Tünel Bölüm 62
“Ben çıkıyorum kızlar. Arkadaşlar bekliyor. Dağıtmayın ortalığı.”
Ayakkabılarını giymekte olan dayısına ağzı açılarak bakan Mira “Arkadaşlar derken?” dediği anda pişman oldu. Tamam, adamın hareketli bir sosyal çevresi olmayabilirdi ama bunu Gamze’nin yanında açık etmenin anlamı da yoktu.
“Hı, Almanya’dan arkadaşlar gelmiş de akşam bir şeyler içelim, dedik.”
Bakar mısın şuna? Yüzünde iğrenç ötesi bir sırıtışla kendisiyle dalga geçiyordu. Hayır, koca adamdı. Kendisi yapsa…
“İyi eğlenceler Aslan Abi!”
Bir an önce evden gitsin diye Aslan’ın gözünün içine bakan Gamze, masum bir görüntüsü olduğunu umdu. Oysa iki kız salonda üçlü koltuğa karşılıklı bağdaş kurup oturmuş, aralarına da bilumum cips, kuruyemiş, abur cubur kâselerini dizmiş; ayaklarda pofuduk terlikler, üzerlerinde pijamalar, saçlar tepede öylesine tutturulmuşken alabildiğine pespaye ve mutlu görünüyorlardı.
Kapı tarafından bir flaş patladığı an, ikisi de Aslan’a dönüp çığlık attılar. Ve işte Emre, Aslan’ın Facebook profilinde onları böyle gördü… Aslan gelene kadar da elinde telefon, Lukas’ın şaşkın bakışları altında sırıtıp durdu…
“Filmi açmadan önce sana bir şey söylemek istiyorum Mira.”
Gamzenin ciddi duruşundan konunun abisi olacağı belliydi.
“Abim adına senden çok özür dilerim.”
Omuz silkip cips yemeye devam etti. “Boş ver. Ben üzerime alınmadım.”
Bir şeyler normal değildi. Gamze hala ürkek bakışlarla kendisine bakıyor ama devamını getiremiyordu.
“Söyle hadi, söyle de kurtul.”
Kız, derin bir nefes alıp tek nefeste söyledi. “Abim seni araştırmış.”
“Nasıl yani?” Cipsi elinde, öyle kalakaldı Mira. Ne demekti araştırmak?
“Bana senin evli bir adamdan hamile kaldığını, onu boşatıp evlendiğini, bebeği kaybettiğini sonra da adamın seni bıraktığını söyledi.”
Kelimeleri tanıyordu Mira. Hepsinin anlamını biliyordu. Ama bir araya gelip önüne konduğunda, anlamını kavramayı beceremedi.
Onun gözlerine bomboş bir ifadeyle bakmasından tedirgin olan Gamze, “Söyleyişi daha çirkindi. Seninle ne alıp veremediği var, bilmiyorum ama susturdum onu. Konuşmasına izin vermedim.”
Daha çirkin. Daha çirkin ne olabilirdi ki?
“Ona, benim tanıdığım Mira’nın bu çirkinlikte anlatılan bir şey yapmış olamayacağını söyledim. Araya da Seval’i sıkıştırıp ağzının payını verdim. Ve sana geldim Mira.”
Evli bir adamdan hamile kalmak… Onu boşatıp evlenmek…
“Hiçbir şey anlatmak zorunda değilsin. Yani bugüne kadar anlatmadın. Şimdi de anlatma. Sadece bilmeni istedim.”
“Doğru.”
Kim söylemişti bunu?
“Doğru mu?” Gözleri kocaman açılan kıza baktı Mira.
“Doğru.”
Midesindeki bulanmayı bastırabilmek için derin nefesler aldı bir süre. Evli adamdan hamile… Onu boşatıp… Yutkundu. Doğruydu, değil mi? Aynen böyle olmuştu. Adı buydu.
Darmadağın olmuş arkadaşına endişeli gözlerle bakan Gamze, söylediğinin onu nasıl sarstığını da görebiliyordu.
“O zaman sen şimdi evli misin yani?”
Gözleri Gamze’ninkilere takılı, başını salladı Mira.
Omuzuna inen bir yumrukla da kanepede arkaya düştü. “Hain! Bana nasıl söylemezsin! Bir de en yakın arkadaşım olacaksın! Abimden duydum ya, inanamıyorum! Bilsem ağzının payını da ona göre verirdim. İki seksen uzatırdım yere. Ama bilmediğim için öyle mal gibi kaldım yani. Bak ya! Sen şimdi evli misin cidden?”
Gülecekti aslında Mira. Üzerinde tepinen kızın kocaman gözlerle burnunun dibine kadar girip gözlerine bakması çok komikti. Komik ve sevimli… Ama gülmek gelmiyordu içinden.
“Kâğıt üzerinde sadece,” diyerek kızı ileri itti, doğrulup oturdu.
“Anlatsana ya, niye anlatmadın ki hiç bana?”
Bu arkadaşlar arasında paylaşılacak bir konu değildi ki… Ama Gamze şu anda hiç olmazsa bir açıklamayı hak ediyordu.
“Bir kaza olmuştu. Bir adam ve ben tünelde sıkışıp kalmıştık. Kurtarılmamız mümkün değil gibi göründü. O, ölümün benim için kolay olmasını sağlamak istedi. Korkmamamı, yalnız ölmeyeceğimi hissetmemi istedi. Ölürken birbirimize yakın olmak çok doğru geldi. Ama ölmedik. Ve ben hamile kaldım.”
Gamze’ye bakıp, nefes almasını söylemeyi düşündü. Büyük ihtimalle kalbi kan bile pompalamıyordu şu anda. Öyle konsantre olmuştu.
“Karısına anlattı. Bebeğe adını verene kadar benimle evli olmak için boşandılar. Sonra kendi aralarındaki sorunlar yüzünden ayrıldılar. Biz karı koca olmadık. Bebek düşünce, okulum bitene kadar boşanmamamızı önerdi ve gitti.”
Gamze hala bekliyordu. Bu kadar olamazdı, değil mi? Hani aşk, entrika, gözyaşları?
“Bu kadar mı?”
“Bu kadar.”
E bütün o tantana buna mıydı yani şimdi geri zekâlı herif! Abinin de gerzeği hakikaten çekilmiyordu.
“Aman, ben de heyecanlı bir şey anlatacaksın sandım. Aç o zaman filmi de cipslerimiz boşa gitmesin.”
Ayaklarını sehpaya uzatıp filmi izlemeye başladılar. Ekranda oyuncuların isimleri akarken, Gamze’den bir soru daha geldi.
“Sadece bir kere mi yani?”
“Hı hı.”
Ağızlarına birer cips daha attılar.
“Aman ya, o bir kereyi ben de yaptım, bir bok da anlamadım. Sen anladın mı?”
Mira kızın bacağına vurup “Şşşt, çok ayıp!” dedi ve sustu.
“Anlamışsın. Lanet olsun! Bende şans olsa zaten…”
Biraz daha sustular. Mira’nın tokadı yandaki bacağa bir daha indi. “Pis. Sen de bana söylememişsin.”
Aslan o fotoğrafı şimdi çekse, ekranda, sırıtarak televizyona bakan taptaze iki bahar görünürdü…
***
Şimdi sırada o Cihangir Efendi vardı. Bakalım orospunun yediği haltlar meydana çıkınca, o karı o okulda yine kasım kasım dolanabilecek miydi!
Çıkış saatini okulun internet sayfasından öğrenmişti. Şimdi kapının kenarında erketeye yatmış, bodur pezevengi bekliyordu.
Sıra halinde çıkan çocukları servislere bindiren Mira’yı görünce siniri yine tepesine çıktı. Kendisini görmemesi için, kaldırım kenarında park etmiş büyükçe bir kamyonetin arkasına gizlendi.
Servisler sıra sıra okulun içinden çıktı. Orospu arkalarından el salladı. Aman da ne sevecen… İkiyüzlü kaltak! O güzel suratın altında nasıl bir şeytanın gizli olduğunu Tuna çok iyi biliyordu.
Orospu, okula geri girmek için merdivenlerden çıkarken, bodur pezevenk de göründü. Tuna olduğu yerde dikilip, ikisinin konuşmasını seyretti. Karı içeri girdi, pezevenk merdivenlerden indi.
Adamı okulun park yerinde yakaladı.
“Cihangir Avcı!”
Dönüp kendisine bakan gözlerde herhangi bir duygu yoktu.
Tanımıştı adamı Cihangir. Mira’ya sorun çıkaran adamdı. Gamze’nin abisi. Onu karşısında gördüğü an beyninde alarm zilleri çalmış, belanın geldiğini de anlamıştı.
“Evet?”
İşte şimdi kendi sırasıydı. Kelimeler ağzından mutlulukla çıktı.
“Yanında çalıştırdığın insanları seçerken daha titiz olmanı beklerdim.”
Bela. Sorunu yaşamadan önce çevresini gözlemleme alışkanlığıyla başını bile oynatmadan her yeri kolaçan etti Cihangir. Öğrencilerin hepsi gitmişti. Okulda bir iki veli vardı, onlar da araçlarına biniyorlardı. İçeride sadece Mira ve hademelerle güvenlik kalmıştı.
Sadece şu karavan… Son yarım saattir kapının önündeydi ve uzun saçlı bir adam kapıya dayanmış etrafı seyrediyordu. Tuna ile beraber olmaları ihtimaline karşı onu da göz hapsine aldı.
Velilerin bindiği iki araç da çalışmaya başladı. Bahçeden tamamen çıkmaları için bir dakikaya ihtiyacı vardı.
Karavana dayalı adama bir kez daha bakıp onu daha iyi görecek şekilde yana kaydı. Okuldan çıkan kimse yoktu. Arabalar hareketlendiğinde konuştu.
“Pekâlâ Tuna Alsan. Nedir söylemek istediğin şey?”
Lanet olsun. Karavandan bir adam daha iniyordu. Üçe bir. Hiç sorun değildi. Ama içeride hala personel vardı. Gözlerini karşısındaki adamın çiğ mavi gözlerinden ayırmadan karavandakilerin hareketini izledi. İkisi de kapıya dayanmış, aracın yanından ayrılmamışlardı. Kendileriyle ilgilenir gibi de görünmüyorlardı. Güzel.
“Küçük yaştaki çocuklara eğitim verecek kişilerin öncelikle ahlaklı olmaları beklenir. Oysa senin okulunda, ahlaktan, namustan nasibini almamış bir öğretmen olduğunu görüyorum.”
Kastedilenin kim olduğunu elbette ki biliyordu. Gözünü kısa bir an için yana kaydırıp adamlara baktı. Lanet olsun! İkinci adam motosikletteki adamdı. Kıraç! Hiç sırası değildi ve adamın ilgisi üzerlerindeydi.
“Personelim arasında bu şekilde tanımlanabilecek kimse yok.”
En azından artık üç kişiye dikkat etmesi gerekmediğini biliyordu. Tüm ilgisini karşısındakinde yoğunlaştırdı ve adamın rahatsızlığını zevkle seyretti.
“Evli adamları ayartıp yuva yıkmaktan çekinmeyen birinin sicilinde bunlar yazmayabilir tabii. Bilmemen doğal. Ama öğrencilerini bu tür namus yoksunu kişilerle aynı ortamda bulundurmak istemeyeceğine eminim.”
Mira’nın ne yaşadığını Cihangir elbette bilemezdi. Ama bunlar olmadığına emindi. Mira’nın naif karakteri, Tuna’nın anlayamayacağı kadar derindi. Konuşmadan adama bakmaya devam etti. Gözleri artık çelik sertliğinde ve buz gibiydi.
Esas darbeyi indirme zamanı geldiğini düşünen Tuna, ağzındaki zehrin son damlasını akıttı.
“Yakından tanırsın. Mira Kıraç.”
Kıraç’ın irkildiğini gördüğü an, Cihangir işlerin çığırından çıkacağına da emin oldu. Hızla kendilerine yaklaşan mavi gözleri yakaladı. Belirsiz bir baş hareketi… ‘Bekle!’
Durdu adam.
“Dedikodularla ilgilenmiyorum. Mira Kıraç karakteri, sicili ve birikimiyle okulumuzun en parlak öğretmenlerindendir.”
Sinirden kıpkırmızı kesilen adamın yerinde zor durduğu öyle belliydi ki… ‘Hadi, bana bir neden ver Tuna Alsan,’ diye düşündü Cihangir. ‘Tek bir neden ki seni evire çevire döveyim.’
“Adamın sikip attığı karıyı altına aldın diye…” Tamamlatmadı Cihangir. Balyoz gibi bir yumruğu Tuna’nın burnuna indirdi ve onun arkaya doğru savruluşunu zevkle izledi.
Dengesi bozulan adamı Emre tuttu. Kendisine çevirip odağını arayan gözlerine bir süre baktı… Fotoğraftaki adam… Cihangir’e öfkeyle bakan adam…
“Sen biraz önce benim karım hakkında mı konuştun?”
Onun yumruğu da gözleri şaşkınlıkla büyüyen adamın burnuna indi. Derinden bir çatırtı, hepsinin kulaklarına müzik gibi geldi.
Cihangir gülümsedi. Yalpalayarak kendisine yaklaşan adamı yeniden Kıraç’a itti. Kıraç da ona gülümsedi.
Emre’nin son yumruğu ile Tuna yerden havalanarak arkaya savruldu ve çuval gibi Lukas’ın önüne düştü.
“E bana bir şey bırakmadınız!”
Mira’ya hayran iki adam, bir süre bakıştı. Emre başını hafifçe eğerek selam verdi, Cihangir de aldı. Yoldan geçen bir taksiyi ıslığıyla durduran Cihangir, yerdeki yığını yakasından tutarak içine tıktıktan sonra, şoföre “Nereye götürürsen götür, sonra gel parasını al.” dedi ve kapıyı kapattı.