Seçilmemiş Bölüm 35
“Bu… Bu çok saçma.”
Elif elinde çatalıyla öylece kalakalmış, bu mizanseni kendisinin planladığı sanılacak diye aklı çıkmıştı. Sinan gözlerini kısıp kadının telaşlı halini seyretti.
“Nedir o saçma olan?”
“Bu… Ben… Çok aç değilim zaten. Hemen kalkabiliriz.”
Elini çantasına uzatması üzerine Sinan bıçak gibi bir sesle “Otur yerine!” diye tısladı. “Alt tarafı bir yemek yiyeceğiz.”
Tam o sırada garsonun getirdiği tabaklar masalarına konuldu. Etler, kendisi de büyük olan tabaktan dışarı taşıyor, yine kocaman bir kâseye konulmuş patatesler altın rengiyle ağız sulandırıyordu.
Şaraplarını tazeleyen garson, sessizce ortadan kayboldu.
Tüm ilgisini tabağına veren Elif muhteşem görünen eti küçük parçalara bölmeye başladı. Bıçak çok iyi kesiyordu. Sanki özel olarak bu restoran için üretilmiş, diye düşündü. Dokundurduğu anda çaba bile harcamadan küçük bir parça tabakta ayrılıveriyordu. Ağzına atmak aklına gelmeden tabakta onları değişik şekillerde yerleştiriyor, bu yüzden de Sinan’a yemek istemediği bir yemekle oyalanan küçük bir çocuğu çağrıştırıyordu.
Hayat ne garipti. Bir an elinde olan bir şey bir sonraki an uçup gidiveriyordu. Yirmi altı yıl boyunca sadece yalnızlığı kendisinin olmuştu Sonra Sinan çıkagelmiş, ona üç günlüğüne ait olma, sahip olma duygusunu yaşatmıştı. Onunla, mutluluğun var olabileceğine inanmıştı. Sadece üç gün, ona hayatın farklı yaşanabileceğini göstermişti. Sadece üç gün.
Sessizlik rahatsız edici boyuta ulaştığında buna daha fazla dayanamayıp Sinan’a baktı. “Nasıl bir şey?” Onun anlamadan baktığını görünce, “Hayatındaki bir yılı hatırlamamak,” diye açıkladı.
Bir süre suskun kalan genç adam, “Korkutucu,” dedikten sonra gözlerini diğer masalarda gezdirdi. “Şu masadaki adamı tanıyor olabilirim ama bunu bilmiyorum. Tanıştığımızı söylese itiraz edemem. Elini uzatsa tokalaşmak zorunda kalırım. Belki düşmanımdır, ama ben bunu hatırlamıyorum. O ise benim hatırlamadığımın farkında. Arenaya 1-0 yenik çıkıyorum.”
Dekorasyonu incelerken bir süre sessiz kaldı. “Bu yere daha önce gelmiş olabilirim ama bilmiyorum.”
Gözlerini Elif’inkilere sabitleyerek “Sana beş yüz bin lira borçlu olduğumu söyleyebilirsin ve ben aksini kanıtlayamam,” dedikten sonra o da tabağındaki yemekle oynamaya başladı.
“Kısacası tam bir belirsizlik ve sürekli tetikte olmanı gerektiriyor. Kendini neden korumaya çalıştığını bilmediğin için de tetikte olman bir yarar sağlamıyor.”
Elif nefes almadan onu dinliyor, Sinan’ın hafızasının yerine gelmemesi durumunda onun bir parçasının her zaman eksik kalacağını fark ediyordu.
“Neden olurmuş? Ben insanların unutmak istedikleri bir şey olduğunda bu tür travmalar yaşadıklarını düşünürdüm.”
Şarabından bir yudum alan Sinan alayla gülümsedi. “Kimsenin benden fazla bir şey bildiği yok, doktorların bile. Olabilirmiş, geçebilirmiş ya da geçmeyebilirmiş. Bir ilacı yok, bir tedavisi yok. Tüm güvensizliğimle yaşamaya devam etmek zorundayım.”
Elif rahatsız olarak yerinde kıpırdandı. Sinan’ın güvensizlik hissetmesi onun karakterine aykırıydı. O ne istediğini bilen, bunun için her şeyi göze alan bir erkekti. Güvensizlik onun karakterinde hiçbir şekilde kendine yer bulamazdı.
“Kendini güvensiz hissetmene gerek yok ki. Hiç hatırlamasan bile temel bilgilerinde bir eksiklik yok. Unuttuğun, senin için önemli olabilecek kaç kişi biriktirmiş olabilirsin ki bir yıl içinde? Ortamı olduğunda hepsiyle yeniden tanışır, ilişkine devam edersin. Önem vermediklerini hatırlamamak sana bir şey kaybettirmez. Bu tür küçük şeylerin hayatının tadını kaçırmasına izin vermezsin sen.”
Bir süre düşünen genç adam, “Beni tanıyorsun değil mi?” diye sordu. Elif’in sessiz kalması üzerine “Aramızda özel bir ilişki yaşandı, öyle mi?”
Kocaman eller Elif’in kalbini sıkıp nefes almasına engel oluyordu. Beyni çığlık atıyor, çaresizliğine haykırarak ağlamak istiyordu. Bundan sonra söyleyecekleri kendisinin ölüm fermanıydı.
“Bu önemli değil.” Sinan’ın kaşları havaya kalktı, duyduklarına inanamıyor gibiydi. Elif’i bir süre süzdükten sonra söylediklerini tekrarladı. “Önemli değil demek.”
“Onlar senin için hiç yaşanmadı. Gelecek hayatın senin önünde ve onunla ne yapacağın yine senin seçimlerine bağlı. Senin hayatının doğruları, şu an hissettiklerin. Yaşamına devam eder, zamanı geldiğinde yeni seçimlerini yaparsın. Bunu da kimse elinden alamaz.”
“Ah, o halde özgürüm. Seni düşünmeden yoluma devam edebilirim.” Alaycı bir bakış yerleşti gözlerine. Kendisini kapana kısılmış gibi hissediyordu. “Buna izin vermeyecekmişsin gibi bir his uyandırmıştın benim içimde oysa. Kulübe geldiğimde, Gülay yüzünden sana ihanet ediyormuşum gibi hissettirdin bana!”
Elif kıpkırmızı kesilip çatalı elinden bıraktı. Titremesi yüzünden düşüreceğinden korkmuştu. Hayatının tek önemli insanına özgürlüğünü veriyor olmak zaten kendisini kahrediyordu. Bir de bunun için alay edilmesi haksızlıktı.
“Özgürsün Sinan. Biz özel bir şey yaşamıştık ve bunu bilmen gerekiyordu. Ama bitti zaten. Geçirdiğin kazada ben kendi Sinan’ımı kaybettim. Tekrar hatırlasan bile artık önemi yok.”
Sinan kaşları çatılarak rahatsız bir şekilde sandalyesinde kıpırdandı. Duyduklarından hoşlanmamıştı. “Hatırlamam neden önemsiz oldu şimdi?”
Yüzünde kederle, “O bana senin baktığın gibi bakmazdı. O benden şüphe etmezdi, benimle içten içe alay etmezdi,” dedi.
Gözleri uzaklara daldı, sadece kendisine ait bir şeyden bahsettiğini bilerek hüzünle gülümsedi. “Sinan beni görmeyi başarıp seçen tek insandı. Bana seçildiğimi hissettiren tek insan. O bu yüzden benim için çok değerliydi.”
Sustuğunda, Sinan hiçbir şey demeden kadını seyretti. Buradan çok uzaklarda, başka bir yerdeydi. Başka bir erkekle, değer verdiği o tek erkekleydi. İçinden yükselen kıskançlık duygusu dayanılmazdı. Bu kadın şu an olduğu halini hiçe sayarak, aslında kendisinden bahsediyordu. İkiye bölünme duygusu içine taş gibi oturdu.
“Sen o değilsin. Artık değilsin.”
Sinan içinden yükselen panik duygusuyla bir an çok önemli bir şeyi yitirmiş olduğu hissine engel olamadı.
“Hatırlasan bile, onun seçiminin onuru senin şüphelerinle kirlendi. Benim bunu unutmam mümkün değil.”
Söylenecek başka bir şey kalmamıştı. Elif’in buradan bir an önce çıkıp Sinan’dan uzaklaşması gerekiyordu. O halde öncelikli olan tek şey bu yemeği bitirmekti.
Sonraki dakikalarda Sinan kendisine hiç bakmayan Elif’i seyretti. Genç kadın bütün dikkatini tabağındaki ete vermiş, düzenli bir hızla yemeğini yiyordu. Garson şaraplarını tazelemek için geldiğinde elini kadehinin üzerine kapatarak başka istemediğini belli etti. Gözleri buğulu, ruhu masanın kilometrelerce ötesindeydi.
Sinan sinirle kadının o an öteki adamı düşündüğünü hissetti. Öteki adam. Öteki Sinan. Kendisinin asla erişemeyeceği aziz…
Birden bu kadının bütün ilgisini kendisine istedi. Elif’in bu duyguları kendisine duymasını, biraz önce gözlerine yerleşen o bakışla kendisine bakmasını.
Çaresizlik içini sarmaya başladığında, bu masadan kalktıkları an Elif’in hayatında bir daha hiç var olamayacağını biliyordu. Kadın hayatından çıkıp gidiyordu. Kendisini özgür bırakıyordu. Oysa Sinan’ın hissettiği şey özgürlük değildi. O Elif’i istiyordu.
“Ya ben devam etmek istiyorsam?”
Kocaman eller Elif’in kalbini sıkıp nefes almasına engel oldu. Beyni çığlık atıyor, çaresizliğine haykırarak ağlamak istiyordu.
“Ben senin seçimin değilim Sinan. Başka birisinin seçimiyim. Ben senin hayatının ortasına düşmüş bir sıkıntıyım sadece.”
“Belki de o başka birisinin seçimine güvenmeliyim. Olamaz mı?”
“Yeter!”
Kibarlık umurunda değildi artık Elif’in. Karşısında oturan bu yabancının kendisiyle hiçbir ilgisi olamayacağını kesin olarak anlaması gerekiyordu. Anlaması ve uzak durması…
“Bu bir oyun değil Sinan. Ben kimsenin emaneti falan değilim. Ben Elif Erdem’im. Kendi seçimlerini yapan, kendi kararlarını veren özgür bir bireyim ve kendime sahip çıkarım. Evet, onu seçtim ama seni seçmiyorum.”
Sinan’ın aniden masaya vurduğu yumruk, sakin ortama bir bomba gibi düştü. Elif yerinden zıplarken bütün masalardaki başlar onlara dönmüş, merakla onlara bakıyordu. Genç adam kızgınlıktan kora dönmüş bakışlarını Elif’e dikti ve sanki anlaması için gerekiyormuş gibi her heceyi vurgulayarak tısladı.
“Ben de Sinan Özhan’ım ve ufak bir hafıza kaybının hayatımı alt üst etmesine izin verecek değilim küçük hanım.”
Birbirine dikilmiş iki çift göz, bir sonraki hamleye kadar mola alan boksörlerin kısa duraksaması kadar temkinle birbirinden kaçmadı.
“Bana sen geldin. Seni hayatımdaki tek kadın olarak seçtiğimi söyledin. O zaman seninle ilgili kendi yargım oluşana kadar bana aitsin.”
“Senin yargın benim umurumda değil.”
“Merak etme sevgilim, umurunda olmasını sağlarım.”