu. Yıllardır kimsenin kendisini böyle hissettirmesine izin vermemişti ama Sinan sadece varlığıyla bunu başarmıştı. Düşüncelerinin gittiği yönden hoşlanmıyor, kendisini kandırma becerisi edinebilmek için dua ediyordu ama keşfetmek üzere olduğu gerçek ruhunu kemirmeye başlamıştı bile.
Sinan’ın kendisini bir kadın olarak beğenmesini istemişti. Hiç utanmadan, geçmişindeki hiçbir şeyden ders almamış gibi, beyinsiz bir kadınmış gibi bunu istemişti. İçi, kendisine karşı acımasız bir küçümseme ve öfke ile doldu.
Zeynep, Elif’in yaşadığı fırtınadan habersiz, bara bakıp Sinan’la Doğan’ı gördüğünde, çekirgenin daha fazla sıçrayamayacağını kabul etmek zorunda kaldı. Sinan’ın bu son bir haftayı kurcalamadan oturup bekleyeceğini düşünmesi hataydı. Olayların kontrolünün dışında gelişmesine asla göz yummazdı genç adam.
Korkaklık ettiğini biliyordu ama yapmak üzere olduğu şeye alışık değildi. O, bırak nişanını, arkadaşlıklarını bile bitiremezdi. Bir hafta boyunca Sinan’dan kaçarken kararını vermesi sadece bir gününü almış, kalan altı günü de bunu Sinan’a nasıl söyleyeceğinden korkarak geçirmişti.
İşte şimdi barın kapısında sıkışmıştı. Derin bir nefes alarak onlara doğru yürüdü. Her iki adama da aynı sıcaklıkta selam verip, ikisini de öptü. Dönüp son bir kez Elif’e yardım umarak baktı ama genç kadın kendini dünyadan soyutlamış, elindeki dosyaya gömülmüştü.
Onun panikle dolu bakışlarını izleyen Sinan, Elif’in yanlarına bile gelmeden bir masaya oturmasından beri içindeki öfkeyi dindirmeye çalışıyordu. Bu kadın söz konusu olduğunda içinde beliren en öncelikli duygu hep kızgınlıktı. Onun hareketlerini kontrol edemiyor olmak Sinan’ın kendisini çaresiz hissetmesine neden oluyordu ve o da bu duygudan hiç hoşlanmamıştı.
Başka bir kadın olsa, Zeynep’le bara gelir ve onlarla otururdu. Ama bu kadın, düşündüğünün tam tersini yapmış, Sinan’ın kendisine yaklaşmasının bile önüne geçmişti. Kendisine bakarken özellikle maskelediği yüzü tek bir anlama geliyordu, ‘Benden uzak dur’ ve Sinan aldığı bu elektrikten hiç hoşlanmıyordu.
Zeynep bara oturur oturmaz Doğan’la sıcak bir sohbete başladı. Ellerini huzursuzca açıp kapaması ve saçlarını kulaklarının arkasına iteklemesinden ne kadar gergin olduğu anlaşılıyordu. Kızın arada bir kaçamak bakışlarla Sinan’a baktığını gören Doğan, telefon etmesi gerektiği bahanesiyle onları yalnız bıraktı.
Doğan yanlarından ayrılınca, sanki sahnelenen oyun on dakika araya girmiş gibi bir sessizlik oldu. Zeynep suskunluğunun çok dikkat çektiğini fark edip, bardağındaki içkiden kocaman yudumlar alarak saniyeleri doldurmaya çalışıyordu. Sinan da inadından ona yardım etmiyor, onun kıvranmasını duygusuz gözlerle seyrediyordu.
Bu soğuk savaşla sinirleri yay gibi gerilen Zeynep ürkek gözlerle Sinan’a baktı.
“Özür dilerim.”
Gözlerindeki suçlu bakış, Sinan’ı duymak üzere olduğu şey hakkında yeterince aydınlatıyordu. Zeynep şu anda hayatının belki de sorumluluk gerektiren ilk ciddi konuşmasını yapacaktı ve bu bir ayrılık konuşmasıydı.
Birden onun tedirginliği Sinan’ı huzursuz etti. Bu kızı üzmek, bir çocuğu üzmek gibiydi ve genç adam bundan hiç hoşlanmıyordu. Zeynep rakibi değildi, onu yıpratarak kazanacağı bir şey yoktu.
“Dileme, buna gerek yok Zeynep. Rahat ol, ben öcü değilim. Ben hala senin tanıyıp bildiğin Sinan’ım. Sorun her neyse birlikte çözeriz.”
Genç kızın yüzüne yansıyan rahatlama, Sinan’ın kendisini daha iyi hissetmesine neden oldu. Elini tutup kendi ellerinin arasına çekti ve sevecen dokunuşlarla okşadı.
“Söyle bana.”
Bir süre ellerini izleyen Zeynep gözlerinde umutsuz bir bakışla Sinan’a baktı. Korkudan kelimeleri arka arkaya getiremeyeceğinden endişeleniyordu. Sinan’ın kendisine anlayışlı gözlerle bakışı içindeki vicdan azabının daha da artmasına neden oluyordu.
“Benim aklım ikimiz hakkında çok karışık Sinan.”
Anlaşılan konuya doğrudan girmeyecek, etrafında dolanarak Sinan’ın anlamasına çalışacaktı. Bir insan istediği şeyi söylemekten neden bu kadar çekinirdi ki? Gözleri masada oturan kadının sırtına kaydı. Elif olsa pat diye söylerdi. Çünkü Sinan da öyle yapardı.
Dikkatinin dağılmaya başladığını fark edip yeniden Zeynep’e odaklandı. Oyun oynamak istiyorsa oynarlardı.
“Nedir seni huzursuz eden?”
“B-biz çok farklıyız. Senin gücün beni ürkütüyor. Kendimi senin yanında ezilecekmiş gibi hissediyorum ve bu beni çok korkutuyor.”
Sinan Zeynep’in ellerini sıkarak onu rahatlatmaya çalıştı.
“Benim gücüm değişmeyecek ama sen çok gençsin. Olgunlaştıkça sen de güçlü bir kadın olacaksın.”
“Yirmi üç yaş çok da genç bir yaş değil.” Fark etmeden dönüp o da Elif’in oturduğu masaya baktı. “Başkalarının bu yaşta benden çok daha güçlü olabildiklerini biliyorum.”
Sinan Zeynep’in bakışlarını izleyerek Elif’i süzdü. “Mesela Elif mi?” Zeynep kıpkırmızı kesilerek ellerini Sinan’ınkilerden kurtardı ve bardağından bir yudum aldı.
Genç adam kısık gözlerle bir süre kızı süzdükten sonra, “Elif’e gittiğin gece başladı bütün bu huzursuzluğun, yanılıyor muyum?” diye sordu.
Elif’in adını anarken gözlerine sanki buz parçaları dolmuştu. Dönüp bir kez daha şimşekler çakan gözlerini masada oturan kadına dikti. Ne olduysa o gece olmuş, Elif’in kendisi hakkında söylediği bir şeyler Zeynep’i kendisinden uzaklaştırmıştı. O kadın, kendi yolunda gitmeyen hayatıyla kendisininkine de sızmış, Zeynep’le arasını açmıştı.
“Ne söyledi sana?”
Sinan’ın sorusuyla telaşlanan Zeynep “Hayır, hayır, Elif’le ilgisi yok,” derken yeniden Sinan’ın ellerine yapıştı.
“O bana hiçbir şey söylemedi inan. Sadece onun bakış açısından ikimize baktım ben o gece.”
Adamın dişlerini sıkıp durmasına bakıp yanlışlıkla onun öfkesini Elif’e yöneltmiş olmaktan korktu.
“Zaten bilinçaltımda olan düşüncelerdi, onunlayken bunlarla yüzleştim sadece.”
Dikkati Elif üzerinden uzaklaştırıp kendi üzerine çekmeye çalışıyor, kendisini kurban etmeyi artık o kadar da ürkütücü bulmuyordu.
Doğan’ın sözde telefon konuşmasını bitirip yanlarına gelmeye hazırlandığını fark eden Sinan, içindeki öfkeyi bastırmaya çalışarak, “Pekâlâ Zeynep,” dedi. “Sana bir hafta mola. Bu süre içerisinde düşüncelerinde herhangi bir değişiklik olmazsa, her şeyi iptal ederiz.”
Bunu duyduğunda kızın gözlerinde beliren umut dolu pırıltı, genç adamın içinde sadece derin bir küçümseme uyandırdı.
Doğan’la ikisini öpüp vedalaştıktan sonra Zeynep önce koşarak Elif’in masasına gitti, onunla birkaç kelime konuştuktan sonra da bardan çıktı. Sinan gözleri Elif’in üzerinde içkisini içerken, aslında Zeynep’le ilişkisinin biraz önce bitmiş olduğunu biliyordu ve kendisi de içinde büyük bir ferahlama hissediyordu. Bu kadar büyük bir yanlışı nasıl olup da yapabilmişti? Arada babasının hastalığı olmasa panikle hareket etmez, Zeynep’le ikisinin birbirine uygun olmadığını görebilirdi.
Büyük bir hatayı önceden engellediği için Elif Hanım’a teşekkür etmeliydi belki de. Neden olduğu yıkımı umursamadan oturuyordu. Duvarlarının ardına gizlenmiş, herkesi dışarıda bırakmıştı. Dokunulmaz görünüyordu. Ama Sinan’ın o duvarları yıkıp içeri girmek için artık bir bahanesi vardı.
İçindeki kıpırdanmayı bastırmaya çalışarak Doğan’a baktı. Bardağını sert bir şekilde masaya vurup “İzninle,” diyerek Elif’in oturduğu masaya yürümeye başladı.
Hırsla yanına gidip, zapt edemediği bir güçle yumruğunu masaya vurduğunda, Elif şaşırarak yerinden zıpladı. Üzerine yönelen şimşeklere ve adamın sıkıp durduğu çenesine boş gözlerle baktı. Ela gözleri koyu yeşile dönmüş, gamzeleri belirginleşmişti.
Gamzeleri vardı bu adamın! Ama onu hiç gülerken görmemişti ki. Şimdi öfkesi yüzünden yanaklarındaki çukurlar belirginleşmişti ve Elif onlardan başka hiçbir şeye dikkatini veremez oldu. Genç adam kendisini dalgın bakışlarla süzen kadının burnunun dibine kadar girip gözleri alevler saçarak “Seni yılan,” diye tısladı. “Ne dedin de zehirledin Zeynep’i!”