Seksi Numara Bölüm 19

Seksi Numara Bölüm 19

Dönüş

Trenlerin rotalarını bir hattan diğerine kaydırıp gideceği yönü belirleyen insan, kendisini Tanrı gibi hissediyor olmalı. Ya da bunu yapan ben olsam böyle hissederdim. Düşünsenize, dümdüz giden hantal bir demir yığını… Ben gibi. Raydan kaza yapmadan çıkamıyorsun. Ray nereye giderse gittiğin yer o olmak zorunda ve sen sadece hızını ayarlayabiliyorsun. O da, yeterli yakıtın varsa…

Sonra biri, bir yerde bir kolu çekiyor… Hantal bedenin düz giderken sağa kıvrılan bir hatta geçiveriyor. Kaderin değişiyor. Aslında o biri, benim adıma bir seçim yapıyor, kolu çekip benim yolumu belirleyiveriyor. Üstelik bunu, öncesinde de sonrasında da hep aynı noktada oturarak yapıyor. Ne bana katılacak, ne başıma ne geldiğine şahit olacak… Sadece kolu çekiyor, yolum değişiyor, adam oturmaya devam ediyor.

Benim yolumu Karakurtlar değiştirip duruyordu. Hoş Ceyda Hanım artık bir Karakurt değildi. Aile soyadına dönmüş olmalıydı.

Bu soyadı işinin beni deli ettiğini söylememe gerek var mı? Kadın olarak kimlik sahibi olmana o kadar izin verilmiyor ki, evlendiğin an nüfus bağlamında köklerinle tüm bağlantını kaybediyorsun. İki üç kez evlensen, memleketimin kütüklerinde oradan oraya savrulup duracaksın. Ne kadar gereksiz… Kadına kendisini erkeksiz var hissettirmemeye ne kadar endeksli…

Konumuz elbette bu değil ama belki de işin özüdür bu… Bunların tek tek her biri benim özgür ya da mutlu bir birey olmamı engellemeye ayarlı. Kadın, özgür hissetmemeli. Bir erkeğe bağımlı kalmalı. Düzen bu. Ama şimdilik… Milattan önce 4000’lerin öncesinde tam tersiymiş. Düzen anaerkilmiş. Kadın hâkimmiş. Sonra değişmiş, erkekler kadınlar üzerindeki hâkimiyetlerini asla bırakmamak için kadını bastırıp durmuşlar. Bugünlerde neredeyse yok etmeye oynuyorlar.

Diyorum ya… Şimdilik. Milattan sonra bilmem kaç bin olur, düzen yine değişir. Ama eğer ki en büyük umudum olan reenkarnasyon yoksa, o dönemde başka bir bedende yeniden dünyaya gelemezsem, bu sevimsiz çağda doğmuş olarak tam bir sıçış yaşadım demektir.

İşte dört ay denize bakarak evrenin sırlarını sorgularsan, Ceyda Hanım’dan yola çıkıp yeniden doğuşa kayıvermen an meselesi.

Şu Karakurt ailesi, karı koca oturdukları yerden benim yolumu değiştirip duruyorlardı. Birisi beni sağ hatta atlatmıştı, diğeri şimdi sol hatta çekiştiriyordu. Ama bu kez seçim yapacaktım. Hangi hatta hangi kolun kalkıp beni hangi yöne saptıracağını ben seçecektim. Bunun için de kolları, yolları bilmem gerekiyordu.

Ben de Yalıköy’deki evi kilitleyip anahtarı saksının altına geri bıraktım. Şehre döndüğümde bindiğim taksiyi bir alışveriş merkezine yönlendirdim. Karşıma çıkan ilk mağazadan bir telefon ve eski numarama ait kartımı aldım. Beykoz’daki evime girdiğim anda da, seçim yapacağımı umarak kendimi kandırmakta olup olmadığımı bir kez daha sorguladım. Belki birileri kolu çoktan kaldırıp benim hayatımın yönünü değiştirmişti de ben fark etmemiştim. Almam dediğim parayı çatır çatır harcamaya başlamış, oturmam dediğim eve yerleşmiş, mutlu olmak için özgürleşmeye duyduğum ihtiyacı bir kenara atıp sıfır noktasını sevmeye odaklanmıştım. Tüm bunlar, Erhan Keskinoğlu yüzünden olmuştu. Galiba arada kolu o kaldırmıştı.

Ama ben de onu rotasından saptırmıştım. O da küçümsediği telebilmemneyi yana yakıla arıyordu. Hani onun hayatına uymazdım? Hani istediğini yapmazsam onu kaybederdim? Şimdi bana sormayı akıl edemediği geçmişimi ya da hayatımı öğrenebilmek için ayak izlerimde savrulup duruyordu.

Haluk Karakurt’a neden gidersin? Hadi gittin, onu neden döversin? Karısının ve koca holding çalışanlarının önünde neden rezil edersin? Seni bu kadar sinirlendiren nedir? Ben tepki göstermemişim, sana ne dir?

Aslında konu çok basitti. Adam elli yaşını geçince yaşlanma paniği her hücresine yerleşmişti. Genç bir kadınla birlikte olmak, onun yaşına ve doğaya hala genç olduğunu haykırış umuduydu. Adam beni ellemedi, tecavüz etmedi, âşık olduğunu sandı. Bana değil, gençliğime âşıktı. Benimle evlenmek isteyecek kadar gözü kördü. Bense mücadele etmek yerine, bastım gittim. Çünkü onun yaşındaki erkekler benim en zayıf noktamdı. Onlar babamdı. Kaybettiğim ailemdi.

Gittim; çünkü yaşanacak çirkinlik babama sıçrayacakmış gibi hissettim. Adamı kabul etmeyişimin nedenlerini dile dökerek kirlenmek istemedim. O yaşı, ellili yaşları kirletmek istemedim. Ben aslında sadece babamı ve annemi istedim, olmadı.

Ben Haluk Karakurt’u anlamışım, yargılamadan sahneden ayrılmışım, kendi çözümümü üretip küçük bir şirketin telefonlarına bakan sekreterde saklanmışım. Sen ne gidip adamı döversin, karısını bundan haberdar edersin, adamı o holdingde bu şekilde dillere sakız edersin.

Bunun nasıl bir haddini bilmezlik olduğunun farkında mısınız bilmiyorum. Belki bazılarınız için Erhan’ın ardımda böyle dolaşması çok romantiktir. Erkek ya… Melis’i arıyor. Bulana kadar peşini bırakmıyor. Bak nerelere gitti, ona saygısızlık eden adamı da dövdü. Mafya erkeğim benim. Psikopat sevgilim. Yaptığın dediğine uymuyor. Âşıksın biliyoruz, vur, kır, öldür, bul Melis’i, al yatağına… Bu kurguya dayalı kitaplar var artık raflarda. Eminim tanıdık gelmiştir haşin karakterimiz size de.

Ama bir de benim gözümden bakın Erhan’a. Adam şu an öğrenmeye çalıştıklarını bana hiç sordu mu? ‘Sen kimsin? Nasıl bir insansın?’ dedi mi? Porlas’tan neden ayrıldım, Mert’ten neden boşandım, neden o telefonu alıp seks yaptım, hiç merak etti mi? Bence etmedi. Onun derdi benim içime girmekten başka bir şey olmadı. Melis’e âşık oldu mu? Kesinlikle evet çünkü Melis onu kat kat aşar. Ama adam bunu bile sorgulamadı. Bunun yerine gitti Haluk’u dövdü. Babasının hatırasını kirletmemek için yaşamını değiştiren bir kadının nedenlerini bilmeden, saygısızca gidip kendisinden yirmi yaş büyük bir adamı rezil etti.

Neden? Çok mu erdemli Erhan? Üzgünüm ama ben Erhan’a romantik gözlüklerin ardından bakamıyorum. Bu sayfalarda bir aşk kurgulanacak diye, kadını hiçe sayan cilveleşmelerle sayfaları dolduramıyorum. Ben kendime karşı büyük bir saygısızlıktan başka bir şey göremediğimden, kalbim heyecanla çarpmıyor, bacaklarım titremiyor, boğazım kurumuyor. Bunun yerine kesif bir öfke doluyor içime. Saygısız, bencil bir adamın arsız isteklerine erdem yüklemeyi reddediyorum.

Erhan’ı istiyor muyum? Evet. Çünkü gönül bu, ota da konuyor, boka da. Bir yerlerde ben de ona âşık oldum ama bunun ruhla falan bir ilgisi yok. Tamamen çiftleşmeye dayalı bir çekimden doğan duygularımı aşk olarak tanımlıyorum. Bedenim doyum arzuluyor. Orgazmla tanışmak istiyor. Ten uyumunu yakaladığım bir hıyara saplanıp kalmış durumdayım.

Belki birkaç kez yatsak içimdeki bu çekim bitip gider. Bunu bile denemeden bilmiyorum. Ama onu yatağımda istiyorum. Kendi koşullarımda. Kullanmaksa ben kullanırım. Ben Erhan’ı siker atarım, ruhu bile duymaz. Ah ama merak etmeyin, ben onun ruhuna gerçeği avaz avaz bağırırım.

Ama bunun için bile önce yontulması gerekiyor. Sonuçta en muhteşem sikicinin penisi de en çok yarım saate söner ve geriye yatakta sadece bir hıyar kalır. Bu yüzden, yontalım… Onu yatağıma ancak ondan sonra alalım…

Ve sakın bana da erdemli bir kişilik yükleme hatasına düşmeyin. Şu an, tenime Erhan kadar hitap eden bir başka erkek bulsam, Erhan’ı anında satarım. Gider diğeriyle takılırım. Anlayacağınız, bu bedeni ya otla ya bokla mutlu edeceğim. Neden? Bu benim hakkım da ondan. Sevişmek, bedenime doyumu tattırmak, kadınlığımın sınırlarıyla tanışmak istiyorum. Evlenip kendime baktıracak adam aramıyorum. Ben kendime bakarım. Tenime uyan adamla seks yapmak istiyorum. Eğer kişiliği de hoşuma giderse, onunla sevgili olmak istiyorum. Bunun sürekliliğine ikna olur da istikrarlı bir aile olmayı başarabileceğimizi aklım keserse, evlenip çocuk bile yapmayı istiyorum. Bunların hepsi için de adamın hıyar olmaması gerektiğini gayet iyi biliyorum.

Şimdilik elimde sadece Erhan hıyarı olduğuna göre, onunla neler yapabileceğime bir bakalım.

Hattı yeni telefona takıp güç düğmesini açtığım an, alışık olmadığım kadar çok uyarı sesi evi doldurdu. Şifremi girmemle internet üzerinden her türlü ayarımı ve programımı yükleyen akıllı şey, bana dört ay içerisinde sayamayacağım cevapsız arama, sesli mesaj ve e-posta bildirimim olduğunu söyledi. Hiç birisine bakmadım. Umurumda olan sadece Yıldırım ve Mert’ti ama onlardan bile gelmiş olsa, ıssızlığıma kabul etmediğim tüm iletişim çabalarını tek tuşla sildim gitti.

Önce Yıldırım’ı aradım. “Selam yakışıklı.” Sessizlik gergindi. Gergin olan Yıldırım’dı. Suskunluğunu anlamsız sorularla zedelemedim. “Yanlış numara.” diyen sesi algılayamadan telefon kapandı. Sonrasında da Yıldırım telefonunu tamamen kapattı.

Salak salak koltukta oturup kalmışken yarım saat sonra telefonumda Yıldırım’ın araması belirdi. Kızacak mıydım? Soracak mıydım? Sustum.

“Melis, Erhan her saniye yanımda. Şu an tuvalete girdim. Bir tek buraya girmiyor pezevenk. Bana nerede olduğunu okul e-postama mesaj at. Gece okuyup geleceğim. Meraktan öldürdün bizi. Şu Erhan olayını halledelim, bunun hesabını ayrıca soracağım.”

Kapattı. Ne oluyor ya? Erhan bana sardı anladım da ben onu hallederdim. Yıldırım’ın bu paniği nedir? Yine de dediğini yaptım. Okuldayken, okul numaramızdan oluşan birer e-posta hesabı açmıştık ikimiz de. Hala aklımda mıydı? Aklımdaydı. Sizin için özel olan şeyleri hiç unutmuyorsunuz. Beykoz’un adresini yazıp gönderdim arkadaşıma. Gelmesine anlaşılan daha çok vardı. Bu arada ben de eve ısınmak için elimden geleni yapabilirdim.