Seçilmemiş Bölüm 39

Seçilmemiş Bölüm 39

İşten çıkış saatine doğru Elif, ekibin bara gitme teklifini reddedip Ceren’e sinema programı önermeyi planlarken, kapıdan içeri giren Sinan’ı gördüğünde, nereye kaçacağını bilemeyerek oturduğu sandalyeye çakıldı. Adam herkese selam vererek Elif’in masasına kadar yürüyüp, sanki her gün yaptığı şeymiş gibi üzerine oturdu. “Çıkmaya hazır mısın?”

Elif dehşet içerisinde kalmış, yardım ararcasına çevresine bakıyordu. Odadaki herkesin yüzünde açık bir ilgi, Ceren’le Zeynep’in yüzünde ise saklayamadıkları bir sırıtış vardı. Sinan’a dönüp “Seninle hiçbir yere gelmeye niyetim yok,” diyen Elif’e hınzır bir gülümsemeyle bakan Sinan, “O zaman seni burada nefesin kesilene kadar öperim. Sen bilirsin,” dediğinde Elif gözleri yuvalarından fırlayarak adama bakakaldı. Gülmelerini saklamak için aniden öksürmeye başlayan arkadaşlarının bunu duymuş olması Elif’i deliye çevirdi.

“Ciddi olamazsın.”

“Dene.”

Yapar mıydı? Yapardı. Kesinlikle yapardı! Elif çantasını kaptığı gibi sandalyesinden kalkarak “Bunu dışarıda konuşalım,” diyerek herkese veda etti ve Sinan’a bir kere bile bakmadan ajanstan dışarı koştu.

Kapının önünde Sinan kolunu tutmasa koşarak kaçabilirdi, ama yapamadı. “Arabam sağ tarafta.” Hışımla adama dönen Elif, “Seninle hiçbir yere gelmiyorum manyak herif,” diye bağırmaya başladığında Sinan kadını kendine çektiği gibi dudaklarına kapandı. Elif çırpınarak kendini geri çekmeye çalışıyor ama adam bırakmıyordu. Bir süre sonra, geri çekilerek “Geliyor musun, devam edeyim mi?” diye sordu. Ajansın kapısından her an birilerinin çıkıp kendilerini göreceğinden ürken Elif nefes nefese “Tamam lanet olası, kes şunu!” diyerek arabanın olduğu tarafa yürüdü.

Ajanstan uzaklaştıklarında, yine koşarak uzaklaşmayı planlamış, ama titreyen bacakları yüzünden Sinan’ın onu rahatlıkla yakalayabileceğini düşünüp boşa rezil olmamayı seçmişti. Etrafta bir güvenlik görevlisi ya da polis olması için dua ederek sağına soluna bakınıyordu. Elbette ki yoktu. İnsanın ihtiyacı olduğu hangi zamanda onlardan birisi orada olurdu ki!

Arabanın yanında sinirle durup “Gelmeyeceğim,” dedi “Beni zorlayamazsın.”

“Dene.”

Sinirle dudaklarını ısıran genç kadın, arabaya binmemesi gerektiğini adı gibi biliyordu. Bir kez adamın alanına girdi mi kurtuluşu olmazdı.

“Neden cehennem olup gitmiyorsun lanet olası, seni hayatımda istemiyorum!” diye bağırdı. Kendisini şirret bir kadın gibi hissediyor, Sinan’ı tanıdığından bu yana hayatında hiç etmediği kadar küfür etmiş olduğunu fark edip hırslanıyordu. Onun karşısında o kadar çaresiz kalıyordu ki, elinden sadece söylenmek geliyordu. ‘Aciz bir kadın oldum çıktım, lanet olası,’ diye düşündü. “Bin arabaya Elif.”

Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun!

Yola koyulduklarında Sinan gülerek, “Günün nasıl geçti?” diye sorduğunda adama bakakaldı. Cevap vermeye hiç niyeti yoktu. Başını çevirip umursamazca camdan dışarı bakmaya devam etti.

“Benim günüm iyiydi. Doğan geldi. O gelince çok rahatladım. O yüzden biraz erken çıktım işten.” Sessizlik. “Çıkmadan seni yakalamak için pizza aldım, umarım karışık pizza içerisinde sevmediğin bir şey yoktur.” Sessizlik. “İki de film aldım, gece seçtiğin birisini seyrederiz diye düşündüm.”

“Sussana be, manyak mısın? Pizza falan yemem seninle. Film de seyretmem!”

Sinan gülümseyerek, “İyi, biz de sevişiriz o zaman,” dediğinde Elif’in ağzı açılıp kapandı. Tekrar açıldı, sesi çıkmadı, tekrar kapandı. Önüne dönüp yolu izlemeye başladı. Alay ediyordu bu adam kendisiyle. Daha da kötüsü, belki de alay etmiyordu. Başını ellerinin arasına aldı. “Sinan, lütfen kes şunu, dayanacak gücüm kalmadı artık,” diye yalvardı. Gözlerinde anlayış dilenen bir ifade vardı.

O sırada evin önüne gelmiş, park etmişlerdi. Sinan arabadan “Arkadaki poşeti sen al, ben de bagajdan filmleri alayım,” diyerek indi. İsterik bir kahkaha fırladı Elif’in dudaklarının arasından. Sanki evlerine dönen bir çifttiler, içeride de çocukların bakıcısı karşılayacaktı kendilerini. Manyaktı bu adam!

Söylene söylene inerken, arkadaki poşeti almış olduğunu fark edip iyice sinirlendi. Tam dönüp adama fırlatacakken pizzanın kokusu burnuna geldi. Çocukluk yapmaktan vazgeçmeyi ve adamla mücadelesini medeni bir platformda sürdürmeyi planlayarak eve yürüdü.

İçeri girdiklerinde Sinan elindekileri sehpaya bırakıp mutfağa bakındı. Elif’in elindeki poşeti alarak “Hadi sen git üstünü değiştir, ben şunları koyacak bir şeyler bulurum,” diye onu gönderdi. Genç kadın uzaklaşırken “Elif,” diye seslenerek durdurdu onu. Elif dönüp hiç konuşmadan adama baktı. Tek kaşını kaldırarak konuşmasını bekledi. “Etek giy Elif, uğraştırma beni.”

Demiri eritecek şiddette bir alev dalgası Elif’in yanaklarına yükseldi. Bu yüzsüzlüğe inanamıyordu! Cevap vermeden arkasını dönüp odasına giderken adamın kahkahasını duydu. Lanet olsun!

Üzerine bir eşofman giyip salona döndüğünde, Sinan pizzaları tabaklara koymuş, sehpaya yerleştirmişti. İçecekler için bardakları da bulmuştu. Elif de peçete, çatal ve bıçakları getirmek zorunda kaldı. Sinirden yiyecek iştahı kalmamıştı ama pizza çok güzel kokuyordu. Koltuğa oturup tabaklarını önlerine çektiklerinde, Sinan halıdaki şarap lekesine bakarak, “Ne döküldü buraya?” diye sordu.

Elif gözlerini lekeye sabitleyip yutkundu. Zeynep’in kaza haberini söyleyişi kulaklarında yankılandı. Hayatının sarsılmasına neden olan o anı tekrar hatırlamak, gözyaşlarının bir anda gözlerinde birikmesine neden oldu. Bunu gören Sinan, “Hey, ne oldu?” diye kızın yüzünü avuçlarının arasına aldı.

Dalgın dalgın Sinan’ı seyretti Elif. Kendi Sinan’ı, onunla yaşadıkları gözünün önünden geçti, ona sarılışını, halının üzerindeki sevişmelerini düşündü, ne çok özlemişti onu Tanrım! Yanağından bir damla yaş süzüldü. Sinan’ın sinirle, “Onu düşünmeyeceksin!” diye tısladığını duydu. Adam yüzünü elleri arasında sıkıştırıyor, kızı hayal dünyasından uzaklaştırmaya çalışır gibi sarsıyordu. Onun ellerini itip pizzasına döndü.

Sinan’ın bir ara kalkıp müzik setini kurcalamasını izledi. Tanrım, her şey aynıydı. Sanki yaşananlar daha önce bir filmde izlenmişçesine tanıdıktı. Elleri titreyerek pizzasını yemeye çalıştı. Gözyaşlarını geri itmeye çalışıyor, başarılı olamıyordu. Yumuşak bir müzik açıp yerine oturan Sinan, Elif’in sehpaya eğilip tabağıyla ilgilendiğini gördü. Saçları yüzünü perdeliyor, yüzü görünmüyordu. Tabağa düzenli aralıklarla damlayan yaşları fark ettiğinde, sinirle ona yaklaşıp kollarının arasına aldı. “Yapma, ağlama, ben buradayım.”

Elif’in sessiz gözyaşları hıçkırıklara dönüştü. Sinan’ın kollarında yüzünü ona gömüp ağlamaya başladı. Canı yanıyordu. Sinan’ın kaybını ilk kez bu kadar derinden anlıyordu. Bitmişti, gitmişti. Hiç şansları olamamıştı. Haksızlıktı bu!

Sinan sabırla genç kadının gözyaşlarının dinmesini bekledi. Bir yandan saçlarını okşuyor, bir yandan da “Şşş tamam, geçti,” diyerek onu avutmaya çalışıyordu.

Bir süre sonra Elif sakinleşti. Peçeteyle yüzünü gözünü kurulayıp tabağının başına geçti. Sessizce yemeklerini bitirdiler. Sehpanın üzerindekileri birlikte mutfağa götürüp ortalığı toparladılar. Hiç konuşmuyorlardı. Sinan müziği kapatıp DVD oynatıcıyı çalıştırdı. Elindeki iki filmi Elif’e gösterip seçmesini bekledi. Elif, aksiyon filmini pas geçip romantik filmi işaret etti. Filmi başlatıp yer ışıklarını açtı, diğer tüm ışıkları söndürdü. Elif’in yanına oturup onu kucağına çekip başını omzuna yasladı. Elif’in itirazlarını “Kapa şu çeneni artık, film başlıyor,” diye geçiştirerek tüm dikkatini ekrana verdi.

O kucakta yaşanabilirdi. O kucakta ölünebilirdi. Ama film seyredilemezdi. On dakika sonra Elif filmden tek bir sahne hatırlamıyordu. Bütün dikkati Sinan’ın atan kalbinde, nefes aldıkça yükselip alçalan göğsünde, burnuna dolan kokusunda, bacaklarını hafifçe okşayan elindeydi. Kasıtlı bir hareket olmadığını bilmesine rağmen uyarılıyor, nefesinin hızlandığı anlaşılacak diye panikliyordu.

Sinan bütün dikkati filme yoğunlaşmış gibi görünse de Elif’in bütün tepkilerinin farkındaydı. Kadını heyecanını saklayamıyordu. Eli bacaklarındaki masumiyetini yavaşça yitirdi. Okşaması baştan çıkarmaya, daha fazlasını istetmeye başladı. Elif bacaklarının ne zaman aralanıp gözlerinin kapandığını anlamadı. Sadece Sinan’ın dokunuşlarını hissediyor, aldığı zevki yudum yudum içiyordu.

Adam elini kadının bacaklarının arasına kaydırıp klitorisinin olduğu bölgeyi eşofmanın üzerinden yavaşça okşamaya başladığında Elif artık oturmuyor, yatıyor, bedenini Sinan’ın eline itiyordu. Adamın dudakları kendisininkilere dokunduğunda, dili ve dişleriyle anında karşılık verdi erkeğe. Sinan dikkatini Elif’in tepkilerine yoğunlaştırmış, onu hızla doruğa çıkarıyordu. Başparmağının hareketlerini sertleştirdiğinde Elif inlemesini durduramadı. “Lütfen,” diye yaklaştırdı kendini Sinan’ın eline. Kulağına “Hadi bebeğim, gel benim için,” diye fısıldadığını duyduktan bir süre sonra da titreyerek boşaldı.

Titremeleri durduktan sonra bile bırakmadı Sinan onu. Elini sırtına götürmüş, onu kendisine yaklaştırarak okşamaya devam ediyordu. İkisi de ses çıkarıp bu anı bozmak istemediğinden konuşmadı. Gözleri ekrana çevrilip film izleme oyunu oynadılar. Bir saat sonra DVD sonlandığında, Sinan gitme zamanı olduğunu söyleyerek ayaklandı. Şaşkın şaşkın bakan Elif’in burnunun ucuna bir öpücük kondurduktan sonra, “Yarın görüşürüz,” diyerek gitti.