Tünel Bölüm 53
Sevmemişti Mira Tuna’yı. Gamze ne kadar açık ise Tuna da o kadar sinsiydi. Ona bakınca Mustafa gelmişti aklına.
Oturdukları süre boyunca kendisini izlemişti adam. Nişanlısının sinirlenmesine aldırmamış, kardeşini düşürdüğü durumu düşünmemişti. Gözlerini Mira’ya dikmiş, yakışıklı yüzünü çirkinleştiren sevimsiz gülümsemesiyle tüylerini diken diken etmişti.
Berna bile adam eve girdiği andan itibaren mahkeme suratını takınmış, kartal gözlerini adamın üzerinden hiç çekmemişti.
Neyse ki gitmişlerdi. Onların gidişine sevinmiş ama Ece ve Berna’yı Ankara’ya uğurlarken hüzünlenmişti. O yüzden ayakları onu okula getirdiğinde çok da şaşırmadı.
Burada mutluydu. İçeride büyüyecek olan çocukları, onların geleceklerine küçük de olsa katkıda bulunmayı pek çok işten daha anlamlı buluyordu.
Formasyonunu alana kadar sadece yanlarında bulunmakla yetinmesi gerekecekti. Ama bir sonraki öğretim yılında, artık onlarla sınıfta da birlikte olabilecekti.
Önyargılar, kendini gereksiz önemsemeler aileler tarafından çocuklara enjekte ediliyordu. Mira onlara, çevrelerine empati ile bakmanın ve dünyayı anlamaya çalışmanın gerçek özgürlük olduğunu öğretecekti.
İçeri girerken kapıdaki görevlilere gülümsedi. Onlara her baktığında, aklına o ilk günler gelirdi. Ah Tanrım, ne fiyaskoydu…
Emre’nin gidişini izleyen günlerde, kendini deli gibi iş aramaya yoğunlaştırmıştı. Onun her ay bankaya yatırdığı parayı kullanmayacaktı. Bir evlilik cüzdanına sahip olabilirlerdi ama Emre onun kocası değildi.
Onu ve kayıplarını düşünmemesi gerektiğini bilerek, gazetelerdeki ilan sayfalarını dayısı ile birlikte neredeyse eskitmişlerdi.
Aslan’ın iş bulması kolay olmuştu. Kolaylık, Aslan’ın meziyetinden değildi elbet. İnsan kaynaklarındaki adam da Sarıkamışlı çıkınca kan kaynayıvermişti. Getir, götür, ihale takibinde ayak işleri derken, Aslan işi çabucak kıvırmıştı.
Mira’nın daha uzun olmuştu bu okulun ilanını görmesi. Bir fastfood zincirinde dört aya yakın garsonluk yaptıktan sonra, ilanı görür görmez fırlayıp gitmişti.
Hademe aranıyordu. Ne vardı yani? Mira temizliği beceremez miydi? Bir eğitim kurumu içerisinde olsun da isterse hademe olsun. Gerçi çocuklarla ilgisi olmayacaktı. Onlar gittikten sonra yarı zamanlı bir iş olarak temizlik yapacaktı. Olsun. Mira piyango kazanmışçasına mutlu olmuştu.
İkinci haftasında, bir motosikletin kapının önünde ani fren yaptığını duyduğunda çıkmak üzere hazırlanmıştı. Siyah at! Siyah attı o! Kalbi yerinden oynayarak kapıoya koşmuştu. Üzerinden inip koşarak binaya yaklaşan adamın boyunun Emre’den yirmi santim daha kısa ve ondan daha yapılı olduğunu görünce, sakinleşmek için bir süre derin nefesler alıp vermesi gerekmişti.
Adamın kaskını bile çıkarmadan kapıdaki görevlilere bir el salladıktan sonra bariyerlerin üzerinden atlamasını şaşkınlıkla izlemişti. Görevliler arkasından bakakalırken, adam tuvalete yönelmişti. Kızlar tuvaletine!
Kapının önüne kendisini atıp adamın önüne nasıl dikildiğini bilememişti Mira.
“Dur bakalım canavar!” derken iki kolu yana açılmış, sanki adam itse geçemezmiş gibi barikat kurmuştu.
Kaskın içindeki yeşil gözler şaşkın, telaşlıydı. Anlamadan kıza bakıp onu önünden çekmenin yolunu aramıştı.
“Burası kızlar tuvaleti. İçeri girmek için önce beni öldürmen gerekir!”
Adam yandaki kapıya yönelince de oraya koşmuştu.
“Burası da erkekler için. Ama senden daha kısa boyluları için tabii!”
Adam derin nefeslerle çaresizce kıza baktığında içi acımıştı. Konuşmaya bile mecali kalmamış görünüyordu.
Mira, dehşetle kendilerini izleyen görevlilere bakıp başını salladı. Bütün bunları onların yapıyor olması gerekmez miydi?
Adamın kolundan tuttuğu gibi çekiştirerek merdivenlere yönelmişti. “Gel benimle.”
Bir inlemenin ardından adam ikiletmeden onunla birlikte koşmaya başlamıştı. Mira yol boyu söylendiğini hatırlıyordu.
“Bu kadar sıkışmadan bir benzinliğe girseydin ya! Tamam, üzerindekileri çıkarman zor, biliyorum ama tedbirli olmalıydın.”
Komiklerdi. Küçücük bir kızın sürükleyerek çekiştirdiği enine geniş bir adam… Personel tuvaletine vardıkları an, anahtarıyla açıp, “Gir bakalım canavar, ben burada bekliyorum seni,” diyerek adamı içeri tıkmıştı.
İçeriden gelen sesleri duymamak için kendi kendine konuşmak bir çözüm olabilirdi.
“Hem bir siyah ata bin, hem de çişini tutama. Koca adamsın ya. Şövalye değilsin tabii, canavarsın sen. Görmesem dalmıştın kızlar tuvaletine! Onlar daha küçücük. Bu dünyanın mikroplarına hazır değil bedenleri. Hele kızlar! Büyüklerinki bile olsa, kadınlar tuvaletine girmemelisin. Sıçratıyorsunuz her yere, biz de üzerine oturuyoruz. Biraz düşünün artık bunu. Tamam, kapağı açıyorsunuz ama o kenara kıyıya sıçrattıklarınız havadan gelir bize. Sonra idrar yolları iltihabı, sancılar, ağrılı adet dönemleri… Uğraşıp duruyoruz. Aileleriniz tuvalet eğitimi verirken bunu neden öğretmezler ki size!”
Kapıdan çıkan adam bitkindi. Kıza baktığında Mira da susmayı akıl edebilmişti.
“Hiç olmazsa buraya izin verdin, teşekkür ederim.” Dalga mı geçiyordu acaba? Yeşil gözlerin içi muzip pırıltılarla doluydu çünkü.
Adamı yine kolundan tutarak aşağı sürüklemişti Mira. “Sen dua et, halden anlayan birsiyim de aldım seni içeri. Başka yere yetişemeyeceğini bildim. Gerçi biz çok sık durmuştuk yolda ama o pantolonu çıkarana kadar akla karayı seçmiştim her seferinde.”
Tek kaşı kalkmıştı adamın.
“Ne var? Temizlik personeli Adventure’a binemez mi?”
Bir kahkaha atmıştı adam. “Binebilir tabii, ama benimkinde sadece arka koltuğa.”
“Olsun, arkası çok güzel. Bütün yolu seyrederek gidiyorsun. Hem ayağa da kalkabiliyorsun.”
Şaşkındı adam. Kapıdaki görevliler de şaşkındı. Seslerini çıkarmadan seyrediyorlardı ikisini.
Kapıdan çıkarken, “Teşekkürler arkadaşlar,” dedi adam. “İyi görevler.”
Onlar sadece başlarını sallayabilirken, Mira adamın hanesine motosikletinden sonra bir puan daha yazmıştı. Çalışanlara saygılıydı. Aferindi ona.
Dışarı çıktıklarında, Mira özlemle bakmıştı motosiklete.
“Küçük hanımı motosikletimle gezdirmeyi teklif etsem, acaba kabul eder mi?”
Gözleri büyümüştü kızın. “Kaskım olmadan mı? Hayatta olmaz!” Zaten Emre’den başka kimsenin arkasına binmezdi. O sadece onlara özeldi.
Onlara… Hangi onlar ise?
“Peki, acaba bir yerde ayaküstü kahve içer mi benimle? Sadece teşekkür edebilmem için. Gerçekten.”
Çok güzel gerçekten demişti. İnandı Mira, sıcacık gülümsedi.
“Tamam, ama herkes kendi içtiğini öder.”
Kaskını motosiklete bağlayan adamla birlikte biraz ilerideki kafeye yürüdüler. Adının Cihangir olduğunu öğrendi yolda. Otuz bir yaşında ve bekâr olduğunu… On beş yaşından beri iki tekere bindiğini… Doğayı, yalnızlığı sevdiğini…
Kahvelerini içerken de Mira’yı konuşturdu bolca. Neden o okulda çalışıyordu? Ne kadar zamandır çalışıyordu? Üniversitedeki dersleriyle bu işi nasıl birlikte götürüyordu? Hangi saatlerde kendi okulunda, hangi saatlerde buradaydı? Onun yaşındaki bir kızın gezip eğlenmek istemesi gerekmez miydi?
Mira anlattı, Cihangir dinledi. Gözlerindeki hayran pırıltılar Mira’yı rahatsız etmedi. Takdir etmek ile istemek arasındaki farkı öğrenmişti. Emre takdir ederdi, Mustafa isterdi. Cihangir de beğenisini saklamaksızın gösteriyordu. Adamı sevmişti.
Vedalaşanlar, birbirlerini bir daha görmeyecek iki insandı. Ertesi gün yönetim katına çağrıldığında merhabalaştığı ise, okulun sahibi olan Cihangir Avcı…
“Madem,” demişti Cihangir “öğretmen olmak istiyorsun, bir okulun gerçekte ne demek olduğunu öğren. Çünkü okul, sadece derse girip çıkmak değildir. Diplomanı alana kadar, buradaki her bölümde çalıştıracağım seni. Yemekhane, kütüphane, servisler, sekreterya, öğrenci kabulü, kayıt, tedarik, ders programları, öğretmen alımı, bakanlık, resmi yazışmalar… Sonrasında da derslere girmeye başlarsın.”
Mira dili tutulup öylece bakmıştı adama. Bu dünyaya aşkını ve bebeğini kurban vermişti. Şimdi, Cihangir ona dünyayı veriyordu.
O günden sonra Mira canını dişine takarak çalışmış, Cihangir’i asla pişman etmemişti. Patron çalışandan çok arkadaş olmuşlardı. Çok sık görüşmezlerdi. Çok nadir, okul dışında bir yere gittikleri olmuştu, evet. Ama bunun bir rutine dönüşmesine ikisi de yol açmamıştı.
Yine de Aslan adam hakkında her zaman temkinliydi. Her boş anında çay içme bahanesine büründürdüğü ani baskınlarıyla Mira’yı kontrol ediyor; ikisinin bir arada olduğu ortamlarda adam aksırsa, dayının gözlerini üzerinde buluyordu.
Okuldaki diğer çalışanlar ve öğretmenler bu işe başta kuşku ile bakmışsa da Mira’yı tanıyıp onun azmini gördükçe yumuşayıp kanıksamışlardı. Mira artık demirbaştı. Herkesin her derdine koşan, onları dinleyen, sakinleştiren, sorunları olduğunda bunu okul yönetimine ileten oydu. Okul yönetimi zaten Cihangir idi. Cihangir de Mira için sadece Canavar… Siyah bir at üzerindeki Canavar.