Seçilmemiş Bölüm 36
Restorandan dışarı kendisini zor atan Elif, bir an önce oradan uzaklaşabilmek için kapının önünde sıraya dizilmiş taksilerden birine yöneldi. Ama cebindeki bütün parayı masaya fırlatarak ona yetişen Sinan’ın sıkıca kavradığı kolunu kurtarması mümkün olmadı. Genç adam, onu çırpınmasına aldırmadan arabasına doğru sürükledi.
“Bırak beni, ne yapıyorsun, taksiyle döneceğim!”
“Kapa çeneni!”
Sinan’ın öfkeyle kasılmış yüzü Elif’e daha fazla itiraz etmemesi gerektiğini gösterse de genç kadın sessiz kalma yetisini çoktan yitirmişti.
“Lanet olsun Sinan, pes etmen gereken zamanı öğrenmek zorundasın. Senin arabana binmek istemiyorum. Eve götürmeni istemiyorum. Seni daha fazla görmek istemiyorum.”
İtirazları anlamsızdı. Arabanın içine hoyratça bindirilmek içinde var olan tüm iyi niyeti söküp attı. Kızgındı. Sinan’a, kendisine, hayata, şansına, aklına gelen her şeye kızgındı. Kendi kendine, ‘sadece birkaç dakika daha sabret’ diye telkin ederek sakin durmaya çalıştı.
Neden ikisi bir araya geldiğinde ortalık dövüş arenasına dönüyordu ki? Birbirlerini tahrik ediyor, saldırıyor, vurup kırıyorlardı. Üstelik bundan hep Elif zararlı çıkıyordu.
‘Ama hoşuna gidiyor.’
Hayır!
‘Gidiyor. Adamı bile isteye tahrik ediyorsun.’
Lanet olsun.
Araba yolda hızla giderken, Sinan sinirini sertçe geçirdiği viteslerden, dönemeçlerde ağlayan lastiklerden çıkarıyordu. Elif, kaza yapmadan eve varmak için dua ederek nerede olduklarına baktı.
Evine doğru yönlendiklerini gördüğünde genç kadının kaşları çatıldı. Adresi söylememişti. Sinan hızla bütün doğru sapaklardan dönüyor, bütün ara yollara giriyordu. Elif’in sokağında durup motoru kapattığında, bir süre konuşmadan birbirlerine baktılar.
Sinan içinde bastıramadığı çaresizlikle deli gibi Elif’i hayatında tutmanın bir yolunu aranırken, genç kadının yüzündeki afallamış ifadeyi fark etmedi.
“Sen benim evimi nereden biliyorsun?”
O an kafası boşaldı genç adamın. ‘İşte şimdi sıçtın oğlum.’ Takip ettiğini söylese kadın kendisini sapık gibi görecekti. ‘Sapıksın zaten.’ Söylemese, hafızasını kaybetmediğini düşünecekti.
Sinirle elini saçlarının arasından geçirdi. “Kulüp gecesinde taksini izledim.”
“Neden?” Donuk bakışlarla adamı izleyen Elif, Sinan’ın yaptığını bir mantığa oturtmaya uğraşıyordu.
“Söylediklerinden kafam karışmıştı. O gece Gülay’ı evine bıraktıktan sonra boş boş araba kullanıyordum. Kendimi kulübün kapısında bulduğumda sen de taksiye biniyordun. Bilinçsizce takip ettim taksini. Ne yaptığım üzerine düşündüğümü sanmıyorum.”
‘Yalancı. Bal gibi biliyordun ne yaptığını. O gece bir saate yakın Elif’in çıkmasını bekledin.’
Elif gözlerini kapatıp bir süre düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Tarih tekrarlanıyor, Sinan yeniden hayatının içine sızıyordu.
“Bundan sonra benimle ilgili hiçbir şey düşünme lütfen. Bir daha birbirimizi sadece işim gerektirdiğinde göreceğiz. Yoluna git, iyileşmeye çalış, hayatını yaşa, seçimlerini yap ama ne olursa olsun benden uzak dur. Benim de kendi yaşamımı toparlamam gerektiğine saygı duy.”
Tanrım, çok kararlıydı. Gözleri ateşler saçarak Sinan’ı hayatından çıkarıyordu. Dönüşü olmayacaktı ‘Durdur onu.’ Başındaki ağrı baş edemeyeceği kadar fazlaydı. Panik duygusu ciğerlerine bloke koymuş, nefesini ondan saklıyordu.
“Ya ben senin yaşamının içinde yer almak istiyorsam?”
“İsteme!”
Çaresizlikle delilik kardeş olmalıydı çünkü şu an artık Sinan gözünü karartmış, ne olacağını umursamadan onu durdurmak istiyordu.
Kendi emniyet kemerini çözüp Elif’i koltuğuna hapsedecek şekilde ona eğildi. Gözleri Elif’in dudaklarındaydı. Öpecekti. Bir kez olsun öpecekti bu kadını. Sonrası umurunda değildi.
Genç kadın felç olmuş gibi hareketsiz kalakalmıştı. Onun ne yapacağını anladığı an “Hayır!” diyerek kendini geri çekmeye çalıştıysa da gidebileceği bir yer yoktu.
“Evet Elif.”
Biri itiraz eden, diğeri kararlı gözler birbirine dalıp gitti. Elif içinden başlayan bir titremenin tenine yayılışını korkuyla hissetti. Durduramayacaktı Sinan’ı. Durdurmak istemeyecekti.
“Bunun nasıl bir duygu olduğunu öğrenmeliyim.”
Sinan’ın dudakları Elif’inkilerin üzerine kapandığı an dünyanın dönmesi ikisi için de durdu. İçlerindeki şiddet, o an şehvete dönüştü. Elif, inleyerek suya hasret kalmış bir çiçek gibi açılıvermiş, Sinan’ın dudaklarının kendisini yağmalamasını hiç itirazsız kabullenmişti.
Ne kadar özlemişti onu. Ne kadar çok… Rüyalarını istila eden dudaklar şimdi onu öpüyordu ve Elif’in hücreleri hayat buluyor, ruhu mutlulukla doluyordu.
Ellerini saçlarının arasına daldırıp özlemle okşarken onu kendisine daha da çok yaklaştırdı. Sinan’ın bedeninde eriyip yok olmak istiyordu. Aklında o dudaklardan başka tek bir şey yoktu. Bacaklarının arası alev almış, ıslak kadınlığı sızlayarak kabarmış, bütün bedeni ona hazırlanmıştı.
Sinan Elif’i öpmenin içinde böylesi bir volkanı uyandıracağını tahmin bile edemezdi. Her hücresi, bu kadın için çığlık atıyor, onun her şeyine sahip olmak istiyordu. Sanki varlığından haberi bile olmadığı bir ihtiyacı karşılanıyordu. Sertleşmiş erkekliği pantolonunu zorlayarak kadınına dokunmak istiyordu. O an arabada olmasalardı çoktan onun kıyafetlerini parçalamış, içine yerleşmişti. Bu kadın kendi bedenini tamamlıyordu. Bu kadın ruhunu tamamlıyordu.
Sinan’ın eli yakasını aşağı sıyırıp göğüslerinden birisini avuçladığında, Elif zevkten kendini kaybederek kendisini onun eline itti. Tanrım, o bu ellere aitti. Nasıl sahiplenerek dokunuyor, açlıkla okşuyor, hepsini kavramaya çalışıyordu. Sertleşmiş ucu göğsünü avuçlayan parmaklarının arasında sıkışmış, daha sıcak, daha ıslak dokunuşun beklentisiyle adeta Sinan’ın ağzına uzanmıştı.
İkisinin bakışları da Sinan’ın eline indi. Adam onun sessiz çağrısına uyarak ağzını göğüs ucuna götürdü. Dolgun yuvarlağı avuçlarıyla sıkmaya devam ederken parmaklarının arasından uzanan ucu defalarca yaladı. Elif’in başı arkaya kaymış, elleri Sinan’ın saçlarını kavramıştı. Onu uzaklaşmasına izni vermeyecek gibi kendisine çekiyor, nefesine karışan çığlıkları yaklaşan orgazmını haber veriyordu.
Biraz uzaklaşıp parmaklarının arasındaki kahverengi uca üfledi. Elif’in çıkardığı her sesle erkekliği patlayacak gibi büyüyordu. Tekrar dudaklarına yönelip onları emmeye başladı. Elif’in eli istemsizce onun geniş göğsüne uzanıp okşamaya başladığında dünyanın sonunda bir yerlere gidiyor olduğunu sanarak gözlerini kapattı. Şu an tek bildiği o ellerin dokunuşuydu. Karnına, beline inen eller pantolonunun üzerinden ereksiyonunu kavradı.
Tanrım, sadece bu kadarıyla bile boşalabilirdi. Tam burada. Arabanın içinde. Giysilerinin hepsi üzerindeyken. Hayatında hiç bu kadar büyük bir zevk yaşadığını hatırlamıyordu. Elini kadının bacak arasına uzatıp okşamaya başladığında Elif’ten yükselen çığlık inanılmazdı. Her an orgazm olabileceğini bilerek ona yavaş yavaş dokunmaya devam etti. Boşalmasını istemiyordu. Daha değil. O içine girmeden değil.
Onun ıslak karanlığına gömülmenin cazibesi karşı konulmaz olduğunda, “Elif,” diye inledi. “Beni içine al.”
Duyduğu yakarışla mutluluktan sarsılan Elif, nerede olduklarını, onun kim olduğunu hatırlamaya çalıştı. Arabanın içinde, neredeyse boşalmak üzereydi ve bunu ona yapan kendi Sinan’ı değildi.
O bir yabancıydı. Sevgili olduklarını söylediği için kendisiyle rahatlıkla yatabileceğini düşünen bir erkekti o.
Elif kazadan önceki Sinan’ın seçimiydi; sonraki Sinan’ın ise merakı. Buna izin vermeyecekti. Öylesi bir mutluluğu kendisine tattırmış olan adamın şu anki merakına çerez olmayacaktı.
“Çekil üstümden!”
Sinan sinirle koltuğuna kaydığında Elif üzerini toparladı, emniyet kemerini açıp hızla arabadan indi. “Benden uzak dur, anladın mı bencil pislik!”
Eve koşarken arkasında Sinan’ın ayak seslerini duydu. Apartmana girerek kapıyı kapadı, dairesine koştu. Anahtarıyla kapıyı açarken Sinan da içeri girmişti.
Elif kendini içeri attığı anda dışarıda acı dolu bir çığlık duydu Merakına engel olamayıp henüz kapatamadığı kapısının aralığından baktı. Genç adam başını elleriyle tutmuş öne doğru eğilmişti. Sinan’a bir şey olmuştu!
Bir an içi sıkışarak yanına gitti. “Sinan, iyi misin?” Adam başı hala ellerinin arasında, “Yasemin kokuyor,” diye mırıldandı. Sarsıldığı, dengesini bulamadığı belliydi. Bir süre öylece durduktan sonra ellerini indirip başını kaldırdı. Gözleri boştu.
Onun yüzünü okşayarak gözlerindeki o boşluğu gidermeye çalışan genç kadın Sinan’ın nefesinin yavaşça normale dönmesiyle rahatladı. Adamın gözleri ona odaklandığında, içlerindeki istek yeniden kavurdu Elif’i. Geri çekilip eve girmesi gerektiğini anladı. Sinan Elif’in üzerine yürümeye başladığında içeri kaçıp kapıyı örtmeye yeltendiyse de Sinan artık içerideydi. Genç adam kapıyı kapatıp ona döndü.
Bedeni hala arabadaki uyarılmanın izlerini taşıyor, Sinan’la birleşebilmek için çırpınıyordu. Ama böyle olmazdı. Bu adamı durdurmak zorundaydı çünkü bu kez kaybedeceği çok şey vardı. Hayatının en kutsal üç günü, onun merakı yüzünden büyüsünü kaybedecekti. Yıllar boyunca sarılıp avunabileceği hatıraları kirlenecekti.
Onu nasıl durduracaktı? Sinan’ı durdurmayı ne zaman başarabilmişti ki? Yine bu koridorda yine aynı durumda kaldığında ona arzuyla boyun eğmiş kadın, şimdi çoktan onun için hazır olan bedenine nasıl söz geçirecekti?
Sinan delirmiş gibiydi. Gözlerinde avını parçalamaya hazır bir aslanın pençesini uzattığı anki ifade vardı.
‘Sen hayatında hiç canlı bir aslan gördün mü?’
Görmemişti ama böyle olmalıydı. Yaşamsal ihtiyacını karşılamak üzere ilkel güdülerinin kontrolüne girmiş, bilincini hedefinin dışındaki her şeye kapatmış, gücünün her parçasıyla avının direncini yok etmeye yoğunlaşmış… Elif av olduğunu bundan daha fazla hissettiği bir an yaşamadığını biliyordu. Sinan’ın ipnotize eden gözlerindeydi bu. Kaçmasını engelleyen bedeninde… Ona uzanan ellerinde…
“Benim sevgilimsin sen. İçinde olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmek zorundayım. Bana bunu borçlusun.”
“Lanet olsun, sana hiçbir şey borçlu değilim! Bunu yapmana izin vermeyeceğim!”
Saçları adamın hoyrat elleriyle kavranıp başı arkaya çekildiğinde, sırtının da koridorun duvarına dayandığını hissetti ve onun delirmiş gibi “Ama o hergeleye izin verdin!” diye bağırdığını duydu.
Bir an duyduğunu anlayamadı Elif. Kime izin vermişti? Bir tek Sinan… Kendi Sinan’ı… Oh Tanrım, işte buydu. Sinan’ı kendisiyle kışkırtmıştı! Onu önüne kırmızı bayrak gibi sallayıp durmuştu. Şimdi de adam hayali bir düşmana karşı kılıç sallamanın çaresizliğiyle saldırıyordu.
‘Sen bu adama kontrolünü kaybettirmekten hoşlanıyorsun.’
Lanet olsun.
‘O kontrolünü kaybettikçe uyarılıyorsun. Bugüne kadar yaptığın her şeyle onu bilinçli olarak tahrik ettin.’
Lanet olsun.
‘Sen gücü, onun kontrolünü elinden aldığında hissediyorsun.’
Ve Sinan anlamıştı bunu. O sabah. Yanında uyandığında Elif’i bulamayınca onun kendi üzerindeki gücünün farkına varıp bundan korkmuştu.
Çekilen saçlarının acısıyla gözleri yaşardı. “Bak Sinan, lütfen gerçekten bunu istemiyorum. Bu yaşanan çok yanlış… Konuşalım. Sana neden yanlış olduğunu anlatabilirim. Lütfen, bu bir şaka değil, cilveleşme değil, yarım ağız bir itiraz değil, gerçek bir HAYIR! Lütfen. Duygularımı anlatmama izin ver. Bizim neden yanlış olduğumuzu anlatmama izin ver.”
Titrek bir sesle söylenen bu yakarıyı duyduğunda, Elif’in gözyaşlarının akmak üzere olduğunu fark etti genç adam. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Şimşekler çakan gözleri kahverengi gözlere dikildi. Elif’in gerçekten mutsuz olduğunu görebiliyordu.
Bu kadın karşısındaki bütün şansını tamamen kaybetmişti. Artık kendisi için bir seçenek yoktu. Onun istediğini yapıp şimdi bırakırsa, bir daha asla ona ulaşamazdı. Bunu düşünmek bile kanının buz kesmesine neden oldu.
“Artık konuşmak yok.”
Savaşacaktı. Ne pahasına olursa olsun hem de.
“İstemiyorsan istetirim.”
Elif’in saçını biraz daha çekip başını arkaya yatırdı. Burnunu Elif’in boynuna gömdüğünde, burun deliklerinden içeri dolan kokusuyla sarhoş olmayı istedi.
“Bittiyse başlatırım.”
Dudaklarını boynundan başlayarak genç kadının boğazına, oradan da yine yavaşça çenesine yöneltti. Elif’in canı o kadar çok acıyordu ki bunun ne kadarının saçlarının çekilmesinden, ne kadarının Sinan’ın dokunuşlarıyla şahlanan arzularının gururuna indirdiği darbeden kaynaklandığını anlayamıyordu.
Dudakları, kadının dudaklarına kadar sürtünerek geldi ve tam üzerinde durup bekledi.
“Meydan okumaysa savaşırım.”
Artık gözleri kararıyor, nefesini içine çekmekte zorlanıyordu. Sinan, kadının dudaklarını ezercesine öptü. Sanki özellikle canını yakmak istiyormuş gibi, Elif’in ağzını hırpalayarak istila ediyordu.
“O hergeleyi senin içinde öldürür yine de seni alırım, seni benim yaparım!”
Dudakları bir kez daha kadınınkilerin üzerine kapandı ve bu sefer durmadı.
Elif kasıklarından yeniden yükselen arzuya karşı koymaya çalışıyor ama özleminden geceler boyu inleyerek uyandığı ellerin bedeninde yarattığı hazzı yok sayamıyordu. Göğüslerini, kalçalarını hoyratça sıkıştırıyordu Sinan. Kadını kendisine bastırıyor, bacaklarının arasına kaya gibi sertleşmiş penisini sürterek onu uyarıyordu. Artık gözyaşlarını durduramayan Elif, ağlayarak erkeğe cevap veriyor, kendisini uzaklaştırmayı başaramıyordu. Özlediği zevk ele geçirmişti genç kadını. Aklı mücadele ederken bedeni her bir dokunuşun tadını yudum yudum içiyordu. Kendisinden, zayıflığından nefret ediyordu.
Sinan kendisini kaybetmiş, tek amacı kadının içine ulaşmak olmuşken; içinden bir ses, ‘Yapma!’ dedi. ‘Böyle yaparsan onu tamamen kaybedeceksin!‘
Elif onun için birazdan ulaşacağı doyumdan daha önemliydi. Sakinleşmek zorundaydı, kendi doyumundan vazgeçmek zorundaydı.
Yavaşça yumuşadı hareketleri. Elif’i hırpalamayı bırakıp; içindeki bütün arzuyu ellerinde toplayarak dokunduğu her yerden sakince onun bedenine aktarmaya başladı.
Sinan’daki değişiklik Elif’i bir yıldırım gibi çarptı. Adam sanki tapındığı tanrıçasına bağlılığını sunuyormuş gibi, büyük bir özenle okşuyordu. Dudakları yumuşak öpücüklerle yüzünde dolaşıyor, ama elleri tapınışını sürdürüyordu. Elif hayatında bu kadar büyük bir zevk aldığını hatırlamıyordu. Hem özür, hem arzu birleşmiş, kadını hiçbir şey düşünemeyecek kadar adamın sunduklarıyla sarmalamıştı.
Tehdit yoktu artık. Bedenini yaslamıyordu Elif’e. Geri çekilmiş, onun tepkilerine odaklanmıştı. Zevk almaya değil, zevk vermeye yoğunlaşmıştı. Onu bir anda boşaltabileceğini bildiği halde elleri bacaklarının arasından uzak duruyor, bedenini tek bir yerle değil her noktasıyla arzuya boğuyordu.
Elif’in dünyayla ilişkisi kesilmiş, gözleri kapanmıştı. Onun için sadece bu adamın dokunuşu vardı. Aralıksız bir inleme sesi geldi kulağına, birisi sanki kendi duygularını bu sesle canlandırıyordu. Bir zevk dalgasının bacaklarından başlayıp saçlarına kadar yükseldiğini duydu. Bacakları tutmuyor, titremeleri Sinan’ın her dokunuşuyla daha da artıyordu. Keskin bir zevk dalgasının bedeninin her noktasından dışarı fırlamasıyla çığlık attı. Zevk durmuyordu, çığlığı durmuyordu, Sinan durmuyordu.
Bacakları kendisini taşıyamayıp yere çökünceye kadar okşamalarını sürdürdü adam. Kendisi de yere oturup kadının yüzünü, saçlarını okşamaya devam etti. Nefesi düzelene, gözleri açılıp Elif dünyaya geri dönene kadar durmadı.
Elif’in bedeniyle birlikte içi de boşalmıştı sanki. Konuşamıyor, düşünemiyor, sadece boş gözlerle Sinan’a bakıyordu. Adam uzanıp onu alnından öptü, kulağına yaklaşıp “Artık sadece benimsin,” dedi.
Bu sözler üzerine gözlerini kapattı genç kadın. Sinan’ın elleri çekildiğinde üşüdü. Beyninde durmadan yankılanan üç kelime arasında kapının açıldığını, sonra da kapandığını duydu. Nefes alışı derinleşip koridorda oturduğu yerde uykuya daldı.