Seksi Numara Bölüm 34
Bar
Kadın kadına dışarı çıkmak çok keyifli olabiliyor. Özellikle de benim istediğim gibi salaş bir bara spor kıyafetlerimizle gitme önerim kabul gördüğünde… Ama kapı girişinde karşıma geçip “Çok beklettim mi?” diyen figüre beni kimse hazırlayamazdı. Yok böyle bir şey arkadaş. Blucin-gömlek-lastik ayakkabı üçlemesinde makyajsız kısa atkuyruklu ergen, bizim isimsiz çiçekti.
“Lanet olsun, kaç yaşındasın kızım sen?” Kıkırdayarak yirmi bir olduğunu söyledi. Peh… Yaşlanıyorum ben.
Selin ile bara girdiğimizde çalan telefonumun ucunda Yıldırım vardı. Nerede olduğumuzu güç bela söyledim; ama duydu mu bilmiyorum. Hiç çaba harcamadan barın duvara en yakın bölümünde iki tabure bulup oturduk. Malum, Türk erkekleri, tanışma ihtimalleri olan yalnız iki kadına her durumda bonkör davranmayı seviyor. Biz de onların bu zaafından sonuna kadar yararlanıp sonra da onları piç gibi ortada bırakmayı seviyoruz.
Tabureye tünediğimde eteğimin kısalığı beni bile rahatsız etti. Sağım solum görünmesin diye maymuna döndükten sonra pes edip usturuplu bir iç çamaşırı örtünüşü gerçekleştirdim ve bir daha da hiç kıpırdamamaya karar verdim.
Yanımda duvar olması hoştu. Sırtımı oraya yaslayıp bütün dikkatimi Selin’e yoğunlaştırdım. Muzip bakışlarla benim örtünme çabalarımı seyretmiş, şimdi de kıkır kıkır gülüyordu.
Önümüze konulan rengârenk kokteyllerimizin tadına bakarken, öğlen bir şey yemediğim geldi aklıma. Çarpmasaydı bari. Bu barmenlerin yalnız kadınların sarhoş olmasını sevdiğini biliyordum. Erkeklerden sakındıkları alkol, kadınların bardaklarına adeta boca edilirdi.
Sonraki bir saatte Selin’in çocuksu ama bir o kadar da olgun bir kadın olduğunu anlamış oldum. Suya sabuna dokunmadan konuşuyorduk ve ne evliliğini ne de Eray’ı konu etmemiştik. Daha çok birbirimizi tanıma turuydu bu.
Üçüncü bardakta artık daha çok gülüyordum. Kahkahalarımın tonu biraz tize kaçmaya başlamıştı sanki. Etrafımızdaki bıyıklıların içime düşmesinden, eteğimin de başını alıp gittiğini anlayabiliyordum ama gülmekten bununla ilgilenecek zamanı bulamıyordum.
Yıldırım ne ara arkamızda belirdi ve yanındaki Erhan neden çevremizi saran erkeklere ateş saçan gözlerle bakıyordu anlamadım; ama bir anda etrafımız boşalmış ve daha rahat nefes alabilir olmuştum.
Yıldırım kendisini ve patronunu Selin’e tanıtırken, ben hala son kahkahamı durultmaya çalışıyordum. Erhan’ın kora dönmüş gözleri üzerime dikilince pof diye durdu da zaten.
Selin’e dönüp, Yıldırım’ı işaret ederek, “Bu adam var ya…” dedim. Ne diyecektim? Ha, “Çükü olup da bana daldırmaya çalışmayan ender adamlardandır.” Komikti. Bence komikti yani. Söylerken… Selin ve Yıldırım güldü nitekim. Ama buz dağı pek eğlenceli bulmadı beni.
Onu işaret etmek için parmağımı kaldırdığımdaysa karşımdaki iki Erhan’dan hangisine yönelteceğim konusunda bir süre bocaladım. “Bu iki adam da… Neden iki tane var senden?” Neydi bu adam? “Benim seks partnerim. Bulduğu her fırsatta beni götürür. Biri götürür yani. Diğerini ben de ilk kez görüyorum.”
Niye ben hiç konuşmamışım gibi davranıyor ki bu üçü şimdi? Yalan mı? Biriniz yalan deyin, hadi. Sevgilim mi? Arkadaşım mı? Neyim yani? Gelip gidip beni götürüyor işte.
Selin kızarmıştı, kıkırdamamaya çalışıyordu ve Yıldırım da o cümle hiç söylenmemiş gibi aptala yatıyordu. Salak şey. Gerçeklerden değil de bunun kelimelere dökülmesinden rahatsız olunmasına illet oluyorum. Sanki Yıldırım bilmiyor. Sanki Erhan’ı buraya bile bile getirmedi. Bak kızdım şimdi.
Benimkine gelince… Benimki. Ne güzel bir kelime. Bu adamı seyretmeyi seviyordum. Gözümün önünde bir aşağı bir yukarı dolanıp dursundu bu. Yavaş bir striptizle o muhteşem vücudu seyretmeye de hayır demezdim. İstesem yapar mıydı acaba?
İçkileri geldi, benimki önümden alındı. Bir dakika, daha bitirmemiştim ben onu. Mızıldanmamı sallamayan barmene sinirlendim ama oğlan, Erhan’dan daha çok korkmuştu sanırım. Dudaklarımı büzüp şımarık çocuk moduna girmem de bir işe yaramadı. Ama yanımdaki seksi şeyin yavaş yavaş gülümsemeye başlaması bana içkiyi unutturdu.
Selin benim kadar sarhoş olmamıştı anlaşılan. Bir dakika, Yıldırım ne anlatıyor ona? Lise anım değil mi o benim ya? Hey, o benim anım. Ama araya girip iki kelime edecek halim yok. Bunun yerine tüm enerjimi şu seksi şey alsın zaten. O şey, kulağıma değecek kadar yanıma yaklaşınca nefesim kesildi. “Demek içki içince böyle oluyorsun.” diyen kısık sesi okşayıverdi beni. “Seksi ve hazır…”
Ben mi? Tamam, hazırım ama sadece o buraya geldiğinden bu yana. Yoksa daha önce gayet de kuruydum ben. Dönüp ona bakma hatasını işledim ve o kara gözlerin içerisine hapsoldum. Ne gördüğünü biliyordu. Ne olduğunu, beni nasıl etkilediğini biliyordu ve bundan arsız bir keyif alıyordu.
Belime dolanan eli duvar kenarından eteğimin altına mı süzülüyor? Oha! Bardayız lan! Bir gören var mı acaba? Arka plandan Yıldırım’ın sesi geliyordu ama Erhan’dan başka hiçbir şeyi göremiyordum. Bu benim de dışarıdan görülmediğim anlamına geliyor olabilir mi? Bilemedim. Tüm dikkatim bacak arama ilerleyip tam ortaya yerleşen eldeydi.
“Canın seks mi istiyor?” Biraz da meydan okuyordu sanki. Lanet olsun. İstiyordum. Birkaç dakika öncesine kadar aklımın ucundan bile geçmeyen şeyler şu an beni sarıp sarmalamıştı ve evet, bu adam bana baktığı her an ben seks istiyordum. Diğer elin bluzumun altından yukarı süzülüp sol göğsümü kavramasıyla dünyam şaştı. Gözlerimin fal taşı gibi açıldığına ve bir balık gibi göründüğüme emindim.
“Ne yapıyorsun?”
Dili boynumla kulaklarımı sırılsıklam yaparken istifini bile bozmadı Erhan. Siktir. Tam boynumun bittiği yeri emiyor. Vantuz gibi ağzına çekiyor tenimi. Moraracak, yavaş! Adam üzerimden çekildiği an, boynumda hayvani bir aşk ısırığı taşıyor olacağım.
Nefes alamayacağımı sandığım an başını kaldırıp öteki tarafa döndü. Ne bacaklarımın arasındaki okşayışını kesmişti, ne göğsümü avuçlamayı bırakmıştı. Ucuyla oynarken, Yıldırım’a “Bir tane daha söyle bana, duble olsun.” diye komut verdi.
Tekrar bana döndüğünde yüzünde şeytani bir gülümsemeyle gözlerimi hapsedip iç çamaşırımın altına kaydı. Parmağını boydan boya sürtüp içimden akan tüm sıvıyı kendisine topladıktan sonra klitorisimin yerini eliyle koymuş gibi buldu. Lanet olsun, onu ben bu kadar nokta atışı bulamıyorum. Kaç kadın üzerinde koordinat belirledin pezevenk! Siktir. Bastırıyor. Siktir. Çok güzel. Yuvarlak hareketler… Daireler… Kedi mırıltılarının ağzımdan kaçmaya başlamasıyla susabilmek için elimi ağzıma götürdüm.
Adam hem eteğimin altından beni yumuşacık okşuyor, hem bluzun içinden göğüslerimi yoğuruyor ki bunu çok sert yapıyor. Çok sert. Of, çok çok sert. Sırtımı dikleştirip onları eline yaslamamı sağlayacak kadar sert.
Erhan’ın içkisini uzatmak üzere Yıldırım bize doğru eğildiği an gözleri bana ilişip kocaman oldu. Ağzı bir karış açıldı, yutkundu… Dehşetle Erhan’a baktı, onun “Toz ol, misafirimizle ilgilen.” deyişiyle de bir daha arkadaşımı uzun süre göremeyeceğime emin oldum. Kendimi ihanete uğramış gibi hissettim. Erhan’ın pezosu musun lan sen? Geri gel.
Ama göğsümün hunharca sıkılışıyla ne Yıldırım kaldı, ne bar. Bir tek Erhan vardı. Sustuğumu gördüğü an pis pis gülümsedi. Pis pis. Çok pis. Çok erotik. Bu beni burada halledecek. Hamburgercide, dans pistinde halledildiğim gibi, şimdi de bir bar taburesinde götürüleceğim.
Sanki etrafımızda kimse yok. Erhan benim arkama dayanmış, bir eliyle göğsümü okşarken diğeriyle de bacaklarımın arasını sahipleniyor. Dışarıdan ne göründüğünü bilmiyorum ama olay buydu. Ve ben de eğer Melis isem, Erhan’ın burada yaşananları Yıldırım’ın da oyalamasıyla Selin’e bile hissettirmeyeceğine bahse girebilirdim.
Artık parmakları durmaksızın dönüyordu. Başparmağı göğüs ucumda, diğer elin orta parmağı da klitorisimde… O noktalarda Erhan’ın parmaklarındaki derileri bile ayırt edebiliyordu sanki hücrelerim. Her bir kıvırış, her bir sürtüş, kendim kadar onu da hissettiriyordu bana. Belli bir ritimle dokunulmanın beden üzerindeki etkisine karşı koyamıyorsunuz. Ben de o parmakların dönüşüyle yukarılara yükseliyordum. Büyüyor, şişiyor, sızlıyor, ona uzanıyordum.
Göğsümdeki el bir an için uzaklaşıp bardağı ağzına götürdü ve kocaman bir yudum içti. Sonra o bardak benim dudaklarıma dayandı… “İç.” tim. Çekmedi bardağı… Çenemden aşağı viski süzülene kadar içirdi… Ve süzülen o damlayı yaladı. Çekilen bardağın ardından çenemden yukarı doğru nerede viski zerresi varsa, Erhan’ın dilinden kaçamadı. Yeniden girdi eli bluzumun altına. Göğüs ucumdaki ve klitorisimdeki dönüşü devam ederken dili dudaklarımda aynı dönüşle oyalandı, her zerreyi orada da yaladı ve içeri kaydı.
Bitmiştim ben. Ne gelmiş, ne gelecek… Bugün, yarın… Dün, evvelsi ay… 24… 365… 69… Sadece yalasın beni. Dudaklarımı bıraksın, bacaklarımın arasını yalasın. Şişip kabarmış o dudakları aralayıp arasında sırılsıklam titremekte olan girişimi emsin. Bunu yapsın. Lütfen!
Dudaklarını istiyorum tam o noktamda. Dilini. Döndürsün şöyle bir girişimde. Pütür pütür dokusuyla beni delirtsin. Akayım diline. İçine çekip yutkunsun. Tekrar uzatıp darbeler halinde dokunup çeksin. Yine emsin girişimi ve dili bu kez içeri süzülsün. O emsin, dili girip çıksın. Emsin. Dili dönsün. Akayım. Dolayım. Emsin. Ben… Ben… Em Dil Sin Sün Dön Gel Han Dim Er Han Er Han Gel Dim Erhan geldim.
Orgazmımın sesi Erhan’ın ağzına haykırdı ve o, sahibi olduğu şeyi yönetir gibi, sesimi kendi ciğerlerinde boğdu. Titremelerimi okşayarak uzattı, zevki yumuşakça bedenimin diğer hücrelerine taşıdı. Dili ve dudaklarıyla nefesimin aceleciliğini yatıştırdı. Ve beni kendisine sıkı sıkı bastırarak, o zevki bana kimin vermiş olduğunu iyice beynime kazıdı.
Sarhoşluğum da o patlama anında uçup gitmişti sanki. Erhan’ın kollarının arasında ait, tabi, güçsüz, yenik, buruk kalmıştım. Adamın üzerimdeki gücüne duyduğum öfke yavaş yavaş içimi doldurmaya başladı.
Lanet olsun. Karşı koyamamak, bir parmak hareketiyle o ne isterse o olmak… Güzel bir duygu değil, inanın. Zevk, bilinci aşağılıyor. Başka bir insanın yönetiminde olmak, sen kendini tamamen onda yitirirken onun kılının bile kıpırdamadığını görmek acizlik gibi geliyor. Belki de öyle zaten. Zevke esir düşmek. Kontrolü kaybedecek kadar şehvetin pençesinde yitip gitmek…
Hayır. Eğer karşılıklı değilse inanın çok da onurlu gelmiyor bana. Zevkte bir denklik olmalı. Aldığın kadar verdiğini, vazgeçtiğin kadar vazgeçildiğini görmelisin. Ya da ben görmeliyim. Ben bunu istiyorum.
Biraz uzaklaşıp tabureden indim. Erhan’ın beni sarmalayan kolları üzerimden çekildi ve gözleri kısılarak bana bakmaya başladı. Üzerimi kontrol edip düzelttim. Gözlerimi doğrudan onunkilere diktim ve mutsuzluğumu anlamasını istedim. Biraz geri çekildi. Artık barın geri kalanını görebiliyordum.
“Benim istediğim bu değil.”
Bunu anlaması gerekiyordu. Beni anlaması gerekiyordu. Merakla dönüp bana bakan Yıldırım ve Selin’e, “Gitmek zorundayım. Yıldırım, rica etsem Selin’i evine bırakır mısın?” dedim. Yıldırım başını salladı. Erhan sustu. Ne itiraz etti, ne karıştı. Selin kaygılı gözlerle bana bakıp iyi olup olmadığımı sordu. İyiydim. Hele ki Erhan’dan uzaklaşırsam daha da iyi olacaktım.
Bedenimde hala titreşen orgazmımla Erhan’ın, masaların, insanların yanından süzülüp dışarı çıktım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bedenim bana anlık bir ihanet yaşatmış olabilirdi. Ama ruhum beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyordu. Olduğum kişi olmaktan bir kez daha gurur duyarak, her şeyi ve herkesi ardımda bıraktım.