Seçilmemiş Bölüm 18
“Hanginiz becerdi bunu?”
Yaratıcı ekibin odasına havadan iniş yapmış gibi dalan Servet Bey, herkesin yerinden sıçramasına neden oldu. Gözleri heyecandan parlayarak ellerini olmayan saçlarının arasından geçirdi.
Gençliğinde uzun saçları olmalıydı çünkü onları havalandırma ve arkaya atma hareketinden hala vazgeçmemişti. Bunu o kadar doğal yapardı ki, kimse kafasında saç olmadığını düşünmezdi. Aynı şekilde kimse 1.80’lik boyu ve kendisinden önde giden göbeğiyle ortalarda hoplayıp zıplamasını da yadırgamazdı. O Servet Korcan’dı. Ajansın ruhu, babasıydı.
Kendisini merakla izleyen personeline bir dedektif edasıyla tek tek baktı.
“BroD Ltd. imaj kampanyası için bizden teklif istiyor. Adam laf arasında adımızı bizde çalışan biri aracılığıyla duyduğunu söyledi.”
Coşku sesleri odada uğuldarken, Ceren’le Elif gözlerinde soru işaretleriyle birbirlerine baktılar. İkisi de aynı şeyi düşünüyorlardı; BroD işi Korad’a Antalya seyahatinin ardından gelmişti.
Elif buz gibi bir elin boğazını sıktığını hissetti. Üç gündür Sinan’ı düşünmemek için elinden geleni yapıyor, kendisini kuytuya sinip yaralarını iyileştirmeye çalışan bir köpek yavrusu gibi hissediyordu. Zeynep yarın işe başladığında, her şeyin kendisi için daha da kötüleşeceğinin farkındaydı. Antalya macerasını en ince ayrıntısına kadar dinlemek zorunda kalacaktı. Barıştıklarına göre, Sinan Zeynep’i sevgisine ikna edebilmiş olmalıydı.
Canı acıdı. Zeynep’in kafası karışıkken Elif araya meze olmuştu. Bunun kırıklığı içinden nasıl giderdi ki? Onları birlikte görmeye nasıl devam edecekti? Ezikliğini nasıl sindirecekti?
Derin bir nefes alarak depresif halinden kurtulmaya çalıştı. Kendisine acımayı bırakmazsa gerçek bir ezik olup çıkacaktı.
Bunların kendisini ilgilendiren konular olmadığını tekrarladı içinden. Sinan kendisini ilgilendirmiyordu. Ne yaptığı, kime ne hissettiği onun yaşamında belirleyici olamazdı. Birlikte mutlu olmalarını diler, kendi sevgili yalnızlığında yaşamını güven içinde sürdürürdü.
Keşke rüyalarından onun dokunuşlarıyla uyanmasına da bir çare olsaydı…
Servet Bey’in “Medya sorumlusu, metin yazarı ve art direktör üçlüsü bir saate hazır olsun,” demesiyle yerinde dikildi Elif. BroD’a gidilip ön görüşme yapılacaktı. Şu an için ajanstaki tek metin yazarının kendisi olması, Elif’in kadroda olmasını kaçınılmaz kılıyordu.
Bütün bedeninin bir anda ter içinde kaldığını hissetti. Sinan’ı görecekti! Çaresizlik içinde Servet Bey’e “Ben ilk görüşmede gerekli miyim acaba, biraz rahatsızım da,” diye gevelediyse de sözleri bir el hareketiyle geçiştirildi.
Bir saat sonra BroD’da herkes etrafı büyük bir hayranlıkla süzerken, Elif korku dolu gözlerini önündeki dosyadan ayırmıyor, kapının her açılışında yerinden sıçrıyordu.
Kırıklığını asla hissettirmemesi gerekiyordu. Bu bir iş görüşmesiydi. O halde Elif de profesyonelliğe bürünecek, Sinan’ı tanımadığı herhangi bir müşteri olarak düşünecekti. Resmi bir dil kullanacak, laubaliliğe asla izin vermeyecekti.
Onun kendisine gizlice bakışlarının olup olmadığına bile bakmayacaktı. Adama bakarken yakalanmamalıydı. Gözlerini elindeki not defterinden ayırmadan bunu halledebilirdi. Kendisi metin yazarı olduğuna göre, not alması garip değildi.
Kapıdan girdiğinde selamlaşma faslı genel olursa sorun yoktu. Eğer el sıkışmak gerekirse, ellerini dolu tutup baş selamıyla geçiştirmeliydi. Not defteri bunun için de idealdi.
Herhalde masanın başına o otururdu. Not alırken ona dönük olmayacağı şekilde sandalyesini yerleştirirse, şöyle mesela, ama buradan gözü kayabilirdi. Karşı taraftaki sandalyeler daha uygundu. Hemen yerini değiştirip sandalyesini ayarladı. Evet, işte böyle oturursa, hem işle son derece ilgili, hem de Sinan’a son derece ilgisiz bir görüntü vermiş olurdu.
Kendisiyle konuşmaya kalkar mıydı? Boşluk anlarında onun kendisine yanaşmasına engel olacak şekilde yanındakiyle meşgul görünebilirdi.
Kendisine dokunmaya kalkar mıydı?
‘Aptal. Umudunu fiyonk yapıp başına bağlasan daha az belli olurdu.’
Kapı açıldı, kapandı. Elif tüm ciddiyetini takınarak kayıtsızca başını kaldırdı. Önce gelenin Sinan olmadığını algılayamadı. Herkesin elini tek tek sıkan adam, bardaki diğer adamdı. Doğan Sedefoğlu. O da elini otomatik olarak uzatıp sıktıktan sonra bakışlarını not defterine indirerek hayal kırıklığıyla baş başa kaldı.
Sinan gelmemişti. Daha sonra mı katılacaktı? Belki hala Zeynep’le birliktelerdi. Başına giren ağrıyla sersemleyerek konuşmaların bir bölümünü kaçırdığını fark etti.
Doğan, şirketleri hakkında kamuoyunda yaratılmasını düşündükleri imaj hakkında bilgi verirken, onu dinlemeye çalıştı. Şu anda anlatılanlar en çok kendisini ilgilendiriyordu. Bu masada konuşulanlar, kaleminden sihirli bir şekilde kâğıda dökülmeliydi. Güçlü sloganlar, akıcı metinler halinde hedef kitleye sunulmalıydı.
Oysa Elif’in tüm dikkati kapıdan gelen tıkırtılardaydı. Kapının her açılışında neredeyse yerinden sıçrıyor, tedirgin bir şekilde gelene bakıyordu. Sinan olmadığını gördüğünde suratı daha da asılıyordu. Sekreter… Çay servisini yapan teyze… Yine sekreter… Teyze… Teyze…
Bir saat süren görüşmeye Sinan gelmedi. Elif’in büründüğü profesyonel iş kadını kimliği önce tedirginken sonra durgunlaştı. Toplantı sonunda asansöre binene kadar etrafa attığı kaçamak bakışlarındaki umudu ise kimse görmedi.
***
Doğan bütün toplantı boyunca belli etmeden Elif’i izlemişti. Düzgün, hanımefendi bir kadındı. Ekip arkadaşları onun fikrine önem veriyor, o da akıllıca önerilerde bulunuyordu. Ses tonu çok yumuşaktı. Gözlerindeki pırıltılar zehir gibi bir zekâyı işaret ediyordu. İşi söz konusu olduğunda kendisine çok güvendiği belliydi. Ortamı yumuşatan bir iki sohbet anında gülümsediğinde yüzü pırıl pırıl aydınlanmış ve Doğan kadının çok güzel olduğunu düşünmüştü.
Sinan’ın bu kadını nasıl keşfettiğini anlayamıyordu. Kesinlikle onun tipi değildi. O gösterişli, seksapeli olan kadınlardan hoşlanırdı. Bu kadınsa çok duru bir güzelliğe sahipti ki Sinan’ın bunu fark etmiş olması çok ilginçti.
Elif kendisinin beğeneceği tipti. Yapay olmayan, içini olduğu gibi yansıtan, yaşama abartılı bir hırsla yaklaşmayan bir kadın.
Doğan içi burkularak zarların çoktan atıldığını ve kendisinin Elif için oyun dışında yer aldığını düşündü. Bu yorumunu Sinan bilmezse iyi olurdu. Sadece bir durum saptaması yapmıştı ama Elif Erdem söz konusu olduğunda adamın gözü dönüyordu. Hınzır bir gülümsemeyle Sinan’ın odasına yöneldi.
Kafese kapatılmış aslan tanımı Sinan için kullanılabilecek en doğru cümle olmalıydı. Dokuz uzun gündür Elif’i görmemişti ve artık aklını kaçırmak üzereydi. Tam bir saat boyunca odaya dalıp onun dudaklarına yapışmamak için kendisini zor tutmuştu. Sekreterden kendisini sandalyeye bağlamasını istese, kadının istifa edip etmeyeceğini düşünerek eğlenmiş, ama bir saatin sonunda bu şakayı ciddi olarak gerçekleştirmeyi düşünür olmuştu.
Doğan içeri girdiğinde, Sinan’ın bedenindeki gerginlik en üst seviyesindeydi. Neredeyse nefesini tutmuş, Doğan konuşana kadar da öyle kalmaya niyetliymiş gibiydi.
Doğan onun şaka kaldıracak durumda olmadığını sezip doğrudan istediğini verdi.
“Sen gelmeyince hayal kırıklığına uğradı.”
Sinan’ın dudağının kenarında sadece hafif bir kıpırtı oldu.
“Baştan anlat.”
Doğan hınzır gülümsemesini takındıysa da onu tahrik etmemeyi akıllıca bularak genel yorumu nasıl yapabileceğini kafasında toparladı.
“Seni göreceğine emindi.”
“Bunu nereden anladık?”
“Beni görünce şaşırdı.”
Sinan gülümsedi.
“Nuray’la Ayşe Hanım’a benden çok ilgi gösterdi.”
Sinan kaşlarını çatarak fazla sakin bir sesle “Sana mı ilgi göstermesini tercih ederdin?” diye sordu.
“Kadınlar genellikle beni kapıya bakarak dinlemezler. Benim için ilginç bir deneyim oldu.”
“Güzel. Başka?”
“Gelmeyeceğini anladığında bozuldu. Sonlara doğru yüzü epey düştü çünkü.”
Sinan’ın ağzındaki gülümseme iyiden iyiye genişledi.
“Eziyet çekmeme değmiş kısacası.”
“Şeytanın tekisin sen, biliyorsun değil mi?”
“Doğan dostum, o kadın benden daha tehlikeli. İnan bana.”
Kalbi ona duyduğu özlemle sancıdı. Kokusu burnunda tütüyor, görüntüsü gözlerinin önünden bir an bile çekilmiyordu. Âşık olma işini sevmişti galiba. Ama Elif’e. O söz konusuysa, özlemek bile anlam kazanmıştı. Kendisini hiç olmadığı kadar hayat dolu hissediyordu. Onunla ilişkisi başlasa mutluluktan ölür müydü acaba?
İçi içine sığmayarak Doğan’a tüm ilgisini yitirdi ve yeni bilgiler ışığında stratejisini belirlemeye başladı.
Zeynep’le ilişkisini de tam istediği şekilde oturtmuştu. Antalya’ya gittiğinde, Zeynep Sinan’ı otelde karşısında bulunca çok şaşırmış ve tedirgin olmuştu. Önce onu barışmak için gelmediğine ikna etmesi gerekmişti. Sinan, kendilerini büyük bir hatadan kurtardığı için kıza teşekkür ettiğinde aralarındaki gerilim ortadan kalkmış, sonrasında dostça sohbet ederek ne kadar iyi vakit geçirebildiklerine şaşırmışlardı.
Zeynep’in Antalya’da üç günü daha vardı. Sinan’ı biraz daha kalıp Ankara’ya birlikte dönmeye ikna ettiğinde de mutluluktan deliye dönmüştü. Bu günleri konuşarak, gezerek, dinlenerek geçirmişlerdi.
Genç kız ona ayrılma kararını alma sebebinin Elif’in evindeki gece olduğunu itiraf etmişti. Elif’in yanındayken, aslında hiç konuşmamış olsalar da, ilişkilerine onun gözüyle baktığını ve gördüğünden pek hoşlanmadığını anlatmıştı. Sinan’ın anlayışlı ve onaylar tavrı kızı rahatlatmış, sonunda uçurumun kenarından döndükleri şakalarını gülerek yapabilmişlerdi.
Aslında bu onların balayında olmaları gereken bir zamandı. Bunun yerine ikisi de çok daha önemli bir şey yakaladıklarını itiraf etmiş ve birbirlerinin hayatında kalarak sık sık görüşmeye söz vermişlerdi.
Sinan, Korad ile görüşmeyi, özellikle Zeynep’in olmamasını garantileyerek ayarlamıştı. Elif’in tüm dikkatinin kendisinde yoğunlaşmasını istemiş, anladığı kadarıyla da başarılı olmuştu. Bugünkü toplantıyla, onun hayatına adımını atmıştı. Şimdi onun beklentilerini biraz daha boşa çıkarmanın zamanıydı.