Seçilmemiş Bölüm 17

Seçilmemiş Bölüm 17

“Reklam kampanyamız için Korad Ajans’tan teklif alalım.”

Okuduğu dosyadan başını hiç kaldırmayan Doğan, “Zeynep’in çalıştığı ajans değil mi o?” diye sordu.

“Evet.”

“…ve aslan avına sinsice yaklaşır.”

Sinan, kısık sesle söylenmiş olan bu yorumu duyup bıyık altından gülümsedi.

Genç adamın üzerine birkaç gün önce gelen sakinlik şirkette herkesi rahatlatmıştı. Gülüyor, şakalar yapıyor, bir hata yapıldığında ortalığı kasıp kavurmuyor, hayatı çevresindekilere zindan etmiyordu. Huzura kavuşmuştu. Elif’in hayatına girebilme olasılığı içindeki çaresizliği silip atmıştı.

Şimdi, tek başınayken saatlerce Elif’i düşünüyor, karakterini anlayabildiği kadarıyla bundan sonraki adımlarının ne olması gerektiği konusunda plan yapıyordu.

Hata yapma lüksü yoktu. Elif’in ne kadar akıllı olduğunu biliyordu. Ondan bir adım önde olmalıydı.

Elif erkeklerin önceden tahmin edilebilir olduğunu düşünüyordu.  İnsanları çok iyi gözlemliyor, zayıf yönlerini bulup onları istediği yöne götürüyordu. Sinan bile bu tuzağa düşmüştü.

Onun düşündüğü gibi davranırsa, bunun için önceden belirlenmiş bir tepki ile karşılaşacaktı. O halde Sinan onu şaşırtmak zorundaydı.

Elif şu anda Sinan’ın bir sonraki hamlesini bekliyordu. Gelirse ne yapacak, ararsa ne söyleyecek, görürse nasıl davranacak… Bunlara göre stratejisini çoktan belirlemiş olduğuna emindi. Hepsini boşa çıkarmak zorundaydı.

Bir süre uzak duracaktı Elif’ten. Antalya seyahati bunun için idealdi. Böylece kendisini Elif’in evinin önünde arabada oturur bulmaktan korkması da gerekmeyecekti.

Elif Sinan’dan emin olmamalıydı. İnsanlar onun düşündüğü gibi davrandıkça Elif kendisini güvende hissediyordu. Sinan’la ilgili bekledikleri gerçekleşmedikçe bu güvenini kaybedecekti.

Onun karşısına hiç hesaplamadığı şekilde çıkmalı ve ona kontrolünü kaybettirmeliydi.

Bir de acilen çözümlenmesi gereken Zeynep konusu vardı. Onunla olan eski ilişkisi Elif için bir engel olabilirdi ve bunun probleme dönüşmeden ortadan kaldırılması gerekiyordu. Yan yana geldiklerinde aralarında suskunluk olursa farklı algılanabilirdi. İkisinin rahatça konuşup şakalaşacak kadar dost olması gerekliydi.

“Bir iki günlüğüne Antalya’da olacağım ben.”

“Ne var Antalya’da?”

“Zeynep.”

Bir süre sessiz kalan Doğan, yine başını kaldırmadan, bu kez Sinan’ın rahatça duyabileceği bir tonla yorumunu yaptı.

“Aslan avıyla arasındaki engelleri birer birer ortadan kaldırmaktadır.”

“Senin işin yok mu?”

Doğan dik dik kendisine bakan genç adama sırıtarak koltuğuna yaslandı ve elini keyifle göbeğinde gezdirdi. Büyümüş müydü bu göbek?

“İşim senin kadar eğlenceli değil.”

Sinan’ın fırlattığı kalemden kaçmak için eğildiğinde göbeği kendisine engel olunca, kesinlikle bir spor salonuna gitmesi gerektiğine karar verdi.

***

Elif o sabah yatağında tek başına uyandığında, Sinan’ın gitmiş olmasına hem çok rahatlamış hem de anlam veremediği bir burukluk hissetmişti.

Onun kollarında dakikalarca ağlamış olmasına, ona sığınmasına inanamıyordu. İçinde yıllarca birikmiş olan karanlık hafiflemiş, geceki sinirsel ve bedensel boşalmasından dolayı rehavet içerisine düşmüştü.

Sinan Özhan’la sevişmişti.

Elif Erdem, ilk kez esas kız olmuş, esas oğlan onu istemişti. Ona dokunmuş, öpmüş, kendi zevkinin ötesinde Elif’i düşünmüştü.

Değer veriliyor olma düşüncesi içinde kendisine yer bulmaya çalışıyor ama Elif’in öz denetimini bir türlü aşamıyordu. Bu duygu ne zaman içinde heyecanla belirse; kendisine, altında mutlaka başka bir neden olması gerektiğini, bunun gerçek olamayacağını hatırlatıyordu.

Elif Erdem’e geliyordu bu adam. İlk gördüğü andan beri hem de. Ne istiyor olabilirdi?

Önceki gece yaşadıklarından sonra onun ucuz beklentiler peşinde olamayacağını anlamıştı. Elif’le yatmaya ihtiyacı yoktu. Onunla dalga geçmeye ihtiyacı yoktu. Böyle amaçlara sahip olamayacak kadar düzgün bir karaktere sahipti.

Kendisini kişi olarak hiç küçümsemezdi ama kadın olarak değer göreceğine asla inanmamıştı. Sinan’ı hangi özelliğiyle cezbetmiş olabileceğini de bu yüzden anlayamıyordu.

Diyelim ki, hayat mükemmeldi. Sinan Elif’e âşık olmuştu.

Tamam, hayat asla bu kadar mükemmel olamazdı.

Diyelim ki, Sinan Elif’ten etkilenmişti.

Birisinin kendisinden etkilenmesi yabancısı olduğu bir şey değildi ama ilk görüşte olması kesinlikle kanunları çiğniyordu.

Diyelim ki, hayat mükemmele yakındı ve Sinan Elif’ten ilk görüşte etkilenmişti.

Ondan uzak durması mı çekici gelmişti ona? Başkaları gibi ağzı bir karış açık bakmadığı için mi kıymete binmişti?

Evet, tahmin ettiği gibi hayat mükemmele yakın bile değildi.

Kesinlikle bu olmalıydı. Sinan’a değişik gelmişti.

Manken güzelliğinde kadınların ilgisinden sıkılmış, para içerisinde yüzen zavallı genç adam sıkıntıdan patlarken, birden karşısına kendi halinde takılan gösterişsiz bir ‘değişik’ çıkar. Onun ilgisinden mahrum kalan bahtsız adam için bu, hayatına yeni bir soluk gelmişçesine heyecan vericidir. Onu elde etmek, hayatına renk katmak ister. Bir süre bu renkte soluklandıktan sonra, bu değişiğin, eski hayatının yanında silik bir ton olduğuna karar vererek tekrar fosforlu renklere geri dönecektir.

Elif’in içindeki huzur, düşüncelerinin aldığı yönle giderek bir karabasana dönüşmeye başladığında, hayal dünyasının kendisine göre olmadığına karar verip günlük yaşamına döndü. Giyinip işine giderek, Sinan ile böyle bir gece, aslında iki gece hiç yaşanmamışçasına işe gömüldü.

***

“Bana neden yalan söyledin?”

Ceren’in sorusuyla şaşıran Elif bir haftadır belki de ilk defa başını kaldırıp arkadaşına baktı. Kırılmış gözlerle yanında duruyor, doğrudan kendisine bakmıyordu. Elif’in duvarındaki panoda sanki çok önemli bir şey varmış gibi dikkatini oraya yoğunlaştırmıştı.

Elif kendisini çok kötü hissetti.

“Özür dilerim.”

“Neden? Gelme desen gelmezdim.”

“Biliyorum.”

“Başkalarına yaptığını bana yapmayacağına inanmıştım ben.”

Gözlerine dolan yaşları göstermemeye çalışarak arkasını döndü.

‘Eşeğim ben. Eşeğim ben.’

“Ceren seninle ilgisi yoktu. Sadece insani ilişki yürütebileceğime inanmadım o gün.”

Boyunun iki katı yüksekliğinde şimşekler Ceren’in gözlerinden Elif’e fırladı.

“İyi gün dostun muyum ben senin Elif? Eğlenmek için uygun ama kötü günün için yetersizim. Öyle mi ?”

Elif sandalyesinden fırlayarak Ceren’e sımsıkı sarıldı.

“Saçmalama salak. Sen benim konuşabildiğim tek arkadaşımsın. Sadece şu an ben kendimle bile konuşamıyorum.”

İki kadın burun çeke çeke birbirlerine sarılmış sallanırlarken, ajansın sahibi Servet Korcan odasına girerken gördüğü bu manzaraya anlam veremeden, başını sallaya sallaya uzaklaştı. Kadın milleti garipti. Anlamaya çalışmak zaman kaybıydı.

Ceren’in patlamasından sonraki saatlerde Elif kendisini toparlaması gerektiğini kesin olarak anlamıştı. İnsanları kırıyordu. Sanki tek sorunu olan kendisiymiş gibi yaşamanın erdemli bir yönü de yoktu.

Bu kadar zayıflık yeterliydi. Sinan hayatını daha fazla alt üst edemeyecekti.

Sinan. Eve yeniden gelir miydi? Elbette, dün geceden sonra şansının arttığını düşünüyor olmalıydı. Onu kıçının üzerine oturtmak güzel olacaktı.

Çıkış saatine doğru Ceren’in yanına gitti.

“Sana kaçmama izin verir misin?”

Ceren anlamaya bile çalışmadı, doğrudan sordu.

“Türkçeyi bizden farklı kullanmana hasta oluyorum. Ne demek istedin?”

Elif güldü. Uzun süredir ilk defa gerçekten güldü. Bunu görmek Ceren’i de çok keyiflendirmişti. Açıklamayı merakla beklerken kollarını kavuşturup ayağını abartılı bir tempoda ‘pat pat’ yere vuruyordu.

“İyi değilim. Nedenini konuşmak istemiyorum. Düşünmek de istemiyorum. Bir süre senin evinde seninle kalabilir miyim? Her şey sanki normalmiş gibi numara yaparak yanında olabilir miyim?”

Ceren kontrolü anında eline aldı. Kendisini işe yarar hissetmiş olmak onun için yeterliydi.

“Sana gidip birkaç parça eşyanı alıyoruz. Sen de bu arada bulunmak istemediğin mekânların bir listesini yapıyorsun. Seni öyle bir hız trenine bindireceğim ki, geri döndüğünde önceki hayatını bile unutmuş olacaksın.”

Gerçekten de öyle oldu. Akşamları ya başka barlara ya sinemaya gittiler. Evde spagetti yapıp şarap içtiler. Komik filmler seyredip patlamış mısır ve kola eşliğinde haykırarak güldüler. Dört kişilik kâğıt oyunlarını iki kişi oynamaya uğraştılar. Kimi zaman da huzurlu bir suskunluğu zevkle paylaştılar.

Birkaç gün sonra Elif iyice toparlamış, kaygısız genç kız görünümüne kavuşmuştu. Dört gündür eve ya da bara hiç uğramamış, Sinan’ın kendisine ulaşma yollarını tıkamıştı. Gerekirse bir ay Ceren’le kalırdı ama o adama kendisini görmek istemediğini öyle ya da böyle anlatacaktı.

O gece yine evde otururlarken çalan telefonda Zeynep vardı. Antalya’da çok eğleniyordu. Üstelik bilsinlerdi bakalım ne olmuştu! Sinan gelmiş, birkaç gündür onunla Antalya’da kalıyordu. Şehrin altını üstüne getirmişlerdi. Çocuklar gibi sahilde sabahlıyor, saatlerce sohbet ediyorlardı.

Eski cıvıldamalarına geri dönen Zeynep’in ne kadar mutlu ve coşkulu olduğu telefondaki sesinden bile belli oluyordu. Konuşan Ceren olmasına rağmen, sesi Elif’e kadar ulaşıyor, yüreğini bıçakla deşen darbeleri indiriyordu.

O burada Sinan’dan kaçmak için bin bir plan yaparken, beyefendi Antalya’da Zeynep’inin yanındaydı.

Elif’le işi bitmişti tabi. ‘Seviş benimle’ diye yalvaran değişiğin rengi çabuk solmuş olmalıydı.

‘Ne kadar kolaydım!’

Kolaydı, evet. Hayatı boyunca beklediği oymuş gibi kollarında erimişti adamın.

Kolaydı. Ondan etkilenmiş, hayran olmuş, ihtiyaç duymuştu. Tüm duvarlarını indirip kendisini ona bırakmıştı. Onu kıçının üstü oturtacağını sanırken, şu an yerde oturan kendisiydi. Canı acıdıysa, bunu sonuna kadar hak etmişti.