Seksi Numara Bölüm 8

Seksi Numara Bölüm 8

Yıldırım

Hayal kurmamak gerek. Gerçekleşmiyorlar çünkü. En azından benimkiler. Bir bütün gün büyük emeklerle hazırlandığım bir randevunun sonunda bir restoranda çocukluk arkadaşımla karşılıklı oturuyor, geçmişten bahsedip gülümsüyordum.

Güzel ya da çirkin diyemezdiniz Yıldırım’a. Kumral, düzgün yapılı, uzun boylu, yumuşak hatlı bir yüze sahip desem, bunlar da aklınızda kalmazdı. Gözleri kalırdı ama. Çünkü onlarla çarpardı herkesi. Elaya yakın bir kahverengiydi. İçindeyse bakanı paralize eden zekâ parıltıları barındırırdı.

Yıldırım ile ortaokulda aynı sınıfta okumaya başlamıştık. O zamanlar sessiz, sevimsiz bir şeydi. Lisede elektriğimiz bizi şaşırtan bir şekilde uyuvermişti. Mert bile erişememişti bizim yakınlığımıza. Okul biter bitmez ailesiyle birlikte yurt dışına gidip üniversiteye orada devam ettiğinden, neredeyse sekiz senedir görüşmüyorduk.

“Aradım seni gelince.” dedi. “Ama kimse numaranı bilmiyordu. Sizinkilerin kaybına çok üzüldüm. Başın sağ olsun.”

İçim yine o ince sızıyla doldu.

“Mert ile evlendiğine inanamadım. Sen o kadar zayıf bir erkekle yetinebilecek karakterde değildin. Neden yaptın?”

Bilsem. “Yalnızdım. Korkmuştum. Sen gidince yakın olduğum tek bir arkadaşım bile kalmamıştı. Ailelerimiz birbirine yakındı ve onun ailesinin kanatlarının altına girmenin bedelinin Mert olduğunu biraz geç anladım.”

“Neyse ki erken uyanmışsın. Sana hep hayrandı ama ne bileyim, o seni taşıyacak bir adam değildi bence.”

“İki sene buna çalıştı, inan bana. Ama insanın içinde olmayınca bir yerden sonra koyuveriyor. O da öyle yaptı.”

Masamız tamamen temizlenmiş ve yeniden mezelerle donatılmıştı. Bu sefer sadece tatlıyla yetiniyordum. Garsonun bakışlarına gülmemeye çalıştıkça sinirim daha da bozuluyordu. Taş gibi bir adamla gelip yemeğin yarısından sonra janti bir diğeriyle devam eden bir kadınla ilgili ne düşüneceğini bilemiyor gibiydi.

Erhan’ın gitmeden önceki bakışı aklıma geldikçe içim kıyılıyordu. Aptal! Neden bu kadar aptal olmak zorundaydı ki?

“Görüşüyor musunuz hala?”

“Görüşmeyi hiç bırakmadık. Sık sık yemeğe, sinemaya gidiyoruz. Evle kavga ettikçe bana gelir. Sekreterlik yaptığım için sinirinden kuduruyor. Sadece kibarlığından yeniden birleşmeyi öneriyor ama benim hiç yanaşmadığımı gördüğü için çok da üstelemiyor.”

“Artık ben döndüğüme göre, dağıtmak istediğinde âlemlere akacak kavalyen hazır demektir. Omzum da her türlü gözyaşı için emrine amade. Sakın aklından çıkarma bunu.” Ona artık âlemlerle işim olmadığını söylemedim. Zaman içinde bendeki değişimi kendi görürdü zaten.

“Şimdi ağlamak istersen, başlayabilirsin. Kimdi o barut fıçısı?”

Ah evet, doğru bir gözlemdi bu. “Yanlış zamanda yanlış koşullarda karşılaştığım doğru adamdı sanırım.”

Derin bir nefes verip arkasına yaslanan Yıldırım bir süre beni süzdü. “Hala dışarıda olduğunu ve öfkeyle buraya baktığını bilmek hoşuna gider mi?”

Bir anda sandalyede dikildim. Restoranın sadece çok küçük bir kısmında dışarıyı gören camlı bir bölüm vardı ve benim sırtım oraya dönüktü. Yıldırım ise doğrudan o tarafa bakıyordu.

“Ona her ne yaptıysan sindiremedi sanırım. Biraz önce buraya geri döndü ve belli etmemeye çalışarak bizim masayı seyretmeye başladı.”

Lanet olsun. Nereye varacaktı bu işin sonu?

“Yıldırım, o adamla ilgili sana hiçbir güvence veremem. Açıkçası adından başka bir şey bilmiyorum. Delinin, uğursuzun teki olabilir. Ona karşı lütfen dikkatli ol olur mu?”

“Ne işin olur senin böyle bir adamla Melis? Fena bir tip değil ama sana bakışları güzel değildi.”

Bilsem… “Özgür olmak istedim. Kanatlarımı açınca da ona tosladım. Daha uçamamıştım bile…”

Yıldırım’ın gözleri benimle arka tarafımda gördüğü Erhan arasında gidip geliyordu. Kararsız kalmıştı. “Buraya gelecek olursa ne yapmamı istersin? Çekilip gideyim mi, seni arkama mı saklayayım?”

Gelmezdi. Biliyordum. Sinirlenmişti ama ben uğuruna bir başka erkekle kavga edilecek bir kadın değildim. Ben telefonda halledilen kadındım. Erhan ile aramdakileri Yıldırım’a anlatmam söz konusu değildi. O yüzden elimi boş ver der gibi sallayıp şarabıma devam ettim.

“Hafta sonu bir etkinliğe gitmem gerekiyor. Benimle gel ve beni orada yalnız kalmaktan kurtar. Ne dersin?”

“Ne tür bir etkinlik bu?”

“Sevdiğim bir arkadaşımın sergisi var. Önce o, sonra da bizim şirketin yemeği. İkisinde de sıkılmazsın çünkü Semih ile aynı yerde çalışıyorum. Yücesoy Holding. Lale ile birlikte gelecek.”

“Şaka yapıyorsun!”

Lale ve Semih ailemle yaşadığım sitede benden on yaş büyük olmalarına rağmen evlerinden çıkmadığım bir çiftti. İkisini de severdim. Bir an için o günlere geri dönüp kaygısız ve korkusuz olmayı başarabildiğim anları hatırladım.

“Anlaştık. Hafta sonum senindir.”

Mutluyduk. Yeniden afacan çocuklar gibi birbirimize gülümsüyorduk. İçimde eksik kalan bir şeyler Yıldırım’ın gelişiyle dolmuştu sanki. Lale ve Semih’i görecek olmak da içimdeki yalnızlığı biraz olsun rafa kaldırma yönünde bir umuttu.

“Seninki gitti sanırım. Artık görünmüyor.”

Benimki. Keşke… Gülümseyip geceye devam ettim. Çocukluğumuz, evliliğim, boşanmam, iş hayatım, olmayan aşk hayatım… Onun yurt dışındayken yaptıkları… Kazık yediği sevgilisi… Dönüşü… Konuşacak çok şey vardı ve hepsi de güzeldi. Çocukluğuma ait birisiyle olmak güzeldi.

Beni eve bıraktığında saat gece yarısını epey geçmişti. Kahve davetimi ertesi güne erteledik. Akşam iş çıkışı bana gelecekti ve birlikte zaman geçirmenin keyfini çıkaracaktık. Ama evin daha kapısında Erhan’ın hayaleti beynime üşüşmeye başladı. Beni süzüşü… Bana bakışı… Gözlerindeki alevler… İçimde büyük bir kayıp duygusu vardı. Kapıyı kapatıp ayakkabılarımı ayağımdan fırlatıp attım. Çantam salondaki koltuğu boyladı, ben ise yatak odamın ıssızlığında tükenmiş ve mutsuzdum.

Aynadaki siluetim gözüme iliştiğinde alaycı bir kahkaha fırladı dudaklarımdan. Ne özen… Ne heyecan… Nasıl da bir bir seçmiştim bu gece için giyeceklerimi… Erhan çıkaracaktı onları bedenimden. Elbisemin askılarıyla oynayacaktı bir süre. Omzuma önce kuru sonra ıslak öpücükler konduracak, diliyle boydan boya yalayıp bütün tüylerimin bedenime başkaldırmasına neden olacaktı. Elleri belimi kavrayacaktı. O kocaman ellerin ateşi kumaşı delip tenime yapışacak, kavuracaktı. Seçtiğim kumaşın yumuşaklığı onun ellerini daha iyi hissedebilmek içindi. Her dokunuşunu doğrudan bedenimde hissedecektim. Belimden kalçalarıma kayıp onların ne kadar yuvarlak olduğunu bana dokunarak hissettirecekti. Orta parmağını ikisinin arasındaki vadi boyunca sürtecekti. Geldiğini haber verircesine bastıracaktı. Ve ben onun her dokunuşunu bacaklarımın arasında patlayan bir maytap gibi hissedecektim. Kendimi alamayıp ona doğru yaklaşacak ve yaslanacaktım. Beni orada kocaman bekliyor olacaktı. Sürtecekti karnıma demir gibi ereksiyonunu. Bastıracaktı karnıma ve ben elbisemin kumaşı eşliğinde bacaklarımın arasına dokunması için parmak uçlarımda yükselecektim. Bulacaktım onu. Tam zonklayan yere dayayacaktım ucunu ve gözlerimi kapatacaktım. O bastırdıkça alevlerde yanacaktım. Kollarım beline dolanacak ve benden uzaklaşmaması için kilitleyecektim onu kendime. Kalçalarımla daireler çizerek aldığım zevki içecektim. Her dokunuşunda yerimden sıçrayacaktım. Hep daha fazlasını isteyerek ona kendimi sunacaktım.

Bunun yerine, daha fazla hayal kurmayı keserek çıkardım üzerimde ne varsa. Duşa girip soğuk suyla bedenime işkenceler çektirdim. Doyum aramaya bile razı değildi bu gece beynim. Büyük bir kayıp yaşamakta olduğumun bilincindeydim ve bu gece bunun yasını tutacaktım.

Yatağıma uzanıp ışıkları kapattığımda, içimdeki gizli umudu hala sürdürüyordum. Erhan gelecek, kapıma dayanacak, beni yatak odama sürükleyecek, üzerimdekileri yırtarak çıkaracak, itirazlarıma aldırmadan bedenimin tadına bakacak, beni zevkin kıyısında tutarak cezalandıracak, yalvartıp inletecek ve içime boşalırken beni de defalarca boşaltmış olacaktı.

Ah, klasik kadın fantezileri işte…

Ama siz sakın ola ki bunu üzerinize alınmayın beyler. Biz seçtiğimiz ve çoktan gönlümüzü verdiğimiz erkeğin bize bunları yapmasının sadece hayalini kurarız. İçten içe istesek de çoğu zaman bunu bize yaşatmasının önünü bile keseriz. Kendimize duyduğumuz saygı kabullenmez çünkü bunları. Ruhumuzu zedelemeden bir erkeğin üzerimizde cinsel hâkimiyet kurabileceğine inanmayız. O yüzden de fantezilerle yetiniriz.