Seçilmemiş Bölüm 32

Seçilmemiş Bölüm 32

Gecenin keyfini Ceren çıkarıyordu. En çok içkiyi o içmiş, en çok dansa o kalkmıştı. Ortamın enerjisini artırıyor, insanda kendini unuturcasına pistte hoplayıp zıplama isteği uyandırıyordu.

Dans pistinden kopup koltuğa serilerek “Bardaki sarışın azman beni kesiyor,” diye bağırdı gruba. Çığlıklar ve kahkahalar birbirine karıştı.

Restorandan beri bu şaka dönüyordu aralarında. Ceren’in “Bu garson beni kesiyor,” demesiyle başlamıştı her şey. Adam tıknaz, altmış yaşlarında, burnunun ucunu bile göremeyen biriydi. Ceren “Ne dersiniz, ciddiyse kulübe çağıralım mı?” dedikten sonra şu ana kadar en az on iki adamın kızı kestiğine karar vermişlerdi.

Kahkaha furyası devam ederken, kendisini mutlu hissetti Elif. Çok güzel insanlarla çalışıyordu. Hepsi hayat dolu, pozitif enerjisi olan yaratıcı gençlerdi. Bunda biraz da Servet Bey’in payı vardı. Olumlu enerji almadığı kimseyle çalışmamak gibi bir prensip edinmişti adam. “Günümü sizle geçiriyorum, o yüzden karımı seçtiğimden daha özenle seçtim sizi,” diyordu.

Herkes kendisini gecenin büyüsüne kaptırmışken, Zeynep nedense her zamankinden farklıydı. Bütün akşam dalgın gözlerle oturmuş, kulübe geldiklerinden beri de tedirginliğini gizleyemez olmuştu.

Yanına sokulup, “İyi misin sen?” diye sordu.

“İyiyim canım. Ya sen, iyi misin?”

“İyi olacağım.” Gözlerindeki kararlılık, buna inanmaya ne çok gereksinim duyduğunu açığa çıkarıyordu.

“Ne yaptı?”

Elif alaylı gözlerle dans pistini seyrederek “Dalga geçti,” dedi. İçindeki kırıklık canını acıtıyordu. Şaşırmamıştı, kabullenmişti.

“O bizim tanışmış olduğumuz Sinan değil Zeynep. Başka birisi o. Hayatının bir yılını kaybetmiş, kendisini koruyabilmek için herkese şüpheyle yaklaşan yeni bir adam. Kazadan önceki Sinan’ı düşünerek hareket etmek bir hataydı.”

“Ama biliyor, değil mi? Yani öncesinde seninle olan durumu.”

“Biliyor ve bu ona hiçbir şey ifade etmiyor.”

Zeynep başını elleri arasına alarak bir süre bunu hazmetmeye çalıştı. Başını kaldırıp kulübün girişine baktığında, yüzü bembeyaz oldu. Korku dolu bir sesle “Ben bir hata yapmış olabilirim Elif,” diye fısıldadı.

Bir anda diken üstüne geçen Elif’in gözleri sorularla doluydu.

“Ne gibi bir hata?”

Onun kaygılı gözlerle baktığı yerde ne gördüğünü anlamak için dönüp bakmasına gerek yoktu. Bedenindeki her hücre Sinan’la aynı atmosferi paylaşmakta olduğunu çoktan biliyordu.

Zeynep’i seyretmeye devam ederek senaryonun gerisini tamamlaması çok da uzun sürmedi. Zeynep onu buraya çağırmış, Sinan da gelmiş olmalıydı. Yanında birisiyle.

Zorluklar listesinin en altına ulaşmışlardı. Sinan rüyalarını doldurmuş, evinin her noktasında yaşayan bir hayalet olmuş, karşılaştıklarında ilgisizlik ve aşağılama becerisini de sırasıyla Elif’e uygulamıştı.

Şimdi sıra en can acıtan aşamadaydı. Elif onu başka bir kadınla görecek ve hayatta kalmayı başaracaktı.

Zeynep’e dikili gözlerini yumdu. Zeynep tüm iyi niyetiyle onları bir araya getirmeye çalışıyordu. Bunun için onu suçlayamazdı. Şimdi güçlü olma zamanıydı. Derin bir nefes aldı. Eğilip kızın yanağına bir öpücük bıraktı.

“Altından kalkarım, üzülme.”

İçkisinden bir yudum alırken gözü dans pistinin kenarındaki çifti yakaladı. Sinan, yanında muhteşem bir yeşil elbise giymiş kızıl saçlı bir kadınla ayakta duruyordu. Kadın onun koluna girmiş, hafif hareketlerle müziğe eşlik ediyordu. Lanet olsun, çok güzel, çok seksiydi. Sinan da siyah pantolonu, beyaz gömleği ve yine siyah ceketiyle ‘bu yılın modasına damgasına vuran kreasyon’ anonsu sonrasında pistte ileri geri yürüyecek gibiydi.

Büyük bir kızgınlık dalgası bedenini ele geçirirken, içki boğazına kaçtı ve öksürmeye başladı. Ceren arkasından uzanıp sırtına vururken “Yavaş iç bebeğim, bu gece ölmüyoruz,” diyerek kıkırdadı.

Oh hayır, bu gece kesinlikle birisi ölüyordu. Elif, Sinan ya da Kızıl.

Demek böyleymiş onun seçimi, diye düşünürken keskin bir acı hissetti yüreğinde. Onlar yakışıyordu birbirlerine. Sadece uzaktan bakan biri bile bunu rahatlıkla söyleyebilirdi. Onlar denkti.

Büyük bir umutsuzluk sardı içini. Şu an yanında Elif duruyor olsaydı, herkes garipser, o güzel adamın kendi yanında ne işi olduğunu sorgulardı. Üzerindeki kıyafetlere baktı. Dar siyah bir pantolon, sarı bir gömlek, topuksuz sandaletler. İçindeki aşağılanmışlık duygusu yıkıcıydı.

Bazı gerçekler vardı. Hayatın değişmez kuralları. Güzeller güzellerle olurlardı. Seçilmemişler de kendi aralarında dağılıyorlardı işte.

‘Hataydı,’ diye düşündü. ‘Onunla olabileceğimi düşünmem bir hataydı’. Birlikte olsalar bile zaman içinde yetersizlikleri Sinan’ın gözüne daha çok çarpar hale gelecek, kendisine kendi dengi olan kadınların arayışına girecekti.

‘Belki de bu benim kurtuluşumdur,’ umuduna sıkıca sarılarak, masalarına yaklaşmakta olan çifti soğukkanlılıkla izledi.

Ceren yaklaşan çifti gördüğünde oturduğu yerde dikilerek önce Elif’e, sonra Zeynep’e baktı. Ortalıkta neler döndüğünü bilmiyordu ama ikisinin de şu an en eğlenceli saatlerini yaşamadıkları bir gerçekti.

Zeynep’in tedirgin gözleri Sinan’ın yanındaki kadının üzerinde şöyle bir dolanıp Elif’e döndü. İçkisini sakin sakin yudumlayarak yaklaşan çifti inceliyordu. Bu kadın hiç falso vermez miydi? Kendisi olsa şu ana kadar çoktan ağlamaya başlamış, arkasını dönerek onlar gelmeden oradan kaçmıştı. Elif ise dünya üzerinde hiçbir şeyin kendisini etkilemesine izin vermemeyi başarıyordu.

Ah aslında şu an onun yıkılmış olduğundan adı gibi emindi. Yine de ona bakan kimse, hayatının aşkının kolunda seksi bir kızılla masalarına yürüyüşünü seyrettiğini düşünemezdi.

Sinan dudaklarına bir gülümseme kondurmuş, Gülay’ın daha fazla içmemesi için dua ederek kendisini bir masaya atmaya uğraşıyordu. İki sene önce kısa bir süre onunla birlikte olmuşlardı. Çok alımlı, ama derinliği olmayan bir kadındı. Sinan çok çabuk sıkılmış, ustalıkla yollarını ayırmıştı.

Geçenlerde yolda karşılaştıklarında, biraz da evden uzaklaşma isteğiyle, birlikte bir akşam dışarı çıkmak iyi bir fikir gibi gelmişti. Ama daha yemeklerini yerken ne büyük bir hata yaptığını anlamıştı. Gülay, alkolün de etkisiyle kendisine durmaksızın dokunmaya başlamış, genç adam bundan çok bunalmıştı.

Zeynep’i o kalabalıkta görebilmesi mucizeydi. Hemen kadının koluna yapışıp onu Zeyneplerin koltuğuna sürüklemeye başladı. Ortasında uzunca bir sehpa olan, yumuşak tek bir koltukla çevrelenmiş bir oturma yeriydi burası. Gruba genel bir selam verip Gülay’ı tanıştırırken, Elif’in ikisine kayıtsız bakışlarını kaçırmadı.

Herkes biraz yana kayarak onlara yer açtığında, Gülay neredeyse Sinan’ın kucağına oturdu. İçinden yükselen utanç duygusuyla, kadını panikle kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Lanet olsun, olanların hepsi yanlıştı. İçinden bir ses çığlık çığlığa felaketini haykırıyordu.

Huzursuz bakışları istemsizce Elif’e kaydığında onun alayla gülümsediğini gördü. Şehla gözlü gülüyor muydu kendisine? Evet, kahrolası, şimdi de yüzünü bardağına eğmiş güldüğünü saklamaya uğraşıyordu. Zaten gerilmiş olan sinirleri iyice tepesine çıktı.

Sonraki dakikalar Sinan için tam bir kâbustu. Yüksek müzik konuşmaya izin vermediğinden herkes bağırarak konuşuyor, kimsenin söylediği uzakta oturanlarca duyulmuyordu. Yine de herkes büyük bir azimle birbirine bir şeyler anlatmaya çabalıyor, hemen her şeye gülüyorlardı. Alkol, eğlence düzeyini yeterince yükseltmiş, grubun enerjisi her yere yayılmıştı.

Geldiklerinden bu yana Sinan’a bakmamıştı Elif. Kimseyle konuşmuyor, müziğe eşlik ederek yerinde hafifçe sallanıyordu. Gözleri ya pistte ya bardağındaydı. Arada bir konuşulanlara mimikleriyle tepki verdiğinde, herkes sanki bir şey söylemişçesine onu konuşmaya dâhil ediyor, varlığını büyük bir coşkuyla kabul ediyorlardı.

‘Sessiz bir tanrıça’, diye içinden geçirirken gözleri karşılaştı. Yargılamadan bakan ama hiçbir duygu barındırmayan bakışları gördüğünde içini saran suçluluk duygusu canını sıktı.

Gülay’ın ahtapot kolları Sinan’a dolanıp onu dans pistine çekmeye çalıştığında genç adam içinden yükselen kızgınlığı daha ne kadar denetleyeceğini bilememenin çaresizliğini yaşadı. Onun peşinden piste yürürken, Elif’in tepkisini kontrol ettiği için kendisine bir kez daha öfkelenip pistin masaya en yakın kısmında durarak gözlerini Elif’e dikti.

Bakmıyordu. Başı önüne eğik, içkisini yudumluyordu. Üzerine tırmanmaya uğraşan kadını kendisinden uzaklaştırarak kendisini böyle bir duruma soktuğuna lanet etti. Müzik tarihinin en uzun süreli parçası bu olmalıydı. Bitmek bilmiyordu. Son notalar çalındığı an kadını kendisinden uzaklaştırarak masaya yöneldi.

Gülay’ın yeniden kucağına tünemesini istemediğinden elini Zeynep’e uzattı. Onunla dans ederken biraz olsun huzura kavuşabilirdi belki.

Piste çıktıklarında Zeynep bir süre Sinan’ı inceledi. “İyi görünmüyorsun, başın mı ağrıyor?”

Kızın ilgisinde yapay olan hiçbir şey yoktu. Kendisi için gerçekten endişelendiğini anladığında içi ısınarak ona gülümsedi.

“Hayır, sadece yanlış kararlar almaktan bunaldım.”

Oh, acaba Elif’in de bunlar arasında bir yeri var mıydı? Zeynep merakla onun yüzünü inceledi. Kaçamak bakışlarının masalarına yöneldiğini görmek içinde bir umudun filizlenmesine neden oldu. Elif’e mi bakıyordu?

“Her şey yoluna girecek. Kendine biraz zaman ver.”

Sinan eğilip Zeynep’in yanağına sıcak bir öpücük kondurdu.

“İyi ki varsın Zeynep. İyi ki benimle arkadaş kalmayı seçmişsin.”

Birbirlerine sarılarak dansa devam eden çifti izlerken Elif’in içinde depremler oluyordu. Her an ağlamak üzere olduğunu biliyor, karşısındaki kızıl kadının kendisiyle yapmaya çalıştığı anlamsız sohbete dayanmaya çalışıyordu. Ceren tam zamanında aralarına girerek kadının ilgisini kendisi üzerine çekince, minnetle arkadaşına baktı.

Boğulmak üzereydi. Birden içine yerleşen bir panikle kasıldı. Ya Sinan bundan sonra da kendisiyle dans etmek isterse? Oh Tanrım, müzik bitmek üzereydi.

Telaşla yerinden fırlayıp tuvaletlerin olduğu bölüme yöneldi. Burada bir süre saklanabilir, on on beş dakikayı özgürce kendisine ayırabilirdi.

Bara yanaşıp bir cin portakal istedi. Müzik sanki beyninde çalıyor, insanlar bedeninin içinde tepiniyorlardı. Aynada gözüne ilişen siluetindeki ıstırap dolu ifadeyle bir kez daha sarsıldı.

Daha ne kadar eziyet çekmesi gerekiyordu?  Sinan’a bu kadar yakın olup ona dokunamamak, yan gözle başka bir kadının onu durmadan ellediğini ve konuşurken kulağına fısıldadığını görmek katlanabileceğinden çok fazlaydı. İçi acıyordu. Kemiklerine kadar bütün etlerine iğneler batırılıyormuş gibi bedeni acıyordu. Nefesi acıyordu. Ruhu acıyordu. Bu gece nasıl bitecekti!

“Elif?”

Yanına yaklaşan sarışın adamı gördüğünde bir an kim olduğunu çıkaramadı.

“Hey, Serhat ben… Hatırlamadın mı?”

Ah, tabii ya… Saçları dökülünce tanıyamamıştı gerçekten de.

“Hatırladım.”

Önüne dönüp adamın kısa kesmesi için dua etti. Medeni bir sohbet yapacak ruh halinden oldukça uzaktı.

Masaya dönmediğinde Elif’i merak eden Sinan tuvalete gitme bahanesiyle masadan ayrılarak onu barda bulmuş ama gördüğü şey hiç hoşuna gitmemişti. Hergelenin teki Elif’i barda kıstırmış aç gözlerle maden bulmuş gibi gülümseyerek ona bakıyordu.

İçinde yükselen kızgınlığı bastırmaya çalıştı. Belki de adam kadını taciz ediyordu. Konuştuklarını duyacak kadar yakınlarına gidip belli etmeden onları dinlemeye başladı.

“Hiç değişmemişsin”

Elif aynı şeyi söyleyemeyeceği için sustu.

Serhat okulun en popüler çocuklarındandı ve Elif’le dalga geçmek de hobileri arasındaydı. Eğer onun yaptıklarına önem vermiş olsa, Elif’in bu günleri sağ salim görmüş olması mümkün olmazdı.

Hala çok yakışıklı ve zalim görünüyordu. Üniversiteye başladıktan sonra okuldaki sevgilisiyle evlenmişti. Ama halinden, işlerin onlar için pek de yolunda gitmediği anlaşılabiliyordu.

“Bir ara birlikte bir şeyler yer miyiz?”

Elif dönüp ilgisiz gözlerle Serhat’a baktı.

“Neden?”

“Şey, ben sana çok haksızlık ettiğimin farkındayım. Sen çok tatlı bir kızsın, bunu şimdi daha net görebiliyorum.”

“Yani?”

Gözlerindeki bakış Serhat’ın rahatsızca yerinde kıpırdanmasına neden oldu. Umduğu tepkiyi alamamak canını sıkmıştı. Ne dese kadının ilgisini çekemeyeceğini anladığından, “Neyse sonra bir ara görüşürüz belki,” diyerek bardan uzaklaştı. Elif içkisinden bir yudum alırken o görüşmenin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği duruşundan belliydi. Serhat çoktan aklından çıkmıştı.

Elif’in tavırları o kadar tanıdıktı ki. Sinan onu seyrederken, canını sıkan kadınlara kendisinin de aynı şekilde davrandığını düşündü. Gereksiz bir böceğe bakar gibi gözlerini lütfen onlara çevirir, sadece gereken kelimeleri söylerdi. An geçtiğinde öyle bir insanın varlığını tamamen unutmuş olurdu.

Yüzünde bir gülümsemeyle bir süre daha genç kadını seyretti. Yalnızdı ama ‘yaklaşmayın’ tavrı erkeklerin onun yanına gelmesine engel oluyordu. O an bambaşka bir dünyada olduğu çok açıktı.

“Benden mi kaçıyorsun?”

Oh Tanrım. Oh Tanrım! Elif yüzüne yerleştirdiği kayıtsız ifadenin bir süre hatlarına alışmasını bekledikten sonra arkasını döndü.

“Kalabalıktan bunaldım sadece.”

Kısık ela gözler üzerine dikilmiş, dikkatle inceliyordu.

“Dans et benimle.”

“Hayır.”

İtiraz etmiyor, olacağı söylüyordu.

“O zaman konuş benimle.”

“Hayır.”

Kızgınlıkla parlayan gözleriyle Elif’e bakan Sinan’ın bedeni çaresizlikle kasıldı.

“Bak, içinde kaybolduğum bir hayatın tam ortasına bir bomba atıp gittin. Yanıtlara ihtiyacım var. Seninle konuşmama izin vermiyorsun. Yanımda iki saniye bile durmaya tahammül edemiyorsun. Birlikte yaptığımız işi bu şekilde sürdürebileceğimiz konusunda aklımda şüphe uyanmasına neden oluyorsun.”

Şaşkınlıkla bir kahkaha atan Elif’in “Yine mi?” demesi Sinan’a hiçbir şey ifade etmedi.

Küçümseyen bakışlarla yanından uzaklaşan Elif’in arkasından bakarken, kadına aba altından sopa göstermiş olduğu gerçeğini hazmetmeye çalıştı. Bu kadar alçalmış olabilir miydi?

Olduğu yerden masayı seyredip Elif’in masadaki tüm kadınlardan ne kadar farklı olduğunu en derinlerinde hissetti. ‘Güzel’ kelimesi yerleşti yüreğine. ‘Onurlu. Güçlü. Sadık. Korkusuz.’

Evine gelip yaptığı o konuşma kimsenin harcı değildi. Tanrım, birisi tarafından böyle sevilmek çok güzel olmalıydı. Ama sevdiği öbür Sinan’dı. Kadının kazadan önceki Sinan’a karşı hissettikleri, şu an kendisi için ulaşılmazdı. O bu kadına ulaşmış, onu kendisine bağlamıştı. Hem de üç günde mi? Şanslı hergele, diye geçirdi içinden.

Gülay’a baktı, bu kadından derhal ve sonsuza kadar kurtulması gerekiyordu. Masaya yürüyüp “Gidelim, başım ağrıdı,” diyerek kadını kaldırdı. Herkesle vedalaşıp çıktılar kulüpten.

Gülay’ın kendi evine gitme, sonra da bir sonraki buluşma planlarını yanıtsız bıraktı. Evine ulaştıklarında arabanın motorunu durdurmadı. Gülay itirazlar arasında arabadan iner inmez bir korna çalıp, oradan uzaklaştı.

Yeniden kulübe gidip kapıda park ettiğinde yol boyu radyoda çalan müzikle ruhu biraz olsun sakinleşmişti. Bir randevunun kendisini bu kadar boğduğunu hiç hatırlamıyordu. İçeri girmek istemedi. Nasıl olsa Elif onunla yine konuşmayacaktı.

‘Bir daha benim etrafımda olmana bile izin vermeyeceğim.’

Vermiyordu gerçekten de. Sinan ona hiçbir türlü ulaşamadığının farkındaydı ve bundan nefret ediyordu.

Bir saat sonra Zeynepler kapıdan çıktığında, o başını koltuğa yaslamış, derin düşüncelere dalmıştı. Elif’in bir taksiye bindiğini gördü. Arabasını çalıştırıp taksiyi izledi. O arabadan inince hangi dairenin ışığının yanacağına baktı. Bir süre daha ne yapacağını bilmeden arabada oturdu, sonra evine gidip kendisine kocaman bir bardak viski doldurdu.