Seksi Numara Bölüm 21

Seksi Numara Bölüm 21

Eray

Önceden Ceyda Hanım’ın evinde bu kadar huzurla oturacağımı söyleseler kıçımla gülerdim. O benim için Cadaloz’du. Ne zaman bu eve gelsem, hiç gülümsemeyen atmaca bakışlarıyla beni yukarıdan aşağı süzer, sonra da yokmuşum gibi davranırdı. Sallamazdım. Şimdiyse gözlerinin içi gülümsüyordu. Sanki beni evlat edinmiş gibi, tek bir eksiğim kalmaması için hizmetçileri oradan oraya koşuşturuyordu.

Günah çıkartma mıydı bu bilmiyorum, ama bu kadar keskin değişimler bana hiçbir zaman güven vermemiştir. Bir anda nasıl döndüyse, yine dönebilir, bana nefret dolu bakabilirdi. Ne sevgisi, ne nefreti umurumda değildi. Onunla var olmamıştım, onsuz da eksik kalmazdım.

Kibarca bana sunulanları kabul ettim. Uyumlu bir misafirdim. Hizmetkârlara eziyet etmekten hoşlanmazdım. Çayımın şekeri yeterli değilse, bir şeker daha istemek için evin içinde koşuşturmalarına neden olmak yerine, şekersiz içebilirdim.

Maddi gücümüz buna fazlasıyla yetmesine rağmen bizim evimizde çalışan personel hiç olmamıştı. Annem de benim gibi kendi halinde yaşamayı seven bir kadındı. Bizim evimiz sıcaktı. Huzurluydu. Babam eve koşa koşa gelirdi çünkü iki gülen yüzün onu karşılayacağını bilirdi. Sevgiyle sarmalanmışsanız her şeyle yetinebiliyorsunuz.

Enfes kurabiyeler arasında kendimi kaybetmişken, içeriden tok bir sesin Ceyda Çakıroğlu tarafından beklenmekte olduğunu söylemesiyle karşımdaki kadının yeni soyadını da sormadan öğrenmiş oldum. Ama dikkatim bundan çok o sesin sahibine yoğunlaştı. Çok hoş, seksi bir sesti. Geri kalanı için umut vaat ediyordu.

Gerçekten de kapıdan içeri giren adamı gördüğümde, o an çay içmediğim ya da kurabiyemi ısırmamış olduğum için mutlu oldum. Geviş getirir bir halde tanışmayı asla istemeyeceğim bir yaratıktı. Etkileyiciydi ve kesinlikle eşcinsel değildi.

Ceyda Hanım’ın “Eray Bey, davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.” dediğini duyduğum an gözlerim büyüdü. Bu adamla mı çalışacaktım ben? Onunla iş falan yapılmazdı ki! Bunu saatlerce seyretmek gerekirdi. Önden, arkadan, yandan… Hatta odada yürüsün diye bahaneler yaratıp endamına dalınıp gidilirdi.

Tanıştırılırken adamın benim aklımdan geçenleri bilmiyor oluşu içimi rahatlatıyordu. Yoksa taciz edildiğini düşünebilirdi. Uzun bir boy, ince ama yapılı bir beden… Fit mi diyorduk biz buna? Kelimeleri bile bulamayacak kadar çarpılmıştım adama.

Çirkindi. Ama bu kadar mı güzel çirkin olunurdu? Güzel ve çirkin kavramları bu adama göre yeniden tanımlanmalıydı. Hatları o kadar sertti ki adeta yüzünde birbirleriyle kavga ediyorlardı. Sert, köşeli bir çene, çıkık elmacık kemiklerinin üzerine isyan edercesine yerleşmiş kopkoyu mavi gözler… Kalın ve çatık kaşlar…

Bana resmi, hiçbir duygu barındırmayan bir tavırla selam verip elimi sıktı. İlgisi üzerimde üç saniyeden fazla kalmadı. Ceyda Hanım’a da aynı süreyi bahşetmesi açıkçası gururumu kurtardı.

Of ya! Bu adam hakkında Yıldırım’ın söylediklerini hatırlamaya çalışmaktan adamın bana ne söylediğini bile dinleyemedim. Bir kız vardı da bunu terk mi etmişti? Adı dünya üzerindeki en salak kız mıydı? Başkasıyla evlenmiş, bu yaratık da yurt dışına mı gitmişti? Bu adam ele geçirilemezdi. Geçirilse elde tutulamazdı. Ama bunu bilerek bırakmak… Pes dedim. Buradan çıkar çıkmaz Yıldırım’dan bu adam hakkında her türlü dedikoduyu öğrenmeye karar verdim.

Şimdi bu adamın gülümsemeyi unutmuş yüzüne odaklanmam gerekiyordu. Bir şey vardı… Bir şey. Bana çok tanıdık gelen, hani neredeyse déjà vu (*) hissettiren… Dikkatli bakışlarım hoşuna gitmedi ama Eray Bey’in. Dönüp buz gibi gözlerini bana dikti.

“Bir sorun mu var Melis Hanım?”

Al işte. Sınır çizmeye meraklı bir adam daha. Ama yiyeceğim ben sizin sınırlarınızı. Ben bir şey ister ya da bekler gibi mi görünüyorum ya? Sadece bakamaz mıyım? Güzelden ya da çirkinden hoşlanıyor olamaz mıyım? Bilendim bir anda. Birilerinin bunlara hadlerini bildirmesi gerekiyordu. Bu hep ben mi olmak zorundaydım?

“Hem de çok ciddi bir sıkıntım var Eray Bey.”

Ben onun yüzünü daha da dikkatle incelerken adam tek kaşını kaldırıp hoşnutsuz gözlerle bana baktı. “Benimle ilgili bir konu ise öğrenmek isterim.”

Düşünceli bakışlarımı bir süre daha yüzünde dolaştırıp, sonunda gözlerinde karar kıldım. “Çirkin olduğunuzu düşünürken, sizi dünyanın en güzel adamı olarak bana sunan özelliğinizin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.” Gözlerinin büyüyüp ağzının bir karış açılışını zevkle izledim.

Sana istediğimi söylerim ve sen gıkını çıkaramazsın Eray Bey. Ne dediğimi anlamaya çalışmakla debelenirsin, ben de bu arada seninle özgürce oynarım. Ceyda Hanım’ın kıkırdamasını bastırmaya çalıştığını ben fark ediyordum ama umarım Eray bunu duymuyordur. Düşünsenize, adamı yurt dışından şirketinizi yönetsin diye çağırıp evinizde manyağın birisiyle yan yana getiriyorsunuz. Laubalilik had safhada…

“Anlamadım?”

Bebeğim tabii ki anlamazsın. Sana bunu söyleyecek göt kimsede olmamıştır şimdiye kadar. Kırıtıp sırıtmışlardır karşında. Senden alabilecekleri her şeyin peşinde, suyuna gitmişlerdir. Sınırları hep sen çizmişsindir. Hangi boy salatalık olduğunu henüz anlamadım ama senin boyunu da yakında öğrenir, gerekirse de dilim dilim doğrarım.

“Yüzünüzde mutlulukla ya da iyilikle güzelleştiğini iddia edebileceğim tek bir hat bile yok. Hepsi birbiriyle savaş halinde. İçinizdeki öfke onlardan bana yansıyor. Sert, mutsuz, umutsuzsunuz. Karşınızdaki insanlara huzur yerine zindan vaat ediyorsunuz. Yüreğinizin katılığı, gülümsemeyi asla başaramayacağınızı kanıtlar gibi dalga dalga etrafınıza yayılıyor.”

Artık Ceyda Hanım da gülmüyordu. Sanırım işi taciz boyutuna getirmiştim. Taciz sadece cinsel anlamda olmaz. Adamın kişiliğini onun talebi olmadan analiz etmek ve bunu yüksek sesle yapmak da tacizdir.

Çenesinde bir kasın seğirmeye başlaması, kendimi geri çekmem gerektiğini bana söylese de sinirlenmiştim. Bana sınır koyacak adamın önce sınırın ötesine geçmeye yeltendiğimden emin olması gerekirdi. Ben bunu yapmazken konulacak sınırı fiyonk yapıp eline vermek benim hobimdi.

“Tüm bu fırtınanın arasında sizde gördüğüm bir şey, tüm yanlışları neredeyse perdeleyip sizi bana bağışlatıyor. İşte ben de bunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.”

Adam bana baktı… Baktı… Kaşlarındaki çatıklık bir milim olsun azalmadı. Ceyda Hanım’a dönüp, “Asistanım Melis Hanım olacaksa, teklifinizi kabul ediyorum.” dedi ve vedalaşmadan çıkıp gitti.

Şah ve mat! İki kadının ağzını bir karış açık bırakmayı becerecek adam sayısı çok azdır. Eray Çınar beni çözmüştü. İki saniyede çözmüş, anlamış ve değerimi hak ettiğim seviyede vermişti. Hatta bir anlamda bu yaptığımı hem takdir etmiş, hem de ağzımın payını vermişti. Vay be!

Kendime geldiğimde, sadece bu adamı tanımanın bile beni zenginleştireceğini fark ettiğimden, “Teklifinizi ben de kabul ediyorum.” diyerek Ceyda Hanım’a döndüm. Kadın tam anlamıyla sersemlemişti. Yüzüme bir süre daha aval aval baktıktan sonra kendisinden beklenmeyecek canlılıkta bir kahkaha patlatarak gülmeye başladı. Gidene kadar da bu konu hakkında tek kelime etmedi.

Eve döndüğümde, iki gün sonrasında gideceğim bir işim olduğu gerçeğiyle sarhoş olmuştum. İnsan yaptığı işi sevmeli. Hele ki işi birlikte yaptığı insanları da sevip saygı duyuyorsa, değmeyin keyfine.

Şimdi siz bundan sonrası için işyerinde aşk, masa üstünde seks falan bulacağınızı düşünüyorsanız, düşünmeyin derim. Her patron sekreterinin üzerine atlamaz, her hatun da patronu kendisini becersin diye gözünün içine bakmaz.

Kadın ve erkeğin birlikte çalışması, birlikte üretmesi güzeldir. Çünkü iki cins birbirini tamamlar. Kadının duygusal mantığı ile erkeğin düz mantığı birleştiğinde, yapılan işin müşteriyi memnun etme oranı yükselir. Erkek işin matematiksel yönlerine yoğunlaşırken, kadın estetik ve insan ruhuna hitap eden bölümlerini tamamlar. Birisinin eksiğini diğeri kapatır, böylece mükemmele en yakın sonuca ulaşılır.

Romanlarda işyerinde seksten bahsedilmesine karşı olduğumu sanmayın. Seks, hayatın her yerinde vardır. Patronuna âşık olabilirsin. O da sana âşık olabilir. Âşık olduğunuz kişiyle seks de yapabilirsiniz. Bunlar sizin özel hayatınızın içindeki şeylerdir. Ama hadi bir seks hikâyesi yazayım, adam patron, kız sekreter olsun diyerek yola çıkarsanız; gücün ve kariyerin kötüye kullanımını, bir insanın maddi ihtiyacını kullanarak aslında çirkin bir tacizi yazarsınız. Beğeneniniz olur, merak etmeyin. Hele ki buna bir de aşk uydurdunuz mu, okunursunuz. Ama bence eziksiniz. Yiyorsa denk güçler arasında yazın o aşkı, seksi. Konunuz baskılama olmasın. Kişilikler çarpışsın. Adam kadına ulaşmak için uğraşsın. Kadın adamı kabul etmek için kişiliğini değerlendirsin. Yani bizim normal hayatta yapmamız gereken şeyleri yapsın. Yoksa yazarsınız, satarsınız da; ama bir gün okurunuz taşınırken eğer ortalıkta kâğıt bulamazsa, çay bardaklarının kırılmasını engellemek için sayfa sayfa yırtılarak etrafına sarılır, daha işlevsel olarak kullanılırsınız.

Ha, gerçek dünyada patronlarına geleceğini garantileyecek yağlı bir kuyruk, mükemmel bir kısmet olarak bakan, bunu elde edebilmek için seksi kullanan kadınlar yok mu? Erkeğin hıyarı olur da kadının olmaz mı?  Olur elbette. Eziklik her yerde var. Ama sen onlardan biri değilsen; sen istemezsen, kimse sana bir seks objesi olarak yaklaşamaz. İşini yapar, paranı hakkıyla kazanır ve evine ekmeğini götürürsün.

(*) déjà vu: Anı daha önceden yaşamışlık hali. İnsanda zamanda yolculuk yapabildiği hissini uyandırır bende. Ah dersin… Yaşananlar ilk kez gerçekleşiyor ama bu duygu var ya bu duygu, yaşadım onu daha önce ben…