Seçilmemiş Bölüm 21

Seçilmemiş Bölüm 21

Yataktan bir sürüngen gibi kalktı Elif o sabah. Uykuyla köşe kapmaca oynamışlardı. Yastıklar yerlere düşmüş, çarşaf yatağı sarmalamaktan vaz geçip Elif’e dolanmayı tercih etmişti.

Duşun altında kaldığı süre içinde suyun kendisini bir insana çevirmesini dilediyse de aynada gördüğü şekil daha çok korku filmine hazırlanan bir hayaleti andırıyordu.

Kendi fiziğine direnmekten vazgeçip aynayla tüm ilişkisini bitirdi. Zaten sabahları kahve ona her zaman aynadan daha iyi bir dost olmuştu. Koltuğa gömülüp kafeinin damarlarında dolaşmasını zevkle duyumsarken, bahçesinin huzurunun birazının kendi içine yerleşmesi için gözlerini çimlere dikti.

Parti ruhu olmayan bir insandı o. Hiç olmazsa bugünlük. Ceren gelip kendisini almayacak olsa, şiddetli bir gribe yakalanması işten bile değildi.

Bugün kim olacaktı acaba Sinan? Gözlerini Elif’te unutan adam mı yoksa Elif’in kim olduğunu unutan adam mı? Hangisi olursa olsun, onu görecek olmanın heyecanıyla kendini yitirmek üzereydi.

Akşamüstüne doğru dolabındaki en eski blucini ve yeni aldığı dar gömleklerin içinden en sade olanını seçip üzerine geçirdi. Ayaklarına babet, saçına da bir toka ile aynaya bile bakmadan işte hazırdı.

Hazır mıydı? Ya bir şeyleri ters giymişse? Koşarak aynanın önüne geçti, önden, arkadan, yandan görünüşünü kontrol etti. Saçı düzgün olmamıştı, tekrar tarayıp bağladı. Babet yerine Converse mi giyseydi? Yok, babet iyiydi. Ceren geldiğinde neredeyse üzerindekileri tümden değiştirmek üzereydi.

Parti için çok güzel bir hava vardı. Doğan’ın evi büyük bir bahçenin ortasına yerleşmiş bir dubleksti. Bahçe gerçekten muhteşemdi. Bir kenara büyükçe bir masaya ajansın tümünü doyuracak yiyecekler yerleştirilmişti. Bahçedeki şezlonglara kimse yüz vermemiş, çimlere yayılmışlardı. ‘Rahatınıza bakın,’ denmesine gerek olmayan bir ortamdı.

Elif gözlerini etrafta fazla dolaştırmadan ilk bulduğu boşluğa oturup bağdaş kurdu. Zeynep ve Doğan mangalı yakma telaşına düşmüşlerdi. Ceren bahçedeki herkese laf atarak aralarında dolaşıyor, ortamı şimdiden hareketlendiriyordu. Ajansta çalışanlar yanlarında birisini de getirdiklerinden tanımadığı insanlar da vardı.

Sadece Sinan yoktu. İçindeki hayal kırıklığı sinir bozucu bir yavaşlıkta bedeninin her hücresine yayıldı.

‘Karar ver, ne istiyorsun?’

Onu görmek istiyordu. Elif’le hiç ilgilenmese de, onunla aynı havayı solumak istiyordu. Bir dilenci gibi Sinan’ın vereceği her şeye razıydı.

Umut yaşamsal bir gereksinim olabilirdi, ama yanlış yüreklerde ölümcül olabiliyordu.

Aşkın, hayatta kalmaya çalışan bir ezik için çok zararlı olduğuna karar verdiğinde partinin ilk hızı da yavaşlamıştı. Suskunluğu ‘klasik Elif’ modu’ olarak kabul görmüş, insanlar onu aralarına çekmeye çalışmaktan vazgeçmişti.

Kalabalıkta yalnız kalabilen bir insanın huzurunu kim ondan alabilirdi ki? Evin içinden yayılan müziği dinleyerek gözlerini kapattı. İçinde garip bir rahatlama vardı.

Loreena McKennitt’in büyüleyici sesi bahçeye yayılmaya başladığında başını çevirip eve doğru baktı. Sinan kapının önünde durmuş kendisini seyrediyordu. Ruhu bedeninden sıyrılarak koşar adım ela gözlere kavuştu. Öylece hapsoldu.

Bu adamın gözlerinde ölmek ne güzel olurdu. Şimdi ölebilseydi keşke. Tek bir şey daha yaşamadan, tam bu anda, bu gözlere bakarak. ‘Bana hiçbir şey vermeyecek olsan da yaşattıklarına sahibim. Kadınlığıma sahibim. Aşkıma sahibim. Bunu da elimden alamazsın ya.’

Başını önüne eğerek bağı kopardı. Kanı, lunaparkta kaydırakta en tepeden aşağı düşen vagonlar gibi dolaşıyordu damarlarında. Bunu hissetmeyi seviyordu ama içinde ne varsa, evde yalnızken yaşayıp tadını çıkaracaktı. Aşkın, hiç olmazsa tek başına tadabileceği bu parçasını çalacaktı.

Görüş alanına giren iki Timberland’la vagon yeniden kaydırakta tırmanışa geçti. Yukarı, yukarı, en tepeye… Durdu orada. Elif önünde dikilen bacakları saran blucini kıskançlıkla süzdü. Kırmızı gömlek, kendisinin sarmak istediği bedeni kaltak bir âşık gibi sarmalamıştı. Gözlerine çıkana kadar Sinan karşısına oturup onun oturuşunu taklit etmişti bile.

Elindeki bardaklardan birisini Elif’e uzattı. Meyve kokteyli? İçinde renkler birbirine dolanmış, üzerine de köpükler birikmişti. Bir dilim portakal bardağın kenarında kendisini Elif’ten daha süslü buluyor olmalıydı.

Titreyen eliyle bardağı alıp teşekkür olduğu düşünülebilecek sesler çıkardı. Neden gülümsüyordu bu adam? Zeynep neredeydi?

“Aferin.”

“Efendim?”

Şu an kıvrak zekâsından yüz puan birden eksilmiş olduğuna bahse girebilirdi. Anlamıyordu. Ela gözlerden başka bir şey algılayamıyordu.

“Aniden hastalanmaya karar verip beni evine kadar getirtmediğin için seni tebrik ediyorum sadece.”

Ne kadar güzel bir gülümsemeydi o öyle! Gamzeleri çıldırtıcıydı. Güneş bile şevke gelip batmaktan vaz geçmişti sanki. Eve gelip Elif’i almak mı?

“Ceren izin vermezdi.”

Bunu duyduğu anda Sinan’ın attığı kahkahayla aval aval adama bakan bir ezik görüntüsü giderek bilincine yerleşti. Toparlanma zamanıydı. Maskesi, duvarları, hepsini bürünmeliydi.

Sinan bacaklarını uzatıp dirseğini yere dayadı. Bunu yaparken Elif’e daha da yakınlaşmıştı. Birazdan sevgilisinin kucağına başını koyacak bir adam gibiydi.

Elif’in tedirgin gözlerle etrafa bakması üzerine “Rahatla,” dedi. “Çok gerginsin.”

“Rahatım ben.” Biraz uzaklaşmak için kıpırdandığında Sinan uzanarak onu bileğinden tuttu ve buna izin vermedi.

“Uslu dur. Yemeyeceğim seni.”

Tam o anda elinde ağzına kadar doldurulmuş tabağıyla Ceren yanlarına geldi.

“Açılın gençler, ben geldim.”

Elif o an yerinden fırlayıp onu öpebilirdi. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle arkadaşına bakıp elini kurtarmaya çalıştı. Sinan’ın onunla aynı duyguları paylaşmadığı yanağında seğiren kastan belli oluyordu. Gözleri hala genç kadının üzerindeydi.

Yanlarına oturmak üzereyken havadaki elektriği fark eden Ceren’in gözleri ikisi arasında gidip geldikten sonra Elif’in bileğindeki ele takıldı. Tek kaşı ‘Burada neler oluyor?’ kalkışıyla havalandı. Genç adam çıldırtıcı gamzesini ortaya çıkaran gülümsemesiyle uzanıp Ceren’in elindeki tabağı alarak Elif’le aralarına bıraktı.

“Sana harika olduğunu söyleyen olmuş muydu? Doğan seni çağırıyor.”

Ceren ağzı bir karış açık Sinan’a bakakalmıştı. Adam onu resmen kovuyordu! İyi de zaten burada ne dönüyordu? Bilek tutmalar, kızın dibine girmeler, gözünü dikmeler.

Gözleri kısılarak ikisine bir süre baktıktan sonra Elif’e ‘Yardım gerekiyor mu?’ bakışını fırlattı. ‘Evet, kurtar beni,’ ya da ‘Hayır, her şey yolunda,’ bile demeyen gözlerde Ceren’in alışık olmadığı bir pırıltı vardı. Heyecan? Bak sen. Vay canına!

“Kibar erkeklere bayılıyorum. Sanırım mangalın başında bir tane gördüm. Gidip kıymetini bileyim.”

Bu ikisini görebileceği bir yeri gözüne kestirerek yanlarından ayrıldı. Kendisine yeniden bir tabak doldururken, bir süredir Elif’in gözlerine yerleşen o boş bakışın şu an orada olmadığını düşünüyordu. Yoksa? Yok canım. Dönüp bir kere daha ikisine baktı. Gözleri kısıldı. Elif’in yüzü kızarık mıydı? Hani şu aşk kızarıklığı gibi olandan… Yüzüne yerleşen geniş gülümseme bir süre orada kaldıktan sonra ortadan kayboldu ve bakışları Zeynep’e döndü. Lanet olsun.

***

“Bana bakmayı keser misin lütfen.”

Kesemezdi. Utanan bir kadını seyretme keyfinden asla vazgeçemezdi.

“Lütfen, yanlış anlayacaklar.”

“Doğru anlayacaklar.”

Elif’in tedirgin gözlerinin bir yere takıldığını fark eden Sinan, onun bakışlarını izleyerek mangal başında şakalaşan Zeynep’le Doğan’a baktı.

“Zeynep’le sadece arkadaşız.”

Gözleri Zeynep’in üzerinden ayrılıp aynı anda birbirini yakaladı.

“Seninle olmam onu rahatsız etmeyecektir.”

Bakışları bir anda keskinleşen Elif, açık bir saldırı karşısındaymış gibi kalkanlarını kuşanarak Sinan’a kilitlendi.

“Sen benimle değilsin!”

Adam tabaktaki cipslerden birisini Elif’in ağzına götürüp aralık dudaklarından içeri uzatırken “Ama olacağım,” dediğinde dünyası şaşan genç kadın, bilinçsizce dişlerini Sinan’ın parmağına geçirdi. Adam elini çekmeden bir süre gözlerini Elif’in ağzına dikti. Gözleri buğulu, sesi kısıktı.

“Bunu bana sadece öpülmek istediğinde yapmalısın.”

Biri gülen diğeri afallamış çifti uzaktan izleyen Zeynep, Doğan’a “Sence aralarında ne oluyor?” diye fısıldadı.

“Ne yani, biz şimdi seninle ciddi ciddi dedikodu mu yapacağız?”

Zeynep kahkahalarla güldü. Bu adam içini neşeyle dolduruyordu.

Elif düşünme yeteneğini tamamen yitirmişti. “Saçmalama!” diyerek biraz geri çekildi. “Biz seninle öpüşecek falan değiliz. Aslında biz seninle hiçbir şey yapacak değiliz. Zeynep yüzünden birlikte çalışmak zorunda kalmış olabiliriz, ama yanıma ne kadar az gelirsen o kadar memnun olacağım.”

“Zeynep yüzünden mi? Zeynep’in bu konuyla ne ilgisi olduğunu sorabilir miyim?”

“Yani onun yüzünden kampanyayı Korad’a verdin, onu yeniden elde etmek istiyorsun. Bu tür oyunlar oynamak istiyorsanız oynayın ama beni buna karıştırma.”

Sinan bir süre kısık gözlerle Elif’i inceledi. Sinirli hareketlerle çimleri yoluyor, sonra onları geri koymaya uğraşıyordu. Yüzü iyice asılmış, gözleri Sinan’dan uzak bir noktaya dikilmişti.

“Bu kadar özgüvenli görünüp kendine bu kadar az değer veren bir kadın olman beni hayrete düşürüyor. Onunla yeniden birlikte olmak istediğimi nereden çıkardın?”

“Of kimi kandırıyorsun! Arkasından koşa koşa Antalya’ya gittin. Onu sevgi böceğine dönüştürüp geri getirdin. Şimdi de iş bahanesiyle yakınında olmayı garantiledin.” Sesi gereğinden fazla hırçın mı çıkmıştı?

Adamın yüzünde beliren gülümseme, genç kadını bir kere daha sersemletti. “Kıskanıyorsun.”

Kendini daha fazla aşağılanmış hissetmenin mümkün olmadığını düşünmüştü Elif, ama bu tek kelimeyle yanıldığını anladı. Tabağı Sinan’ın kafasına geçirmek istiyor, üzerine atlayıp yüzünü tırmaladığını hayal ediyordu.

İçinde biriken şiddet genç kadını korkuttu. Ona baktıkça daha fazla bakmaktan kendini alamıyordu. Gözleri dudaklarına takıldı, koridordaki öpüşmelerinin her anını yeniden yaşadı. Bacaklarının arasını yalayan alevler yüzünden, oturduğu yerde titremeye başlayacağından korktu.

Onu özlemişti lanet olsun! Ona dokunmak istiyordu. Bedeni kadın olmayı öğrenmiş, şimdi bu adama ihtiyaç duyuyordu. Kıskanıyordu, evet. Onu Zeynep’le düşünmek deli ediyordu kendisini. Zayıflığına lanet ederek kendini buz gibi durmaya zorladı.

“Komik olma lütfen.”

Ceren, Doğan ve Zeynep, yanlarına oturmak için tam da o anı seçtiler. Sinan kimsenin aralarına oturmasına izin vermeyip Elif’e daha da yaklaştı.

“Geç kaldın dostum, mangal işini sana yıkmayı planlamıştım.”

Zeynep Doğan’ın koluna bir yumruk indirerek, “Onun yerine bana yıktın, daha ne,” diye cıvıldarken Ceren “Markete nezaket almaya gitmiş diye duydum ben,” diye Sinan’a laf sokuşturdu.

Meraklı bakışlar Ceren’e döndüğünde Ceren ve Sinan birbirlerine bakarak gülümsediler. Sinan Ceren’in tırnaklarını çıkardığını anlıyordu. Kız Elif’i çok seviyor ve onu ikinci keredir Sinan’ın pençelerinden kurtarmaya çalışıyordu. Dönüp Elif’e baktı. Hepsi havasını alırdı. Bu kadın onundu.

Üçü de sohbet sırasında diğerlerine çaktırmadan ikisini izliyordu.  Ceren tedirgin, Zeynep meraklı, Doğan keyifliydi.

Elif ise konuşulanların tek bir kelimesini bile dinlemiyordu. İçini saran panik giderek zihnini ele geçirmeye başlamıştı. Herkesin ikisi arasında bir şeyler döndüğünü anladığı su götürmez bir gerçekti. Adını henüz koyamamışlarsa bile, bunu onların yerine Sinan yapacaktı. Adamın gözlerinde ‘Bu kadını istiyorum’ bakışı vardı.

Sinan’a karşı koyamazdı. Ona karşı o kadar zayıftı ki, parmağını şaklattığı an kucağına düşecekti. Sonra da felaketiyle yüzleşecekti.

Kendisi Sinan’ın beklentilerini karşılayabilecek bir kadın değildi. Nasıl olmuşsa bir anlığına radarına girivermişti. Teslim olduğu an, radar başka yöne döner ve Elif ruhundaki kayıpla geride kalmaya mahkûm olurdu.

Bir bahane bulup gitmek üzere toparlanmaya başladığında Sinan kulağına eğilip “Buradan ancak benimle çıkabilirsin,” diyerek yeniden bileğini kavradı. Kafa tutmakla hiçbir şey kazanamayacağını anlayan Elif, çaresizlikle diğerlerinin dikkatini çekmeden bu durumdan kurtulabilmek için bir yol arandı. Meydan okuyup onu kışkırtmak yerine onun insani yönünü hedef alırsa, belki başarabilirdi.

Kulağına eğilerek “Lütfen,” diye fısıldadı. “Ben senin oyun oynayacağın biri değilim. Lütfen bırak, dengelerimi bozma. Bunu kaldıramam ben.” Gözleri açık bir dürüstlükle Sinan’a bakıyor, ondan kendisini anlamasını diliyordu.

Bir süre sessiz kalan Sinan, “Biz gidiyoruz, kimse rahatsız olmasın,” diyerek Elif’i ayağa kaldırdı, sımsıkı tutmuş olduğu elini bırakmadan peşi sıra kapıya sürükledi ve diğerlerinin şaşkın bakışlarına aldırmadan evden dışarı çıkardı.