Tünel Bölüm 42

Tünel Bölüm 42

Akşam eve geldiğinde içeriden gelen ışığı gördüğü an yüreğine yerleşen rahatlamayla gülümseyerek bir süre pencerelere baktı Emre. Evde birisinin olması güzeldi. Ama bir hafta sonra Berna’nın dönmüş olması daha da güzeldi.

Bu bir hafta çok yoğun geçmişti. Bir yandan Mira’nın dile getirilmeyen ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken bir yandan da Alper’in işlerini toparlama sürecinde onun yanında olmuştu.

Mira Hanım, ne özel ders, ne evin gereksinimleri konusunda herhangi bir öneriye olumlu yanıt vermiyordu. ‘Böyle iyi’, ‘Her şeyimiz var zaten’, ‘Dolap dolu’ karşılığını alan genç adam sonunda evin ihtiyaçlarını tamamlamakla yetinmiş, bunun için de hemen her gün Aslan’ı sıkıştırmıştı.

Mira’nın tembihiyle o da aynı cümleleri kurmaya başladığında, “O kızın karnında benim bebeğim var Dayı Bey, ne gerekiyorsa söyleyeceksin,” diyerek adamı neredeyse tehdit emekten başka çare bulamamıştı.

Alper ise bambaşka bir âlemdi. Otuz yıllık geveze adam bir anda ketum bir baş belasına dönüşmüştü. Emre’ye o günden sonra bir kez bile Berna’nın lafını etmemişti. Ne soruyor, ne de Emre bahsetmeye yeltendiğinde konuşmasına izin veriyordu. Emre konunun bir anda değişmesini elinden bir şey gelmeden kabullenmekle kalıyordu.

Bir haftadır Berna’nın işe gitmemiş olması bile aralarında konuşulmamış, Emre de işin ucunu bırakmıştı.

Bu süre içerisinde Alper evi Emre’nin üzerine geçirdi. Arabasını, motosikletini sattı. Evine yakın bir pansiyonla aylık anlaşma yaparak gidene kadar orada kalma işini halletti. Şirketteki dosyalarını devredip ilişiğini kesti. Fransa’ya gitmeden önceki bir ayında tatil planları yapıp bunu Emre ile paylaştı.

Ama bir kez olsun “Berna nasıl?” diye sormadı.

Onun içinde bir yerlerin kanadığını anlıyordu Emre. Berna’nın yol açtığı yaralar bir kez açığa çıkınca sanki gerisi çorap söküğü gibi gelmiş, yıllarca bastırılan kırıklıklar büyük bir patlamayla etrafa dağılarak Alper’in yüreğini onarılmaz şekilde parçalamıştı.

Berna kendisi kadar Alper’i de tüketmişti. Bu badireyi en az hasarla atlatan kişi belki de sadece Emre idi.

Eve girip eski karısını elinde bir şarap kadehiyle koltukta oturmuş kendisine gülümserken gördüğünde Emre ciddi bir şok yaşadı.

Berna gülümsüyordu.

Farklı bir hava vardı bakışlarında. Huzurlu gibi. Büyümüş gibi.

“Hoş geldin kaçak.”

“Hoş buldum yakışıklı.”

Gülümsediler birbirine.

“Bana da bir kadeh koyarsan sana eşlik etmekten onur duyarım.”

“Koş değiş üstünü. Seninle içmeyi özlemişim.”

Gülümseyerek odaya gidip eşofmanlarını geçirdi üzerine. Salondan gelen hafif müzik sesi, içine şimdiden huzur vermişti.

Üçlü koltukta genç kadının yanına oturup kadehini onunkine hafifçe vurduktan sonra ilk yudumunu aldı, sonra bir süre muzip bakışlarla kendisini seyreden kadını süzdü.

“Değişmişsin.”

Küçük bir gülümseme eşlik etti kadının yüzündeki huzura.

“Öyle oldu galiba.”

“Senin yüzünü hiç bu kadar dingin görmemiştim ben.”

“Masalımdaki canavarlardan kurtulduğum için olmalı.”

Tek kaşını kaldıran Emre, devam etmesini bekledi. Bilmek istiyordu ama sormak istemiyordu.

“Babamla konuştum.”

Ah, sonunda…

“Nedenini bilirsem huzur bulacağımı söylemeni hiç unutmadım.”

Bekledi Emre.

“Ben de nedenini sormaya gittim.”

Şarabını küçük yudumlar halinde zevkle içip gülümsedi Berna. “Bir hafta onun evinde kaldım.”

Keyifle Emre’nin açık kalan çenesini parmağıyla kapattı.

“Evet, bir haftayı babamla geçirdim. Hayatımdaki en güzel zamanların ilk sıralarına yerleşecek kadar özel bir hafta oldu.”

“O zaman cevapları sorularına değmiş olmalı.”

“Hem nasıl.”

Babasıyla annesinin yaşadıklarını anlatırken sanki bir romanın özetini yapıyor gibiydi. Karakterlere yabancı, yaşananlara dışarıdan gözlemciydi.

Sonra babasının ikinci karısını ve çocuklarını anlattı hevesle. Adamdan gururla ‘Babam’ diye bahsetmesi her şeyi anlatıyordu aslında. Sevildiğini, sahiplenildiğini, bir ailenin parçası olduğunu… Berna’da eksik kalan parçalar tamamlanmıştı.

Annesi ve amcası arasındaki ilişkiden iğrenerek ya da küçümseyerek değil, acıyarak bahsediyordu. Onların kendisini yaralamamış olduğunun farkındaydı.

“Hep yabancıymış demek bana. Sevgiyi onunla özdeşleştirmemişim ben. Babammış sevgi tanımım. Doğduğumdan beri ona âşıkmışım biliyor musun?

Babamın bebekliğim ve ilk çocukluğumla ilgili anlattıklarını bir duymalıydın. Kimseyi yaklaştırmazmışım yanına. Kucağına oturur, kalkmazmışım. O uyuturmuş beni. O susturabilirmiş ağladığımda.”

Yine aynı sevgi vardı yüzünde ama bunu sadece Emre görebiliyordu. Gözlerinin içi ışıl ışıldı.

“Şimdi de öyle olmuş, baksana. Yıllar sonra yine o sakinleştirebilmiş seni. Tanrım, Berna ne kadar farklı göründüğünü bir bilebilsen… Bu yüzündeki huzuru tanımıyorum ben. Sekiz sene boyunca hiç görmedim. Sana öyle yakışmış ki…”

Gülümsedi genç kadın.

“İçimdeki zehir akıp gitti Emre. Gerçek anlamıyla büyüdüğümü hissedebiliyorum. Sanki tamamlandım.  Törpülendim. Dünya üzerindeki yerimi buldum.”

“Bu yeni Berna’yı çok sevdim.”

“Ben de Emre.”

“Ne yapmayı düşünüyorsun peki şimdi?”

Dalgın bakışlarını elindeki kadehe diken genç kadın bir süre kırmızı sıvının içinde yansıyan ışıkları seyretti.

“Biraz öylece durmak istiyorum. Kendimi hazmetmek için. Yeniden tanışmak için. Bunu mümkünse bu evde yapmak isterim. Yani senin için sıkıntı olmazsam.”

Kaşlarını çatıp, “Saçmalama, bu ev bizim. Sen de artık karım ya da sevgilim olmasan bile, hala benim insanımsın. Hayatımın en önemli parçalarından birisin. Korkarım seksen yıl daha bensiz olmak gibi bir şansın yok.”

Berna’nın sıcacık gülümsemesi, Emre’nin “Tüh, artık bir metresim de yok,” demesi üzerine kahkahaya dönüştü.

Onlar dosttu. Berna’nın canavarları olmasa belki de başından beri hep öyle olacaklardı.

Kahkahaları durulunca, Emre bir süre kadını süzüp merakını dillendirdi.

“Alper’le ilgili ne yapacaksın?”

Kadehini elinde çevirip dalgın bakışlarla içindeki kırmızı dalgalanmayı seyretti bir süre Berna.

“Bilmiyorum.”

“Onunla da çözmen gereken şeyler var.”

“Onu kaybettim ben Emre. Benden gittiğini gördüm.”

Kadının elini tutup kendisine bakmasını sağladı genç adam.

“Sevgi öyle kolay pes etmez Berna. Alper yıllarca pes etmedi. Sen de etme.”

“Çok korkuyorum.”

Evet, gözlerinde görebiliyordu bunu Emre. Kaygı, tedirginlik, çaresizlik…

“Sen ne canavarların üstesinden geldin. Bunu mu aşamayacaksın?”

“Biraz düşünmem gerek. Ona gittiğimde, her şeyin bir cevabı olmalı içimde. O yüzden ona karşı duygularımı da hazmetmem gerek. O kadar uzun bir süre kaçtım ki…”

“Haklısın. Bir ay daha Türkiye’de kalacak. Tatile çıkmayı planlıyor. Gidişi Haziran’ın son haftasını bulur.”

Sessizlik Berna’nın korkusuyla doluydu.

Alper’in gideceğini düşünmek bile yüzüne kesif bir yalnızlık kondurmuştu.

“Nerede kalıyor?”

“Eski evin üç alt sokağındaki pansiyonda.”

“Tamam. Teşekkür ederim.”

Evet. Şimdi biraz yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacı olduğu belliydi. O yüzden Emre kadehindeki şarabı bitirip koltuktan kalktı. Elini Berna’nın omuzuna koyup gücünden vermek istercesine sıktı.

“Ben hep buralardayım. Ne zaman ihtiyacın olursa…”

Yanağını o ele dayayan genç kadının yumduğu gözlerinde gizlenmiş gözyaşları vardı.

Emre küçük odaya gidip onu salonda tek başına bıraktığında, özgürce bıraktı damlaları Berna. Ağlamak ne kadar iyi geliyordu. Nasıl olmuş da bunca sene direnmişti yaşları içinde tutmaya… Zehirle yan yana…

Onları sakındıkça zehrin yayılmasından kurtulamamış, berelerin irine dönüşmelerini engelleyememişti. Bütün kalbi kararmıştı, nefes alamamıştı.

Ama artık ağlayacaktı. Ne zaman içi dolarsa bırakacaktı özgürce yaşları.

Ve Alper’e gidecekti.

Sadece kabul görüp görmeyeceğini bilmiyordu. Ona ne yapmış olduğunu artık çok iyi anlıyordu çünkü. Tüm yaptıklarına rağmen, bunca sene kendisini bırakmadığı için onun sevgisinin ne kadar özel olduğunu da çok iyi biliyordu.

Ama inanılmaz fedakârlıkları yapabilen insanların içindeki duyguları tek bir söz, tek bir bakış öldürebilirdi. İşte Berna Alper’e bunu yapmış olmaktan çok korkuyordu.

Vazgeçmiş bir Alper’i dünya üzerindeki hiç kimse geri kazanamazdı. Sevgisi kadar terk edişi de şiddetliydi onun. Ölümcüldü. İkisinin önünde de kimse duramazdı. Olsun. İş işten geçmiş de olsa… Şansını tümüyle yitirmiş de olsa… Hayatının tümünde ulaşamayacak da olsa… Berna ruhunun kime ait olduğunu biliyordu.