Tünel Bölüm 19

Tünel Bölüm 19

İhtiyaçlar hayata damgasını iki türlü vurur.

Biri insanın karakterinin yansıması olan ve hayatının tümüne yayılan ana ihtiyaçlardır.

Diğeri ise yoksunlukların neden olduğu bir açlığın sonucunda belli süreliğine ortaya çıkan, ana ihtiyaçları gölgeleyen ama doyurulduğu anda da yerini yeniden onlara bırakan geçici ihtiyaçlardır.

İşte Alper ve Emre, Berna’nın geçici ihtiyaçlarının kurbanı olmuşlardı.

İlk tanıştıklarında Berna’nın kendisinden çok etkilendiğini biliyordu Alper. Aralarındaki cinsel çekim kendisini her zaman hissettirmişti. Berna Alper’in ilgisinin fazlasıyla farkına varmış; hayatı fazla ciddiye almadan özgürce yaşaması, kararlı ve güçlü duruşu, kişiliğinden ödün vermeyişi genç kadında ona sahip olma güdüsünü tetiklemişti. Ama tüm bunlar, aynı zamanda babasını da çağrıştırdığı için,  ondan hep uzak durmuş, yine de hayatından çıkmasına asla izin vermemişti.

Sonra Emre gelmiş, yumuşacık karakteriyle Berna’yı sarıp sarmalamıştı. Aralarındaki sevgiden yana hiç kuşkusu olmamıştı Alper’in. Ama Emre Berna’nın sadece kaçışıydı. Baba figürünün neden olduğu yıkımın arkasından gelen güven eksikliğini kapatacak bir yamaydı.

Emre sakin bir limandı. O sakinlikte boğulurdu Berna. Onun özgürlüğü hissedebilmesi için açık denizlere yelken açması, fırtınalarda savrulması gerekirdi. Sert görünüşünün altında kendisinin bile bilmediği gizli ihtiyacı, otoriteydi. Bu yüzden de sadece kendisinden daha baskın bir erkekle mutlu olabilirdi. Ona uyum sağlayan erkeği ezmesi kaçınılmazdı.

Emre ile ilişkileri henüz bu düzeye gelmemiş olsa da Berna’nın inatla çocuk yapmak istememesi, bilinçaltında onun da bunu bildiğini gösteriyordu. Berna Emre ile bir hayat kurmamıştı. Sadece güven açlığını gidermişti.

İşte Alper bu yüzden bekliyordu. Berna’nın güven hissi tatmin olup gerçek ihtiyaçları baskın çıkmaya başladığında geleceği tek erkek kendisiydi. Çünkü aslında onun seçtiği ve evlendikten sonra bile gitmesine izin vermediği erkek kendisiydi.

Emre için kaygılanmayı bırakalı çok olmuştu. Emre mutluydu. Ama Berna’nın uydusuna dönüşmeyecek kadar da kendisine saygısı vardı. Karısının beklentilerini karşılayamadığını anladığı an her şeyi bitirirdi.

Bittiğinde sarsılır mıydı? Evet. Ama devam eder, yeni bir sevgiyi yakalamayı başarırdı. Emre sevgi doluydu. Verecek çok fazla şeyi vardı ve sonuna kadar vermekten asla kaçınmazdı.

Ama şu an için Emre’nin hayatında bir şeyler değişiyordu. Belki sarsıntı, belki yıkıntı… Bu sürecin her anında Alper tüm ruhuyla onun yanında olacaktı.

Berna’nın da bugüne kadar Emre’den gördüğü desteğin aynısını ona verme zamanıydı. O halde Berna acilen bulunmalıydı ve Alper de bunu nasıl becerebileceğini gayet iyi biliyordu.

Telefonunu eline aldı, yüzünde pis bir sırıtışla mesajı yazıp gönder tuşuna bastı.

‘Emre istifa etti.’

Eğer Berna’yı tanıyorsa ki onu kendisinden bile fazla tanıdığına kalıbını basabilirdi, olayların kontrolünün dışına çıkmasından huzursuz olacak, mesajı okuduğu an soluğu evde alacaktı.

Alayla kendi kendine gülümsedi. Berna’ya ulaşmanın anahtarını bulduğu an, Emre’nin Berna’ya en çok ihtiyacı olduğu andı. Alper’e yine kenara çekilmek ve onların bir araya gelmesini seyretmek düşecekti.

Saatin dokuzu geçtiğini fark edip toparlandı. Akşamüstü adliyeye gideceği için takım elbise giymeyi tercih etti. Aynada kendisini bir süre süzdü. Yakıyordu. Sadece yakmak istediği kimse yoktu.

Emre’yi aldığında, pırıl pırıl mavi gözlerinin yine yaşamla dolu olduğunu görmek öyle güzeldi ki, geçen haftanın hiç yaşanmamış olduğu bile düşünülebilirdi. Yeni bir motosiklet alacak olmak, hayatın anlamını başlı başına yüceltebilecek bir konuydu. Emre’ye iyi gelecekti. Hem de çok iyi gelecekti.

BMW’nin satış mağazasına girdiklerinde stantta duran 2016 model kırmızı – gri motosiklet ikisinin de nefesini kesti. Pamuk helva tezgâhı önünde yutkunan çocuklar gibi bir süre dönüp duran makineyi seyrettiler.

Gözlerini bir an bile ayırmadan, “Çok güzel, değil mi?” diye hayranlığını sundu Alper. Emre de Alper’e bakmadan başını salladı. “Muhteşem.”

“Bu seferki kırmızı olsun.”

“Kırmızı at olmaz. Siyah olacak.”

“Ne atı ya? Tutturdun bir Siyah at.”

“Artık öyle.”

Kaşlarını çatıp düşündü bir süre Alper.

“Tünelde mi oldu bu dönüşüm?”

Gülümseyen sesiyle, “Evet,” dedi Emre… O kadar.

Siyah olacaktı. Mira ona bu adı taktıktan sonra başka bir renk alamazdı Emre. Onu hatırlamak için değil, artık bir motosikleti başka türlü göremeyeceği için…

Her türlü aksesuarın dâhil edildiği makinenin satışı için gerekli imzalar atıldıktan sonra, sıra kıyafet almaya geldi. Korumalı pantolon, mont, kask, bandana, yağmurluk, eldiven, bot derken Alper de dayanamayıp kendine bir mont ve bot aldı.

Teslimatın plaka işlemleri tamamlanır tamamlanmaz gerçekleşeceğini öğrenmek, stokta istenen renkte makine ve aksesuarların tümünün olması kadar şaşırtıcıydı. O yüzden paketleri arabanın bagajına koyarken Alper “Bugün bir bilet al sen bence,” dediğinde ikisi de kahkahalarını tutamadı. Birlikte gülebilecek birisinin olması güzeldi.

Artık Alper adliyeye gidecek, Emre de plaka işlemleri için noterden vekâlet çıkartacaktı. Akşam iş çıkışında ofise geleceğini söyleyerek ayrıldı Alper’den.

Tüm işlemler pürüzsüz sonlandırıldığında, ofisin yanındaki parka gidip oturdu. İş saatinin bitimine daha çok vardı ve Emre zamanının dört duvar arasında harcamak istemiyordu.

Bazen öğlen saatlerinde Berna ile buraya kaçarlardı. Şu an yanında onun olmasını isteyip istemediğini düşündü. Verecek bir cevabı yoktu. Tartışmasız bir evet’in hemen gelmeyişi bile başlı başına bir cevaptı aslında.

O kendisinden uzaklaştığında Emre de uzaklaşmıştı. Onu düşündüğünde, sekiz yıla birikmiş anlar gelmiyordu aklına. Kendisine tiksinerek bakan Berna geliyordu.

‘Nasıl bir sevgi bu? İlk darbede dağıldık mı?’

Gözlerini kapatıp düşünmemeye çalıştı. Berna ile konuşmadan, onunla ilgili düşünceler üretmeyecekti. Onu seviyordu. Bu sarsıntıyı atlatabilirlerse sevgileri daha da güçlenebilirdi. Atlatamazlarsa da… Düşünmemeliydi.

Telefonunu açıp internetten yeni motosikletinin resimlerini inceledi. Siyah atı.

İnatla düşünmemeye çalıştığı yeşil gözlerin sahibi gülümseyerek belirdi zihninde. Yüzünü bile çok hatırlayamıyordu. Vardı bir siluet ama detayları sadece tek tek düşündüğünde netleşiyordu. Hepsi bir bütün olarak gözünün önüne gelmiyordu.

Ama sesini, kokusunu, nefesini ezbere biliyordu. Söylediği her cümle aklındaydı. Her birini virgül atlamadan tekrarlayabilirdi. Kendisine sadece tavanın yıkılışına kadarki süreyi düşünmeye izin veriyordu. Oradan ötesine şu ana kadar hiç geçmemişti. Geçerse bulacağı şeyi çok iyi biliyordu.

Vicdan azabı…

Bir kez adını koyunca çorap söküğü gibi üşüştü düşünceler beynine.

Mira nasıl atlatacaktı yaşananları? Hiç tanımadığı, bilmediği bir erkekle birlikte olmuş, cinselliği onunla yaşamıştı. İlklerini âşık olduğu bir erkekle yaşama şansını yitirmişti.

Hayata devam etme olasılığı olduğunu bilse, onun bunu yapmayacağını biliyordu. Şimdi nasıl başa çıkacaktı?

Acaba ailesi ya da çevresine karşı kötü bir durumda kalacak mıydı? Tutucu bir ailesi olmadığı izlenimini edinmişti ama ya yanılıyorsa? Ya onun hayatı da bir çıkmaza saplandıysa?

Birden aklına gelen bir düşünceyle başından aşağı kaynar sular döküldü. Korunmamıştı. Aman tanrım!

Nefesi ciğerlerine hapsolup sıkıştı. Elini göğsüne götürerek kalbinin atıp atmadığını kontrol etmek ister gibi orada tuttu bir süre. Kahretsin! Ya Mira hamileyse?

Ne yapardı? Aldırır mıydı? Bunun sarsıntısını bile atlatamayacak kadar küçüktü Mira. Doğurur muydu? Ailesine ne derdi? Ona kim arka çıkar, yardım ederdi? Dışlarlar mıydı? Kızın yaşayacağı dehşeti ve korkuyu düşündüğü anda çığlık atmak istedi Emre. Nasıl bir çarkın içine hapsolmuştu ikisi de. Hayatta kalmayı başarabilecekler miydi?

Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Mira’nın hamile olup olmadığını öğrenmeliydi. Eğer bir bebek varsa, onu kurtlar sofrasında yapayalnız bırakamazdı.

Nasıl bulacaktı onu? Soyadını bilmiyordu. Gazetede yazmışlar mıydı acaba? Polis tutanaklarında olmalıydı. Hastanede de olmalıydı. Aslında sadece ismini bile verse, kızı bulabilecek bağlantıları vardı. Ama kimsenin ondan haberi olsun istemiyordu. Sanki bilirlerse kirlenirlermiş gibi geliyordu. Mira Emre’nin hayatının en temiz parçasıydı. Öyle kalması için de ne gerekiyorsa yapacaktı.