Seçilmemiş Bölüm 22

Seçilmemiş Bölüm 22

“Biz mi! Biz mi! Ne bizi? Ne yaptın sen ya!”

Sinan Elif’i arabaya sürükleyip oturturken Elif durmaksızın söyleniyordu.

“Senin insani yönün olduğunu düşünende kabahat!”

Koltuğuna oturan Sinan arabayı hızla kaldırdı. Panikle emniyet kemerini takmaya çalışan genç kadın, yanıtları gelmese de susmayı reddediyordu.

“Ben o insanlara ne diyeceğim şimdi? Şimdi sanacaklar ki… Sanacaklar ki… Aramızda bir şey var sanacaklar!”

Sinan’ın tek bir kelime etmemesiyle iyice çileden çıkmıştı.

“Zeynep’e ne diyeceğim? Oh Tanrım. Arkasından iş çevirdim sanacak.”

Elini dehşetle ağzına kapatıp, kocaman açılmış gözleriyle Sinan’a baktı.

“Seni kendime istediğim için uygun olmadığınızı düşündüğümü sanacak.”

Kollarını dizlerine dayayıp başını ellerinin arasına alan genç kadın öne arkaya sallanarak durmadan “Hayır, hayır, hayır,” diye tekrarlamaya başladı. Sinan Elif’e gülümseyen kısa bir bakış atıp yeniden önüne döndü.

Elif yeniden hışımla doğrulup adama ateş saçan gözleriyle “Ne yaptın sen, lanet olası. Hayatımın içine ettin. Ne hakkın var buna?” diye bağırdığında evin önüne gelmişlerdi. Sinan arabayı park edip motoru susturdu. Emniyet kemerini çözüp üzerine eğilerek Elif’in yüzünü avuçlarının arasına aldı.  

“Çok konuşuyorsun.”

Gözlerine gülümseyerek baktığı süre boyunca Elif’in sesi kesilmiş, heyecandan deli gibi atan kalbinin sesinden başka bir şey duyamaz olmuştu. Gözleri Sinan’ın dudaklarına dikili, öylece bekliyordu.

Sinan onu öpmek yerine burnunu burnuna sürterek “Kahve içelim,” dedikten sonra onun emniyet kemerini çözüp arabadan çıktı. Elif donakalmış, öylece onu seyretmekten başka bir şey yapmadan oturdu. Ancak evin kapısına geldiklerinde itiraz etmek aklına geldi. Sinan çoktan anahtarını onun çantasından çıkarıp kapıyı açarak içeri girmişti bile.

Sinirle mutfağa gidip dirseklerini tezgâha dayadı ve başını ellerinin arasına alarak nefesinin düzelmesini beklemeye başladı. İçeriden Sinan’ın evde dolaştığını, ışıkları yaktığını, müzik setini karıştırdığını duyuyordu. Adam kendi evindeymişçesine rahattı.

Adam evindeydi. Oh Tanrım. Sinan evinde, içerideydi.

Nasıl büyük bir yüzsüzlükle hayatına dalabiliyordu? İstenmediğini anlamaz mıydı? Onu en kısa zamanda bu evden ve hayatından göndermek zorundaydı. Konuşup ikna etmek zorundaydı. Kahveyi hazırlayıp içeri götürdü, birini onun önündeki sehpaya koyarak elinde kendi kahvesiyle kalakaldı. Onun yanına oturamazdı. O koltukta yaşananlardan sonra olmazdı. Mutfağa gidip bir sandalye alarak karşısındaki en uzak noktaya koydu ve oturdu.

Hafifçe duyulan müzik ve Sinan’ın açmayı tercih ettiği yer ışıklarıyla gereğinden fazla romantik görünen bir ortamda hayatının en önemli konuşmalarından birisini yapmaya çalışmak komikti. Hiçbir şey söylemek gelmiyordu içinden.

Tüm duygularını bu adam zaten bilmiyor muydu? Onu istediğini biliyordu; kendisine ne zaman dokunsa karşılığını şiddetle görmüş, Elif kendisini hiç sakınmadan onun kollarına bırakmıştı. Onunla olmanın yanlış olduğunu düşündüğünü de biliyordu, Elif bunu ona partiden ayrılmadan önce söylemişti. Pekâlâ, Sinan gerçekten ne istiyordu?

Birden bunu bilmediğini fark edip kaşlarını çattı. İlk andan beri kendisiyle garip bir şekilde ilgilendiğini biliyordu. Selamlaşmadan önce bile vardı bu ilgi. Gözlerini Elif’e dikmiş, iç dünyasını açığa çıkarmak ister gibi bakarken kibar olmaya bile gerek görmemişti.

Zeynep’le ayrılmalarının nedeni olarak kendisini öne sürdüğünde, aralarında Zeynep hiç konuşulmamıştı. Bir hesabı gördüğü belliydi ama bu, Zeynep’le ilgili değildi. Elif’in kaçırdığı bir şeyler olmalıydı. Bu adamın kendisinden istediği ne olabilirdi ki?

Sinan ilk kez değişik göründü gözüne. Sanki ne söyleyeceğini bilmiyormuş gibi Elif’e bakıyordu. Tedirgin miydi? Sinirli miydi? Elif’i bir aydır top gibi sağa sola fırlatıp aşağı yukarı zıplatan bu adam değil miydi? Bardağını elinde çevirişini seyretti bir süre. Tekrar gözlerine baktı. Av ve avcı yer değiştirmişti.

Birden güçlü olanın kendisi olduğunu anladı Elif. Sinan fiziksel olarak ne kadar güçlü olursa olsun, Elif’in karşısında ondan emin olamadan oturuyordu. Bu adama gözleri iliştiği andan bu yana ilk kez Elif üzerindeki korkuyu attı.

Elif güçlüydü. Bundan nasıl olup da şüpheye düşebilmişti ki?

Sinan Elif’in gözlerine gelip yerleşen sakinliği ve kararlılığı adım adım izlerken sırtından soğuk terler aktı. Elif Sinan’ın ruhunu görmüştü. Bütün dengeler değişmişti. İlk gördüğü günkü kadar güçlü ve kendisinden emin oturuyordu karşısında.

“Neden?”

Sinan konuşmadı. Bu soruya vereceği yanıt, ilişkilerinin kaderini belirleyecekti. Buz gibi bir elin yüreğini sıktığını hissetti. Korku böyle bir şey miydi? İçindeki duyguları Elif’e anlatabilecek miydi? Neydi o duygular? Bu kadını istiyordu, evet, ama neden istediği Elif için yeterli miydi?

“Annemle babamı izledim yıllar boyunca. Hasan ve Ayten Özhan. Onlarla büyümek bir çocuğu peri masalında yaşadığına inandırabilir.”

Geçmişe dalmış, orada gördüğü güzel şeyleri bir filmde izliyormuş gibi gülümseyerek anlatmaya başlamıştı Sinan.

“Evin içinde her an sevgi vardır. Birbirlerine aşkla bakarlar, diğerinin hissettiğini konuşmadan bilirler, cümleleriyle birbirlerini tamamlarlar. Gözleri buluştuğunda, odada onlardan başka kimse yok sanırsın.”

Anlatırken yüzüne yerleşen buruk bakışı fark eden Elif’in yüreği acıdı. Kendisi de sevgi dolu bir ailede büyümüştü. Ama bu farklıydı. Bu, aşk dolu bir aileydi ve aşk iki kişilikti. O büyük sevgide, dışlanmış bir çocuk geldi gözlerinin önüne.

“Otuz iki yıldır böyledir bu. Çıta o kadar yüksektir ki, onlarınki gibi bir sevgiyi yaşayacağına asla inanmazsın. Sen o dünyanın dışında kalarak büyürsün.”

Biraz öncesinin aksine, sertleşmişti Sinan’ın gözleri. Peri masalındaki çocuk gerçek dünyayla karşılaştığında kırılmış olmalıydı.

“Karşılaştığın hiçbir kadında o duyguyu hissedemezsin. Yakışıklı bir yüz, dolu bir cüzdan kadınların sana gelmesi için yeterlidir. Bu ikisi onların bütün beklentilerini karşılar. Kişiliğini görmezler. Fazlasını istemezler. Senden korkar, her istediğini yaparlar. Karşı koyma yoktur. Kendi fikirleri yoktur. Olsa da söylemezler. Sıkılırsın, küçümsersin, kalkıp gidersin ama için boştur. ”

Büyülenmiş gibi dinlemekte olan Elif, Sinan’ın bir kadınla yataktaki görüntüsü gözlerinin önünde canlanınca canının yandığını hissetti. Sinan’ın bakışları iyice donuklaşmış, hiç hoşlanmadığı bir şeyleri hatırlamış gibi uzaklaşmıştı.

“Zaman içinde seçici olmayı öğrenebilir bir erkek. Ama seçtiklerinde de o büyüyü yakalayamadığında, ailenden farklı olduğunu düşünmeye başlarsın. Asla onlarınki gibi bir sevgiyi yaşayamayacağını kabullenirsin. Sonra da yetinmeye karar verirsin.”

Bir süre sustu. Elif’e bakarak, söyleyeceklerini tartarmış gibi düşünceli bir sesle, “Sen,” dedi. Elif nefesini tutarak bekledi. Ne yani, Elif ne? Neydi kendisinin yeri bu hikâyede? Öylesine bir barda karşısına çıkmış bir kadın, ne gibi bir değişiklik yaratmış olabilirdi ki Sinan’ın yaşamında?

“Pes edip yetinmeye karar verdiğim zaman çıktın benim karşıma.”

Elif nefesini tutmuş devam etmesini beklerken Sinan kararsızdı. Dürüst olması gerekiyordu, ama dürüstlük her zaman kazandırır mıydı, işte bundan emin değildi. Derin bir nefes alıp hayatının kumarını oynamaya karar verdi.

“Dönüp ikinci kere bakmayacağım bir kadındın.”

Elif’in yüzünde gördüğü allak bullak ifade Sinan’ı sarstı. Elif, bu sözleri düşünmekle, Sinan’ın ağzından duymak arasında ne kadar büyük bir fark olduğunu, kalbine çöreklenen acıyla başa çıkmaya çalışırken anlamıştı. Ellerindeki titremeyi gizleyebilmek için bardağı sehpaya bıraktı. Lanet olası, bu kelimeleri kullanmak zorunda mıydı?

“Ama ben seni görmeden önce, senin ruhunu görmüştüm Elif.”

Genç kadının kırık yüz ifadesinde beliren soru işaretlerine bakan Sinan, “Zeynep gelmeden önce ben barda Ceren’le olan konuşmanızı duymuştum,” dediğinde Elif önce boş boş baktı adama. Kaşları çatıldı, o geceyi hatırlamaya çalıştı, sonra yavaşça bir kırmızılık kapladı yüzünü. Ellerini yüzüne kapatıp “Tanrım hayır!” diyerek utancından yerin dibine geçtiğini hissetti.

“Bir erkekten beklentisini bu kadar yalın bir şekilde duyduğum o kadın, daha yüzünü görmeden aptala çevirdi beni. Benim düşüncelerimi seslendiriyordu. Kendi duygularımı dinliyordum. Aradığımı bile bilmediğim yoksunluklarımı bir bir ortaya döküyordu.”

Sinan’ın tüm dikkati Elif’in tepkilerindeydi. Donup kalmış yüzü, hiçbir şey söylemiyordu. İçindeki korkuyla yüreği daha da boğuldu

“Fazlaydın. O kadar fazlaydın ki, karşında kendimi küçük hissettim. Kadınlara bakış açımı yargılıyordun. Eksikliğini duyduğum şeyleri aramamakla suçluyordun ve ben kendimi, yetinmeyi seçtiğim için suçlu buldum. “

Bu tepkisizlik Sinan’ı öldürebilirdi. Aklında deli sorular, yüreğine çöreklenen korku, son şansını kullandığını bilen bir adam.

“Büyülendim Elif. Bütün bunların senin için bir değeri var mı bilmiyorum ama ben, seninle tanışmadan önce, senin benim kadınım olmanı istediğimi biliyorum. Daha arkamı dönmeden bütün kadınlar bitmişti benim için. Annemle babam ne hissetmişlerdi ilk karşılaştıklarında, bilmiyorum; ama ben, hayatımda var olmasını istediğim tek kadının sen olduğunu biliyordum.”

Demek böyle oluyordu. En alttaki taşı yerinden oynattığında, yukarıdaki bütün taşlar yerinde sallanıyor, sonra birbiri ardına dökülmeye başlıyordu.

Bugüne kadar sağlamlığından en ufak bir şüphe duymadığı dünyasının paramparça olmasını dehşetle izledi Elif. Sinan için yetinmek en son adım olabilirdi ama kendisi için ilk adımdı.

O seçilmemişlerden biriydi. O yetinirdi. Bulduğuyla, karşılaştığıyla, yaşadığıyla yetinirdi. Umursamamayı başardığı için kendisiyle yıllarca gurur duyan Elif, tam şu anda, bunun kocaman bir yalan olduğunu fark ediyordu.

Ne çok kırılmış, saklasa da ne çok canı yanmış meğer. Sinan’ın söylediği her kelime, bir merhem olup kalbinde bir parçayı onarıyor gibiydi. Dünya üzerinde seçmeye cüret edemeyeceği bir adam, onu seçtiğini söylüyordu ve Elif ona inanıyordu!

Gerginliği doruk noktasına ulaşmış olan Sinan, gözlerini bir saniye olsun Elif’in yüzünden ayırmadan nefesini tutmuş bekliyordu. Sırtından aşağı bir ter damlasının daha süzüldüğünü fark ettiğinde, içinden ‘Tek bir şans, lütfen’ cümlesini bir dua gibi tekrarladı.

“Pervaneler uzak duramadıkları ışığın onları yakıp kavuracağını biliyorlar mıdır sence?”

Sinan’ın bu soruya anlam veremediği açıktı ama Elif yanıtı biliyordu. Kararını çoktan vermişti ve sonuçlarını kabul etmekten başka şansı yoktu.

“Sen beni yok edeceksin.”

Sinan’ın gözlerine yerleşen boş bakışa bir süre baktı.

“Öyle ya da böyle, bir gün gideceksin. Bense bir daha asla eski Elif olamayacağım.”

Kalbi kendisi için ağlıyordu. Şimdiden o günlerin acısında yok olmuşçasına içi acıyordu.

“Yine de seninle yaşayabileceğim ne varsa hepsini yaşamak istiyorum.”

Sinan’ın gözlerindeki boş bakış bir süre daha devam etti. Sanki kendi cenazesine gider gibi konuşan kadının söylediklerini algılamakta güçlük çekerek, duyduklarını içinden tekrarladı. Bir şeyler çok yanlıştı. Elif ikisine hiçbir şans vermiyordu. Sonu çoktan belli olan bir ilişkiye başlamayı kabul ediyordu sadece.

İçinde filizlenen öfke genç adamı alev alev yakmaya başladı. Sinan tüm yaşamının merkezine onu oturtmuşken, Elif çalınacak küçük bir mutluluktan bahsediyordu.

Ruhundaki boşluğun giderek büyüdüğünü hissetti. Kaybetme duygusunun ağırlığı altında ezilmiş, yüreği sıkışmıştı.

“Sen bize hiçbir zaman inanmayacaksın.”  Yaşadıklarına inanamıyormuş gibi başını sallayıp devam etti. “Sonunu başından yazdığın bir ilişkide asıl sen beni yok edersin.” Bir süre sustu. Sesinin titremeyeceğinden emin olamamıştı. “İstediğimin böyle bir ilişki olduğunu hiç sanmıyorum Elif.”

Yüreğindeki kızgınlık sesine de yansımış, Elif’in irkilmesine neden olmuştu. Korkaklığı yüzünden Sinan’la aralarında yaşayabileceği şeyleri başlamadan kendi elleriyle yok mu etmişti? İçini saran telaşla çaresizlik içinde Sinan’a baktı. Biraz önce ona bütün iç dünyasını açan genç adam şimdi uzaklaşmıştı ondan.

“B-ben sana inanıyorum.”

Umutsuzca genç adamın gözlerine baktı ama değişmedi o gözlerdeki bakış.

“Ben kendime inanmıyorum. Sen çok fazlasın ve bu beni korkutuyor.”

Sözlerinin yanlış anlaşılabileceği kaygısı daha da telaşlanmasına yol açtı.

“Kendimi küçümsediğimi sanma, sadece birisinin seçimi olmaya alışık değilim. Senin seçimin olmaksa beni deliler gibi korkutuyor. Bu duyguyu içimden atmanın yolunu bilmiyorum.”

Lanet olsun çok büyük bir çaresizlikti bu yaşadığı. Haksızlıktı. “Ben de sana yetememekten korkuyorum Elif!”

Sinan sinirle elini saçlarının içinden geçirdiğinde, o ellerin kendi elleri olmasını ne çok istedi kadın.

“Tanıdığım bütün kadınlardan çok fazlasın. Seni kandıramam. Seni yönlendiremem. Senin yanında neysem o olmam gerekiyor ve sen bu beni beğenmeyebilirsin!”

Odadaki gerginlik elle tutulurcasına her yere sinmişti. İkisi de artık sadece birbirlerine bakıyor, tek kelime etmiyordu.

Sinan bir kez daha, bu kadınla ilgili hiçbir şeyde yetinmeyeceğine söz verdi kendine. Onun her şeyini istiyordu. Güvenini, inancını, sevgisini, bağlılığını, gözlerindeki aşkı, bedenindeki arzuyu, gerekirse korkularını, güvensizliğini, gözyaşlarını…

Elif Sinan’ın kadınıydı. Bunu ona öğretecekti.

Yerinden kalkıp Elif’in yanına gitti, kollarından tutarak ayağa kaldırdı. Başparmağıyla okşadığında, titreyerek aralanan dudaklarını seyretti. Elif’in gözbebekleri büyümüş, nefes almayı bırakmış Sinan’a bakıyordu. Parmaklarını o yüzdeki her noktada yavaş yavaş, ezberlercesine dolaştırdı. Boynuna inip aşağı ilerledi. Diğer eliyle gömleğinin düğmelerini çözüyor, elinin altındaki engelleri birer birer ortadan kaldırıyordu. Göğüslerini okşadıktan sonra birinde karar kıldı ve avucunun içine hapsetti. Başparmağıyla ucunda daireler çizerken Elif’i seyretti. Nefes alışı hızlanmış, elinin altında tir tir titriyordu.

“Bak,” dedi “Bedenin biliyor. Bugüne kadar kimseyle hissetmediğin bu titremeler bana ait. Bunları ben yapıyorum sana.”

Diğer eliyle Elif’in elini alıp sertleşmiş organının üzerine götürdü ve bastırdı. Elif büyük bir hazla avucunu kapattı üzerine ve okşadı. “Bunu da sen yapıyorsun bana. Seni ne çok istediğimi görebiliyor musun?”

Başını salladı Elif. Ona dokunmak öylesine büyük bir zevk veriyordu ki, ellerini ayırmadan her yerinde tapınırcasına dolaştırmaya devam etti. Sinan’ın sıklaşan solukları bacaklarının arasındaki ateşi körüklüyor, ona verebileceği ne varsa vermek istiyordu.

Genç kadının blucinin düğmelerini açan adam elini içeri kaydırdı. Elif ıslak, titrek, beklenti içinde kendisini eline ittiğinde, bacaklarının arasını sıkıca kavradı.

“Senden uzaktayken, sadece içinde olmayı düşlüyorum.”

Eliyle hafif hafif okşayıp bir kez daha sıktı. Elif’in bedeni eline doğru yığılmıştı.

“Orada kendimi evimde hissediyorum.”

Kadını okşamaya devam etti.

“Sana ait olma, senin tarafından sarmalanma duygusu aklımı başımdan alıyor.”

Eğilip dudaklarının arasından dilini sokarak dilini okşadı.

“Bunu da bana sadece sen hissettirebiliyorsun.”

Eliyle bir kez daha sıktı ve haykırarak boşaldı Elif.