Vurucu Bölüm 5
[Yan masadan]
Buraya kadarı işin kolay olan kısmıydı. Ya buradan sonrası?
Doğa ve Doğu. Canları. Canının parçaları. Yüzleri sapsarı, el ele tutuşmuş, nefes almadan kendisini dinliyorlardı. Büyümek, bedelleriyle birlikte geliyordu. Doğa kendi bedelini öderken Doğu’yu da kurban ediyordu.
Bu geceden sonra, hayat hiçbiri için aynı olmayacaktı. Ama Alp için… Süreyya için… Reha için… zaten bu hayat hiç var olmamıştı.
Süreyya Bey’e baktı bir süre. Gergindi. Onun da canı yanacaktı. Yine. Olayları anlatırken elbette detaya girmeyecekti Alp ama… kendi canı yanacaktı. Söze dökülmese de Alp her anı yine yaşayacaktı.
O gün. O kahrolası gün. İç mekândaki termal havuzda, kimsenin olmadığı bir saate, öğleden sonra bahçede kendisine yanaşmış olan kızı yerken… Kenara sıkıştırdığı o beden kıvrım kıvrım kendisine sürtünürken… Artık o bölüme kimse gelmez diye düşünmüştü. Kızı da içine boşalmadan bırakma aşamasını çoktan geçmişti.
Elleri bikininin içlerine daldı. Yasak yoktu. Çekinme yoktu. İzin isteme yoktu. Aksine kendi bedenine akan bir beden vardı. Kımıl kımıl. Her an onu daha da sertleştirerek. Kutsal mağaraya davet ederek…
Bakire miydi ki? Keşke. Onlar daha sıkı oluyordu. Bakire demek, bakire demek değildi elbette. O ana kadar defalarca sevişmiş oluyorlardı. Sadece zarı bozdurmuyorlardı. Arkadan veren çok bakiresi vardı. Onlar daha bile iyi oluyordu. İlk anda sımsıkı kavrıyorlardı. Alp’in başı dönüyordu. Onlar sıktıkça elektrik bedenine daha da yayılıyordu. Kızışıyordu. Sertleşiyordu. Mükemmel hissediyordu.
Bakıyorlardı ki oldu bitti-yaptım gitti, bakireleri ona bir kez daha geliyorlardı. Bu kez, Alp zarı bozsun istiyorlardı. O Alp olduğu için değil. Aletiyle birlikte içlerine para da akacak sanıyorlardı. Hamile kalarak… Alp’i o eşsiz mağaralarına bağımlı kılarak… Hepsi zavallıydı. Mağaranın eşsizi olmazdı. İlk defa deneyecek olmanın heyecanını Alp’e de yüklemeye çalışıyorlardı. Oysa bakire ya da değil onlar Alp’in rutiniydi, bilmiyorlardı.
Tümünün Alp’e görünürlüğü en çok bir saatti. Çünkü o, uzun süreli sevişmekten de sıkılıyordu. Süre uzarsa, gözlerindeki aç ve aptal bakış Alp’in gözüne batıyordu. Salyalarının akışını görebiliyordu. Gözlerinin içindeki hesapları… Elletmem diyenlerin hepsinin girişlerini aletine bastırışlarını… Alp dayanamasın. Kazayla bozulsun, isteyerek bozulsun, bozulsun da ne şekilde olursa olsun. Yeter ki Alp bozsun. Kalyon Termal Otel’in varisi… O muhteşem tesis. O muhteşem zenginlik. O boktaki boncuk.
Yan havuzun kıyısından gelen nefes sesini nasıl duyduğunu hala bilmiyordu. Öyle minikti ki. Havuzun kendi sesi vardı zaten. Fokurdama… Şıpırdama… Bir de üzerine kendi sesleri ekleniyordu. İnleme, miyavlama… O ses… Hızlı hızlı alınan küçük nefesler. Dikkatini bir anda çekti. İçgüdüseldi belki. Duymadan duymuştu sanki. Kendisine sürtünüp sarılan bedenin üzerinden yan gözle sesin geldiği noktaya baktı.
Islak, kıvrım kıvrım saçlar ve… Pembe, duru bir ten… Gri-mavi. Mavi. Hayır, gri. Ne önemi vardı? Kocaman açılmış gözler o an kendilerine bakıyordu. Demek sırasını bekleyemeyecek kadar sabırsızdı. Eh baksındı, en azından beklerken sıkılmazdı.
Dikkatini yeniden aletine sürtünen mağara girişine verdi. Kondomu takmadan onu içine alma telaşındaki kıza sırıttı. Alp’in kendi bedeninde hazdan yitip gideceğini sanıyordu. Alp ise yan havuzdaki kıza bakıyordu.
Gri-mavi gözlerde garip bir heyecan, hatta merak vardı. Alp’in kendisine baktığının farkında değildi. Eğer kızda gördüğü şehvet ya da açlık olsaydı… Hesap kitap… Alp onu sallamazdı bile. Başka bir şey vardı ama o gözlerde ve Alp için bunun adı yoktu.
Yan gözle kıvırcığı göz hapsinde tutarak altındaki kızın dudaklarına yumuldu. Ballandıra ballandıra. Dakikalarca. Öyle lezzetli öpüyordu ki kız bile sürtünmeyi bırakıp dikkatini bu öpüşe verdi. Bir süre sonra, dudaklarını ayırıp önündeki manzarayı seyretti. Kızarıp şişmiş dudaklar, hızla inip kalkan göğüsler… Onları kapatan bikini üstünü çıkarıp attı. Kıvırcık da, kumaş parçasının gittiği yöne bakıp yeniden kendilerine döndü. Kendisine sürtünen kızı hafifçe yukarı kaldırdı, göğüslerinin suyun üstünden görünmesini sağladı. Gri-maviler o göğüslere kapanan eline kilitlenip kaldı. Onları okşadıkça yan havuzdaki nefes hızlandı. Kıvırcık, seyrettiği sahneden uyarılıyordu.
O an, patlayacak kadar sertleşti adam. Ama bu kıza değil, o kıza dalmak istiyordu. Kızın yüzünü görmek istiyordu. Işıktan sadece gözlerini görebiliyordu. O zaman, kızın kendisini hiç görmediğini anladı. Kız seyredildiğinin farkında bile değildi.
Elini uzattı, bikininin alt parçasını söküp aldı. Çıplak kalan kız hazırdı. Hazır olmasa bile hazırdı. Elleriyle çıplak bedenin her yerinde dolandı. Yan havuzdan görülebilmesi için açılarını değiştirip kızı kenara yasladı. Bir kameraya gösterir gibi öpüp yaladı. ‘Porno film çekmek de fena olmazmış aslında,’ diye düşündü. Odadaki havuzun dört yanına kamera bağlamalı.’ Ama böyle şeylerle uğraşılmazdı. Hangi birisini çekecek, çektiklerini ne zaman seyredecekti? Daha sevişirken sıkıldığı bir kadının videosunu seyredip ne yapacaktı? Çekim yapmak yerine o zaten şu an seyrettiriyordu.
“Canımı yakma,” diyen sesteki riyakârlığı duyduğu an durdu. İğrenç bir tondu. Küçücük aklıyla arka kapı fahişesi olduğunu Alp’in anlamayacağını sanıyordu. Oysa anlaşılırdı. Kalçasını kaldırışından, onu kendisine dayama açısından, sürtünürken tam girişindeki duraklamadan… Arkadan vermiş canı yanmamış da küçük bir zardan mı yanacaktı?
Hele o mizansen… Canının yanmasından korkuyormuş da ama yine de istiyormuş gibi. Aslında bekâretini vermezmiş de Alp o kadar iyiymiş ki ona karşı koyamıyormuş gibi. Alp onun sahibiymiş, ona ne isterse yaparmış, canını acıtsa da bu kızın hoşuna gidermiş gibi.
Sadece normal bir sevişme yapsalar olmuyor muydu? İlla Alp’e kendisini galip hissettirme telaşı çok komik oluyordu. Alp’in fethetme derdi yoktu. O alacaktı, kız verecekti. O verecekti, kız alacaktı. Hepsi buydu. Kızların bu al beni, sik beni, döv beni, yerlerde sürükle, aşağıla beni merakını anlamıyordu.
Bütün hevesi kaçtı. Bundan sonra her şey kıvırcık içindi.
Mayosunu aralayıp aletini çıkardı. İç cepten de kondomu çıkarıp taktı. Kızı basamaklara götürdü. Kıvırcığa iyice yaklaştı. Kızı basamağa oturttu. Bacaklarını açtı. Arasına yerleşti. Tam girişe dayandı. Döndü ve kızın gözlerine baktı. Hayır, içine girmekte olduğu kızın değil. Kıvırcığın.
Gri gözler gri-mavi gözlere karıştı. Alp gülümsedi. Kız gülümsemedi. İçeri doğru milim milim ilerlerken altındaki kızın yalandan çığlıklarına ani bir acı nidası karıştı. Alp güldü. Önce bir süre bu gülüşe takılan, sonra utanıp kaçmak yerine kalça hareketine odaklanan gri-mavi gözlere baka baka en derine dayandı.
İçinde olduğu kız memnundu, bekâretini Alp’e vermişti. Kıvırcık ise büyülenmişti. Yavaşça hareket etmeye başladığında gri-maviler önce iki bedene, sonra yine kendisini seyreden gri gözlere takıldı. Alp kızın içinde dakikalarca gidip geldi ve yan havuzdaki gözlere boşaldı. Bu, hayatında yaşadığı en mükemmel orgazmdı.
Kendisine yaslanıp yerleşmeye niyetlenen kız ruhundaki zevke hiç yakışmadığında onu bedeninden iterek uzaklaştırdı. Şaşkın gözler, çoktan unutulmuş olmanın farkındalığıyla, her şeyini vermiş olduğu adama karşı ne kozu kalmış olduğunu kestirmeye çalışıyordu. Öyle ya… O zar onun her şeyiydi ve boşa gitmişti. Bunun bir bedeli olmalıydı. Olabilir miydi?
Gözlerini kapatıp kollarıyla havuz kenarına yaslanmış olan adamı bir süre izledikten sonra, gitmenin en az zarara neden olacağını anlayarak bikini parçalarını toparladı. Hareketleri yavaştı. Adam her an kendisini yeniden isteyebilir, bir kez daha sadece kendisine ait olmuş olan o bedenin tadını özleyebilirdi. Yavaşça giyindi. Yavaşça kurulandı. Adama baktı. Gözlerini kapatmış, kendisini suyun dalgasına bırakmıştı. Yenilgi sevimsiz bir çirkinlikte içini dağladı. Şimdi odasına gidip biraz beklese iyi olurdu. Alp Kalaycı belki de o gidince dayanamayarak gelirdi.
On dakika boyunca, havuzun içindeki seslerden başka bir şey duyulmadı. Alp, nefesinin düzelmesinin ve bedenindeki kanın normal hızla akmaya başlamasının tadını çıkardı. Çok güzeldi. Karnının altında hala nöronlar çarpışıyor olabilirdi. Şu an bedeninde hissettiği her hareketi çok sevdiğini düşündü. Çok iyi hissettiriyordu. Ama bu kez… Kıvırcık yüzünden Nirvana’daydı.
Evet. Yeterince dinlenmişti. Gözlerini açıp bakışlarını yan havuza çevirdi. Kıvırcık oradaydı. Dumanlar arasında. Saklanmıştı, orada olduğu bilinmiyorsa görünmezdi, muhtemelen nefes bile almıyordu.
Havuzdan çıktı. Kenardan yürüyüp çıkışa yöneldi. Tam kapının orada durup bekledi. Pis bir gülümseme dudağının kıyısına gelip yerleşti. Çok eğlenecekti. Çok. Kapıyı kilitledikten sonra geri dönüp kızın olduğu yerin tam yanından havuza indi. Kenara yaslanmış kızın gözleri kapalıydı ve yalnız olmadığını bilmiyordu.
Sessizce seyretti. O garip renkli gözleri yeniden görmek istiyordu. Kenarda olduğu için gölgelerde kalmış olsa da şu an tamamen gözlerinin önündeydi. Küçüktü bu kız. Altı yedi yaş küçüktü kendisinden. On sekiz olmasını diledi. Olmasa da umurunda değildi. Utangaç olmadığını yakından biliyordu.
Hiç böyle bir saç görmemişti. Kahverengi bukleler halinde yüzünün etrafına serpişiyordu. Duru, pürüzsüz teni hem sıcak suyun hem de bir az önce yaşadığı heyecanın etkisiyle pembeleşmişti. Üst dudağı inceydi ve bu, Alp’in dolgun olan diğer dudağı ağzında hapsetmek için delice bir istek duymasına neden oluyordu.
Bacaklarının arasında, alt bölgelerde hissettiği nabız atışı, bedeninin birazdan bu kızla sevişmek için hazır olacağının habercisiydi. Kıza yaklaştı. Ellerini onun iki tarafında, kenara yasladı. Kız artık hiçbir yere gidemezdi.
Suyun hareketini hissederek açılan gözler Alp’in gri gözlerine yakalandı doğrudan. Şaşırmadı. Korkmadı. Sevinmedi. Dalıp gitti. Alp’in onu seyretmesine, adamın onu hapsetmesine itiraz etmedi.
Biraz önce başka bir kadının içine boşalıyordu ve bu kız, onun sevgilisi olduğunu biliyordu. Buna rağmen… şu an burada bu yakınlığa hiç itiraz etmiyordu. Tamam.
“Gördüklerin hoşuna gitti mi?”
Kıvırcık gözlerini bir an olsun kaçırmadan bakmaya devam etti. Başını belli belirsiz salladığında Alp bu cevapla yetinmek istemedi.
“Duymak istiyorum.”
Sessiz bir dudak hareketi. Alp biraz daha yaklaştı.
“Duymadım.”
“Gitti.”
Duyulmuştu bu kez.
Biraz daha yaklaştı. “Duymadım.”
Nefesler hızlandı. Kız boğazını temizledi.
“Hoşuma gitti.”
Biraz daha yaklaşıp kıza yaslandı. Bacağın onunkiler arasına kaydırdı. Göğüslerinin ucu kendisine dokunuyordu. Fısıldadı.
“Duymadım.”
Sustu kız. Sadece suyun sesi vardı. Fokurdama… Kaynama… Bir yerlerde şıpır şıpır damlama… Gözler birbirine kenetlendi. Biri araştıran, diğeri sır vermeyen iki renk göz.
Kızın bedenine çekildiğini hissediyor ama gri-mavilerde arsızlık ya da şehvet görememenin huzursuzluğuyla keşfe başlamıyordu.
Dudaklarıyla kızın saçlarına, oradan elmacık kemiklerine dokundu. Bacağını kızın bacaklarının arasına bastırıp sürttü. Bir tepki bekledi. İtiraz, kabul… Sessizlikte aşağı kayıp dudaklarına dokundu. Sessizlik. Hızlanan nefesler, havaya karışan buhar…
“Seni de öpeyim mi?”
Fısıltısına sadece hızla alınıp verilen nefes eşlik etti.
“Ağzının içine sızayım mı?
Alamadığı her cevapta bedeninin uyandığını bilmek Alp’i de heyecanlandırıyordu.
“Dokunayım mı sana da? Hı? Ağzıma alayım mı seni?”
Hiç ses yoktu, artık nefes de yoktu. Öyle, paralize olmuş kilitlenmişti kız. Nereye kadar devam edeceğini merak edip parmağını kızın göğüs ucuna sürttü. Gözleri gözlerini bırakmazken parmağının ucunda giderek büyüyen zevke gülümsedi. Ah! Kadınlarla oynamayı çok seviyordu.
Parmağını kızın mayosu boyunca aşağı kaydırdı. Gözlerini hiç ayırmadan içlerindeki ateşin kavrulmasını seyretti. Göbeğin üzerinde oyalandı… Etrafında döndü… Göbek deliğinin içine kayıp bastırdı. Durdu orada. Gri-maviler artık masmaviydi. Yanıyordu. Kaydırdı parmağını aşağıya. Dışını boydan boya bacaklarının arasına sürttü. Okşadı sağdan sola. Ve ödülünü aldı. Kızın dudaklarından kaçan o sessiz iniltiyi. Durdu. Seyretti. Hiç kıpırdamadı. Kıvırcık’ın nabzı, parmağının dokunduğu yerde atıyordu. Bekledi. İtiraz etmesini, talep etmesini bekledi. Sadece baktı ona kız. Ve sadece nefes aldı. Kesik kesik.
Dudakları tekrar kızın yüzünde dolaşıp kulağının yanına kadar geldi. Durdu orada. Çekti elini kızdan. Bekledi.
“Bir günde iki orospu ile birlikte olmanın hiç de çekici bir yanı yok.”
Gözlerde kırıklık bekledi. Sinirlenme… Üzülme… Gri-mavi renkler hiç değişmedi. Kaşlarını çatıp bir tepki bekledi, gelmedi. Bir kez daha yaklaştı kızın dudaklarına. Öpecekmiş gibi.
Kız, yüzünü kaldırıp öpmesi için bekledi.
İşte bu. Bu yeterliydi. Kızdan uzaklaştı, eğri gülümsemesini giyindi, bir süre küçümseyerek seyredip arkasını döndü sonra ve havuzun kenarından çıkıp gitti.