Tünel Bölüm 71
Ufaklık…
“Bu ne?”
Üzerine fiyonk iliştirilmiş orta boy bir paketti. ‘Senin için,’ diyerek vermişti Emre.
“Açmadan bilemezsin.”
Kutuyu sehpaya koyup uzun uzun inceledi Mira. Paketi sallayıp içinden gelecek sesi duymaya çalıştı.
“Hediye paketlerini açmadan önce onları biraz kendime alıştırmaya çalışırım ben. Acele edemeyiz, tamam mı?”
Etmesindi, o hiç acele etmesindi zaten. Onun o mimikleri, heyecanı Emre’yi kendisinden geçiriyordu.
Özenle fiyonk açıldı. Sarılıp kenara kondu. Sonra üzerindeki kâğıt, bantların kıskacından kurtarıldı. Her anında içinde ne olabileceği düşünülüyordu.
Tahmin şansı yoktu ki. Emre elleriyle yapmıştı içindekini. Mira’dan uzak olduğu her anda…
Kâğıt açılıp düzgünce katlandı, kenara kondu. İçinden çıkan karton kutu analiz edildi. Yine sallandı, ses duyulamadı.
Üst kapak açılırken, içine bakılmadan önce Emre’ye bir göz atıldı. Bakışlar kutunun içine döndü ve orada kaldı.
“Emre!”
Mira’nın gözünden bir damla yaş kurtulup yanağından süzüldü. Onu seyretmekten başka bir şey yapmak istemeyen adam hiç sesini çıkarmadı.
Kutuyu hiç oynatmadan diğer kenarları da açtı. Artık ilgisi kutuda değil, içindekindeydi.
Ahşaptan oyulmuş bir Volkswagen… Her ayrıntısı üzerine işlenmiş, narçiçeği rengine boyanmıştı. Yanında, sanki toprakta park etmiş gibi bir siyah at… Pegleri bile unutulmamıştı.
Mira büyülenmiş gibi baktı önündeki sanat eserine.
“Sen mi yaptın bunu?”
Başıyla onayladı adam.
Sonra birden, narçiçeğinin üzerine konmuş beyaz kelebeği fark etti Mira. Minik… minicik…
Gözyaşları içinde Emre’nin boynuna sarılırken, “Unutmamışsın! Kelebeğimizi de yanımıza almışsın!” diye hıçkırdı. Mutluluk ve keder aynı anda yaşanabilir miydi? İşte bu o andı…
Mira’yı sımsıkı saran Emre, “Ağlama,” dedi. “O hep bizimle olacak.”
Ama Mira’yı bu keder modundan çıkarsa iyi olacaktı.
“Hoşuna gitti mi ufaklık?”
Yumruğu hemen yedi elbette. Ama gözyaşları da dindi.
“Kızıyor musun sana ufaklık dediğimde?”
Küskün baktı yeşiller. Omuz silkildi.
“Sadece tek bir durumda vazgeçerim bundan.”
Konu ilgisini çekti Mira’nın. Ama umursamaz bir tavırla, “Neymiş?” dedi sadece.
“Bana, ufaklık diye çağırabileceğim minik bir kelebek vermelisin.”
Kırmızı.
Kırmızı.
Allahım şu suratın güzelliğine bak!
Uzanıp burnunu kızınkine dayadı. Sürterek okşadı. Gözleri kenetlendi, mavi ile yeşil birbirine karıştı.
“Düşündüm de…” durakladı, gözlerine haylaz bir bakış yerleşti. “Bence birkaç tane vermelisin.” Ve sonra Mira’yı öptü. İlk seferki gibi… Her seferki gibi…