Tünel Bölüm 44

Tünel Bölüm 44

Tuzaktı bu. Bundan emindi.

Alper’in bir yerde pes edeceğini düşünüyor olmalıydı.

Gözlerini onunkilerden bir an bile ayırmadan eli Berna’nın eteğinin altına süzülüp tam bacaklarının arasını saygısızca kavradı. Zevk almak ya da zevk vermek için değil; bunu yapabileceğini göstermek içindi.

Kadının dudaklarından fırlayan çığlığı eğlenerek dinledi.

“İstersin demek.”

Tanrım, ne kadar sıcaktı. Kaçmıyordu, yaklaşıyordu aksine. Gözleri kapalı, bütün bedeni titreme içerisindeydi. Bir yanlışlık vardı. Mutlu görünüyordu. Dokunuşuyla kızaran yüzü huzurla doluydu.

Lanet olsun. O sekiz senenin bedeli huzur olamazdı!

“Emre’yi aldatmaya hazır mısın Berna?”

Kafasını toplamaya çalışır gibi, gözlerini açtı genç kadın.

“Ben Emre’yi aldatmıyorum.”

İçindeki öfke bir anda bomba gibi kadının üzerindeki elinde patladı. Öyle şiddetli sıktı ki Berna’nın ağzından acı dolu bir çığlık fırladı.

“Aldatmıyorsun demek!”

Acıdan sesinin çıkmayacağından korktu bir an Berna.

“Ayrıldık biz.”

Çok uzun sustu Alper. Berna’nın gözlerinin içindeki umudu, beklentiyi çok uzun seyretti. Ve bundan sonrası, Berna’nın umduğu gibi değildi.

Alper onu kolundan sürükleyerek yatağın üzerine fırlattı. Berna şaşkınlıkla doğrulmayı bile başaramadan, çantasına yürüyüp içinden iki tane kravat çekip aldı.

Kadının şaşkın bakışları altında, yatağın üzerine çıkıp onu bacaklarının arasına hapsetti.

“Hadi biraz oynayalım o halde.”

Berna kurtulmaya çalışmadı. Yüzüne hain bir gülümseme yerleşmiş bu tanımadığı Alper’in iki elini de birer kravatla yatağın başına bağlamasına izin verdi.

Alper eğilip burnunu burnuna sürttü. Onu sakinleştirip yumuşatana kadar… Berna’nın bedenindeki gerginliğin yerini tam bir teslimiyet ve güven duygusu alana kadar…

Elbisenin yakasıyla oynadı bir süre. Yakayı iki tarafa doğru sertçe çekince kumaş çaresiz bir direnişin ardından yırtıldı.

Sutyeninin önündeki kopçayı açtı. İki yana çekilen kumaş, Berna’nın göğüslerini açıkta bıraktı.

Eğer Alper’in gözlerinde gördüğü aşk ya da tutku olsaydı, Berna bu oyunun her anından mutlu olabilirdi. Ama sadece aşağılama vardı ve bu da Berna’nın aldığı zevkten utanmasına neden oluyordu.

Elbise artık yerdeydi. Ruhu gibi örselenmiş, parçalanmıştı. Gurur da çamaşırlarıyla birlikte bir yerlere fırlatılmıştı.

Alper üzerinden kalkıp onun çırılçıplak kalmış bedenini süzdü bir süre. Vazgeçmeyişini, kırılmayışını süzdü.

“Benimle oynamanın ilk şartı ne, biliyor musun tatlım?”

Bilmiyordu ama kabul ederdi. Ne olursa olsun, Alper’in duvarını aşabilmek için kabul ederdi.

“Çırılçıplak bir ruh isterim ben.”

Başını sallayan kadının yanına oturdu ve üzerine eğildi. Neredeyse gözbebeklerine kadar yaklaştı.

“Emre’yi aldattın mı?”

“Hayır.”

Hayal kırıklığıyla “Yanlış cevap bebeğim, benimle oynama hakkını ne yazık ki kaybettin,” diyerek yataktan kalktı. Kenarda duran sandalyeyi yatağın kenarına yaklaştırıp oturdu.

Hiç konuşmadan kendisini seyreden adamın gözlerindeki kayıtsızlıktan ürktü Berna. Ne söylemesinin beklendiğini bilmiyordu. Bilmediği o cevap yüzünden Alper’i kaybetmek üzere olduğunu fark ediyor ve paniğin bedenini sarmasına engel olamıyordu.

“Sadakat insanın bedeninde değil, yüreğindedir. Sen tam sekiz sene boyunca Emre’yi yüreğinle aldattın.”

Berna’nın içi, bir anda boşaldı sanki. Donuk gözlerle Alper’e baktı. Gördüğü ise gülen, şakalaşan, seven, kaygılanan, sarılan Emre idi…

‘Yüreğinle aldattın…’

Utanç, dalga dalga bedenini yalayarak hücrelerine yayıldı. Gözlerini yumup Alper’in bakışlarından kaçmak istedi. Bir damla yaş yanağından süzüldü. Ardından bir tane daha…

Berna’nın yüzündeki ıstırap öyle şiddetliydi ki, genç adam bunu görmeye daha fazla dayanamadı. Berna’ya acı çektirmek istemiyordu. Sadece kendisinden uzak durmasını ve özgürlüğünü geri vermesini istiyordu.

Kalkıp yatağın başına uzandı, ellerini çözdü. Ayakucundaki pikeyi Berna’nın gizli hıçkırıklarla sarsılan bedeninin üzerine örttü. Acının neredeyse cisimlenmiş haline dönüşen kadından kaçabilmek için kapıya yürüdü.

“Döndüğümde gitmiş ol.”

Kapının kapanma sesi, Berna için yok oluşun sesiydi. Bitmişti. Kaybetmişti. Ve karşı çıkmaya gücü yoktu.

‘Yüreğinle aldattın…’

Haklıydı. Evliliğinde sadakatsiz olan her zaman kendisiydi. Başka bir kadın, karnında Emre’nin çocuğunu taşıyor olmasına rağmen, ihanet eden kendisiydi.

Alper’i severken Emre ile evlenmişti. Bedeniyle Alper’e, yüreğiyle de Emre’ye ihanet etmişti. Korkularıyla üçünün hayatını da mahvetmişti.

Anne karnındaki cenin gibi kıvrılıp pikenin altına gizlendi. Gözyaşlarıyla sırılsıklam olan yataktan Alper’in kokusunu aldı. Hayat kokuyordu. Aşk kokuyordu. Hak etmediği kadar yoğun bir sevgi kokuyordu.

Hıçkırıkları yavaşça duruldu. İçine derin derin çektiği o güzel kokuyla Berna Alper’in yatağında uyudu.

İki saat sonra genç adam alkolden uyuşmuş beyniyle geri döndüğünde, ne açılan ışıktan ne öfkeyle sıralanan küfürlerden uyanmadı. Kadını seyrederek soyundu Alper. Gözlerine kaybedecek bir şeyi kalmayan insanların boş vermişliği yerleşmişti. Pikeyi kaldırıp çıplak bedenini yataktaki sıcak bedenin yanına bıraktı.

Alper’in kollarıyla sarmalanıp üzerinde onun ağırlığını hissedince uyandı Berna. Hem beyni hem de bedeniyle uyandı. Yılların özlemiyle sokuldu onun sıcaklığına.

Hoyratken sevecendi adamın öpüşleri. Hayat veriyor, ruhunu söküp alıyordu.

“Gitmeliydin.”

“Gidemem.”

“Neyin varsa alırım.”

Adamın dudaklarında kaybolurken, “Neyim varsa veririm,” diye fısıldadı.

Saatlere sığmadı özlem. Dokunuşların teki bile yetmedi. Kızgınlık geçmedi. Ümit yitmedi.

Bedenleri kavuştuğunda Alper yılların acısını bir kerede çıkarmak istercesine kontrolünü kaybetti. Seviyordu, nefret ediyordu, özlüyordu, kaçmak istiyordu…

Tamamen dağılmak üzereyken, öfkeyle “Seni hamile bırakacağım,” diye tısladı Berna’nın kulağına. Sanki aşmayı bekledikleri eşik buymuş gibi ikisi de boşalmaya başlamıştı. Berna’nın ağzından defalarca dökülen ‘Evet,’ kelimesinde bütün bir hayatın kabulünü duydu Alper.

Artçı kasılmalar yumuşak dalgalarla bedenlerinde akıp giderken Berna, gitmesini engellemek ister gibi onu kendine çekip bedenine yapıştırdı.

“Fransa’ya götüreceğim seni.” Öfkeliydi.

“Tamam.”

“Senden sıkılana kadar yanımda kalacaksın.” Tehditti.

“Tamam.”

“Her gece yatağımda olacaksın.” Vaatti.

“Tamam.”

“Benim çocuğumu doğuracaksın.” Şantajdı.

Gülümsedi Berna. Esmer bir oğlan…

“Tamam.”

“Başkalarıyla olabilirim.” Canını bu kadar yakmak yetmemiş olmalıydı.

Başkalarıyla olabilirdi, evet. Çizdiği görüntü hep buydu. Berna da hep bundan korkmuştu. Yakasında ruj lekesiyle eve gelecek bir Alper.

Gösterdiğinin altında bambaşka bir Alper olduğunu görmesi çok uzun sürmüştü. Alper masaldaki canavarlardan birisi değildi. Sekiz sene sahip olmadığı bir kadına sadık kalabilen bir erkekti. Sadakati, onun yattığı kadınlarda değildi, yüreğindeki inancını kaybetmemiş olmasındaydı.

“Gitmemi istediğinde yapacağına eminim.”

Altındaki tehdit, Alper’in gözlerinin kıvılcımlarla parlamasına neden oldu. Berna’nın yüzünü parmaklarıyla kavrayarak burnunun dibine kadar girdi.

“Ama ben seni bırakmadan gidemezsin.”

“Gitmem.”

Kadının yumuşacık bakan gözleri yüzünden bocalıyordu.

“Belki de hem seninle hem onlarla olurum.”

“Ölürüm.”

Neden hala yumuşaktı? Pençeler neredeydi? Korkuları neredeydi?

“Yapmayacağımdan emin olamazsın.”

“Olamam.”

“Buna rağmen geleceksin.”

“Evet.”

Lanet olsun, Berna riske girmezdi. Sadece bu yüzden sekiz sene kaçmıştı. Şimdi ne oluyordu?

“Ve çocuklarımı doğuracaksın.”

“Evet.”

“Daha önce şakasına bile tahammül edemeyeceğin şeyleri sıralıyorum sana ve sen kabul mü ediyorsun?”

“Alper, ben senden başka kimseyle olmak istemiyorum. Koşul belirleme hakkımı sekiz sene önce kaybettim. Şimdi içinde bana karşı ne kaldıysa yetinirim. Benimleyken başkalarıyla olmayacağını biliyorum ama olsan da bunu o zaman düşünürüm.”

“Sen çocuk yapmayı hiç istemedin Berna.”

“Çünkü sadece senin çocuğunu doğurmak istediğimi biliyordum.”

Öfke Alper’in gözlerine geri döndü. Kadının saçlarına yapışıp acıdan bağırana kadar çekti.

“Lanet olsun sana!”

Kimileri için kâbus olabilirdi ama Berna için bir ödüldü adamın şiddeti. Kontrolünü kaybetmiş bir Alper, kendi bedeninde yanıp kavruluyordu. Canının acısı bile en yumuşak zevkin ötesinde gururla dolduruyordu içini. Sevdiği adam, medeni olamayacak kadar Berna’ya muhtaçtı.

“Nasıl bir oyun oynadığını bilmiyorum Berna. Ama söylediğin her yalanın altında boğulmanı izlemeyi kendime iş edineceğim. Bundan böyle yanımdan bir saniye bile ayrılamayacaksın. Bakalım bütün bu uysal kız numaralarını nereye kadar sürdürebileceksin. Ve oyunlardan sıkıldığında, büyük bir zevkle senin gardiyanın olup devam etmeni sağlayacağıma emin olabilirsin.” Onca tehdidin… Şiddetin… Örselemenin altında… Berna’nın ne kadar mutlu olduğunu bir bilebilseydi.