Seçilmemiş Bölüm 42

Seçilmemiş Bölüm 42

Kaybetmişti. Aslında ikisi de kaybetmişti. Sinan evde çalışma masasına oturmuş elinde ağzına kadar doldurmuş olduğu viski bardağıyla içindeki boşluğu doldurmaya çalışıyordu. Acı dinecek gibi değildi. ‘Onu o kadar sevip mutlu etmişim ki, artık kimseyle olmak istemiyor,’ diye düşündü alayla. ‘Benimle bile.’

Elif var olmayan bir adamın yasını tutmayı seçiyordu. Onu putlaştırıp hayatı boyunca içinde taşıyacaktı. İlişkileri olsa bile Sinan her zaman ikinci adam olduğunu bilecekti.

Kendine güldü. Hayatında ilk defa seçilmemişti. Bu duyguyu hazmetmeye çalıştı. Her ortamda seçilen ilk kişi olmaya alışık olan Sinan Özhan, Elif Erdem’in seçimi değildi. Rakibini yenme şansı ise yoktu. Aziz Sinan. Hergele Sinan. Hayatını mahveden Sinan…

Neden sanki kazadan sonra tanışmamıştı ki Elif’le. O kendisine gelmemiş olsa yine de fark edebilir miydi onu, yoksa hayatından teğet geçip gider miydi? Elif’i hiç yaşamamış olma düşüncesi kalbini sıkıştırdı. O olmadan başka kadınlarla nasıl bir hayatı olurdu? Güzel, ama Elif olmayan kadınlarla… Kalbi isyan etti. Elif olmayan kimseyle olmak istemiyordu artık. Ama onun ikinci seçimi olmak da istemiyordu.

‘Ne yapacağım ben!’ diye çaresizlik içinde elindeki bardağa bakarken annesi girdi içeri.

“İyi misin oğlum?”

Güzel annesi, hayatı boyunca hayranlıkla izlediği kadın… Aşkı tanıyan, onu hakkıyla yaşamış olan kadın.

Yanına gelip saçlarını okşayan Ayten, onun gözlerindeki çaresizliği fark edince “Belki anlatsan değişik bir bakış açısı verebilirdim sana,” diyerek sarıldı oğluna. Alışık değildi Sinan’ın yenik duruşuna. İçi acıdı.

“Babamın ikinci tercihi olduğunu bilsen, ona karşı yine aynı duyguları besler miydin anne?”

Kadının içini saran kızgınlık çok aniydi. Cevabı da öyle… “Ölürdüm.”

Oğlunun acı gülümseyişi, kalbini buz gibi bir elin sıkmasına neden oldu. Ona bunu yaşatan kadının en büyük düşmanı olabileceğini hissetti. Gözlerini kısarak bir süre süzdü genç adamı. O kadın olmalıydı. Oğlunu bu kadar sarsacak güç sadece o kadında olabilirdi.

Sinan’ın çevresine bugüne kadar gördüğü kadınlar ki buna Zeynep de dâhildi, Sinan ne dese yapacak kişilerdi. Ama o kadın, oğlunun dengiydi. Ayakları üzerinde dimdik durabildiği, kimseye boyun eğmeyen bir yapısı olduğu belliydi.  Sinan’la çatışabilecek güce bir tek o sahipti.

Ama buraya geldiğinde kadının niyetinin çatışmak değil, kazanmak olduğunu düşünmüştü. Hayır, o kadın tercih yapmazdı, bir şeyler yanlıştı.

“Hiç de ikinci tercihine gelmiş gibi değildi oysa.”

Anlamadan annesine bakan Sinan, “Kim değildi?” diye sordu.

“Önündeki her şeyi yakıp yıkmaya hazır olarak buraya gelen o güzel hanım.”

Şaşkınlıkla annesine bakakalan Sinan, kadının içgüdüleri karşısında ona bir kez daha saygı duydu.

“İlk tercihi de benim anne. Kazadan önceki ben…”

Duyduklarını anlamaya çalışan Ayten’in kafası karışmıştı.

“Anlat bana.”

“O gün buraya, ikimizin kazadan önce birlikte olduğumuzu söylemeye gelmişti.”

Ayten’in gözlerinde bir an için cıvıldayan parıltı, kızın gidişini hatırladığı an parlaklığını kaybedip söndü. Sesini hiç çıkarmadan devam etmesi için oğlunu bekledi.

“İnanmadım.” Parmaklarını şakaklarıyla ovuşturup düşünceli bir bakışla annesine baktı.

“Aslında üzerinde düşünmedim bile. Onunla iki dakika öncesinde girdiğim güç savaşından son derece hoşnut, meydan okunmuş olmanın tadını çıkarıyordum.”

‘Güç savaşı. Sinan’la. Harika.’

“Böyle bir şeyi sadece sende görmüştüm ben anne. Babamla giriştiğin zekâ oyunlarına, onu dize getirmene, ona boyun eğişindeki asaletine her zaman hayran olmuşumdur.”

‘Devam et bebeğim. Şu an beni gururdan öldürmektesin.’

“O akşam, ikinizin bundan aldığı zevki ilk kez yaşadım. O da bundan çok hoşlandı, biliyorum. Gözlerindeki o tatmin dolu bakışı görmeliydin. Özellikle galip geldiğinde…”

‘Şaka yapıyorsun. Utandı mı benim oğlum şu an?’

“Kendime uygun bir rakip bulmuş olmanın sarhoşluğu o kadar fazlaydı ki, onu yenmek için yapmayacağım şey yoktu. Ben oyunumu oynarken, onu kırdığımı fark edemedim.”

İlk kez oğlunun içinde bulunduğu durumun ne kadar ciddi olduğunu anladı Ayten. Güçlü bir kadını sadece sevdiği insanlar kırabilirdi ve kadın bunun karşılığını çok şiddetli verirdi. O erkeğin artık hayatta kalabilmesi bile mucize olurdu. Hasan gibi…

“Onu bu odada kaybettim ben anne. Her türlü özveriyle geldiği yerde… Aslında birlikte olduğu adamın cenazesine gelip onu gömdü o gün.”

Evet, o gün gidişinde kaybettiğini kabullenen bir kadının gururlu yalnızlığı vardı. Ayten bunu şimdi anlayabiliyordu.

“Kazadan önce, ben onu kazanmışım. Hem o kadar kazanmışım ki, bu odada karşılaştığı adam onun silik bir kopyası olmaktan öteye geçememiş.”

Bu erkekler ne kadar aptal olabiliyorlardı! Buna kendi kocasıyla oğlu da dâhildi. Ayten o an Elif’e o kadar büyük bir sempati duydu ki, oğluna neredeyse ‘Oh olsun,’ demek üzereydi.

“Burada bırakmış olamazsın, değil mi?”

 “Pes etmemi istediğine inanmadım. Koyduğu duvarlar benim yıkmam için dikiliyordu sanki oraya. Artık o oynuyordu benimle anne.”

‘Tabii öyle olacak, ne sandın şapşal. Babana ne kadar benziyorsun, bir bilsen. Benim şapşal erkeklerim.’

“Ben o duvarları yıkıp geçtikçe yenilerini dikiyordu. Sanki ne kadar dayanabileceğimi deniyordu. Ona layık olup olmadığımı tartıyor ve tüm bunlar hoşuna gidiyordu, biliyorum.”

‘Ah, gitmez mi? Kadınlığının doruğunu yaşatıyorsun sen ona aptal oğlum. Seni ezerse bitersin, ezilmezsen hayatını sana verir o kadın.’

“Ben de önüme ne geldiyse yıktım.”

“Peki, yıkılan duvarlar neden işe yaramadı?”

Sinan’ın gözlerine yerleşen karanlık Ayten’in içinde ilk kez korkuyu hissetmesine neden oldu. Çok kötü olmalıydı. O neyse, Sinan’ın aşamayacağı bir engel olmaması için dua etti.

“Aziz Sinan’la mücadele etmekten sıkıldım. Her şeyde önüme dikiliyor. Her an gözlerinde o var. Beni onunla karşılaştırıyor ve ben onun gözlerindeki özlemden, ikinci sırayı asla geçemeyeceğimi görebiliyorum. Bunu kaldıramıyorum anne.”

İşte bu gerçek bir felaketti. Zavallı oğlunun bilişsel beyni bu sorunun üstesinden asla gelemezdi. Gözlerindeki şeytanca pırıltılarla ‘Neyse ki yanında benim gibi bir anne var tatlım,’ diye geçirdi içinden.

“Oyunun kurallarını değiştir o zaman. Bırak bundan sonra seçim yapmak zorunda kalsın.”

Annesinin gözlerine yerleşen bakış, bir savaşçının bakışlarıydı. ‘Satranç oynuyor sanki şu anda,’ diye düşündü. Bu bakışı sadece taşları seyrederken görürdü onda.

Ayten, uzun bir zamandan sonra oyuna yandan da olsa dahil olmanın zevkini yaşıyordu. Zekâ taşan gözleri oğluna güven verecek kadar kendinden emindi.

“Seni seviyor. Bunu ben bile söyleyebilirim sana. Yoksa inan bana, seninle hiç uğraşmazdı, kendini çoktan kıçının üzerinde bulurdun.”

Şu andan itibaren Sinan’ın annesinin heyecanıyla epey hırpalanacağı anlaşılmıştı. İçindeki sevginin taşarak ona doğru aktığını hissetti.

“Seni sınıyor. Ezilmemeyi başardıysan hala şansın var demektir. Ezildin mi?”

“Hayır.”

“Güzel. Ama ezilmesen bile bundan sonra aynı çizgini korursan zaten senden sıkılacaktır. Ne zaman gittiğini fark bile edemezsin.”

Ne?

Oğlunun yüzündeki kargaşayı izleyen Ayten biraz daha açık olması gerektiğini anladı. ‘Erkek beyni, peh.’

“Seni eline geçirdiğini düşünüyor, doğru mu?”

“Evet. Onun elindeyim zaten.”

“Ve seninle oynuyor?”

“Evet. Gerçi bugün buna bir son verdim.” Bundan sonra devam etse ezilirdi, o yüzden gitmişti bu gece.

“Pes ettirmiş seni. Onun istediğini yapmışsın.”

Pes mi?

“Üzgünüm ama kaybetme noktasındasın tatlım.”

Duydukları hiç hoşuna gitmedi. Kaybetmemişti ki o, istese devam edebilirdi, etmemeyi tercih etmişti.

Yoksa tercih mi ettirilmişti? Sırtından soğuk terler dökerken içinden küfretti. Oyuna gelmişti, lanet olsun!

“Oyundan çık.”

Gözleri zafer pırıltılarıyla dolduğuna göre, annesi iyi bir şeyler söylüyor olmalıydı.

“Anne yoruldum ve inan çok yıprandım. Lütfen benim anlayacağım şekilde anlat.”

Yanına gelip koltuğun koluna oturdu annesi. Capcanlı, hayat doluydu.

“Ona mı aitsin?”

“Evet.”

“O da bunu biliyor. Başka bir kadına bakar mısın?”

“Hayır.”

“O da bunu biliyor.”

Annesinin devam edeceğini düşündüyse de kadın artık sadece şeytanca gülümsüyordu. Sessizlik kendi içinde dillenmeye, anlam kazanmaya başladı.

‘Beklemediği şeyi yap. Şaşırt onu. Oyundan çık. Devam etmek için sana gelmek zorunda kalsın. Seçmek zorunda kalsın. ‘

Sinan yüzünü yavaşça kaplayan gülümsemeyle ayağa kalkıp annesini kucakladı ve odanın içinde döndürmeye başladı.

Oğlunun çılgınca sevgi gösterisinden başı dönen Ayten kendini koltuğa bıraktığında Sinan çoktan telefonu eline almış, Zeynep’in numarasını çevirmeye başlamıştı.