Seçilmemiş Bölüm 24

Seçilmemiş Bölüm 24

“Tam dokuz saat yirmi dakika nefes alamadım.”

Birlikte yemek hazırlarken Sinan söylenip duruyordu. Elif elindeki havluyu tezgâha bırakıp hazırladığı sosu spagettinin üzerine döktü. Çılgındı bu adam. Kendisi de günü çok zor tamamlamıştı ama Sinan huysuz bir çocuk gibi durup durup bu cümleyi söylüyordu.

“Mutfakta mı salonda mı?”

Çapkın gözler parladı. “Yatakta.”

Gözlerini devirdi genç kadın. “Yemek diyorum. Mutfakta mı yiyelim, salonda mı?”

“Burada olsun. Seni seyretmek istiyorum.”

Yanına gidip kadını kendisine çekti. Kokusunu içine çekerken gözleri kapalıydı.

“Gerçekten, çok uzun bir gün oldu Elif. Nasıl başa çıkacağımı bilemedim. Telefonunu da almamışım, yoksa en az 20 kere aramıştım seni.”

Kıkırdayarak genç adamı iten Elif tabakları masaya yerleştirirken, muzip bir gülümse gönderdi ona. “Bunu bildiğim iyi oldu. Birkaç gün numaramı vermemeliyim sana.”

Homurdanan, suratı asık bir adamın evinde, yemek masasında olması dünyanın en güzel şeyiymiş meğer. Yine de konuyu değiştirmek fena olmazdı.

“Bunun dışında neler yaptın, anlat bana. Sinan Özhan günlük yaşamında neler yapar, bilmek istiyorum.”

Yüzüne anında bir gurur ifadesi yerleşerek Tekton gelişmesini anlatmaya başladı genç adam. Doğan’ı ne kadar sevdiği ve değer verdiği her kelimesinden anlaşılıyordu. Onun için çok önemli olan bu insanı tanımak istedi Elif.

Libya’ya gidilmesi gerektiği kulağına çalındığı an içinde beliren huzursuzluğu geriye itmeye çalıştı. Kaç gün sürerdi ki bu iş? Sinan’dan ayrı kalma düşüncesi içine bir kor düşürüp iştahını kesti. Artık o güzelim spagetti saman gibi geliyordu ağzına.

“Sen anlat, bensiz bugün neler yaşadın? Aslında neden bensiz yaşadın!”

Tanrım, mızmızdı bu adam. Çok tatlı bir mızmız…

“Ceren anladı.” Kaşlarını kaldıran adamın sessiz sorusunu “Senin beni istediğini söyledi bana,” diyerek cevapladı.

“Akıllı kız.”

Önündeki spagettiyle oynayarak “Zeynep de,” diye başladığında Sinan’ın yemeği çatala dolayan eli bir an hareketsiz kaldı, “ikimizin birlikte çok iyi olacağımızı düşünüyor.”

Spagetti çatala dolanmaya devam ederken, Sinan bıyık altından gülümsedi.

“Akıllı kız.”

Çatalı tabağına bırakıp meydan okuyan bakışlarını Sinan’a dikti Elif. Nedense her şey çok yolundaymış gibi davranmak içinden gelmemişti.

“Ve ben de bütün gün akşama nasıl bir Sinan bulacağımı, hatta bulup bulamayacağımı düşünmekten yapmam gereken hiçbir işi yapamadım.”

Sinan şimşek gibi keskin bir bakışla çatalını tabağa fırlatıp sandalyesinden kalktı ve Elif’in saçlarına yapışarak başını arkaya eğdi. Öpücüğü şiddetli, kızgındı. Dakikalarca nefes almasına olanak vermeden neredeyse içindeki bütün havayı sömürdü. Bıraktığında, ikisi de nefes nefese ve sarsılmıştı.

“Aptal.”

Geçip yerine oturdu. O an sanki yaşanmamış gibi sakince yemeğine devam ederken, Elif uzun süre kendisine gelemedi.

Aptaldı, evet. Çenesini tutmayı öğrenmeliydi. Her şüphe güvensizlik demekti ve Sinan bunu hak etmiyordu.

“Üzgünüm.”

“Biraz daha spagetti istiyorum ben.”

“O kadar enerji harcarsan doymazsın tabii.”

Birbirine bakmadan gülümseyerek yemeğe devam ettiler. Zamana gereksinimleri vardı. Bunu ikisi de çok iyi biliyordu.

Mutfağı toparlayıp salona geçtiklerinde Sinan cd çalara yumuşak bir müzik koyarak Elif’i koltukta kucağına çekti.

“Anlat bana.”

“Neyi?”

“Her şeyi. Aklına ne gelirse… Seninle ilgili her şeyi bilmek istiyorum.”

Gece boyu konuştular. Ailelerini, çocukluklarını, gençliklerini birbirlerine anlattılar. Daha çok şey öğrendikçe Elif’in içindeki kırık dökük duygular Sinan’ın yüreğinin en derinlerine yerleşti. Elif de seçilen ve seçen kişi olmanın tıpkı kendisininki kadar büyük bir yalnızlık getirebileceğini fark etti.

“İlk gördüğünde yargılamıştın beni. Biliyorsun değil mi?”

Hala içinde hissettiği o çaresizlikle başa çıkamamıştı Sinan. Paranın ve görünümünün üzerine yapıştığını, Elif ile ilgili aşmaları gereken pek çok zorluk olduğunu biliyordu. Önyargıların temizlenmesi zaman alacaktı. Güveni sağlamak için uzun bir yaşanmışlık gerekecekti.

Düşüncelere dalan Elif “Çok yakışıklıydın,” dedi. “Çok fazla hem de. Dün dediğin gibi, dönüp ikinci kere bakmayacağın bir kadın olduğumu zaten biliyordum ben.  Benimle ilgilenmezdin. İlgilenmiyor olmalıydın. Bununla ilgili bir sorunum yoktu. Selam verip yoluma giderdim. Ama sen bana baktın. Hatta sadece bana baktın ve tüm kabullerimi altüst ettin.  Bilmediğim bir dünyaya çektin beni. Gözlerin, çıplak hissettirdi bana kendimi. Korunmasız, çaresiz kaldım ve bu duygudan hiç hoşlanmadım. Korktum.”

“Sadece bir şansım olsun istedim. Seni tanımak için, hayran kaldığım benliğinin derinlerine ulaşmak için. Sen ise kaçtın benden. O çaresizliği hatırlamak bile istemiyorum. Ne konuşabildim, ne aynı ortamı paylaşabildim. Seni zorlamak dışında hiç yol bırakmadın bana.”

“Bunun çok hoşuma gittiğini biliyor musun?”

“Sert mi seviyoruz yoksa?” diyerek Elif’in saçını kavrayan genç adam canını yakarak öptü onu.

“Seninle her şekilde seviyorum ben.”

“Ben de. Ama sadece seninle…”

***

Gece yarısından çok sonra Elif Sinan’ın üzerine yatmış, gördüğü her beni öpüyordu. Sinan ergenliğinden bu yana bu kadar arka arkaya uyarıldığını hatırlamıyordu. Elif’in seksi yeni keşfediyor olmasının verdiği merak Sinan’a dokunma özgürlüğüyle birleşince ortaya bir amazon çıkmıştı. Sinan’ın aldığı doyumun tarifi yapılamazdı. Bunca sene girdiği ilişkilerin, aslının gereksiz bir sureti olduğunu artık biliyordu.

Bir çığlık atan genç kadın dehşetle Sinan’ın omuzunda bir yere baktı.

“Bu beni atladığıma inanamıyorum.”

Sinan’ın üzerine biraz daha tırmanıp minik kahverengi noktanın üzerine dudaklarını yapıştırdı. Defalarca öpülürken Sinan dayanamayıp kıkırdadı.

“Gıdıklanıyorum.”

Elif başını kaldırıp Sinan’ın gözlerine inanamaz bir bakış fırlattı.

“Şaka yapıyorsun.”

“Yapmıyorum.”

Kısılan şehla gözler ürkütücüydü. “Böyle bir silahı benim elime vermiş olamazsın.”

Sinan anında onun ellerini tutarak uyarı dolu sesiyle “Sakın,” dedi. “Enerjimi seni öpmeye harcamayı yeğlerim.”

Muzip bakışlar yerini takdire bırakarak “Güzel hamle,” dedikten sonra Elif ilgisini yeniden altındaki bedene çevirdi.

“Bakalım benden sakladığın başka benlerin de var mıymış?”

Sabaha kadar birbirlerinin bedenini beyinlerine kazımak istercesine dokundular. Doyamadıkları zevk değildi, dokunma özgürlüğüydü. Sahip olma duygusuydu.

Gece bir ara Elif’in içindeki şeytan kıpır kıpır oldu. Kaşlarını çatıp Sinan’a sert bir bakış gönderdi.

“Kadının gözlerinin nesi yanlıştı?”

Sinan boş boş Elif’e baktı.

“Hangi kadının?”

“Antalya’daki.”

Sinan’ın dudaklarında hafifçe belirmeye başlayan gülümseme hemen ardından kahkahaya dönüştü. Genç kadınla birlikte dönerek onu altına aldı. İstekle aralanan bacaklarının arasına yerleşip kadını yatağa yapıştırdı ve boynunu ısırdı.

“Eziliyorum, dur. Niye gülüyorsun?”

“Çok önemli bir şey keşfettim.”

“Ne?”

“Sen beni kıskandığında tek isteğim içine girmek oluyor.”

Ardından kendisini hızla Elif’in içine itti.

Ağzında fırlayan çığlıkla Elif gözlerini kapatıp başını yastığa gömdü. Erkeğini içinde coşkuyla karşılamış, her yerini sarmalamıştı.

“Gözler?”

Yavaş hareketlerle içini tekrar tekrar dolduran Sinan, Elif’in kulağına fısıldadı.

“Şehla değildi.”

***

İşe gitme zamanı yaklaştıkça Sinan’ın Elif’i yine uyumaya zorlaması gerekti. Uykuda bile ikisinin elleri dokunmaktan, okşamaktan vazgeçmedi ve sabah Sinan’ın ilk yaptığı, kadınının içine sokulmak oldu. Kendisine söz verdiği gibi… Güne başka türlü başlamak mümkün değilmiş gibi.

Bu kez arabadan inmeden önce daha çok öptü Elif’i.

“Yetmeyecek bunlar bana, biliyorum. Tanrım seni göndermekten nefret ediyorum.”

“Sakın geç kalma.”

“Kalmam.”

Sinan işe gider gitmez Doğan’ı ertesi gün çıkması gereken Libya seyahatine, kendi yerine yazılım kadrosundan biriyle gitmeye ikna etti. Programın kurulumu öncesindeki donanım temini, programın kurulup işler hale getirilmesi ve ardından test aşaması süresince Doğan Libya’da kalacaktı.

Ona henüz Elif’ten bahsetmemişti. Sinan gitse, orada işe yoğunlaşamayacağını biliyordu. Aklı Elif’te kalacak ve verimli olamayacaktı. İlişkilerinin bu aşamasında bu kadar uzun bir ayrılığı araya sokmak da istemiyordu. Doğan döndüğünde, Elif’le ilişkisi de başkalarının yanındayken ellerine hâkim olabilecekleri bir sakinliğe erişirdi belki.

Kendisine inanamıyordu. On yedi yaşında bir yeni yetme gibiydi. İçindeki heyecanı dizginleyemiyor, Elif’ten bir saniye bile ayrı kalmak istemiyordu. Gün boyu aklında sadece onun kahverengi gözleri oluyor, tüm ifadeleri tek tek aklında defile yapıyordu.

Yolculuk telaşına düşen Doğan neyse ki onun bu halini fark etmedi. Çarşamba günü alana onu Sinan bırakacaktı. Bundan başka da konuşmaları gereken bir şey yoktu.

Günü söylene söylene bitirip akşam daha saat altı olmadan kapıdaydı. Ezilmemeleri için çiçekleri kapıya bağlamıştı. Elif gelir gelmez, genç kadını yakaladığı gibi kapıya dayayınca, yine kurtulamadı çiçekler. Ama koridor bütün gece yasemin koktu.