Anna Bölüm 14
Siz bitti sandınız, değil mi?
Hayat hiç de o kadar kolay değil ama.
Deniz hisseleri devralır almaz Anna ortadan kaybolsaydı, bu çok ilginç olmaz mıydı?
Serhat’ın Anna ile Deniz arasında hiç ilişki kurmaması gerekiyordu. Adam zaten son çalımdan sonra benden nefret ediyordu. Bu yüzden Anna bir süre daha ortalarda olmak zorundaydı.
Anna artık eskisi gibi rahat internete giremeyecekti çünkü Deniz hangi işe koşacağını şaşırmış durumdaydı. O halde Anna’nın da hayatına bir takım engeller girmeliydi.
– Bir haftalığına Brighton’a gidiyorum.
– Tamam aşkım ben de bu arada işleri toparlıyorum.
Kızımız Serhat’ın gidemeyeceği tek ülke olan İngiltere’deki şubeye gittiğinde, aniden John’un karısı Kayla da oraya geldi.
– Bavulum hazır. Senin döneceğin gün ben de bileti alırım, havaalanında buluşuruz.
– Ay çok heyecanlıyım Serhat. Sonunda kavuşacağımıza inanamıyorum.
– Ben de aşkım. Ne yaptın sen bugün?
– Canım sıkkın aslında. Kayla’nın bir derdi var ama anlamadım. Birazdan ona gideceğim.
Akşam ortadan toz olmak için mükemmel bir bahane. Zaten her akşam ya toplantı kondu ya birileri Anna’yı yemeğe çıkardı. Zıbar’ın kapanış saatine kadar -ki bu gece saat 2 demekti- internet her iki karakter için de hayaldi. Bu kez beni karadutum da kurtaramazdı çünkü bar hınca hınç doluydu.
– Neredesin aşkım?
– Hastanedeyiz =(
– Aaa ne oldu?
– Kayla’nın göğsünde bir şişlik var. Onu gösterecek. Morali ona bozukmuş meğer =(
Evet… Anna tam Stip’e dönmek üzereyken, Kayla’nın göğsünde bir tümör tespit edildi. Anna onu bırakamadı. Sadece bununla da kalmadı, Anna hastanede internete de giremedi.
Serhat’ı elinde bileti ve hazır bavuluyla bir ay böyle oyaladıktan sonra, Anna bir gün aniden ortadan kayboldu.
Bu kayboluşu hazırlarken, olan bitenden haberim olması için, var olan bütün eposta adreslerimi yeni aldığım bir adrese yönlendirmiştim. Bu yeni adresin şifresi Serhat’ta yoktu. Ama diğerlerine istediği an girebilirdi. Bu yüzden Anna’nın eposta hesaplarına hiç girmemem gerekiyordu.
Ben girmesem de, gelen bütün epostalar, yeni aldığım bu adrese de gönderiliyor, böylece ben onlara girmeden, gelen bütün mesajları okuyabiliyordum.
Serhat önce sevimli sevimli mesajlar attı. İki gün sonra paniklemişti. Epostalarda bulduğu ve benim tarafımdan önceden hazırlanmış arkadaş mesajlarından birisinin adresine mesaj attı. David’e. Kendisi benim çalıştığım şirketteki elemanlardan birisiydi. Hani meşhur dövmeyi çizdirdiğim.
Mesajın tercümesini birisine yaptırdığı belliydi.
Merhaba David,
Ben Türkiye’den Serhat. Anna’nın erkek arkadaşıyım ve onu merak ediyorum. Kendisinden haber alamıyorum. Bana bilgi verebilir misin? Çok endişeliyim. Yardımın için şimdiden teşekkürler. Cevabını bekliyorum.
Eee, ne yapmalıyım şimdi? Yanıtsız bıraksam şüphe çeker. O zaman David buna cevap yazsın bari.
Merhaba Serhat,
Sana bunu söylüyor olmak beni çok üzüyor ama Anna Cuma günü bir kaza geçirdi ve maalesef kendisini Pazar günü kaybettik. Başın sağ olsun. Saygılarımla,
David Forrester
Ah şunun evinde de bir kameram olmasını ne çok isterdim. Düşünsenize, sen bütün hayatını o kıza göre düzenle, her şeyini elinden çıkar, gitmeye hazır ol, kız ölsün.
Tanrım çok muhteşem kötüyüm…
Bundan sonraki mesaj için vakit kaybetmek istememiş, Google Amca’ya başvurmuş. İğrenç bir İngilizceydi.
Nerede ve ne zaman 🙁 Bana şirket adres ve telefonlarını verir misin lütfen? Çok üzgünüm, inanmak istemiyorum. Eğer Anna’nın fotoğraflarını bana gönderebilirsen çok sevinirim. Cenazesi nerede gömülü? Onu çok sevdim. Beni bilgilendirdiğin için çok teşekkür ederim ve ne yapacağımı bilmiyorum :((( Lütfen bana yine yaz. Eğer Kayla ve John da yazarsa çok sevinirim.
Oldu canım, onların da işi gücü yok sana yazacaklardı. Bir kere Kayla hastanede, canının derdinde. John karısının derdinde. David kendi derdinde. Ben de kendi derdimdeyim. Seni kim takar bu saatten sonra?
David cevap yazmadı tabii ki. Kayla da, John da. Ama Serhat susmak bilmedi. Epostalarıyla David’i o kadar taciz etti ki, sonunda sanal David bile isyan etti. Ona, bu posta adresini çok kullanmadığını, o yüzden geç gördüğünü, Serhat’ın mesajını John’a ilettiğini, onlar uygun görürlerse kendisine yazacaklarını söyleyip aradan sıyrıldı.
David’e mesaj üstüne mesaj. Adam fotoğraf bekliyor.
David’e mesaj üstüne mesaj. Adam bunlarla görüşmek istiyor.
O zaman Kayla ağzından bir mesajla işi bağlamak istedim. Postanın Türkçe karakter kullanılmadan yazılmış olduğuna da dikkatinizi çekerim.
Sevgili serhat, ben kayla
Sana yazacaklarimin Turkce olmasi icin Davidden cevirisini yaptirarak gondermesini istedim. [Çünkü sonuçta bizimkisi de Türk İngilizcesi yani. Açık vermeyelim.]
Seninle bu sartlar altinda tanismayi hic istemezdim ama kader boyle olmasini gerektirdi.
Sana bu maili kendim yazmak istedim cunku anna ile en cok birlikte olan bendim. ozellike son ay. bana durmadan senden bahsederdi ve bunu o kadar tatli yapardi ki tum sikintilarimi unuturdum. basta seni bizden saklamasina cok uzulmustum. ama demistiki birilerine soylersem bozulmasindan oyle korkuyorumki onu sadece kendime saklamak istedim ama olmadi. [Evet olmadı, herif el aleme ‘yaşlanmadım ben, çıtırı nasıl kaptım görün ve çatlayın’ diye nasıl hava atardı sonra?] gozlerini gorene kadarda korkum devam edecek. hakliymis. hep korktugu seyler olurdu zaten. [Al işte. Öldü kız. Kına etkinliği düzenle şimdi Facebook’ta.]
bugune kadar kendisi icin birsey istedigini hic gormemistim. istesemde olmaz derdi. anlamini hic kavrayamamistim ama bu son ay paylastigimiz seylerden sonra ne demek istedigini artik anliyorum. ilk defa seni istemisti kendisi icin ama hep olmayacagindan korkmus. yazarken bile o kadar uzuluyorumki. neden diye sormustum. seni seven sana iyi davranan insanlara kotuluk yapmanin bedeli insanin yakasini hic birakmaz dedi. [Acaba Anna burada subliminal mesaj falan mı vermiş ki? Ya adamı zaten dağıtmışım, hala rahat durmuyorum. Oradan mesaj, buradan hıçkırık…]
anna kime ne kotuluk yapmis olabilir buna hic bir zaman inanmam. hayatimda tanidigim en yumusak en iyiliksever insandi anna. [Bak ne kaçırdın, gör. Vur ensesine al ağzından lokmayı.] cok guzel olmasina karsin bunu hic one cikarmazdi. hep kendi kendine yasardi herseyi ve kimseyi kirmazdi. kendisine kotuluk yapan birisini bile kirmamaya calistigina sahit oldum yillarca. [Shannon’un kızını mı kastediyor acaba? Neydi? Hah, Jennifer.] ama kendisini neden boyle kotu insan sinifina dahil ettigini hic anlayamadim. benimle paylasmadigi cok sey oldugunun farkindayim ve buna saygi duyuyorum. onun benimle paylasmadigi hicbirseyi ogrenmeye calismadim. [Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla Part I] mesela babaannesi demissin. onun yasayan bir akrabasi oldugundan hic haberimiz olmadi ve madem soylememis o zaman buna saygi duyuyorum ve sana bununla ilgili hicbirsey sormuyorum. [Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla Part II]
sana hic resmini gondermemis. beni gordugu anda gozlerine bakmak istiyorum demisti. ruhumu gordu bu gorunusumden daha onemli demisti. aranizdaki duygu yogunluguna inanamadim ve hayran kaldim. onun nasil mutlu oldugunu gordum. bunu ona yasattigin icin cok sevincliyim. hayati boyunca ilk kez kendini tamam hissettigini soyledi. bunlari sana soyluyorum cunku bilmenin hakkin oldugunu dusunuyorum.
Düpedüz yalan. Alt paragrafın yolunu döşüyor. Ama ifade öyle bozuk ki içim bulandı bu arada.
neden resim gondermiyorsun artik bak evlenmeyi dusunuyorsun dedigimde resim olsaydi bunu asla yakalayamazdik dedi. istemedim hic ve gozlerini gormeyeceksem beni sadece ruhumla tanimasini isterim dedi. benim icin gene cok anlasilmaz [yani bana da anlamsız geldi ama bu Anna da bir garipmiş ne yaparsın] ama onun icin onemli oldugu belliydi. buna da saygi gostermek istiyorum. [Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla Part III] sendende ayni sekilde davranmani rica ediyorum. onun istedigi gibi olsun. gozlerini goremeyecekse resmi olmasin. [Kızım sen çekil ben bir gelinle konuşayım.]
kaza nasil olmus bilmiyoruz. oteki aracin surucusu de yasamiyor malesef. anna cok dikkatli araba kullanir hizli kullanmaz [neden? aile nasıl öldü biliyoruz] ama karsidaki arac cok hizliymis. keske arabayi ona vermeseydim diye o kadar cok dusundumki. ama biran once brightondaki isini bitirip stipe donmeyi istedi. bunu bugun bitirmezsem zamaninda stipte olamam dedi. bir kez daha ertelemeyi goze alamam serhatla bulusmayi dedi. [Aman bir yere kaçmazdı emin ol. Sorsan hepimiz söylerdik bunu sana.] oglene kadar islerini halletmek sonrada donup siparis verdigi hediyeleri almak istiyordu. biletini ayirtmisti onu alacakti. cocuklara iphone aldim birisine de lens aldim diyordu. [Pisim ben pisim. Giderayak adamın acısını katlıyorum.] sana da birsey yaptirtiyordu ama ne oldugunu soylemedi.
sana kazanin detaylarin anlatmak istemiyorum bunlar gereksiz bilgiler. ama hic kendine gelememis. aci cekmedigini soylemis doktorlar johna. Ikı gun direndi ama basaramadi.
sana annanin ne isteyecegini de soylemek istiyorum. onu kalbinin bir kosesinde saklamani ama yoluna devam etmeni isterdi. [Evet evet, devam et ki biz de artık senden kurtulalım.] bundan sonrasinda hicbirimiz icin anilarimizdan baska birsey yok. onun anisina saygi duymali ve kendisi inanmasa da tanrinin yaninda huzura kavustugunu dusunmeliyiz. [Kadın tam bir Katolik diyesim geldi ama hiç de bilmem o tarafı. Yalan konuşmayayım şimdi.] bizi her an gordugunu duydugunu hissettigini izledigini dusunup onu mutlu edecek sekilde yasamaliyiz. senin kendini onun olumuyle harap ettigini gormek onu en cok uzen sey olur. anna her zaman kalbimizde varolacak. yasamimizi varligiyla zenginlestirdi ve onu tanimis olmak hepimiz icin buyuk bir mutluluk.
yoklugu bile o kadar cok sey degistirdiki. [Yalnız kadın susmak bilmiyor farkındaysak.] kimse artik stipte kalmak istemiyor. sanki onun yokluguyla hersey dagildi. herkes ya londraya ya kieve tayin istedi. herkesin hayati kokunden degisti. [Yani hiç gelme, dükkân kapandı canım.] sen de kendi hayatina anna icin sahip cikmalisin. onun anilarinda kaybolmak yerine onu tanimakla zenginlesmis bir hayata devam etmelisin.
sana biraz olsun bilgi verebilmis olmak da annaya ve sana olan sorumlulugumdu. tekrar yazmak gibi bir sansim olmayacak bu nedenle sana bundan sonraki hayatinda iyilik huzur ve mutluluk dilerim. annayi mutlu ettigin icin hepimiz sana tesekkur ediyoruz. basimiz sagolsun.
Kayla
Ayh! Yeminle tükendim.
Hakkımı teslim edin. Çok insaflıyım. Sonuçta herkes sevdiğini kaybedebilir ve hayat devam eder. Aslında daha yapabileceğim çok şey varken, adamın unutup yoluna gitmesini istedim. Benden uzak olmasını istedim.
Ama yok, adam eceliyle yetinmedi. Önce defalarca John’a hitaben David’e yazdı. Geleceğim, sizi tanıyacağım, siz gelin, sizi misafir edeyim… Yahu adamın karısı kanser, seninle mi uğraşacaklar?
Sonra Anna’ya sardı. Her gün üç beş eposta atıyor ona. Ağlıyor, sızlanıyor, Johnları şikâyet ediyor…
Derken Anna’ya yazmayı günlük tutmaya çevirdi. Tuvalete gitse yazıyor. Tanrım kâbusa bakar mısınız? Hesaplara girip posta kutuma yaptığım yönlendirmeyi de iptal edemiyorum çünkü için için adamın acısından zevk alıyorum. Çin işkencesi gibi. Her an bir mesaj. Öyle ağladım, böyle ağladım… Ay ne arabeskmiş ya adam.
Bu arada elinde patlayan Makedonya biletiyle sonunda Stip’e gitti. Sokaklarında dolaştı, işyerini aradı. Sokakların hepsini anlatıldığı gibi buldu. Google sağ olsun, öncesinde bol bol gezdim. Anna’nın hep gittiği kafeye gidip oturdu. Kanka olması gereken garsonların öyle birinden haberi yoktu. Bunları da bir bir rapor verdi.
Ama hiç istemediği halde, ailesi de onun adına araştırmaya devam etti. Amaçları onun üzüntüsünü geçirmek olmalıydı. Teyzesinin kızı İngiliz vatandaşı olduğundan, konsolosluktan Anna Sedefoğlu hakkında bilgi almaya çalıştı. Gittikleri her yer boş çıkmaya başladıkça kafalarında soru işaretleri doğdu. Söylenen gün, söylenen saatte o yolda araba kazası yoktu. David’in söylediği mezarlıkta o gün o isimde birisi defnedilmemişti.
Araştırma sonuçları ortaya çıktıkça Serhat kadar diğerleri de olayın bir düzmeceden ibaret olduğunu anlamışlardı. Ama o kaşındı, yanlış mıyım? Kız ölmüş işte, bıraksana peşini.
Yok, Serhat yine devam etti. Anna’ya söylediklerinin gerçek olmadığını bildiğini yazdı. Onu yine de istediğini yazdı. Tamam, evlenmesinlerdi, ama Anna ona yazsındı.
Bu tek taraflı yazışma tam bir buçuk yıl sürdü desem…
Evet. Yanlış yazmadım. Bir buçuk yıl. 1,5 yıl. Bir tam bir de yarım yıl.
Artık bayılmak üzereydim. Telefonuma gelen her yeni eposta uyarısı kâbusum olmuştu. En sonunda buna bir son vermem gerektiğini de anlamıştım. Öyle bitmiyorsa, böyle bitecekti.
Önce bütün eposta hesaplarına İngiltere’den bağlanılıyormuş gibi giriş yapıp yönlendirmeleri iptal ettim. Sonra, Facebook’taki kapalı Anna profilini aktive ettim. Serhat’ın arkadaşı olarak listesinde duruyordu. İçindeki profil fotoğrafını değiştirdim. Mesajları temizledim.
Profil sayfasına kapak resmi olarak siyah zeminde beyaz yazılı bir not koydum.
‘Zekân yetseydi fark edebilirdin.
Sessiz kalmamın düşünülemeyeceği bir durumda susmam
senin ölüm fermanındı.’
Notlar kısmına da iki tane yazı yazdım.
Loser (Kaybeden)
Küçük insanları istediğin gibi yoğurabilirsin. Ne yapacakları önceden bellidir. Sen senaryoyu çizersin, o oynar. Ne yapmasını istersen onu yapar, ne düşünmesini istersen onu düşünür. Bir kukla kadar basittir. Çek ipi eli kalksın, çek ipi götü kalksın. Sen iste, göbek atsın. Bir de bunları kendi becerisi sansın. Götü fazla kalktığında ipleri sal gitsin. Düğümlenip bıraktığın yerde debelensin.
Tercih
Hayat işine geldiği gibi. Öyle olmadığını bilsen de, öyleymiş gibi yaparsan façan bozulmaz mı sanıyorsun? Kimse yutmadı, sen hala oynuyorsun.
Ama ben senin oyununu oynamıyorum. Sana verdiğim her şeyi geri alıyorum. Hak etmeden almaya çalıştığın her şeyi ayağına doluyorum. İnsanlara yaşattığın her şeyin beterini sana yaşatıyorum. Bunların hepsini de, tercihlerinle senin yapmanı sağlıyorum.
Tek sahip olabileceğin, yeni bir başlangıç için zaman olabilirdi, sırf zevkine onu da senden alıyorum. Geriye, façası bozulmuş, yapayalnız kalmış yaşlı bir enkaz bırakıyorum.
Yolun başında tercihlerini iyilik yerine kötülükten, emek yerine asalaklıktan, sevgi yerine orospuluktan, adalet yerine çirkeflikten yana kullandın. Hayatının sona kalan kısmı bu tercihlerinin sonucu olacak. Bakalım sevecek misin, senin için çok uzun olacak.
Bunlar, Deniz’in söylemek istedikleriydi. İki sene sonra bu profilde bunları da söyleyip huzura erdi.
Ama Serhat yine bitmedi. Vay anasını ya, nasıl bir sapığa rastlamışım ben meğerse…
Beyimiz on yedi gün sonra bu profili keşfetti. Durmadan mesaj attı. Artık Anna olarak yazmadığım için, tepkisini merak etmekten de geri duramadım.
Ben de az değilim biliyorum. Ama içime oturmuş olabilir mi?
Önce kızdı. Sonra ekibi tebrik etti. Onu ne güzel oyuna getirmişiz.
Ne ekibi be? Aslanlar gibi bir başıma yedim seni.
Bir de hala içimdeki şeytan dürtüyordu beni. Herhangi biri tarafından oyuna getirildiğini sanıyor. İçine “Bu Deniz Divanova olabilir mi” kuşkusunu eksen… Fena mı olur?
Kötüyüm işte, var mı ötesi?
Bence hiç fena olmazdı. Deniz’in kanı yerde kalmamalıydı. Zaten kalmamıştı da bunun bilinmesi de ayrı bir lezzet katacaktı. Tam iki sene sonra. Her iftirasını ona yedirmişken. İşleri benim batırmadığım anlaşılmışken… Kimsenin sevgilisi olmadığım belli olmuşken… Bütün müşterilerim hala benimle kalmışken… Ve Zıbar bütün borçlarını kapatmışken… O barda bana söylediği ‘Kaltak’ kelimesinin öcü alınmalıydı.
Facebook’taki profile mesaj atmış üç gün önce.
‘Bu böyle olmayacak, bir merhaba demek lazım sanki. Geçmişi yok sayarak sanki bu gün karşılaşan çok eski bir arkadaş bir dost gibi. Ne dersin, yeni bir merhaba için, boşver bugüne kadar ne olduysa oldu, ya da silelim listeden birbirimizi ama ortası yok olmuyor bunun. Hazır mısın bir merhaba demeye ?’
Ben de dedim, ‘merhaba o zaman’.
Salağım, hala Anna geri döndü sanıyordu. Şu Anna’yı kesin olarak bitirmeliydim.
Ona Anna diye bir kişinin olmadığını, kendisiyle aynı şehirde olduğumuzu ve onu tanıdığımı da ekledim. Bazen yolda karşılaşıyoruz bile, dedim.
Şoklar, şoklar…
Son darbeyi indirelim ama değerlendirebilse aslında darbeden öte bir kıyaktı bu onun için…
“Sen benim canımı acıttın ama bana yaptığın her şey için seni affediyorum çünkü sen hakikaten kendini hayal edip öyle olduğuna inanmayı seviyorsun. Tek sorun yaptıklarınla inandıklarının örtüşmemesi.
Aynaya bak, hayatına bak, yazdıklarına bak. Ama hayatına hiç bakmıyorsun. Sen kötü bir insansın Serhat. Çıkarcısın. İşine geldiği gibi davranırsın karşındakine. Hayatın insanları kullanmak üzerine kurulu. Hayatında iyi olan hiç bir şey yok. Sevmiyorsun, sevmeyi oynuyorsun. Ne bir çocuğu ne bir hayvanı sevmiyorsun. İnsanları hele hiç sevmiyorsun. Bunu kabul etmediğin sürece de bomboş kalacaksın.
Bak hayatına, bomboşsun. Geçmişin yok, dostun yok, yüzünü gösterdin hepsine, bıraktılar seni. Kimse yok. Ailen bile. Onlarınki de sevgi değil. Çünkü çocuklarına sevgiyi öğretemedin.
Ben seni herkesten iyi tanıyanım ve eminim senin için gerçek anlamda tek üzülen sadece benim.
Söylediklerimin hepsine karşı çıkacağını da biliyorum. Ama sana eski bir dost tavsiyesi. Bunları sana kimse söylemeyecek. Şapkanı koy önüne ve kendine dürüst ol. Hayatının bundan sonraki kısmında olsun kendine ve insanlara farklı davran. Yoksa geriye kalan yılların gerçekten çok yalnız geçecek.
Bu arada, sana kötü diyorum ama ben iyi insan mıyım? Hayır. Senden çok farklı değilim. Sosyopatlık derecem senden biraz daha düşük. Kendime dürüst olduğum ve bunu kabul ettiğim için de senin düştüğün hatalara düşmemeyi başarıyorum. İnsanlarla senin yapamadığın şeyi yapıp empati kuruyorum ve vicdanımı daha çok devrede tutmaya özen gösteriyorum. Adil oluyorum. İşim bitince arkamı dönüp gitmiyorum.
Şu an bile sana hayatında hiç kimsenin yapamayacağı bir iyiliği yapıyorum mesela. Egona biraz sahip olarak yazdıklarımı okursan, bunların sana verilebilecek en büyük hediye olduğunu anlarsın. Kimse söylemez, çünkü kimse gerçek seni görmez, anlamaz. Sana kimse benim kadar yakın olmadı, seni kimse benim gördüğüm gibi görmedi.
Ben seni bana gösterdiklerinle değil, altında gördüğüm her şeyle sevmiş olanım. Bana kullanmadığın kötülük potansiyelini her an ortaya çıkarabileceğin bilinciyle sevdim. O yüzden kullandığında beni hiç şaşırtmadın. Bana yapacağın her şeye hep hazırlıklı oldum. Sana iyi olma fırsatını da verdim, ama kullanmadın. Madem öyle, ben senden daha kötüyüm. Sadece bunu kimseye kullanmamıştım, sana kullandığımda da, ben ne istediysem o oldu.
Tekrar olacak belki ama ben seni affediyorum. Artık sana zarar verecek bir şey yapmayacağım. Ama sen bana zarar vermek için her şeyi yaparsın, bunu da biliyorum. Olsun, bunu da affediyorum.“
Kendisini tanıdığımı anladıktan sonra bütün amacı kim olduğumu anlamak oldu. Öğrenebilmek için ağzımdan girdi burnumdan çıktı. Bağışlayıcıydı, dosttu, sırdaştı, zaten bunların hepsi geçmişti, vs. vs. vs. Ben de yedim. Aslında biliyordu ama emin olamıyordu. Bana itiraf ettirmek istiyor, egoma oynuyordu. Hakkımı teslim edecekti. Yavrum benim. O kısmı eksik kalıversin, incilerim dökülmez.
Sonunda ağzından “Senin Deniz olduğuna emin gibiyim,” cümlesi çıktığında, “Kimsenin başını yakmak istemem,” diyerek yanıtını havada bıraktım.
Artık işim bitmişti. O emin gibilik birkaç saat içinde derin bir uyanışa dönüşecekti. Serhat’ın hayatı gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçecek, sahnelerin her birinde de Deniz’i görecekti. Kendine gelebilmek için banyoya gidecek, yüzünü yıkayacaktı. Ellerini lavobonun kenarına dayayıp aynada kendisine bakarken, gözleri koluna ilişecekti. Anna. Deniz Divanova. Ertesi gün gidip üzerini başka bir desenle kapatsa bile, ölene kadar o kolu ona yaşattığım yenilgiyi hatırlatacaktı.
Kaltak ha? Sensin kaltak.
Bütün Facebook profillerinin eposta adreslerini değiştirdim, hepsini kapattım. Ardından epostaları da silip kapattım. Karadutumu sıfırladım, Deniz’e ait tüm hesaplarımı ona kurdum. Yaşantımdan Serhat’ı da Anna’yı da sonsuza kadar çıkardım. Ailemle huzur ve güven dolu bir hayata yelken açtım.
Mert mi?
Başka bir hayranlık var gözlerinde artık. Zekâmı hep sevmişti ama şimdi bana tapıyor.
Arada birileri geliyor, Serhat’ın hala benim arkadaşım olduğunu sanarak nişanlısını kaybetmesine çok üzüldüğünü söylüyor. Mert ve ben gülümsememizi garip hüzün mimikleri ardına saklamak için çok uğraşıyoruz.
Bitti mi?
Hayır.
Aylar sonra Zıbar’ın Facebook sayfasına Anna diye birinden arkadaşlık isteği geldi. Yeni bir profil açmış, Anna’ya benzetmiş, hala acınası bir şekilde onunla uğraşıyordu. Reddettim.
Son olarak da, Serhat’ın okul arkadaşlarından birisi Zıbar’da bana duyurarak şu yorumu yaptı.
“İnternette biri Anna diye dolandırmış bunu.”
Güldüm.
İşte, insanın adı öyle değil böyle çıkıyordu…