Seksi Numara Bölüm 1

Seksi Numara Bölüm 1

Kim Bu Melis

Hoş geldin. Kimsin, çok merak ediyorum. Sever miyim seni? Sevdirir misin bana kendini?

Önce sen beni sev. Sevilecek biriyim çünkü. Manyak gibi tatlı bir hatunum ayrıca. Gören ikinci kere bakar diyeceğim ve sen de sözüme güvenmekle yetineceksin.

Uzun kahverengi saçlarım var. Çocukken annem beni kuaföre götürdüğünde makası görür görmez basarmışım çığlığı. O zamandan hissetmişim demek erkeklerin saçlarımın dokunuşuna ihtiyacı olduğunu.

Eller başka okşar, saçlar başka. Eller dokunduğu yeri yakarak ateşe verirken, saçlar dalgalanan alevler gibi bedene milim milim yayar ürpertileri. Nerenin okşanacağını önceden bilemezsin. Gafil avlar adamı. Saçlar böyle önemli işte. Hele boyun da uzunsa, sal beline kadar gitsin. Benim gibi…

Gözlerim alışılagelmişten farklı demek isterdim ama ne yazık ki her şey kahverengi bende. Ama ele gelirim. Bence çok acayip gelirim. Ellerin ucundaki adam adam olsun yeter. On dokuz yaşında evlendiğim şapşalım gibi olmasın mesela.

Mutlu, huzurlu, delidolu bir çocukluk… Anne ve babasının kuzucuğu… Asla şımartılmamış ama deli gibi sevilmiş bir prenses… Üniversitede, ikinci sınıfa geçerken bir kaza ve her şey püf.

Çocuktum ben. Yalnız kalmış ve korkmuştum. Aile dostlarımız Ahmet ve Leyla Karadağ’ın oğlu Mert çok üzüldü bana. Gözyaşlarım dinsin istedi. Yeniden güleyim istedi. Şapşal, o da çocuktu ki… Hızlı bir evlilik, iki sene evcilik, arkadaşlığı daha iyi becerdiğimizi anlayarak hevesli bir boşanma. Arası mı? İkimiz için de sadece hayal kırıklığı.

Yatağınızdaki erkek doğru erkek olmayınca, ne sevgi, ne arkadaşlık, ne iyi niyet bir boka yaramıyor. Hadi ben salak bir bakire. Mert? O da bakire. Ten uyumu sıfır. Libidolar birbirinin tersine koşuyor. Potansiyelim tavan yapıyordu, o ayrı. Seksi seveceğimden çok da emindim üstelik. Bilmeden seviyordum bile.  İçgüdüsel bir şey sanırım. Hevesle koşmuştum ilk gece yatağa. Ama…

Evlenmek için de erkeğe ehliyet vermeliler bence. Kadına nasıl dokunulur, hangi düğmelere ne zaman basılır, ne zaman dudaklar, ne zaman dil konuşturulur. Hepsi için tek tek puan verip geçemeyeni anasının evine geri göndermeliler. Yoksa başka bir ana kuzusu yatakta benim gibi canı yanmış, çaresiz, doyumsuz kalır.

Böyle mi olmalıydı yani? Yatağa gir, bacakları arala, daya ucunu bir yerlere -nereye demeyin boşa, onu ne Mert bilebildi, ne ben-, erekte bile olmamış sümsük bir aleti ittir de ittir. O itiş kakış sırasında nasıl olduysa sertleşti garibim, sonra da tesadüfen yolunu buldu. Ne o? Melis kadın oldu.

Hakkını yiyemem. Yaşama devam edebilmem için her türlü desteği gördüm Mert’ten. Ailesi kendi kızları gibi davrandı her zaman. Arkadaşlarının yadigârıydım ben. Oğulları da küçüktü ama karşı çıkmadılar bize. Aksine, kol kanat gerip birlikte büyüttüler ikimizi de. Okulu sahiplenmem için Ahmet Baba arkadaşlarının şirketinde staj bile ayarladı bana.

Okulu bitirene kadar iş hayatında adım adım yükselirken, evcilik hayatında da adım adım dibe vurdum. Neyin yanlış olduğunu bilemedim bir türlü. Sevgiyse sevgi, saygıysa saygı, güvense güven. Ee? Hani mükemmel evlilik için bunlar yetiyordu? Yalanmış lan. Bildiğin yalanmış. O kriterlerin arasına ten uyumunu koymayı ya unutmuşlar ya da bilerek saklıyorlar.

Neyi yanlış yapıyorum diye debelenip durdum iki yıl. Okuyorum, araştırıyorum, filmler bulup seyrediyorum. Yok, onlardaki adamlar öpünce kadın uçuyor, ben bile bir hoş oluyorum ama Mert ile öpüşürken sıkılıyorum.

Acaba ben değil de adam mı yanlış diye düşünmeye başladım sonra. Ayna karşısına geçip cıbıl cıbıl dolanıyorum. Bakıyorum kendime. Şuhum ya! Kendime bakarken bir hoş oluyorum. Kadın bedenine bakarak uyarılmaya şartlandırılmış bir çağdayız ya. Biz bile kadın göğsü görünce aklımıza seks geliyor, o derece. Şuna bak, adam bu dolgun yuvarlakları mıncıklayıp yalamak istemez mi? Uçları düğme gibi olana kadar emip bacaklarımın arasını kavurmaz mı? Yapsa var ya, o zaman ben de neyim varsa hepsini ona sunar, aklını başından alırdım.

Ah evet sunacak çok fazla şeyim var. Erkeğimi delirtmeye bayılırım. Sesi titredi mi avuçlarımın arasındadır artık. O çarpıldıkça ben heveslenirim. Bedenimin her noktasıyla doldururum bedenini, aklını, ruhunu. Benden başka bir tek şey bile hatırlayamaz. Her sıvısını ondan çekip alana kadar tatmin olmam. Benim olur teri de, menisi de, ağzındaki nemi de…

Bunları bilerek mi söylüyorum? Hayır. Sallıyorum açıkçası. Ama filmlerden, kitaplardan böyle olacakmış gibi hissettim. Şapşal kocamdan başka birisiyle deneyip görmem lazım. Ama yok ki etrafımda bacaklarımın arasına hitap edecek bir adam…

Zaten herkesin diğerinin hayatını aç gözlerle incelediği, her yaptığını kendisine iş edindiği, kendi bokuna bakmadan ahlak bekçiliği yaptığı bir toplumda, hele ki boşanmışsan, kolay değildir erkeklerle deneme yanılma yapmak. Adam buna değmeyecekse, çirkef ağızları yorduğuna değmez. Değeceğini aklım keserse de kimsenin gözünün yaşına bakmam. Ne adamın, ne toplumun, ne kuralların…

İçinde bulunduğumuz çağ bence çok çirkin. Önüne bir hayat konmuş, dibine kadar yaşamak istersin. Erkeksen yaşarsın ama kadınsan, çok beklersin. Ben bunu hemen anladım. İzin verilmiyordu, yazılı olmayan yasaklar konuyordu, sadece kadın olduğum için doğal haklarım sinsice elimden alınıyordu. Oysa doğa, zenginliklerini tüm canlılara sunuyordu.

Ben insanoğlunun değil, doğanın kurallarına inandım. Onun bana verdiği her zenginliğe sahip çıktım. Yaşamın her noktasında var olmaya oynadım. Bunun için de okudum, beynimi kullanıp düşündüm, kendi yargılarımı, doğrularımı oluşturdum.

Başkalarına değil de kendinize inandığınız an, önünüzde kimse duramıyor. Ben, hakkım olan ne varsa hepsini almayı aklıma koydum. Öyle ya da böyle… İsterim; vermezseniz kandırır, gene alırım. Açıktan ya da gizliden alırım. Çünkü ben sadece hakkım olanı aldığımı bilirim. Sınırım, içimdeki iyi insandır. Diğer insanları incitmeden, adaletsiz ya da çirkin olmadan iyi yanımı mutlu kılacak şekilde her şeyle ya da her kuralla oynarım. Çünkü kuralların, erkeğin refahına endeksli oluşturulduğunu bilirim. Düşünmeyen, kendi başına var olmayı öğrenememiş insanları gütmek için ideal olmalı.

Ama ben onlardan biri değilim. Aklımı kullandım. Kendime küçük bir dünya yarattım. O dünyadaki tüm kuralları ben koydum. Uyum sağlayabileni içeri aldım, diğerlerini dışarıda tuttum. Öncelikle doğru erkeği bulana kadar uslu kızı oynadım. Kendi kendime keşfettim zevki. Okudum, seyrettim, denedim, becerdim de bir şeyler. Ama bir erkeğin nefesini duymazsan, onu heyecanlandırıp çıldırtmazsan, sen bir başına çıldırmışsın, ne anlamı var?

Ben de kendi anlamımı yarattım. Kendime bir telefon hattı aldım. Küçük kâğıtlara numarayı yazdım, altına

Sesinle dokun
Ara beni
Melis

satırlarını ekleyip yolda yürürken çaktırmadan yerlere bıraktım. Böylece her gece çok mutlu olmayı uman, çok hevesli telefon kızı oldum.