Seçilmemiş Bölüm 28
Zeynep az önce çağırıldığı Servet Bey’in odasından çıktığında, yüzünde şaşkın bir ifade vardı. “Sinan toplantıdan yarım saat önce gidebilirsem, özel olarak benimle görüşmek istediği bir konu olduğu haberini yollamış bana.”
Ceren ve Elif anlamsızca Zeynep’e bakakaldılar. “Niye Servet Bey’e söylemiş anlayamadım. Nerden arayıp da doğrudan sana söylememiş ki?” Ceren’in bu mantıklı sorusuna verilebilecek bir cevap yoktu.
Yalnız kaldığında Elif tuttuğu nefesini bırakarak sandalyesine yığıldı. Sinan’ın adı geçtiği an kaskatı kesilmiş, ilgilenmemeye çalışsa da kalbine giren bıçak darbelerini önleyememişti. Demek Zeynep’le görüşmek istiyordu beyefendi. Pislik. Allah’ın belası orospu çocuğu… Nasıl bir karaktersizdi bu herif? Nasıl bu kadar acımasız, ucuz olabilirdi!
Hayvan herif dalga geçmişti Elif’le resmen, oynamıştı onunla. İyi de ne kazanmıştı bu yaptığı ile? Elif’i üzmek ne işine yaramıştı ki? Ona hayatının aşkıymış gibi davranıp, üstelik bir de inandırıp, iki günün sonunda piç gibi bırakıvermişti. Aferin ona, başarmıştı. Kendisi önceden düşünecekti bunun olabileceğini. Hep düşünmüş, korumuştu kendini bugüne kadar. Bu sefer ne değişmişti de boş bulunmuştu ki?
‘Bırak düşünmeyi, geçti, bitti, yoluna bak, Sinan diye birisini tanımıyorsun, ilgilenmiyorsun, seni üzebilecek kadar özel biri değil o senin için. Bir daha da ayağını denk alırsın!’
Söylemesi kolaydı. Ya geceleri ne olacaktı? Uykusundan Sinan’ın kendisine dokunduğunu hissederek uyarılmış bir şekilde uyanıyor, bir daha da saatlerce uyuyamıyordu.
O artık bir kadının bedenine ve isteklerine sahipti. Yıllar boyu habersiz olduğu tutkuyla tanışmış, şimdi onunla başa çıkmaya çalışıyordu. Dokunuşları aklına geldiği an bacaklarının arası sırılsıklam oluyor, kasıklarındaki sancıyı nasıl geçireceğini bulamıyor, çaresizlikle kıvranıyordu.
BroD’da yapılacak toplantıya gidene kadar tekrar işe yoğunlaşmak için bütün gücünü harcadı. Onu görecek olmanın sıkıntısıyla eli ayağı buz gibi olmuştu. Bugünü nasıl atlatacaktı!
Gözlerini kapatıp içinden arka arkaya tekrarladı. ‘Sen güçlüsün. Bunlar seni yıkamaz. Bir adam seni yıkamaz. O bir hiç. O bir hiç. O bir hiç.’
Zeynep Sinan’ın odasına girdiğinde, kendisini karşılayan adamın gözlerindeki temkinli bakış karşısında bocalayarak sadece elini sıkmakla yetindi ve onun gösterdiği koltuğa oturdu. Adını koyamadığı bir gariplik vardı ve ne olduğunu öğrenmek için çıldırıyordu.
“Seni böyle garip bir duruma soktuğum için çok üzgünüm Zeynep, eminim kafan karışmıştır.”
İçinden geçirdiklerini adamın ağzından duymak biraz olsun ortamı normalleştirince Zeynep de derin bir soluk alarak gülümsedi.
“Çok şaşırdığımı itiraf ediyorum Sinan. Servet Bey’le haber göndermen oldukça sıra dışı bir davranıştı gerçekten.”
Beden dili Sinan’ın da gergin olduğunu ele veriyordu. Zeynep son derece rahatmış, ortada hiç garip bir durum yokmuş gibi davranmaya çalışarak bekledi.
“Yaklaşık iki hafta önce bir kaza geçirdim.”
Kızın yüzündeki dehşet ifadesini görerek eliyle sakin olmasını işaret etti.
“Önemli bir şey değildi. Sadece başımı hızlı bir şekilde duvara vurmuşum.”
Meraklı gözler Sinan’ın başını inceleyip bir şey göremeyince yeniden adama döndü.
“Hafızamı kaybettim. Son bir seneyi hatırlamıyorum. Yani seni de hatırlamıyorum.”
Ağzı bir karış açık kalan bir kadın gerçekten eğlenceli bir görüntüydü. Bunlar filmlerde olur, tepkiler daha usturuplu görünürdü ama şu an Zeynep tam anlamıyla bir balığa benziyordu. Sinan’ın içinden gülmek geldiyse de kendisini tuttu.
“Seninle nişanlı olduğumu, sonra bunun bozulduğunu öğrendim. Buna rağmen sonrasında ajansınızla çalışmaya başladığımızdan, ikimizin de bundan rahatsız olmadığımızı tahmin ediyorum. Doğru mu?”
Zeynep başını sallayarak onayladı. Sonra bir şeyler söylemek ihtiyacını duyarak, “Biz seninle ayrıldıktan sonra çok iyi bir arkadaşlık kurabileceğimizi keşfettik. Yani biz arkadaşız seninle,” dedi.
“Güzel. Seni bu konuda toplantıdan önce bilgilendirip, sana garip gelebilecek davranışlarımın nedenini anlamanı istedim. Bunu sana borçlu olduğumu düşünüyorum.”
“Şey, çok teşekkür ederim. Sen şimdi iyi misin? Yani ağrın falan var mı?”
“Her şey normale döndü, kaygılanma. Sadece seni bugün ilk defa görüyorum. Anormal olan tek şey bu…”
Şoku üzerinden atmayı başaran genç kız gülümseyerek “Bu çok garip, hiç böyle bir durumda bulunmamıştım o yüzden kabalık olarak algılayabileceğin davranışlarım olursa lütfen sen de benim kusuruma bakma. Senin için yapabileceğim herhangi bir şey var mı?” diye sordu.
“Hayır, arkadaşlığın beni çok memnun eder. Kendimi biraz tuhaf hissediyorum açıkçası. Doğan olmayınca sosyal ilişkilerimin pusulasını da şaşırmış oldum. Kimi tanıyorum, kimi tanımıyorum, belli değil. Bir sene insan ilişkileri açısından uzun bir zaman…”
“Haklısın. Ben elimden geldiğince yardımcı olmak isterim. Beni ne zaman istersen arayabilirsin.”
“Teşekkür ederim Zeynep. Senden tek ricam, bu bilginin aramızda kalması… Herkesin bilmesini isteyeceğim bir durum değil açıkçası.”
“Tabii, hiç merak etme. Bak, telefonum cebinde kayıtlı olmalı. Dediğim gibi herhangi bir şeyi istediğin zaman bana sorabilirsin. Sana yardımcı olmak beni çok mutlu eder.”
“Tamam, sağ ol. Şimdi istersen arkadaşlarını da çok bekletmeyelim. Sen geç, ben de hemen geleceğim yanınıza.”
“Oldu, görüşürüz,” diyerek odadan çıkan Zeynep, allak bullak bir yüzle toplantı odasında diğerlerine katıldı. Elif kaşlarını çatarak Sinan’la aralarında onu bu kadar etkileyecek ne olmuş olabileceğini merak etti. Gerçi her ne olmuşsa, bu kendisini ilgilendirmiyordu. Herkes kendi işine bakmalıydı ve onun işi de şu anda önündeki kâğıtlardaydı.
Kapı açılıp Sinan içeri girdiğinde, Elif yüzünde tek bir ifade olmamasına özen göstererek sanki ilk kez karşılaşmışçasına onun yüzüne bakıp rahatça selamladı. Sinan’ın yüzünde de hiçbir duygu yok gibiydi. Yeni tanıştığı insanlara davranır gibi konuklarını rahatlatıcı bir iki cümle söyledi, ikramların hızlıca yapılmasını sağladı ve ortamı sunum için hazır hale getirerek sözü ajans çalışanlarına bıraktı. Çok profesyonel, çok uzak ve ortama hâkimdi.
Sinan sunum sırasında Servet Bey’i ve diğer çalışanları dikkatle izlemişti. Ajans seçimi kimin işiyse çok doğru bir iş yapmıştı. Hazırladıkları öneri çok iyiydi.
Şirketin sahibi Servet Korcan, ekibiyle gurur duyduğu belli olan orta yaşın üzerinde bir adamdı. “İşi en iyi, işi yapan anlatır,” diyerek sözü doğrudan ekibine devretmişti.
Metin yazarı Elif Erdem, soğuk ama işine çok hâkim bir kadındı. Şirketin en büyük artısının becerikli ve zeki sahipleri olduğunu, bu nedenle şirket imajını da bu temellere oturtacağını söylemişti. Diğer hantal yazılım şirketlerinin arasından bu özellikleriyle sivrileceklerini, bunun sadece metinlerle değil, görsel olarak da mutlaka desteklenmesi gerektiğini önemle belirtmişti.
Çizer Zeynep Balcı, bir zamanki nişanlısı, hayat dolu genç bir kızdı. Şirket imajının medyadaki görselliğini üstleniyor, yaratılmak istenen sağlam, güvenilir, yenilikçi ama daha da çok becerikli üslubu, seçtikleri fontlar ve sayfa düzeni ile hedef kitleye yansıtacaklarını söylüyordu.
Medya sorumlusu Turgay Özben sessiz bir adamdı. İş tamamlanıp BroD’un onayı alındıktan sonra, kampanya için hangi medya araçlarından ne sıklıkta yararlanılacağını belirliyordu. Şimdilik sadece basın ve televizyon düşünülüyordu.
Duyduklarından son derece hoşnut kalan Sinan, herkese teşekkür ederek toplantıyı sonlandırdı. Ajans çalışanları da aynı coşkuyu paylaşıyor, yarattıkları işin beğenilmesinin gururu gözlerine yansıyordu.
Sadece metin yazarı olan kadında göremedi bunu Sinan. Ortama karşı son derece ilgisiz oluşu giderek genç adamı rahatsız etmeye başlamıştı. Onu incelerken kadın bir an gözlerini kaldırıp ona baktı. Hiçbir anlam barındırmayan kahverengi gözlerde çok kısa bir an beliren küçümseme Sinan’ı irkiltti. Gereğinden fazla bile bakmış gibi çekildi gözler Sinan’ın üzerinden.
Başına giren ağrıyla konuklarıyla hızlıca vedalaşıp odasına çekildi genç adam. Ne zaman geçecekti bu ağrılar?