Seksi Numara Bölüm 32
Sadece Seks
Saat altıya on kala geldi o zarf. Genç bir çocuk sekretere bırakmıştı. Merakla açtım. O ne lan? Erhan ile Nesrin’in boşanma ilamı mı bu?
Sinirden tir tir titreyerek bir hışım dışarı attım kendimi. Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalışırken kapının tam önünde arabaya yaslanmış beni bekleyen o su katılmamış hıyarı gördüm. Bittin sen oğlum, bittin.
Sinirle yanına gidip yapacağım şeylerden ötürü bütün binaya rezil olmayı göze almışken, “Özür dilerim.” diyen sesi duyduğum an öylece bakakaldım. O iki kelime değildi beni durduran. Özürler umurumda olmazdı. Yak, yık, özür dile. Yemezdim. Ama sesinin tonu ve gözlerindeki bakış öyle başkaydı ki, dondum kaldım.
Tedirgin ve utangaçtı. Ve umutsuz. “Bunun senin için bir anlamı olmadığını biliyorum Melis. Ama özür dilemek istedim. Affetmesen de, kabul etmesen de yaptığım her şeyden utandığımı bilmeni istedim. Özür dilerim.”
Kilo kaybetmiş bu. Yüzü çökmüş, gözlerinin altı morarmış. Bir de… Yenilmiş bir insanın durgunluğu yerleşmiş gözlerine.
“Daha ilk gün dileyebilirdim aslında bu özrü. Ama içimdeki pişmanlığın inandırıcı olmayacağını düşündüm. Hiçbir faydası olmasa da en azından Nesrin ile ayrılığımızı resmileştirerek sana verdiğim değeri göstermek istedim.”
Ben sustukça üzerindeki karanlık çoğaldı sanki. “Senden bir şans daha istemeye yüzüm yok. Sadece özrümü kabul et, lütfen.”
İnanıyordum ona. İnanmıyordum da. Sevinmiştim ama üzgündüm de. İçim ısınmış ama kanamıştı da. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Omuzları iyice çöktü. “Hiç olmazsa seni evine bırakabilir miyim?” Ön kapıyı açıp cevabımı bekledi. Hayır, desem gidecekti. Gitmesini istemedim. Hiç konuşmadan arabaya bindim. Şaşkınlıktan kapıyı kapatmak bile aklına gelmedi. Uzanıp kendim çektim.
Sırıttım. Arabanın camları içeriyi göstermiyordu ve o bu sırıtışımı göremiyordu. Ama ben onun yüzündeki afallamışlığı görebiliyordum. Hızla şoför koltuğuna oturduğunda gözleri bir süre üzerimden çekilmedi. Umutsuzluğun yerini çekingen bir mutluluk almıştı.
Normal bir günde bu trafik beni bezdirebilirdi. Ama şu anda yol hiç bitmesin istiyordum. Düşünmeye, içimdeki duyguları anlamaya ihtiyacım vardı. Ben bu adama hala âşıktım. Öyle bir çıkmaz ki… İkimiz için bir umut olup olmadığını görmek istiyorum. Ama yeniden beklenti içine girmek ve bir kez daha yıkılmak da istemiyorum.
Kuyruğumu dik tutarak bu adamla nasıl devam edebilirim? Tek başıma bir yol bulamayacağım kadar panik içerisindeyim şu an. Yardım edin bana. Biriniz bir şey söyleyin!
Bir dakika ya… Olur mu? Olur valla… “Benim sevgilim olamazsın. Artık sana güvenmiyorum.”
Yanımdaki beden kaskatı kesildi. Gözlerimi ona dikip, haince mırıldandım. “Ama seks partnerim olmaman için bir neden göremiyorum.”
Nasıl kaza yapmadık, inanın anlayamadım. Direksiyonun hâkimiyetini kaybetti bir anda. Dönüp donmuş gibi bakakaldı. Müdahale etmesem o hızla kaldırıma çıkabilirdik. Oysa şu adamla bir kez daha yatmadan ölmeye hiç niyetim yoktu.
O andan sonra benim bildiğim Erhan geri döndü. Arabayı o trafikten hızla sıyırıp yan bir yola saptı. Loş, ağaçlarla çevrili bir sokağa girip kontağı kapattı. Bana döndü, kopkoyu bir sesle “Bir kez daha söyle.” dedi.
“Sadece seks.” dedim. “Telefonda yaptığımız gibi. Başka hiçbir şey istemiyorum senden.”
Kızgındı galiba. Bir an öyle hissettim. Sonra ön panelde bir düğmeye uzandı ve ben bir uzay mekiğindeymiş gibi hareket eden koltuğun ne yaptığını anlamayı beceremeden, önce kendi sonra da benim emniyet kemerimi çözdü. Koltuk arkaya kadar yatıp arka koltukla birleşti. Belimden tutulup arka taraftaki bölmeye doğru kaydırıldığımı ve Erhan’ın üzerime çıktığını anlayamadım bile. Sadece beni esir eden gözler vardı. Alev alev… Ve seks kokuyordu. Sadece seks.
“O zaman,” dedi… “Seks yapalım.”
Üzerimdeki elbisenin yakasına uzanıp sertçe iki tarafa çektiğinde duyduğum ses, göğüslerimi bir anda sarmalayan soğuk havayla bilincime tırmandı. Biraz daha aşağıda aynı ses tekrarlandı ve ben Erhan’ın gözleri önünde yırtılmış elbisemle çıplak olduğumu o anda anladım.
İşler kontrolümden çıkmış mıydı? Ben yine Erhan’ın insafına kalmış, tüm hareket yeteneğimi yitirmiştim. Bedenim tamamen gözlerinin önündeydi. Bense o gözlerdeki ateşin dışında hiçbir şey göremiyordum. Son bir hareketle külotumu da parçaladı ve “Sadece seks…” diyerek ağzını göğüs ucuma kapadı.
Bedenime bir şimşek gibi yayılan zevk beni hazırlıksız yakalamıştı. Heyecanlanmak, kızışmak başkaydı. Bu ise ani bir yağmalama gibiydi. Bütün hücrelerim sanki bana karşı birleşmişti. Kontrol edemediğim bir alev göğüs ucumdan karnıma, bacaklarımın arasına yayıldı.
Elleri hoyrattı. Kızgın olduğu bir kez daha bilincime sızmaya çalıştıysa da ağzının ıslak dokunuşlarında kaybolup gitti. Dili bir başkaydı bu sefer. Saldırıyordu. Ağzı ve dişleri de öyle. Kendimi üstümdeki beden tarafından parçalanacakmışım gibi hissettim. Üzerimdeki elbisem gibi yırtılacaktım. Bunu yapan zevk olacaktı ama hasar da alıyordum sanki. Ellerinin göğüslerimi kavrayıp sıkmasıyla bütün düşünceler kayıp gitti zihnimden.
Artık sadece Erhan vardı. Özlemiştim. Deli gibi özlemiştim ve onun ellerinde hayat buluyordum. Üzerime çöreklenen donukluğu ilk önce ellerim attı. Göğüslerimin üzerindeki başını saçlarından kavrayarak hızla kendime bastırdım. Ardından bedenim kendiliğinden havalanarak ona uzandı. Onun elleri uzanabildiği her noktamı sabırsızca dolanırken, ben onun kalçalarını tutmuş, kendime bastırmaya çalışıyordum. Bacaklarım ne zaman açılmıştı? Ayakkabım ayağımdan nereye fırlamıştı? Pantolonunun önünün benim ıslaklığımla sırılsıklam oluşunu tüm kadınlığımla fark edebiliyordum. Bu da bana inanılmaz bir gurur veriyordu.
Bu adam benimdi. Benim yanımdan ayrıldığı andan itibaren, fermuarının üzerini örten kumaşta benim zevkimi taşıyacaktı. Düşündükçe ıslandım, ıslandıkça sürtündüm, sürtündükçe Erhan’ın sertliğinin inanılmaz boyutlara vardığını hissettim. Dokunmam gerekiyordu. Onu avucuma almalıydım. Yumuşak, pürüzsüz tenini parmaklarımın arasında hissetmeliydim. Uzanıp fermuarını açtım. Bir an için durakladı. Derin nefesi göğüslerimi ürpertti. Elimi özlemle ona sardığımda aynı anda o da göğsümü ağzına hapsetti. Ben okşadım, o emdi. Ben sıktım, o ısırdı. Elimle yetinemedim. Pantolonunu kalçalarından aşağı sıyırıp ateş parçamı tamamen özgür bıraktım.
İşte o andan sonra benim dansım başladı. Elimi karnıyla penisi arasına sokup arka kısmını okşarken, ıslaklığımı da ön taraftan sürtmeye başladım. Başparmağım durmaksızın aletinin başında dönüp duruyordu. Her yerden istila edilen bu kez oydu. Vajinam, ellerim, parmağım… Durmadık. Durmak istemedik. Ve hayatımda gördüğüm en uyumlu birleşimdik.
Gözlerimi açıp Erhan’a baktım. Kontrolünü yitirmek üzereydi. Elimle kavradığım ilk andan bu yana sanki bir kat daha kalınlaşmıştı. Ben hayat veriyordum ona. Ben can katıyordum.
O da açtı gözlerini. Gördüğüm teslimiyet, bana ne kadar güçlü olduğumu bir kez daha kanıtladı. Durduk. Penisinin arkasında duran parmaklarım onu bana itekledi. Karnından ayırıp girişime yaklaştırdı. Bunu yaparken, o da istemsizce beni itiyor, neredeyse akan tüm sıvımı üzerine topluyordu. Henüz içime girmemişken bir kez daha boydan boya okşadım onu. En üstten en alta, sonra yeniden yukarı… Ve parmaklarımla içime ittim. İlerlediği her milimde ikimizin çığlığı birbirine dolandı. Aldığımız zevk kararttı gözlerimizi. Sonra yaktı. Sonra taşırdı. Kontrolünü kaybetmiş bir erkeğin altında, kontrolünü yitirmiş bir kadın olmanın ne anlama geldiğini işte o zaman anladım. İçimde gidiş gelişini algılayamıyordum bile. Yanıyordum. Hiçbir anı bir diğerinden daha az ateşe boğmuyordu beni. Hep daha ısınan, kavrulan, kor olan bir sarmalın içindeydim. Onun gözlerinde uçurumdan düşmenin ilk adımını görürken kapandı ağzıma ağzı. Ve ben orgazmımı onun ağzında boğularak, içime fışkırışını bedenimin her noktasına kabul ederek yaşadım. Azaldım, çoğaldım, azaldım, çoğaldım, her azalışımda onu sarmalayıp sıkıştırdım ve her çoğalışımda içimde ona fışkıracak yer açtım. Sonunda tamamen kapandım etrafına ve onu benim bir parçam yaptım.
Kalp atışlarımız normale dönmeye başladığında kulağıma yaklaştı Erhan.
“Bundan sonra sadece seks.” dedi. Nefes nefeseydi. Kelimeler ağzından zorlukla çıkıyordu. “Her yerde, her koşulda, her ortamda… Bakalım nereye kadar gidebileceksin?”