Seçilmemiş Bölüm 44
Ayten kurabiyelerinden bir tane daha yemesi için salonunda oturan genç kadına ısrar ederken, onun her detayını inceliyordu. Bir süre önce kapı çalmış, bu küçük hanım oldukça gergin bir şekilde meydan okuyarak oğluyla görüşmek istediğini söylemişti. Henüz eve gelmeyen oğlunun geç kalmamasına dualar ederek biraz sonra evde olacağı yalanını kıvırıp kızı içeri almıştı.
Sinan’ı aramak için bile olsa onu yalnız bırakmayı göze alamamıştı. Oğlan eve gelmeden gider korkusuyla soluksuz konuşuyor, durmadan sorular soruyordu.
Son yarım saattir Elif Hanım’ın ailesini, eğitimini, çocukluğunu, nerede çalıştığını, ne yaptığını öğrenmiş, araya da Sinan’ın çocukluğunda ne kadar tatlı olduğunu sıkıştırmıştı. Sıra aile albümü çıkarmaya gelmişti ama albümlerin nerede olduğunu bilmiyordu.
Elif kadına tatlı tatlı gülümseyerek, “O gelmeden gitmeyeceğim, rahat olun,” dedi. Gözleri kocaman açılan Ayten, “Şunu başından söylesene kızım, helak oldum burada,” diyerek rahatladı. “Sen otur burada, ben Hasan’a haber vereyim. Seni o da çok merak ediyor,” diyerek koşar adımlarla salondan çıktı.
Elif bu tatlı kadının telaşını gülümseyerek seyretti. Sinan’la kendisi hakkında konuştukları çok belliydi. Oğlunun üzerine titreyen sevgi dolu bu kadını sevmişti. Sinan’ın anlattıklarından, daha soğuk, bencil bir kadın olacağını sanmıştı. Ancak Ayten Hanım kesinlikle bencil olmak bir yana, verecek engin bir sevgiye sahip sıcacık bir anneydi.
Demek Hasan Bey de kendisinden haberdardı. Daha da ötesi onu merak ediyordu. Merakla beklediği adam mesafeli tavrıyla içeri girdiğinde Elif gözleri kocaman açılarak ayağa kalktı ve adamın elini sıkarken, “Tanrım, Sinan’la aynısınız!” dedi.
Hasan Bey’in gözlerinden geçen gurur ifadesi yerini yeniden o mesafeli bakışlara bıraktı. Bu küçük hanım oğlunu epey uğraştırıyordu. O halde kendisini kollarını açarak kucaklayacak hali yoktu. Önce Sinan Efendi’yi mutlu etsindi, sonra bakardı.
Elif, Ayten Hanım’ın kocasına kaş göz ifadeleriyle uyarıda bulunduğunu fark edince gülümsedi. Lezzetli kurabiyelerden bir tane daha alarak saati göz hapsine aldı. Neredeydi bu adam? Eğer o Sevda karısıyla kulübe gittiyse bu gece bu evde kıyamet kopacaktı! Yarım saattir burada oturuyordu. Darmadağın olan banyoda hızlı bir duş alıp evden çıkması ve buraya gelmesi de bir o kadar sürmüşse, demek ki bir saat önce konuşmuşlardı.
Tabii o bir konuşma değildi, tehditti. Sinirle yerinde kıpırdandı Elif. Pislik herif! Sevda kimdi ya! Sevda ne demekti! Kaltak!
Kapının anahtarla açıldığını duyduklarında Elif elindeki çay bardağını neredeyse yere düşürüyordu. Sinan’ın “Anne ben geldim, üzerimi değiştirip hemen çıkacağım,” diyerek çalışma odasına daldığı duyuldu. Yoksa Sevda cadısı arabada mı bekliyordu?
Genç kadın, elindekileri sehpaya bırakıp ayağa kalktı. Adamla kadına dönüp, “İzin verir misiniz?” diyerek soru olmayan bir cümlenin ardından salondan çıktığında, karı koca birbirlerine bakıp bıyık altından gülümsediler.
Elif çalışma odasının kapısını açıp içeri girdiğinde Sinan elinde telefonla masaya dayanmış açılmasını bekliyordu. Elif’i gördüğü an şaşkınlıktan donakaldı. Telefonu elinden masaya düşürürcesine bırakıp gözlerini kadına dikti.
Dar bir gömlek ve etek giymişti. Onu ilk defa etekle gördüğünü düşündü. Ayağında yine düz sandaletler vardı. Saçları atkuyruğu yapılmış, ucu göğsünün üzerine atılmıştı. İçinde sutyen olmadığını fark edince yerinde kıpırdandı. Tanrım bu kadın muhteşemdi. Çok seksiydi. Kızgınlıktan alev almış görünüyordu. ‘Kadınımı sık sık kızdırmalıyım,’ diye düşündü Sinan.
Elif arkasını dönerek odanın kapısını kilitledi. Sonra güvenli adımlarla, gözlerini adamın gözlerinden bir an bile ayırmadan dibine kadar geldi. Eliyle Sinan’ın yakasını kavrayıp burnunun ucuna kadar girdi. Gözleri ateşler saçıyor, ölümcül oklarıyla adamı olduğu yere mıhlıyordu. Sinan kalbinin sesi duyulmaması için dua ederken duruşunu ve yüzündeki ifadeyi korudu.
Elif, kısık bir sesle
“Ne cüretle” dilini adamın dudaklarına
sürttü,
“başka bir kadını” eğilip çenesini ısırdı,
“arabana” alt dudağını dişleriyle çekti,
“alırsın” diyerek üst dudağını emip bıraktı.
Sinan’ın gözbebekleri simsiyah olmuş, erkekliği anında sertleşmişti. Gözlerini Elif’in dudaklarına dikip öylece bekledi. Kalbi gümbür gümbür atıyor, heyecandan konuşsa bile sesinin çıkmayacağından korkuyordu.
“Hatırlamadığın için bir kez daha söylüyorum.”
Elif gözlerini onun gözlerinden ayırmadan başındaki tokayı çıkarıp saçlarını açtı.
“Ben senin hayatının sonuna kadar yaşamında var olmasını istediğin kadınım.”
Sinan’ın gömleğinin düğmelerini birer birer çözmeye başladı. Ellerini açılan yerden içeri sokarak adamın geniş göğsündeki tüyleri okşamaya başladı.
“Onlarca şansın varken iki hayatında da bana geldin.”
Parmaklarıyla göğüs uçlarını sıkıştırıp canını yaktı. Sinan ses çıkarmadıysa da burnundan aldığı derin soluk Elif’i gülümsetti.
“Bana kadın olduğumu hissettirebilen tek erkek olduğuna göre, hayatımı seninle geçirmek zorundayım.”
Gömleği tamamen açıp pantolonunun içinden çıkardı.
“Bu yüzden seni benim yapmaya karar verdim.”
Kemere uzanıp sakince açmaya başladığında, burnunu Sinan’ın burnuna sürttü. Fermuarın açılma sesi, odada yankılandı.
“Bu beden benim.”
Elif elini içeri sokup Sinan’ın sertleşmiş penisini kavradı. Adamın dudaklarının arasından fırlayan soluğu, Elif’i zaferle gülümsetti.
“Daha benim içime boşalmamışken,” elini
sıkıp aşağı yukarı sıvazladı
“seni içine alabileceğini sanan o kaltağı” uzanıp boynunun sertçe ısırdı,
adamın inlemesini dinledi
“ne cüretle heveslendirirsin!”
Sinan’ın kendisini tutacak hali kalmamıştı. Elif’e saldırmamak için hayatını ortaya koymak zorunda kalıyordu. Bu Elif’in sahnesiydi, rol çalmayacaktı.
Elif sırılsıklamdı. Sinan’ın heyecanlandığını anladıkça kendine güveni artmıştı. Hiç sesi çıkmayan adamın yüzü kıpkırmızı olmuş, nefesi sıklaşmıştı. Göğsüne dokunduğunda nabzının çok hızlı attığını hissetmişti. Bu adam kendisinindi ve Elif, bu adamın kadınıydı. Gözlerinde bunun güveniyle adama bakarken, onu nasıl kendisinden geçirdiğini bilmiyordu.
Elleri Sinan’ı bırakarak pantolonunu çamaşırıyla birlikte aşağı kaydırdığında genç adam inledi. Üzerinde hiçbir şey olmasına tahammülü yoktu. Gömleği de düşürdü omuzlarından. Gözleri Sinan’ın gözlerinde, istendiğini bilen bir kadının gülümsemesi dudaklarındaydı. Bacağının birisini Sinan’ın beline sararken eteğini de kaldırıp aralarından çekti. İçine çamaşır giymemişti. Tüm ıslaklığıyla kendisini Sinan’a dayayıp bastırdı.
Sinan’ın gözleri kapanıp dudaklarının arasından bir çığlık fırladı. Elleri kadının kalçasına yapışıp onu iyice kendisine çekti. Artık hareketsiz durması mümkün değildi. Elif’in ıslaklığına delice sürttü kendisini. İçinde olmak zorundaydı, “Elif,” diye yalvardı.
Elif’in de gözbebekleri büyümüş, bacakları tutmaz olmuştu. Kollarını Sinan’ın boynuna dolayıp kendisini parmak uçlarında biraz daha yukarı kaldırdı Elif, Sinan’ı bacaklarının arasına aldı. Ucu ıslaklığıyla iyice kayganlaşan penisi, tam vajinasının girişine dayandı. Gözleri birbirine çakılı, Sinan’ın Elif’in içine girişini an an hissederek birleştiler. İçini tamamen doldurduğunda ikisinin de gözleri kapandı.
Buydu. Hayat buydu. Yaşamak buydu. İkisi de hiç kıpırdamadan birbirlerini diğerinin bedeninde hissediyorlardı. Doyum umurlarında değildi. Birbirlerinin kalp atışlarını dinliyorlardı. Elif gözlerini açıp Sinan’a baktı. Adamın gözlerinde yumuşacık bir bakışla kendisini seyrettiğini görünce gözleri doldu.
“Evime kavuşmuş gibiyim.”
Elif bunu duyduğu an bütün bedeni sarsıldı. O kendisinin Sinan’ıydı. Hatırlasa da hatırlamasa da, duyguları hep aynıydı. Dudaklarına uzanıp erkeğini öptü.
“Seni seviyorum.”
Sinan’ın gözleri bunu duyduğu an büyüdü, “Elif!” diye haykırdı, kızın içinde gidip gelmeye başladığında ikisi de haykırarak boşaldı.
Sinan Elif’i sımsıkı tutmuş kendisine bastırıyor, içine daha fazla sokulmak istiyordu. Yüzünü öperek onu seyretti. Elif gözleri kapalı, tamamen kendinden geçmiş ve mutluydu.
Sinan kadınının kulağına fısıldadı.
”Seni seviyorum.”