Vurucu Bölüm 9
[Çentik]
Kızın buhar odasında olmayacağını zaten tahmin etmişti Alp. Orada kalma süresi on dakikaydı. Sonrasında odanın etrafındaki havuzlardan birine geçilir, beden ısısı yavaş yavaş dengelenirdi. Reha’nın verdiği zamandan anladığı kadarıyla Naz da bir saatten fazladır bu havuzlardan birindeydi.
Bu saatlerde normalde dış mekândaki kırmızı çamur havuzu popülerdi. Animatörler misafirleri eğlendirmek için özel gösteriler yapıyorlardı. Garsonlar gösteri süresince ellerinde tepsilerle suyun içinde dolaşıyor, özel bardaklarla şifalı olduğu söylenen içecekleri servis ediyorlardı. O yüzden özellikle şimdi, hem buhar odasının hem de etrafındaki havuzların boş olduğu zamanlardı.
Açtığı ilk kapının ardında buldu onu. Kollarını havuzun kenarına, yüzünü de kollarına yaslamıştı. Gözlerinin kapalı olduğu bilinmekten çok hissediliyordu. Spa alanına özel meditasyon müziği ile bir içe dönüş, düşünceleri dinleyiş seansı yapıyor olabilirdi.
Bu kez kapıyı kilitledi. Zamansız gelen misafirler yüzünden kızı bir kez daha elinden kaçırmaya hiç niyeti yoktu. Tişörtünü çıkarıp kenara fırlattı. Espadrilleri onu takip etti. Şort mayonun cebindeki prezervatifi yokladı. Hazırdı.
Havuza Naz’ın yanı başından çıkacak şekilde atladı. Gözlerini açmadı Naz. Belki yalnız olmadığını fark etmedi bile. Müziğin ritmiyle suda salınıyor, kapalı gözlerinin ardındaki düşüncelerine gülümsüyordu. O an kızın hayalindekinin ne olduğunu merak etti Alp. Bir erkek? Bir hayat? Bir dilek?
Biraz daha seyretti kızı. On sekiz yaş… Alp’in tanıdığı daha küçük kızlar da vardı. Bedenlerinin sınırlarını erkenden keşfetmiş, tazeliğin avantajını kullanarak gözlerini yukarılara dikmişlerdi. Ama Naz… çıldırtıcı bir kadın bedenine saklanmış pervasız bir çocuk gibiydi. Sahipsiz… Yörüngesiz… Bir şey daha… Kaybedecek şeyi olmayan insanların kör cesareti vardı Naz’da. Korkmuyordu.
Belki de Naz’ı bu kadar aklına takması bu yüzdendi. Kız, Alp’in kendisine zarar vermesi mümkün değilmiş gibi davranıyordu. Sanki Alp etkisiz elemanmış gibi… Çarpmadaki 1. Toplamadaki 0. Oysa Alp hangi işlem olmak isterse oydu. O kadınları kendisiyle toplar, çarpar, böler sonra da çıkarıp atardı.
“Sevgilin şu an bir esmerle doktorculuk oynuyor.”
Gözlerini açtı Naz. Başını kollarından kaldırıp Alp’e döndü. Kızgınlık yoktu bakışlarında. Kırgınlık ve şaşkınlık da yoktu… Bunların yerine, o an yapılacak tek iş Alp’i seyretmekmiş gibi bakıyordu.
Merak sonradan yerleşti gözlerine. Hevesle karşısındaki bedenin her yerinde dolaştı bakışları. Alp’in saçları… yüzü… boğazındaki çıkıntı… omuzları… göğüs adaleleri… Naz, tıpkı restorandaki gibi arzuladığı bedene duyduğu ihtiyacı hiç esirgemiyordu. Ve bu yetmişti Alp’e. Bedenindeki kan alışkın bir devinimle bacaklarının arasına yönlenmişti.
“Sen de başka kadınları beceren erkeklere hiç çekinmeden boncuk dağıtıyorsun.”
Elini uzatıp kıvırcık saçların bir tutamını parmağına doladı. Suyun içinde bu hareket, kızın bedenini kenardan uzaklaştırıp kendisine yaklaştırdı. Gri-mavi gözler daha da açıldı. Kocaman… Meraklı… Heyecanlı… Saçı biraz daha çekti ve dudaklarını kızınkilere yaklaştırdı. Dokunacakmış gibi. Diliyle arasından içeri süzülecekmiş gibi.
“Bence o sana uygun değil. Çünkü sen ateşin kendisisin.”
Ve öptü.
Öpmek mi? Hayır. Dudakları birbirine dokundurup orada öyle durmak ve kıpırdanmak. Amacı belirsiz bir temas. Bu henüz bir sevişme değildi. Bu henüz hiçbir şey değildi.
“Seni ben harlarım.” Öpecekmiş gibi yaptı, yine öpmedi. Dokunup çekildi.
“Ruhuna kadar eritir sonra seni yeniden şekillendiririm.”
Naz’ın tüm ilgisi Alp’in dudaklarıyla gözleri arasında gidip geliyordu. Onu seyretmek de Alp’e keyif veriyordu.
“Yakayım mı seni?”
Cevap yoktu. Ne evet, ne hayır. Kararsızlık bile yoktu.
Kıvırcık saçlardan irice bir tutamı avucuna alıp sıkıştırdı. Artık Naz başını kıpırdatamazdı. Burnunun dibine kadar girip şeytani bakışlarıyla kızı esir aldı.
“Sadece tek bir seçim şansın var. O da şimdi, burada. Benim için ya görünmez olursun ya Naz.”
Biraz bekledi, sonra dili ile dokundu Naz’a. Dudaklarının üzerinde yürümeyi yeni öğrenen bir çocuğun dikkatiyle dolaştı. Naz alt dudağıyla ağzına sokulduğunda cevabını almıştı çoktan. Kendisine kapanan ağzı zevkle karşıladı. Naz’ı ele geçirmişti ve bunun tadını karnının altındaki zonklamayla çıkardı.
Onu uzunca bir süre tattı Alp. Çok taze… Çok diri… Çok minik… Çok pembe… Çok yaşam doluydu. Kızın gözleri yavaşça kapandığında Alp de zaferini ilan etti. Artık Naz, Alp ne derse… ne yaparsa… ne isterse oydu. Kılıcının kınına birazdan bir çentik daha atabilirdi.
Koreografisini adamın hazırladığı bir dans sergilendi sonrasında. Alp geri çekiliyor, Naz ona geliyordu. Alp’in ellerine Naz kendi yerleşiyordu. Kollarının arasındayken bile kızı peşinden koşturuyordu. Başka kadınlarda sıkıldığı bu kovalamaca Naz Ural ile bir ihtiyaca dönüşüyordu.
Üzerindeki mayonun Naz’ın bedenini terk etmesi Alp’in elleriyle bir saniyelik bir işti ve Naz bunu fark etmedi bile. Kumaş yerine adamın dudaklarını, dişlerini, dilini giyinmişti çünkü. Nefesini, bedenindeki titremeleri kontrol etmeye yeltenmedi. Şaşkın bir ördek gibi Alp ne yapsa, ne istese Naz ona uydu. Alp ona kendi bedeninin sınırlarını gösterdiğinde, bacaklarının arasındaki elini çekerse ölürüm sandı. Kendini o ele bastırdı, onunla dans etti, yıldızların kendisini sarıp sarmalamasına, bin bir parçaya ayırmasına, sonra yeniden birleştirip Alp’e bırakmasına izin verdi.
Gözlerini açmadığı için, adamın yüzündeki tatmini göremedi. Alp gururlu bir panter edasıyla dişisini sakinleştirip bacaklarının arasına yerleşti. Suyun içinde Naz’ı hafifçe kaldırıp yükseltti, tenine yaslandı ve Naz artık onun da üzerinde kumaş olmadığını anlamadı. O, yüzüne kondurulan öpücükleri, nefesine karışan nefesi tadıp bedeninde henüz dinmeye başlamış sarsıntıların tadını çıkarırken, canının neden acıdığına da anlam veremedi. Alp kendini öne ittikçe bedeni tanımadığı bir eyleme korkuyla kapandı.
“Rahat bırak kendini.”
Naz biraz önce orgazm olmuştu ve hala kendi zevki yüzünden kaygan olmalıydı. Alp, prezervatifi el çabukluğu ile takmış, son hamlesini yapmıştı. Ama bundan sonrası onun beklediği gibi olmadı. Naz’ın bedeninde karşılaştığı dirençten Naz’ın bile haberi yoktu.
Durma noktasını çoktan geçmiş olsa da, “Bakire misin sen?” diyecek zamanı buldu adam. Naz’ın bakışları şaşkın, tedirgindi. Başını sallayarak Alp’in kendisi hakkındaki bütün varsayımlarını yerle bir etti. Kahretsin!
“Duramam Naz! Bunu bana yapma! Bakire mi kalmak istiyorsun?”
“İstemiyorum da…” Sesindeki korku çok açıktı. “canım acıyor sen öyle yapınca. Belki bacaklarımı indirsem… “
Derin bir nefes alıp biraz sakinleşme gücünü buldu Alp.
“Hayır, böyle daha rahat açılırsın. Bak, küçük bir et parçası o. Çoğu kadın yırtıldığını fark etmiyor bile. Senin canın sen beni içeri almak istemediğin için acıyor. Henüz zara baskı yapmadım bile ben.”
Sabırla kızı rahatlatmaya çalışıyordu. Biri bir gün bir kadın için bunu yapacağını söylese ona kahkahayla gülerdi. Ama Naz… Onu incitmeyi istemiyordu.
“Hadi güzelim. Senin derinliklerine gömülmek istiyorum. Aç kendini bana.”
Dakikalar sonrasında, ulaşmak istediği yere bu kadar yakınken her hareketinde kızın acı dolu sesini duymak sinirlerini bozmaya başladığında Alp için işin büyüsü kaçtı. Naz da hep almak isteyen ama kendinden hiçbir şey vermek istemeyen kadınlardan biriydi. Bu düşünce içine yerleştikçe daha sert yüklendi. Kızın çığlığını duydukça daha da sert yüklendi.
Olmadı.
Alp Naz’ın engellerini yıkıp onun içine girmeyi başaramadı. Kız artık kendisini neredeyse tamamen kapatmıştı. Bencil şıllık. Öfke Alp’i hiç beklemediği kadar sert vurdu.
“Sıçarım lan senin zarına da, küçük hesaplarına da! Bilerek yapıyorsun! Önemli değil ayağına yatıp kendini kasıyorsun!” Kızı üzerinden atıp mayosunu yukarı çekti. “Boşa değilmiş herifin barlarda karıları sikip durması. Ona da böyle yapıp ardından güldün mü? Yemezler kızım. Bana bu oyunları yapamazsın! Şimdi önüme çıkan ilk karıyı senin gözünün önünde sikmezsem bana da Alp demesinler.”
Naz’ın düştüğü yerde sudan çıkmadığını fark etmeyebilirdi o sinirle. Ama kızı parçalama isteği o kadar büyüktü ki bir karış suda boğulacaksa bile, Alp onun canına okuduktan sonra boğulacaktı. Uzanıp kolundan tuttu, kızı yukarı çekti. Sinirle kenara itip ayakta durduğundan, öksürüklerinin bittiğinden ve doğru dürüst nefes aldığından emin olana kadar bekledi. Mayosunu havuzun dibinden alıp onu da neredeyse yüzüne fırlattı. Ama onu ardında bırakıp giderken yüzündeki perişanlığı, gözlerinden taşan şoku ya da dudaklarının arasından kaçan sessiz iniltileri umursamadı.
Kıyafetleri ile ilgilenmeden kapının kilidini açıp buhar odasına geçti. Oradan da spa bölümündeki kafeteryaya. Kimi aradığını biliyordu. On gün önce otele ilk geldiğinde öncelikle tesis sahibi Ziya Kalaycı’ya yönelmiş, onu odasında bir geceden fazla ağırlayamayınca da bu kez oğlunu gözüne kestirmiş olan o sarışın, yarım saat önce buralarda gözüne ilişmişti. Bir haftadır her yerde karşısına çıkıyordu. İşte şimdi onun sırasıydı.
Oradaydı. Yirmili yaşların sonunda, çakma sarışın. Dolgun bir beden, şişirilmiş göğüsler… Dudaklar botoks marifetiyle kendisinden önde gidiyordu. Üzerindeki pareonun altına bir şey giymediği belliydi. Bakmayı bilen bir göz, göğüsleri ve bacakların arasındaki kuytuyu uzaktan bile seçebiliyordu. Sırf babasıyla yattığı için o kadının içine girmezdi aslında ama şu an üzerinde hala prezervatif takılı olan aletini bu karının içine sokacaktı. Ve bunu o şıllığın gözü önünde yapacaktı.
Alp’in kendisine baktığını anlayan kadın bir anda oturduğu yerde dikildi. Bir haftadır peşinde dolaştığı adamın ona gelmiş olması karşısında egosu kendisine yukarı katlardan yer beğeniyordu. Adamın aradığı her şeyin cevabı olduğuna emin olarak yerinden kalktı, salınarak avına yaklaştı. Alp hiç konuşmadı. Kadının yanına gelmesini bekledi, ardından dışarı çıkıp buhar odasına yürüdü. Kadının gelip gelmediğine bakmaya gerek duymamıştı.
Buhar odasına girdikleri an kadını saçlarından yakalayıp duvara dayadı. Çok ses çıksın istiyordu. Naz’ın havuzdan duyacağı kadar çok ses. O yüzden belki de kimseye olmadığı kadar sertti bu sefer. Kadın duvara itildiği an başladı bağırmaya. Ah… itiraz değildi elbet. Zevkti. Alp onu öptüğünde… Duvarlar arasında oradan oraya itip üzerine kapandığında… Göğüslerini acımasızca sıkıştırdığında… Arkasına geçip sertçe bacaklarını ayırdığında… Ellerini her yerinde hoyratça dolaştırdığında…
Kadını bağırta bağırta Naz’ın bulunduğu havuzun kapısına kadar götürdü Alp. Açtı kapıyı. Kadını içeri itti. Kadın bunların sert seks hamleleri olduğunu sanırken, Alp onu Naz’ın göreceği noktada yere yıkmış, üzerine çıkmış, içine girmişti bile.
Kadının her hamlede çıkardığı ses Alp’in kulaklarını tırmalıyordu. Kadın zevk alıyordu. Alp almıyordu. Naz ağlıyordu. Alp Naz’a bakıyordu. Naz onlara bakıyordu. Kadının orgazm olurken çıkardığı sesler porno filmleri andırıyordu. Alp umursamadı. Devam etti. Kadının bir daha boşalıp boşalmaması umurunda değildi. Naz’ın hala ağlıyor olması umurundaydı. Gözünü bir saniye bile ayırmadı ondan. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. O da küçük hesapları olan kaltaklardan biriydi. Peki Alp buna neden öfkeleniyordu? Alp Naz’a neden öfkeleniyordu? Boşalmak istemedi. Zevk almıyordu. Bu kadının içinde olmak da istemiyordu. Durdu. Çekti kendini. Naz oradan boşalıp boşalmadığını anlamazdı. Kalktı ayağa, arkasını döndü ikisine de. Prezervatifi çıkardı, şortunu çekti. Kadın nefesini düzenlemeye çalışırken o espadrillerini giydi. Tişörtü yerden aldı. Havuza dönüp Naz’a baktı. Gözleri ve burnu kıpkırmızı, hiç ses çıkarmadan sicim gibi yaşlar dökerek kendisine bakıyordu. Donuk gözlerle izledi bir süre. Ne acısı ne gözyaşları umurunda değildi. Hak etmişti. Eğer akıllıysa otelden hemen bugün ayrılırdı. Yoksa… Alp Naz’ın canını çok büyük bir zevkle yakacaktı.