Seçilmemiş Bölüm 23
Sinan, yüzünün her tarafına öpücük konduran Elif’in kendi bedeni üzerindeki ağırlığından mutluydu. Yine de onun ertesi gün işe gitmek zorunda olduğunu bildiğinden hiç olmazsa biraz dinlenmesini istiyordu.
“Uyuman gerek.”
“Öperken uyuyorum ben.”
Ne kadar güzel bir kadındı bu. Kendi kadını. Aşkı. Sinan bundan daha mutlu olunamayacağını düşünerek içinden bir kez daha şükretti. Ya ona hiç rastlamasaydı, ya Zeynep’le evlendikten sonra tanışsalardı? Dehşetle ürpererek kollarını onun etrafına dolayıp yatakta döndü ve altına aldı.
Çok uzun süre sevgi dolu gözlerle Elif’e baktıktan sonra “Yetinmeme izin vermediğin için teşekkür ederim,” diye fısıldadı.
Elif’in gözlerine dolan yaşları gördüğünde her iki gözünü de bir sanat eserine dokunur gibi öptü. Kıymetlisiydi o Sinan’ın. Her türlü sanat eserinden daha nadir, özenle korunması gereken kadınıydı.
Gözlerini bir an bile ayırmadan, sanki anlaşmanın altına mühür basılmadan rahat etmeyecekmiş gibi otoriter bir sesle konuştu.
“Artık benimsin. Sadece benim.”
Onaya ihtiyacı vardı. Elif’in ağzından kendisine ait olduğunu duymak zorundaydı. Onun her an gitme olasılığı varken, içinden onu bir yere bağlayıp hiç bırakmamak geçerken huzur bulamazdı.
Elif içinde yıllar boyu birikmiş kırıklıkların kalbinde yarattığı korkuya engel olamadı.
“Sen de benim misin Sinan?”
Çaresizlik çok derinlere yerleşmişti. Gözlerinin gerisindeki yalnızlığı, güvensizliği canını yakıyordu. Sinan uzunca bir süre Elif’in içinde yakaladığı bu duygulara baktı. Elif’i tanımlayacak kadar ona ait olmuş bu yaralarla başa çıkmak zorundaydı. Güvenini ne pahasına olursa olsun kazanmak zorundaydı. Daha azı olmazdı.
“Sana baktığımda ne gördüğümü biliyor musun?”
Başını iki yana sallayarak tedirgin gözlerini kırpmadan Sinan’a bakmaya devam etti genç kadın.
“Kendimi. Sen herhangi bir kadın değilsin benim için, bensin. Senin canın yanınca benimki de yanıyor. Gözlerin hüzünlenince ben de boğuluyorum. Ve sen güldüğünde ışıklarımı açıyorsun, dünyamı aydınlatıyorsun. Sana dokunduğumda kendimi tam bir erkek hissediyorum çünkü artık kadınımlayım. Eğreti kalmıyorum yatakta. Doğru yerde olduğumu biliyorum. Ve senin, yatağına gerçekte sadece beni almış olmanın gururundan ölebilirim.”
Elif’in gözlerindeki karanlığın yavaş yavaş kaybolduğunu gördüğünde içi mutlulukla sarsıldı.
“Elif ben sadece senin olmakla kalmıyorum, sen olmadan yok olacağımı da yüreğimin ta derinliklerinde biliyorum.”
Bir damla yaş genç kadının gözlerinden süzülerek aşağı yuvarlandı. Kendi duygularının Sinan’ın dudaklarından dökülmesi sihirli bir dünyaya girmek gibiydi.
“Kaybolursun diye korkuyorum.”
Sinan’ın elleri anında sahiplenerek Elif’i kalçasından ve sırtından kavradı ve onu kendisine bastırdı.
“Kaybolmama izin vermezsin. Biliyorum. Bunun bana kendimi nasıl güvende hissettirdiğini bir bilseydin…”
Bir kez daha buluştu dudakları. Defalarca birbirleri içinde kaybolmuş olmalarına rağmen ne isteği ne enerjisi azalmıyordu ikisinin de. Her dokunuş bir vaatti. Her öpücük bir tapınmaydı. Her birleşme bir tamamlanmaydı.
Birbirlerinin kollarında kendilerini evrenin en huzurlu uykusuna bıraktıklarında gün ağarıyordu.
***
Daha gözlerini açmadan Sinan doğru yerde olma duygusuyla sıyrıldı uykusundan. Nerede olduğu bilgisi bilincine erişmeden önce tenine dokunan bedenin verdiği huzuru algıladı.
Elif.
Elif’in yatağında, yanındaydı. Gözlerini aralayıp omuzundaki yüze baktı. Uykusunda bir melek gibi huzurla gülümsüyordu genç kadın. İçinden yükselen mutluluktan çığlık atma isteğini dizginledi. Her sabah böyle uyanmak dünyadaki en büyük zenginlik olmalıydı.
Elif.
Kadını.
Kendi yarısı.
Gururla geçti kelimeler aklından. Bacakları birbirine dolanmış, çarşaf Elif’in beline kadar sıyrılmıştı. Pürüzsüz teni, bedenine dokunan göğüsleri, karnında duran eli… O da kolunu Elif’in altından geçirmiş, eliyle kalçasını kavramıştı. Okşama isteğinin önüne geçemedi ve elinin altındaki diri yuvarlağa özgürce dokunmanın hazzını yudum yudum içti. Sertliği gece boyu hiç kaybolmamış penisi daha da dikleşti.
Her sabah böyle uyanacaktı artık. Diğer eliyle Elif’in saçlarını okşarken dayanamayıp yüzünü öptü. Bir daha, bir daha… Durmak söz konusu değildi.
Ne olduğunu anlamaya çalışarak aralanan şehla gözlerdeki değişim zevkle ürpertti genç adamı. Şaşkınlık, mutluluk, tutku… Kadını güne kutsanarak başlıyordu.
Eliyle göğsünü kavrayarak o tutkunun artışını adım adım izledi. Aralanan dudaklarını diliyle ıslattığını, nefesinin sıklaştığını, parmağının altındaki göğüs ucunun dikleştiğini seyrederken penisi zonklamaya başlamıştı. Karın kaslarındaki dalgalanmayı zevkle karşıladı. Onu iterek yatağa yatırıp üzerine yerleşti. Mutlu bir kedi gibi mırıldanarak sarmaladı Elif Sinan’ı. Penisi bacaklarının arasında yolunu bulduğunda ıslak bir çağrıyla karşılandı. Dudaklar, eller, tenler birleşti, Elif Sinan’la doldu.
Her sabah güne böyle başlayacaktı artık kadını. İçinde Sinan’la. Aldığı zevki dillendirdiği çığlıklarıyla… ‘Hayatımın sonuna kadar bunu yapacağım,’ diye içinden yemin ederek boşaldı genç adam.
Nefesleri biraz düzene girdiğinde Elif Sinan’ın kulağına “Günaydın,” diye fısıldadı. Yanıtı kısık bir mırıltıydı. Mutlu gibi. Huzurlu gibi. Sinan’ın tepkileri, içinde ertesi gün duymaktan korktuğu bütün tedirginliği yok etti. Beynindeki sorular yok oldu, an’ı kabullendi. Kendisine mutlu olma iznini vererek erkeğine sarıldı.
“Gerçekten bugün işe gitmek zorunda mısın?”
Gecenin en büyük tartışması sabah bir kere daha sitem olarak dillendi Sinan’ın dudaklarında. Elif kıkırdayarak Sinan’ı üzerinden kaldırmaya çalıştı. Onu hiç bırakmak istemediği fazlasıyla belli olan adam gönülsüzce kenara kaydı.
“Duşa birlikte girersek gidemeyeceğini biliyor olmalısın. Eğer gerçekten gideceksen bir an önce çık bu yataktan.”
Adam homurdanırken bile seksiydi. Elif hayran gözlerini onun üzerinden zorlukla çekerek yataktan fırladı. Çapkın bir gülümsemeyle uzaktan öpücük gönderip banyoya kaçtı. Arkasında gülümseyen bir adam, içinde kanatlarını çırparak uçuşan kelebekler vardı.
Banyodaki aynada pırıl pırıl parlayan, mutlu ve kesinlikle güzel bir kadının kendisine baktığını gördüğünde şaşırdı genç kadın. Aşk yakışmış mıydı kendisine? Her zamanki görüntüsünden ve hatta kafeinden bile daha güzeldi sanki. Gerçek bir kadın vardı orada. İçinde duyduğu gururla “Sinan benim. Beni seçti,” diye düşünerek kendisini sıcak suyun altına attı.
Elif duş sırasını Sinan’a devretmeden önce, lavabonun kenarına açılmamış bir diş fırçası bırakmayı akıl ettiği için kendisiyle gurur duydu. İçeriden gelen su sesini dinleyerek hızla giyindi ve mutfağa koştu. Nedense daha önce umurunda olmayan sabah kahvaltısı şu an gözüne çok önemli görünüyordu.
O giyinene kadar her şeyi hazırlamıştı. Sinan mutfağa geldiğinde çapkın ve utangaç bakışlar arasında bir sırrı paylaşıyor olmanın heyecanı havaya hâkim oldu. İkisi de bu dakikaların bir başlangıç olduğunu biliyordu. Bundan sonraki pek çok anın ilkiydi. Bugün onların birlikte ilk günleriydi.
Masada kendisini gülümseyerek izleyen genç adama kaçamak bakışlar atan Elif “Bir süre kendimizi kendimize saklayabilir miyiz?” diye sorduğunda Sinan’ın gözleri kısılıp üzerine dikildi.
“Neden, nazar değer diye mi korkuyorsun?”
Neşeyle kıkırdayan genç kadının rahat tavırları adamı da rahatlattıysa da merakını giderene kadar tetikte kalmaya devam etti.
“Hayır, nazardan değil, sadece kimseyle paylaşmak istemiyorum seni. Bir süre sadece benim ol, lütfen.”
Tuttuğu nefesini bırakan Sinan aslında ne kadar gerilmiş olduğunu anladığında huzursuz oldu. Kahretsin, hala korkuyordu. Her an ters bir şey olacak ve Elif’i yitirecek diye aklı çıkıyordu. Tabağındaki nefis omletin tadı sanki bir anda samana dönüşmüştü.
‘Rahatla,’ dedi içinden. ‘Senin o, artık gitmesine izin vermeyeceksin.’
“Pekâlâ, sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Git ve onlara sanki bugün hayatının ilk günü değilmiş gibi davran. Ben bunu nasıl yaparım bilmiyorum tabii.”
Sinirle söylenen adamı pırıl pırıl gülümsemesiyle seyreden genç kadın yerinden kalkıp boynuna sarıldı ve dudağına minik bir öpücük kondurdu.
“Benim olduğunu kimseye söylemeden önce kendimi ikna etmem gerek. Yoksa ağzı açık ayran budalası gibi görünüp bütün karizmamı yitiririm.”
“Bütün gün işte senden uzakta kalmaya nasıl dayanacağım ben, lanet olsun.”
“Akşama kadar bununla idare et,” diyerek Sinan’ı muhteşem bir öpücükle ödüllendirdi Elif.
Elele tutuşarak evden çıkıp, arabaya bindiler. Yolda bile bırakmadı Sinan Elif’in elini. Parmaklarını onunkilerin arasından geçirerek sıkı sıkı tutmuş, onun eliyle birlikte vites değiştiriyor, diğer zamanlarda da parmaklarını okşuyordu. Sersem bir âşık gibi göründüğünü düşündü, hoşuna gitmişti.
Elif’e âşık olmayı çok sevmişti Sinan.
Arabayı ajansın bir sokak altında durdurduğunda Elif hala hayran hayran Sinan’ı seyrediyordu. Emniyet kemerlerini açarak kadını kendisine çekti genç adam. Dudaklarına eğilerek, “Biraz öpeyim öyle git,” diyerek öptü Elif’i.
Ruhu bedeninden çıkıp Sinan’ın içine giriyormuş gibi hissediyordu Elif. Bir kez daha yağmalanmış, ait kılınmıştı. Bu adama aitti, biliyordu.
Sinan geri çekildiğinde kendisine gelmesi biraz zaman aldı. “Bakalım sen nasıl tamamlayacaksın bugünü,” derken, hınzır bir gülümseme vardı Sinan’ın yüzünde.
“Akşam altıyı on geçe bende ol, gecikme, mümkünse soyunuk ol!” diyerek arabadan indi Elif. Adamın “Kapının önünde mi?” diyen çapkın sorusuna “Hayır, hayır, orada giyinik ol,” diye telaşla cevap verip eliyle bir öpücük gönderdi ve ajansa doğru yola koyuldu.
Eve gidip üzerini değiştirdikten sonra şirkete gitti Sinan. Doğan’ın odasında bir hareketlilik göze çarpıyordu. İçeri girip herkese selam verdikten sonra kendisine bir kahve koyarak ilgisini konuşulan konuya verdi. Ortağı, yüzünde mutlu bir gülümsemeyle elindeki kâğıtları salladı ona.
“Bil bakalım bunlar ne!” derken içi içine sığmıyor gibi bir hali vardı. Kaşları çatılan Sinan, “Tekton sözleşmesi?” diye bir tahmin yürüttü.
Sekiz aydır üzerine uğraştıkları yazılımdı Tekton ve Libya’daki bir şirkete pazarlamaya uğraşıyorlardı. “Çarşamba günü bizi bekliyorlar dostum, sözleşme tamam!” diye bağırdı Doğan. Oda, herkesin coşkulu onayları, alkışları ile doldu. İçinde hissettiği gurur, Doğan’ın da yüzünde aynen görülebiliyordu.
“O zaman, kutlama zamanı,” diyerek bir şişe şampanya çıkardı dolaptan. Sekreterleri Nuray hemen bardakları hazırladı, şişe coşkuyla patlatılarak ıslıklar arasında şerefe kadehler kaldırıldı. Güzel bir gündü. Sinan hayatının çok doğru bir yönde olduğunu hissederek zevkle şampanyasını yudumladı.
Elif ajansa girip pazar günkü partide olan herkesin kendisini kaçamak bakışlarla süzdüğünü anladığında, olabildiğince doğal davranmaya zorladı kendisini. Kimseye bir şey söylemeyecekti henüz. Sonra nasıl olsa öğrenirlerdi.
Ceren ise pek kolay atlatılacak gibi görünmüyordu. “Söyle hemen, neler oluyor?” diye yanaştı yanına. “Önemli bir şey olmuyor, beni eve bıraktı, sonra gitti,” dedi yüzünün kızarmamasını umarak.
“Ama bana pek önemli değilmiş gibi görünmedi Elif, o adam seni istiyor!”
Son kelimeleri Elif’e yanaşarak kulağına fısıldamıştı. Yüzünün aldığı renge engel olamadı genç kadın.
“Şey, sanırım öyle, ama ben bunu konuşmaya hazır değilim Ceren,” derken yalvarırcasına bakıyordu arkadaşına.
Bilmiş bir gülümseme yerleşti Ceren’in yüzüne. “Hadi bakalım, en azından Sinan’ı kaçırmayı başaramamış görünüyorsun,” dediğinde iyice kızardı rengi.
Zeynep, gün boyu kaçamak bakışlarla inceledi Elif’i. Yanına gidip sormak istiyor, ama Sinan’la olan durumu nedeniyle çok da gururuna yediremiyordu. Daha iki ay öncesine kadar kendi nişanlısıydı bu adam!
Elif’le aralarında bir şey olduğunu hissetmişti partide. Her ne kadar Elif Sinan’ın tipi olmasa da, genç kadına kendisine hiç bakmadığı gibi bakarken görmüştü onu. Canı acımamıştı, Sinan’dan ayrılmanın doğru karar olduğuna Antalya’dan beri emindi. Ama nedense Elif’e Sinan’ı sormak doğru olmazmış gibi hissediyordu.
Peki ya ilgisi varsa ve Elif Zeynep yüzünden huzursuzluk duyarsa, buna gerek olmadığını ona bir şekilde belli etmeli miydi?
O ikisi aslında çok güzel uyarlardı birbirlerine. İkisi de çok güçlü bir karaktere sahipti, kimse kimseyi ezemezdi o ilişkide.
Kendisi yüzünden Elif’in gereksiz bir çekincesi olmasını istemedi Zeynep. Bir ara yanına yaklaşıp, “Bence siz ikiniz birlikte çok iyi olurdunuz,” dedi. Donakalan Elif’in yüzünün renkten renge girmesi telaşlandırdı genç kızı. Yanlış bir şey mi yapmıştı? Gözlerinde beliren yaşları görünce, iyiden iyiye kötü hissetti kendini. Arkadaşına sıkıca sarılıp, ” Hey,” dedi, “Ben seni üzmek istemedim ki!”
“Üzülmedim, sadece senin kadar güzel bir insanın var olabileceğine inanamıyorum. Söylediğini düşüneceğim Zeynep, çok teşekkür ederim.”
Her şey fazla mı yolundaydı? Bir iki aksilik olması gerekmiyor muydu? İçine çöreklenen sıkıntıyla bir anda bunaldı Elif. Onun hayatında işler bu kadar yolunda gitmezdi.
Olumsuz bir enerjiyle hayatına da olumsuz olayları çağırıyormuşçasına huzursuz oldu birden. ‘Yapmamalıyım,’ diye düşündü. Neden keyfini sürüp sadece yaşayamıyordu ki?
Yapmamalıyım, demekle olmuyordu. Gün boyu kendisini tedirgin düşünceler içinde yakaladı. Ya Sinan gelmezse? Ya gelir de soğuk davranırsa? Ya gecenin büyüsü gündüz gözüne o kadar da önemli gelmemişse? Artık ulaşılabilir olmak ya Sinan’ın gözündeki değerini bitirmişse?
‘Düşünme,’ dedi kendine. ‘Düşünme, anı yaşa. Bu sadece tek bir kere olacak hayatında. Şans ver kendine. Sinan’a doğru erkek olabilmesi için şans ver.’ Günün sonunda Elif, yirmi altı yıl boyunca ilk kez, kendisini yıkma gücüne sahip olduğunu bildiği bir insana inanma riskini göze almıştı.
İşten çıkar çıkmaz koşa koşa eve geldi. Saat altıyı on bir dakika geçiyordu. Sinan elinde bir demet yaseminle kapıdaydı. Kapının dışından seyretti onu bir süre. Kendisini gördüğünde gözlerinin parladığı an, içeri koşup doğrudan kucağına atladı. Arada kalan çiçeklerin ezilmesine aldırmadı bile.
Kapıdan içeri girmeyi becerebildiklerinde on dakika geçmiş, sadece birkaç dakika sonra da ikisi de haykırarak boşalmışlardı. Nefes alışları normale dönerken Sinan “Geciktin,” dediğinde kahkahalarla güldü Elif.
Mutluydu.