Seksi Numara Bölüm 35

Seksi Numara Bölüm 35

Parmak

Ne istiyorum ben? Erhan’ın ne yapmasını, nasıl olmasını bekliyorum? Ben istiyorum diye onun benim hayalimdeki kalıplara uygun olması mümkün mü? Değil. Bunun olamayacağını anlamak için üç beş senelik bir evlilik, bir iki de çocuk doğurmam mı gerekiyor? Aman diyeyim, ayakları yere basmayan hayaller peşinde koşarsam, elimde o çocuklarla piç gibi ortada kalırım.

Bir insan neyse odur. Siz öyle umuyorsunuz diye değişmez. Kalıplarının dışına çıkamaz. Çocukluğunda şekillenmiştir, sonrasında sadece bir iki törpü kabul eder, o kadar.

İçimde, Erhan ile beraberliğin umutsuz olduğuna dair kara bulutlar çoktan yerlerini almışlardı. Ben bu adama gerçek Melis’i gösteremeyecek, onu anlamasını sağlayamayacaktım. Bana, çocukluğundan bu yana beynine işlemiş anlamları, kavramları yüklüyor, içimdeki sadeliği algılayamıyordu.

Seviş abi. Ezmeye çalışma. Okşa. Orgazm peşinde değilim. Her geldiğinde bir yerlere uçurulma beklentim yok. Ben başımı omzuna yaslayıp televizyon seyretmeyi de severim. Benim için bu da bir orgazm kadar değerlidir. Ama yok. Beni barda becermeyi maharet sanıyor dangalak.

Zaten kitaplardaki durmaksızın becerilme olayını da çok anladığımı söyleyemem. Tamam, bir yap, beş yap, hadi tamam ilk zamanlarda on yap da… Sıkılır lan adam sürekli becermekten, becerilmekten. Yani ben olsam konuşmayı, onu anlamayı, geçmişini, bugününü irdeleyip kişiliği hakkında fikir edinmeyi bedensel doyumdan daha fazla tercih ederim. Bunlar kitap boyu sevişiyorlar ama ruhlar boş kalıyor bence.

Bazen bir kitapta, -hani havada, karada, suda olanları, grileri olan üçlemeler bile var… Boru değil… Satışı da almış başını gitmiş- iki binden fazla sayfa boyunca sevişme okuyoruz. Pozisyonlar, karakter atmalar, şans eseri adamın çocukluğundaki travmalar, kızın nasıl da saf ve ellenmemiş -ne demekse- ve de hatta seks konusunda kör cahil olduğu…

Eh, cahili yazacaklar elbet, beni yazacak değiller ya… Bana yediremezler çünkü. Bütün hikâyeyi sabote ederim ben. Ya bir düşünsenize, Melis Christian Grey’in karşısında… Melistasia’yım… Adam poz kestikçe ben göz deviriyorum, o da bana bunu yapmamamı söylüyor, ben de Siktir lan, sana mı soracağım! diyerek daha başından kitabı terk ediyorum. Ama bu olsaydı toplumumuz BDSM(*) konusunda bilinçlenemezdi. İyi ki beni yazmamışlar.

Yani ben merak ediyorum açıkçası, bunun dışında bir adamdan ya da kadından beklenecek bir şey yok mudur? Biz, kılı kırk yararız biriyle karşılaştığımızda. Garsona nasıl davrandığına kadar bakarım ben. Siz bakmaz mısınız? Hangi müziği dinler, hangi kitapları okur, siyasi eğilimi ne yöndedir, toplum içerisindeki davranışları nasıldır… En yakın arkadaşları kimlerdir? Onlarla ne tür eğlenceler peşindedir. Çevresi onunla ilgili ne düşünür… Hiç arkadaşı yoksa zaten bu, başlı başına arkama bakmadan uzaklaşmam için bir nedendir.

Adamla karşılaştın. Hangi kişilik özelliği çekici geldi mesela sana? Çüküyle bu iş bitiyor mu? Zaten o çükü de hemen göremiyoruz. Önce bir sert bakışlar, kıvrım kıvrım kaynamalar, hormonal saldırılar. Sonra kafadan Sen benimsin. Oldu.

Kız bu arada sadece mal mal bakıyor, dikkatinizi çekerim. Onun abuk bir kişilik olmaktan başka bir özelliği yok adam için. Ha bir de göğüsleri, kalçaları, dolgun dudakları, imaları anlamadığı belli olan saf salak kocaman gözleri. Adamdaki kriterlere bak. İki bin sayfa okuyacağız lan, bir de de ki, yaralı yavru bir kedi gördü yolda, eğilip aldı, ona üzüldü, ben de yaralıyım, onun içindeki şefkati gördüm, zaten ben buna açtım, karşıma çıkan ilk bakire kalçaların yanında buna vuruldum. De lan, bir de böyle şeyler de ki günlük hayatta var olan normal insanlarla aranızda bir yakınlık kuralım. Yoksa o ultra modern binalara, kat kat bahçelerin içindeki evlere girsem benim de gözüm öyle belerir. Boru mu lan, görmemişiz. Vay anasını, adamlara bak nasıl yaşıyorlar, diyerek hafif bir burulma yaşarım ben mesela. Ama adamın bir anda üzerimde hâkimiyet kurmasına, beni oradan oraya savurup becermesine yetmez bunlar.

İki bin sayfanın sonunda işin özü nedir? Adam mitralyöz gibi dolu sperm çubuğuyla kızı evire çevire becerir ve biz de bin dokuz yüz elli beş sayfa boyunca türlü pozisyonlar, aletlerle nasıl seks yapıldığını öğreniriz.

İyi de şekerim benim ne işime yarayacak bu? Ben o tıkaçları, kıskaçları görsem, ultra-modern ev aksesuarı falan sanırım zaten. Bildiğim tek kelepçe de polisiye dizilerde karşıma çıkar. Kırbaç mırbaç, yok böyle şeyler bizim gibi sıradan insanların banal hayatında. At görmedim ben yıllardır, kırbacı nerede göreyim.

Hanımefendi? Siz bana güldünüz mü? Hm. Tamam, benim gibi sıradan insanlar diyorum ve olayı evrenselleştirmiyorum o zaman. Kadın haklı. Yatağının başucundaki çekmecede varmış bir şeyler… Zevkle kullanınız ve arada bize de nasıl olduğunu çıtlatınız lütfen.

Ben hayatı böyle bilmedim de, şaşırıyorum o yüzden. Ha okuyor muyum? Okuyorum. Ama bir daha okuyacak mıyım? Hayır. Hatta o kadar ki, içi bu denli boş olduğu için, yazılan benzerlerini de okumaya gerek duymayacağım. İçinde seksten başka bir şey yok çünkü.

Ben seksten fazlasını beklerim hayattan. Bir salatalıktan fazlası olmalı benim erkeğim. Seks de olsun, olmasın demiyorum. Çok fena olsun hem de. Ama yeter be gayrı. Biraz da sevelim, gülelim, ağlayalım, üzülelim ve buna seks dışında bir şeyler neden olsun.

Erhan’a o gün beni bu derece bedbaht eden o yakınlık yerine, geldiğinde belime sarılmasını, yanağıma bir öpücük kondurmasını, Selin ile benim bedenime yapışmışken sohbet etmesini tercih ettiğimi nasıl anlatabilirim ki ben? Ona göre de Melis bir SeX BomB. Hay anasını ya! Yok arkadaş, istemiyorum ben el âlemin içinde titretilmeyi. Ben normal şeyler istiyorum. Sıcak şeyler. Yumuşak şeyler. Bir erdemi olsun yaptığımız seksin. Bize ait olsun. İkimize ait olsun. Aldığımız zevk ortak olsun.

O gün, ben umudumu yitirdim. Derin umutsuzluğumun ortasına, Erhan’dan daha fazla bir beklentide bulunmamam gerekliliği oturdu. Olmayacak duayı, dur bir de arkamı dönüp okuyayım, dur bir de amutta deneyeyim diye zorlamanın âlemi yoktu.

Yine de üç gün sonra telefonuma gelen mesajın sesiyle yerimde hoplamadım değil. Hopladım. Kalbim küt küt çarptı. Daha okumadan ateşim çıktı. Ne eziğiz lan… Yazık bize.

Kartları masaya koyma zamanı. Sadece Demiriz’i giy. Sekizde alacağım.

Döndük yine emir kipine. Demedim mi ben? Bu Erhan törpü bile kabul etmiyor anacım.

Vampir ile karşılaştığım gece giydiğim elbiseyi giymemi istiyor. Pekâlâ. Bunu anladım. Sadece kelimesi ne alaka? İç çamaşırı yok. Külot da yok yani. Pekâlâ. Onu da anladım. Demek, 35. bölümde de sevişeceğiz.

Yine de neden önemli bir şey olacakmış gibi hissediyorum? Dönüm noktası gibi… Karar anı gibi… Pekâlâ, o her neyse ben hazırım.

Zil çaldığında, aldığım tüm kararlar, asmalar, kesmeler aklımdan uçtu gitti. Özledim ya ben bu adamı! Az görmeyince, burnumda tütüyor işte. Ey aşk, nesin sen? Neyin cezasısın?

Lanet olsun ki siyah smokini içerisinde elektroşok cihazının etkisine sahip. Çalışan kalpleri durdurabilir, duranları coşturabilir, o derece. Konuşmadı bir süre. Baştan aşağı süzdü beni. İki adım atıp içeri girdi, kapıyı kapattı. Neredeyse dokunacak kadar yaklaştı. Gözlerimiz birbirine kenetli, öylece baktık birbirimize. Özlemiş olabilir mi beni? O da beni, benim onu içtiğim gibi içiyor mu?

Kolu çok az öne geldi. Orta parmağını yukarı hareket ettirerek eteğimin altından bacaklarımın arasına dokundu. Sakin ol Melis. Parmağının üzeriyle tenimi buldu ve gülümsedi. Siktir. Çamaşırımı kontrol ediyormuş! Ben de heyecan yaptım iyi mi?

O parmak geri çekilmedi. İyi. Orada olmasını çok sevdim çünkü. Gözleriyle benim tek bir hareketimi bile kaçırmayan Erhan, sanki bu rahatlayışımı anladı. Güldü. Biliyor piç kurusu. Minicik bir dokunuşla bile beni ne hale getirdiğini biliyor.

Parmak ileri geri hareket etti. Anında ıslanan vajinamın ıslaklığını ön tarafa getirdi. İleri geri. İleri geri. Elektrik çarpıyor sanki bacaklarımın arasını. Giderek daha da açılan arsız dış dudaklarım o parmağı içeri çağırıyor. Alev almış karnımın altı. Ve o parmak artık benim hayatımın merkezi. Hızlanan ve ısınan nefesimi rahat alıp verebilmek için kuruyan dudaklarımı ıslatıp araladım. Gözlerim buğulanmış, görüşüm bulanıklaşmıştı.

Bir parmak ya… Sadece bir orta parmak… Ama o parmak, ne yaptığımı biliyorum, diyor bana. Nereye dokunacağımı, ne şiddette bastıracağımı biliyorum. Kalbimin dakikada kaç attığını, kanımın damarlarımda ne hızda dolaştığı ölçebiliyor. Nefesimin durmasına ya da akmasına karar verebiliyor. Bacaklarımın titremesini kontrol edebiliyor.

Tırnağının sert dokusunu bile ta içimde duyuyordum. Elini oynatmadan sadece parmağını kaldırıp indirerek tam girişimin olduğu noktaya ritmik vuruşlar yapıyordu. Boşalmam an meselesiydi. Ama o durdu. Durdu!

Pis pis gülümsediğini gördüğüm an kan beynime çıktı. Yazar Hanım seni nasıl biliyorsa öyle yapsın Erhan. Şu an yeminle dünya üzerindeki en nefret ettiğim insansın. Elimden gelse bu kitabın karakterini değiştirirdim ben. Yazar Hanım, acaba rica etsem…

(*) BDSM, rızaya bağlı olarak fiziksel baskı ve kuvvetli duyusal uyarımın uygulandığı ve fantezi güç rolü oynamanın yapıldığı cinsel tercih ve kişisel ilişki türüdür. BDSM kısaltması
kölelik ile disiplin (bondage and discipline; B/D),
hakimiyet ile teslimiyet (dominance and submission; D/S) ve
sadizm ile mazoşizm (sadism and masochism; S/M)
öğelerini bir araya getirir.